22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
7 AĞUSTOS 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 Teşhir Bazen Suç Değilmiş! Tüzelkişi Cennete Gider mi? gider mi? Tüzelkişiden kasıt ne? Belediyeler, bakanlıklar mesela. Cenneti âlâ, Allah’ın emirlerine uygun yaşayan kullar içindir. Yani? Yanisi şu: Belediyeler ve bakanlıkların görevi kanunlara uymaktır. Allah’ın emirleri ise sadece kullar içindir. Belediyeler ve bakanlıklar cennete gidemeyecekse, öyleyse neden, oruç ibadetinin gereği olan iftar konusunda bu kurumlar arasında bir tür yarış var? Bu sorunuz biraz siyasete giriyor! Hayır hocam, Diyanet’e giriyor! Belki de şu yönden haklısınız... Teşekkür ederim Hocam! M Hocam, tüzelkişiler de cennete üftülüğe telefonda sorduk. Eğer o makam sahibi o iftarı kendi cebinden, maaşından ödüyorlarsa elbette sevabı kendisinedir. Ödemiyorsa? Gösteriş için yapıyorsa günahı vebali boynunadır. Hatta bir kurumun bütçesi, halkın vergileri demektir. O durumda bu işin vebali, kul hakkı yemeye, yedirmeye kadar gidebilir.. Peki ya iftar sofrasına oturanlar? Onlar oruçlarını tuttularsa sevabı kendilerinedir... Tutmayıp tutar gibi yapanlar varsa?.. Yani protokol olarak!! Bunun hesabını kul kendisi verir. Yediği yemeğin kalorisi de kendisine kalır, değil mi hocam! Artık o konudaki değerlendirme de size kalır muhterem kardeşim.. Teşekkür ederim hocam. Başkan Obama ise elindeki “sopa”yı silah olarak kullanmaya niyetli değil. Kötü bir niyeti olsaydı... Tayyip Bey ile telefonla konuşurken sopayı sağ elinde değil “sol” elinde tutardı! Çünkü Obama “solak”.. Solak bir kimse ise silah olarak kullanacağı sopayı “sağ” eliyle tutacak kadar salak olamaz! Bu nedenle Obama’nın sopasını gözümüzde büyütmeye gerek yok. Kaldıki Beyaz Saray açıklama yaptı. O sopa Başkan’ın “beyz opa” hem “silah” ola“ S rak kullanılabiliyor.. Hem de “korkutmak” için. bol” sevdasını simgelemek içinmiş. Keşke o sevda simgesini, o sporun sopası ile değil de masasına koyacağı bir “beyzbol topu” veya kafasına geçirece ği bir “beyzbol kepi” ile sergileseydi.. Ödümüz ağzımıza geldi. Bir nokta daha var. “Göstermek”, yani sadece “teşhir” de suç olabiliyor. Bu tür suçu işleyenlere “teşhirci” ya da “flaşör” de deniyor. Bunlara ABD’de en çok parklarda rastlanıyor. Kurbanının karşısına dikiliyor. Aniden çırılçıplak giydiği pardesüsünün önünü açıyor. Kurbanı çığlık atınca olay yerinden kaçıp uzaklaşıyor. Bereket versin, sopa teşhiri hadisesini, deneyiminden mi nedir, iktidarı fazla büyütmedi. Beyaz Saray’ın “sopa samimiyettendir” açıklamasını yeterli kabul etti. Mikroplar Damacana İçinde Değil Arkasında!!! Her gün sayıları artmakta olan bayrağa sarılı şehitlerimizden, trafikteki ölümlere, her gün yenisine tanık olunan sınavlardaki kopya kepazeliğinden en son yaşanan kitlesel damacana su rezaletine, bu çürümeyi her aşamada, her düzeyde yaşıyoruz.. Damacana konusunu umalım ki CHP ciddiye alsın... Madem öteki hiçbir partinin akıl edemediği “doğal kaynaklar” konusunda bir “makam” oluşturdu, bu makamın bu alanın hakkı vermelidir. Sudan daha doğal olan başka ne var ki? Su, en hayati, en kutsal şey! Dilimizin en içtenlikli duası, bir bardak su verene.. “Su gibi aziz ol!” demektir.. “Ölmüşlerinin canına gitsin!”dir! AKP 10 yıldır Türkiye’de, neredeyse 20 yıldır da İstanbul’da iktidarda. Evlere verilen suyun kalitesinde zerre kadar düzeltme yapmadı. Herkes mecburen damacana suyun müşterisi haline getirildi.Belediyelerin verdiği musluk suyunun içilemez halde tutulması.. Damacana su sektörü ile bir tür paslaşma.. Damacanalarda mikrop aramak yerine, o damacana şirketlerinin arkasında hangi AKP’lilerin ortak olduğunu incelemek meseleyi kökten çözecektir. Başbakan “çılgın proje” diye haftalarca kamuoyu ile kafa buldu. Yandaş matbuat koro halinde “Kanalistanbul” akıldaneliğine alkış tuttu.. Sonra kanal da İstanbul da u(y)nutturuldu. Şimdi, o projenin yüzde 1’iyle gerçekleşecek “en makul proje” şehir şebeke suyunun içilebilir hale getirilmesini gündeme zorla sokma zamanıdır. Ama ne gezer? Dün gazetelerde bakanlığın her damacanaya “çip” takılacağı ve dijital takiple bakteri arayacağı haberleri vardı!!! Oysa halkın damacanaya muhtaç olmasını önlemek gibi en kestirme çareyi düşünen tek yetkili yok. Çünkü “damacana su” artık “big business”tir!.. Yani, işin içine halkın cebine, taşeronlar ve uluslararası sermaye girmiştir. Mikropluk damacanın içinde değil, damacananın arkasındadır. Belediyeler iftar çadırı kuracaklarına evlere para ile sattıkları şebeke suyunu içilebilir hale getirseler, daha çok dua kazanacaklardır. Hilmi Özkök idi. İlk ifadesi alınacak o olmalıydı. Çok güvenilir bir kişiliği vardı. Başta iktidar olmak üzere herkes onun darbeci olmadığından emindi. Ama nedense ifadeye çağrılması için 3.5 yıl beklendi. Ve nedense, ifade vermesi tam da Yüksek Askeri Şura’daki tasfiye günlerine denk getirildi. Bu gecikme yüzünden mahkeme, en önemli tanığı dinleme konusunda görevi ihmal suçu işlemiş olmadı mı? ddia konusu darbe döneminin Genelİ kurmay Başkanı Org. Atalet ve Adalet! Sakınca! Güneydoğu’da PKK terör örgütünün son çıkışıyla karşılaştığımız gerçek, kurtarılmış otonom bölge yaratma çabalarına işaret ediyor. Özünde Büyük Kürdistan’ın kurulması için küresel egemenlerin planındaki adımlar sürdürülüyor. Son dönemde farklı bir stratejiye yönelen terör örgütünün bu girişiminin nasıl boşa çıkartılacağı kuşkusuz önemli. Bu aşamaya nasıl gelindiği de irdelenmeli! Bu yüzden iktidar sahipleri, kamuoyundaki soru işaretlerini yanıtlamak durumunda. Güneydoğu’da ayrı ayrı noktalara yaklaşık 500 militanını yerleştiren terör örgütü, son saldırıların hazırlığını nasıl oldu da bu kadar gizli kapaklı yürüttü? Ağır silahları, onları taşıyan araçları nasıl sağladı? Neden gerekli önlemler alınmadı? Hani bölgede uçan kuş biliniyordu, hani “stratejik ortakla” istihbarat paylaşımı sürüyordu? Uludere’deki istihbarat bilmecesinin yarattığı kaos nedeniyle mi bu alanda yeni zafiyetler belirdi? İstihbarat gibi, bir ülke için yaşamsal değerde bir konuyu, başka ülkelerden beklemenin yersizliğine mi tanık olduk yeniden? Yandaş basının tutumu evlere şenlik. Bir zamanlar vadilerde açık hedef oluşturan karakolların yer seçimi ve savunmasızlığı nedeniyle askerleri suçlayanların, bugün sesi soluğu kesilmiş! ??? Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun “Şemdinli’de ne olduğunu biliyorum ama söylemem” demesi belirsizliği büyütmekten, kuşku ve kaygıları artırmaktan öte bir anlam taşımıyor. Her şeyden önce o şehitlerin ailelerinin “bilme hakkı” var. Denilebilir ki “bilseler ne yazar”; olan, ölenlere ve geride kalan yakınlarına oluyor. Bir yanıyla doğrudur da yatıp kalkıp, terörle, terörün nasıl çözüleceğiyle ilgili konuşuyoruz sürekli. Yıllardır gencecik insanlarımız, “terörü önleme” adına canlarını veriyor. AKP iktidarı on yılı, “terörün kökü kazınacak” söylemiyle, şehitlere rahmet, yakınlarına başsağlığı dilemekle geçirdi... ??? Başbakan Erdoğan son saldırıların ardından askeri operasyonların süreceğini belirtti yeniden. Terörle mücadele edenlerin Silivri’de terörist diye tutukluluğunun sürdüğü bir dönemde, Türk ordusunda YAŞ kararlarıyla görülmedik büyük bir tasfiyenin gerçekleştirildiği günlerde söylüyor bunu. Emekli edilenler ki aralarında Birinci Ordu’da düzenlenen plan seminerine katılmayanlar bile var çoğunluğu “darbe planı” olduğu ileri sürülen imzasız belgelerde salt adları geçtiği için tutuklular. Üstelik kanıt diye sunulan bazı CD’lerin, üniversiteler ve bağımsız kuruluşlarca sahte olduğunu gösteren bilirkişi raporlarına rağmen... Yargılamalar bitmeden, hüküm kesilmeden, suçlamaların kesinleşmediği bir dönemde New York Times’ın deyimiyle, emekli edilenlerle “ordudaki evcilleştirme” tamamlandı. ??? Bugün yaşanan iki önemli gerçeğin altını çizmekte yarar var. PKK’nin Suriye yönetiminden destek aldığını, gerekirse sınır ötesi operasyon yapılacağını söyleyen Başbakan, terör örgütünün ana merkezi, zaman zaman havadan bombaladığı Kandil’in varlığını niçin ikinci plana itiyor? Bundan öncekiler gibi, son saldırılar da Barzani denetimindeki bölgeden gelmedi mi? İkincisi, PKK’ye destek veren düşman ülkelerinin varlığından söz ederken bunların adını vermeyi niçin “sakıncalı” buluyor? Halkın büyük bir bölümünün bildiği gerçeğin “sakıncalı” yanı ne olabilir ki? Söz konusu “sakıncayla”, yaşadığınız “terör belasının” ilişkisinden olmasın sakın! Şimdi savaş zamanı! “Bu komutanlarla iyi ki savaşa falan girmemişiz!!” Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bu sözleri ile de tarih yazmış, manşet attırmıştı. Şimdi o komutanların 40’ı birden tutukluluk yoluyla tasfiye olduğuna göre... iplerini elinde tutan düşman ülkelere de haddini bildirecek güçtedir!” Başbakan, 8 şehidimizin arkasından yine bunları söyledi. Keşke, Allah lillah aşkına, bir de o ipleri kimlerin tuttuğunu söylese ve şehitlerimizin gözleri açık gitmese! Ama söylemiyor.. O yüzden de başta o ipleri tutanlar.. Ne yazık ki bu lafları kimse iplemiyor! ürkiye Cumhuriye“T ti, sadece terör örgütüne değil, onun İplenmeyen İpler... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com Ordu, Teröre Yem Edilirken... Pazar günü yine kara haberle uyandık. Hakkâri’de 8 şehit, onca yaralı... Yine kahrolacak onlarca ev, hane, annebaba, eş, kardeş, dost. Buna benzer köşe yazılarına dudak büken ve “şehit edebiyatı yapmış” diye terbiyesizleşen tipler var ortalıkta maalesef. Onlar için, bir ‘café’de her zamanki gibi gerçeği ıskalayacak ilginç patavatsızlıklarını kurgulamak her şeyden daha önemli. Ülkesini, vatanını sevmek, korumak ya da uğruna ölmek, bu zavallılar için “demode”, “statükocu” fikirler! Onların bu ukalalıklarını huzur içinde orta yere bırakabilmeleri için ölenlerse gözlerinde olsa olsa birer talihsiz enayi oluyor herhalde(!). Bizler içinse ortaçağdan kalma ırk, mezhep, aidiyet saçmalıkları yüzünden yaratılan bu kavgada verdiğimiz şehitler yüreğimizin dinmez acısı. Şimdi ömür boyu kendine gelemeyecek bu şehit aileleriyle “empati” kurmamak mümkün mü? Şu anda yakarışlar ve dualar arasında yaşama isyan eden o yurttaşların acısını yüreğinde hissetmeyen, ya beyinsizdir ya hissiz bir yılandır. Allah kaybettiğimiz tüm askerlerimiz ve vatandaşlarımıza rahmet eylesin, ailelerine sabır versin.Gelelim madalyonun diğer yüzüne: En değerli subayları, erleri alçakça şehit edilen bu ordu, neler yaşıyor? Bir futbol takımı yöneticileri, kendi teknik heyetini ve 8 futbolcusunu ortada belli belirsiz, kanıtlanamayan iddialarla hapse attırırsa, o yıl ligde başarılı olabilir mi? İşte teröre karşı TSK’nin durumu aynen budur. Hükümet, kendi ordusunun kolunu kanadını kırmış, moralini toptan sıfırlamıştır. Son beş yılda sıfırdan üretilen senaryolarla çökertilmiş TSK’nin, artık komutanlarının neredeyse yarısı hapiste, diğer yarısı “potansiyel davalı” iken terörle nasıl mücadele edebileceğini bana anlatır mısınız? Son YAŞ kararlarıyla da çivi sonuna kadar tabuta gömülürcesine, yeniden 40’ı tutuklu 56 general ve amiral emekliye sevk edildi; ömrünü Türkiye’ye adamış komutanlar, artık birer “sivil” olarak, 1 Eylül’de Hasdal’dan Silivri’ye yollanacaklarmış... Akıl var, mantık var. Bu ortamda disiplin, kurmay subaylık, taktik kalabilir mi? TSK Silivri’de resmen rehin kalmışken terör alıp başını yürüdü. Özellikle son 23 yılda, “açılım”, bir “Zihni Sinir Procesi” olarak öne sürüldükten sonra, şehit sayısı akıl almaz bir şekilde patlama yaptı. Etrafta atıp tutanlar, biraz gerçeklere baksın: Terör 910 sene kadar önce nasıl durma noktasına gelmişti ve ardından bu hükümet döneminde nasıl sistematik olarak artmaya başladı? Şimdi bu lafı duyunca, hemen “Vay efendim, sen Güneydoğu sorununu orduya mı havale ettin? Demek yaşanan süreçten hiçbir şey anlamamışsın” diye ortaya çıkan aynı entel dantel gruplar olacak. Pardonnn? Ne zannettiniz? “Kürt sorununu çözmek” tek yanlı olarak ırkçı terör katliamlarını izlemekten ibaret mi olacaktı? Masa başı çözüm arayışlarına geçtiyseniz, o zaman bu kahpe katliamlar ne oluyor? Ben bu süreçte neden hâlâ sürekli şehit verdiğimizi analiz etme hakkımı kullanıyorum: Teorik siyasi çözüm salataları bol karışık soslara bandırıldıkça, nasıl oluyor da bu hain saldırılar azalacağına artıyor ve maalesef nasıl kara hedeflerine ulaşıyor? Bir acı tespittir bu. Bir ordu, hele TSK gibi köklü bir geçmişe ve bir ulusal kahramana dayalı bir kurumsa, bir bütündür. Dallarına, gövdesine aldığı saldırılar, tamamını etkiler. Üst üste açılan ve kamuoyu vicdanında hiçbir inandırıcılığa ulaşamayan davalarla, TSK’nin bağışıklık sistemi iflas ettirilmiştir. Bugün terörist başına ev hapsi ve hatta özgürlük dileyenler ortada cirit atarken vatan için gövdesini siper eden kahraman askerler, terörist yerine konmuştur. Bu mücadelenin artık askerin gözünde pek inandırıcılığı kalmamıştır. Böyle bir ortamda ordunun geleceğe, hatta önündeki riskli saatlere güvenle bakması mümkün değildir. Ayrıca bu toplum, siyasilerinin 60 yıldır işledikleri tüm suçları unutup, işin kolayına kaçıp, her basiretsizliğini TSK’ye yüklemeyi tercih etmiştir. Uzun lafın kısası, maddi manevi olarak anlaşılmaz gerekçelerle çökertilmiş, günah keçisi ilan edilmiş ordu, terörle ancak bu kadar mücadele eder! İşin daha da trajikomiği, TSK’ye “senin konuşma hakkın da yok” denildiği için hakkındaki iddialara yanıt dahi verememiştir: Sonuç olarak, ordu, ülkeyle beraber teröre yem edilmiştir: Bu yaşananların üstüne, Türkiye içeride şehitlerini sayarken bir de bu yarı bitkisel hayat ortamında, hâlâ ABD emriyle Suriye’ye girmeye çalışıyor! Allah siyasilerimize akıl fikir, milletimize de sabır ve tevekkül versin! HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1/ Elyazması 1 kitapların sonuna, güveden 2 koruyacağına 3 inanılarak ya 4 zılan ve tıl5 sımlı sayılan sözcük. 2/ Tür 6 lü renklerde 7 kareli olan ku 8 maş... Kabadayı. 3/ Çam, 9 ardıç gibi ağaçların 1 2 3 4 5 6 7 8 9 iğne biçimindeki 1 Y U H A N N A B yaprakları... Litvan 2 A Ş AMA İ K A ya’nın para birimi. 4/ 3 H A N A E T E R Rütbesiz asker... 4U K U B E T S A Mardin yöresine öz5D T İ L A V E T gü, “hayat çöreği” L A P İ N A de denilen bir tür 6 A T kalın pide. 5/ Ördek 7 Ö D E M S E R A T A Y yavrusu... Berilyum 8 A R A 9 S K O N A L G A elementinin simgesi. 6/ Yabancı... Bir tür çörek. 7/ Yunan abecesinde bir harf... “Benim adım dertli dolap / Suyum akar yalap yalap / Böyle emreylemiş / Derdim vardır inilerim” (Yunus Emre). 8/ Arap abecesiyle yazılan bir yazı türü. 9/ Belli bir bölgede yaşayan hayvanların tümü... İlkel bir silah. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Balıkesir’in Susurluk ilçesinde bir kaplıca. 2/ Birbirinden hiç ayrılmayan sıkı arkadaşlar... Zilli bir kasnağa geçirilmiş kursak zarından oluşan çalgı. 3/ İşlenmemiş, ekilmemiş toprak... Osmanlı devletinin Müslüman olmayan uyruklarına verilen ad. 4/ Duman lekesi... Geçirimsiz bir toprak cinsi... Derviş selamı. 5/ Eski ayakkabı... Çanakkale’nin bir ilçesi. 6/ Vilayet... Güzel yapraklı bir saksı çiçeği. 7/ Marmaris ilçesinde, Türkiye’nin en büyük orman yangınına da sahne olan, doğal güzelliğiyle tanınmış bir yöre ve köy. 8/ Elmasın yontulmuş yüzlerinden her biri. 9/ Ormanlara büyük zarar veren bir böcek... Sanat, hüner. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear