26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 20 AĞUSTOS 2012 PAZARTESİ 12 Dönüşümün Geldiği Yer Ulvi Cemal Erkin için Türkiye’nin en yetkin opera, senfoni orkestrası ve balesinin Ankara’da olduğundan hareketle Çankaya Belediyesi, Yıldız Semti’nde bulunan boş arsaya “Ulvi Cemal Erkin Kültür Merkezi” yapmayı düşlüyor. Gerçekleştirilecek yapının, olabilecek en büyük boyutta senfonik konser salonunu, resital ve toplantı salonlarını, plastik sanatlar sergi alanları ile belediyenin tüm kültür işlevlerini barındırması amaçlanıyor. Öngörülen, halka açık, günün hemen her saatinde kullanılacak bir kültür merkezi... Çankaya Belediyesi, kültüre ve sanata destek olmak isteyen kişi ve kuruluşlara çağrı yapıyor: “Ulvi Cemal Erkin’in anısına kültür merkezini birlikte üstlenelim.” TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Eriş Bilaloğlu, sağlıkta dönüşüm denen şeyin “Hastalık AŞ” aşamasında olduğumuzu duyuruyor ve eksiklikleri tamamlıyor: “Hekimler başta olmak üzere sağlıkçıların tükendiği, her gün şiddetle yüz yüze oldukları, sağlıkta taşeron çalışanların 130 binleri geçtiği, diğerlerinin güvencesiz çalışmayla iç içe ve giderek güvencesizleştiği, aile hekimlerinin/aile sağlığı elemanlarının(?) köle statüsüne zorlandığı, tıp fakülteleri ve eğitim araştırma hastanelerinin eğitim dışı daha çok hasta hedefiyle ‘işbirliklerine’ sokulduğu, sağlıkta serbest bölgelerin oluşturulduğu, adı kamu ama ruhu sermaye ve kâr olan hastane birliklerinin kurulduğu, onlarla iç içe kamu özel ortaklığıyla her türlü değerimizin peşkeş çekildiği bir aşamadayız.” İngiltere’den ithal edilen kamu özel ortaklığı yönteminin, uygulandığı bütün ülkelerde sağlık sistemini çökertirken, Türkiye’de büyük bir hızla ihaleler yapılmaya devam ettiğine de dikkat 319 milyon TL, AnkaraBilkent 289 milyon TL, Manisa 64.25 milyon TL, KonyaKaratay 88.79 milyon TL yıllık kiralar basın yoluyla öğrenilebildi. Bu beş ihaleyle yıllık 898 milyon 770 bin TL, sözleşme süresi olan 25 yıl içinse bugünün rakamlarıyla 22 milyar 469 milyon 250 bin TL kamu borcu oluştu. Sağlık Bakanlığı’nın 2012 yılı bütçesinin 14 milyar, döner sermaye bütçesinin ise 16 milyar TL olduğu düşünülürse oluşan borcun ve şirketler için gelir kaynağının büyüklüğü anlaşılabilir. Bu sağlık tesisleri, Kamu Hastane Birlikleri’nin parçası olacak. Oluşturulacak birlikleri CEO vasfında, sağlık, hekimlik alanıyla ilgisi olmayan kişiler yönetecek. 663 Sayılı KHK’nin bazı maddelerinin değiştirilmesini içeren yasa tasarısı ile sadece yöneticilerin değil ‘uzmanların’ da sözleşmeli çalışması öngörüldüğüne göre, hastanelerin ne binası ne yöneticisi ne de çalışanı kamunun olacak.” Sağlıkta dönüşüm denen şeyin geldiği nokta belli. Ya gideceği yer? Bilaloğlu, “Gideceği yerin, sağlık değil hastalık ve kâr olduğu ortada” diyor. GÖRÜŞ HİKMET ALTINKAYNAK Şu Okullar Olmasa… Bayram günlerindeyiz ya, birlik beraberlik içinde olmalıyız ya, işte biraz da bu günlerden güç alarak yazıyorum ve Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerinin de okumasını istiyorum. Jet hızıyla çıkarılan 4+4+4 yasası olarak bilinen ve 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimi 12 yıla çıkaran, eğitimcilerin, velilerin protestosuyla karşılaşan bu dayatma yasaya tepkiler okullar açılmaya az bir zaman kala daha da artmış görünüyor. Nasıl artmasın ki!.. Okulları yönetmenin kolay bir şey olmadığı ta II. Abdülhamit’in son Maarif Nâzırı Mustafa Haşim Paşa’dan başlayarak ‘Şu okullar olmasa, maarifi ne güzel idare ederdim’ diyen bakanlarla dolu. Bu sözü kimilerine göre önce Haşim Paşa, sonra Maarif Nâzırı Emrullah Efendi söylemiş. Ama asıl bu söze önemini verdiren, kısacık ömrüne (35 yaş) üç dönem milletvekilliği, Bayındırlık ve İskân, Adalet ve son olarak da Milli Eğitim Bakanlığı (19251929) görevini sığdıran, efsaneler yaratan Mustafa Necati (18941929) olmuş. Eğitim Birliği Yasası, Yazı Devrimi onun zamanında yapılmış. Son on yıldır gelip giden bakanlar, kendi kültürel kapasitelerini okullara yansıtmaya çalıştılar. Okulların Türkiye Cumhuriyeti’nin okulları olduğunu düşünenler de oldu, düşünmeyenler de. Bazısı, bir bilimsel eğitim politikasına ihtiyaç olduğunu unuttu. Kendi özel etüt dershanelerine program yapar gibi, istedikleri özel programı yaptılar, uyguladılar. Bu işlerin sonuncusunda kavga çıktı. Çünkü bakanın bile haberi olmadan, bir gün ansızın Meclis’te 4+4+4 olarak bilinen yasa önerisi gündemi altüst etti. Sonraki serüvenini biliyorsunuz. En sonunda iş: “Ey halk, ya bu deveyi güdeceksiniz ya da bu diyardan gideceksiniz”e kadar geldi! Bayram günlerindeyiz ya, bu yasayı zorla çıkaranlar, bu yasanın çıkmasını istemeyenlere karşı hiçbir sorumluluk hissetmiyorlar mı, diye sormak istiyorum. Bir sokak düşünün, bu sokakta 200 hane var. Her evde ortalama bir çocuk olsa, 200 çocuk eder. Ama bu hanelerden en az 7080 hane halkı diyor ki, ben bu yasayı bilimsel bulmuyorum. Çünkü bilim insanları, öğretmenler bu yasayı eğitici bulmuyor. Bu yüzden çocuğumu okula göndermeyeceğim. Ya da bir yıl ertelensin. Bunun bilimsel olduğu bilim insanlarınca, veliler ve öğretmenlerce tartışılsın, beğenilen beğenilmeyen yanları belirlensin, bu görüşler ışığında yasa yeniden bilime uygun olarak çıksın… Son derece uygar bir istek. Haklı bir istek. Geri çevrilmesi değil, öneme alınması, teşekkür edilmesi gereken bir istek. Ama MEB, Abdülhamit’ten daha da sert “Bu yasa uygulanacak” diyor, başka şey demiyor. Böyle eğitimcilik olur mu? Bir eğitimciye böyle demek yakışır mı? Olacak şey mi bu? En az 810 üniversitenin bilimsel görüşü var: Bu yasa bu şekliyle uygulanmamalı! Parlamento çoğunluğu her şey değildir. Toplumun genelini ilgilendiren, ülkenin geleceğini değiştirecek olan bu yasa, bir oldubittiyle çıkarıldı; şimdi de bir oldubittiye getirilip uygulanacak. Bu yüzden, pek çok anne baba, çocuk mutsuz olacak. Özgürlükleri ellerinden alınacak. Hoş özgürlük kimin umurunda ki! Oysa eğitim hem özgürce yapılmalı, hem de özgür bireyler yetiştirmelidir. 21. yüzyılın eğitimi, özgürlüğünü bilimden alan eğitimdir. Bülent Ecevit şöyle diyordu: “Özgürlüğü yalnız kendine veya kendi gibi düşünenlere ve kendi durumunda olanlara isteyen insan bencildir veya zorbadır.” 4+4+4 yasasının nasıl Meclis’ten çıktığını Mısır’daki sağır sultan bile duydu. Şimdi bu yasayla özgür bir gençlik yetiştirilecek! Bu gençlikten de topluma katkı istenecek! Nasıl olacak bu iş? Bireyin devlete değil, devletin bireye hizmet edeceğini söyleyenler ne çabuk sözlerini unuttular! Bu mu öngördükleri hizmet! Bu mu söz verdikleri özgürlük! Aslında geçmişten bugüne tüm eğitim bakanları haklı: ‘Şu okullar olmasa, ne güzel yönetilir Milli Eğitim!’ çeken Bilaloğlu, örnekler veriyor: “Bugüne kadar yapılan ihalelerde Kayseri 137.73 milyon TL, AnkaraEtlik Çözdüreceğiz... Siz bu memleketin dağdan inip bağdakini kovan çocuklarısınız arkadaşlar. Her ne kadar ben çok iyi bir CHP’liysem de, CHP katliam yapmıştır arkadaşlar. Danışıklı dövüş arasında aslında ben kaçırılmadım arkadaşlar. Hep birlikte keçileri kaçırdık arkadaşlar. Önünde sonunda çözdüreceğiz arkadaşlar... Son 10 yılda Hatay Üçağazlı Mağarası’nda yürütülen antropolojik incelemelerde, tüm dünyada hemen hemen hiç bilinmeyen insan buluntuları elde edildi. Mağara, bugünkü insan ile neanderthal (yarı maymun, yarı insan) bağlantısına ilişkin önemli ipuçları verdi araştırmacılara. İşte o mağaranın ülkesinde, Ankara’da, 36 Eylül tarihleri üzerinde düzenlenecek 18. Avrupa Antropoloji Kongresi. Kongrenin ana teması, “İnsan Evrimi ve Yayılımları.” Antropoloji kongresi Dünyanın 33 ülkesinden 200’ün üzerinde katılımcının bildiri sunacağı kongrede; 2.4 milyon yıl önce ilk kez Afrika’da ortaya çıkan insanın atalarının 1.8 milyon yıldan itibaren yeryüzünün diğer kıtalarına da yayılmaya başladıkları aktarılacak. Bu yayılımın, 195 bin yıl kadar önce ortaya çıkan günümüz insanının dünyanın her kıtasına yayılmasıyla son bulduğu dillendirilecek. İnsanların göç rotaları üzerinde yer alan Anadolu’nun potansiyelini ortaya çıkarmak için yıllardır araştırmalar gerçekleştiren Prof. Dr. Erksin Güleç ve ekibi de, elde ettikleri bulguları kongrede meslektaşlarıyla tartışma olanağı bulacaklar. İnsanbilim olarak tanımlanan antropoloji, Türkiye’de, aklımızı aydınlatan Mustafa Kemal Atatürk sayesinde gelişti. Türklerin geçmişine yönelik olarak tarihi araştırmalar yapmak üzere 1925’te “Türkiye Antropoloji Tetkikat Merkezi” olarak kurumsallaşan kürsü, insanın evrim süreci, Anadolu’daki biyolojik ve kültürel evrimine yönelik araştırmalarını bugüne değin sürdürüyor. Son dönemde her ne kadar neanderthal adama doğru bir geri evrimleşme yaşasak da, bilim yine insanlaşmamızı sağlayacak. Eğer günümüz neanderthalleri, bilimi de kendilerine benzetmezlerse... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Mısralardaki Gözyaşlarına Dokunan: ‘Müşfik Kenter’ Sanat, insanoğlunu kardeşliğe, eşitliğe, özgürlüğe ve en önemlisi “insanlığa” götüren yoldur. Sanatı içinde barındırmayan ve sanatçıyı koruyup kollamayan toplumlar, dünyanın en ileri teknolojisine sahip olsa bile, uygarlıktan çok uzaktır. Bugün uygar gibi görünen ülkelerde yaşayanlar da, teknolojinin getirdiği konfor içinde yüzerken, kalabalıklar arasında yapayalnız insanlar olarak “sanal dünyalarının havuzunda” boğulmamak için çırpınmaktadır. Bana göre, uygar olmak, bir şairin mısralarındaki ağlamasını duymak ve gözyaşlarına da dokunmaktır. Uygar olmak, her şeyi söylemenin mümkün olduğu yeri bilmek ve anlatmaktır. Uygarlık evrensel boyutlara ulaşmış, insan sevgisinin başköşeye oturtulduğu bir kültürler bütünüdür. Düşünce ve hayal zenginliğinin ürünleri olan müziktir, edebiyattır, şiirdir, heykeldir, resimdir. Bir ülkede bunlar toplum tarafından benimsenip özümsenmedikçe, o ülkenin uygarlığından söz etmek çok zordur. Türkiye’de sanatı evrensel boyutuna taşıyanların başında gelenlerden, tiyatro sanatçısı Müşfik Kenter 17 Ağustos 2012 günü sonsuzluğa uğurlandı. Geride sanatsever herkesi “biraz daha yalnız” bırakarak aramızdan ayrıldı. Ben de kendimi, bu yalnızlar kervanında yer alanlardan biri olarak buldum. Şimdi, Orhan Veli’nin “Anlatamıyorum” şiiri ile anlattığı “mısralarındaki gözyaşlarına” Müşfik Kenter’in o büyüleyici sesiyle dokunuyor, “Dalgacı Mahmut’un” maviye boyadığı gökyüzünü ve “diktiği yırtılan denizini” yine Müşfik Kenter’in “Bir Garip Orhan Veli” yapıtındaki o büyüleyici sesiyle görüyor ve dinliyorum... ANLATAMIYORUM Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda; Dokunabilir misiniz, Gözyaşlarıma, ellerinizle? Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu Bu derde düşmeden önce. Bir yer var, biliyorum; Her şeyi söylemek mümkün; Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; Anlatamıyorum DALGACI MAHMUT İşim gücüm budur benim, Gökyüzünü boyarım her sabah, Hepiniz uykudayken. Uyanır bakarsınız ki mavi. Deniz yırtılır kimi zaman, Bilmezsiniz kim diker; Ben dikerim. Dalga geçerim kimi zaman da, O da benim vazifem; Bir baş düşünürüm başımda, Bir mide düşünürüm midemde, Bir ayak düşünürüm ayağımda, Ne haltedeceğimi bilemem. (Orhan Veli KANIK) OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] Kalbinizi Koruyun TÜRK KALP VAKFI 19 Mayıs Cad. No:8 Şişli / İSTANBUL Tel: (212) 212 07 07 (pbx) http://www.tkv.org.tr 1/ Bir tür ni 1 şasta helvası. 2/ Gereğinden 2 çok yemek yi 3 yen... “Mari 4 fet iltifata tâ5 bidir / Müşterisiz zâyi 6 dir” (Muallim 7 Naci). 3/ Lit 8 vanya’nın para birimi... Bazı 9 ağaçlardan sızan ko 1 2 3 4 5 6 7 8 9 yu ve şekerli madde. 1 S Ü NG E R İ Y E 4/ Bir zaman biri 2 E Y E R A R A L mi... Futbolda kale 3 R E K A T S K İ ciyle savunma ara4 E N İ K U Z sında yer alan oyun5K E S İ U S T A cu. 5/ Bir şeyi kabul T A L K etmeyerek geri çe 6 A V F L AMA virme... “Âşıka 7 N İ Ş 8 İ Y O T A L İ L etmek olmaz müp9 Ş E K E R P A R E telâdır n’eylesin” (Nefi). 6/ Eski Mısır’da güneş tanrısı... Bir ilimiz. 7/ İslam inancına göre, kıyamet günü bütün ölülerin dirilerek toplanacakları yer... Bir renk. 8/ Aynı amacı güden kimseler arasındaki çekişme. 9/ Romatizma ağrısı... Tekel idaresine eskiden verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Güneş enerjisiyle işleyen otomobillere verilen ad. 2/ Şık, lüks ve gösterişli giyim tarzı... Oy. 3/ Vücudun kalçayla diz arasındaki bölümü... Soluk borusu. 4/ Asya ile Avrupa’yı ayıran dağ sırası... Başlıca, temel niteliğinde olan. 5/ Doğal ve tarihsel özelliklerinden dolayı koruma altına alınan alan... Eski dilde su. 6/ Parola...Mal ya da hizmet karşılığı yapılan ticaret. 7/ Bir tür hafif, ve kaba ayakkabı... Tellür elementinin simgesi. 8/ Lokmanruhu... Güney Afrika Cumhuriyeti’nin plaka imi. 9/ Şişmanlamak ve kilo almaktan korkma biçiminde ortaya çıkan aşırı iştahsızlık. C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear