26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
18 AĞUSTOS 2012 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Dünyanın Öyküsü azar dostumuz Özcan Y Karabulut’un dünyası öyküdür. Yeni çıkardığı dergiye de “Dünyanın Orman Kanunu yönetilip ve işletileceği, zamanaşımı ile mülk edinilemeyeceği, kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamayacağına ilişkin anayasa hükümlerinin; Orman, Turizmi Teşvik ve Maden yasalarında yapılan değişikliklerle anlamsızlaştırıldığını duyuruyor: “20032008 döneminde toplam 15.7 bin maden, petrol, su ürünleri ve taşocağı yatırımcısına 363.9 bin dönüm; 20042008 döneminde 3318 3.3 bin turistik tesis, üniversite; oğa dostu Yücel Çağlar, devlet D ormanlarının devletçe özel ağaçlandırma, yatırımcısı kişi ve kuruluşa da toplam 971 bin dönüm devlet ormanı tahsis edildi. 20032010 döneminde de ‘özel ağaçlandırma’ adı altında özel ve tüzel kişilere tahsis edilen devlet ormanı ise 2010 sonunda 750 bin dönüme ulaştı. Öyle ki, devlet ormanı tahsis edilen özel ve tüzel kişiler bu arazilerde kestane, badem, ceviz, fıstıkçamı; dahası, kekik, adaçayı, kapari tarımı da yapabilmektedir.” Her yerde olduğu gibi bu alanda da orman kanunları işliyor. Tıkır tıkır. Öyküsü” adını verdi. Karabulut’a “Düşler Öykülerden sonra Dünyanın Öyküsü tuttu mu? Nasıl gidiyor, tepkiler nasıl?” diye sorduk. Yanıtladı: “Adını 14 Şubat Dünya Öykü Günü’nden alan iki aylık öykü ve eleştiri dergimiz Dünyanın Öyküsü’nde bu görüş ve yaklaşımı sürdürüyoruz. Dünyanın Öyküsü, Roman Kahramanları dergisini de çıkaran Heyamola Yayınları’nın yayın organı. Genel yayın yönetmenliğini yaptığım derginin danışmanı ise usta yazarımız Füruzan. Dergimiz çalışma gruplarından besleniyor. Derginin, Türkiye’de 26 kentin yanı sıra yurtdışında Lefkoşa, Cape Town ve Moskova’da da çalışma grupları bulunuyor. Dünyanın Öyküsü, adına uygun olarak çok sayıda öykücüye yer açıyor. Aralarında öykünün usta isimleri kadar yola yeni çıkan isimler de var. Derginin ilk sayısında üçü yabancı toplam 15 öykü yer alıyor. Öykü seçimindeki tek ölçüt ‘iyi ve kaliteli’ edebiyat. Dünyanın Öyküsü bir öyküeleştiri dergisi olmakla birlikte edebiyatın diğer türlerine de sayfalarını açıyor. Dünyanın Öyküsü, öykünün ve eleştirinin ilgi alanına giren yazı ve yorumları; öykücülerle yapılan söyleşileri; öykü eleştirileri; yapıtı odağına alan soruşturmaları ve atölye çalışmalarıyla öykü ve eleştiriyi farklı boyutlarıyla içeriyor. Dünyanın Öyküsü dergisinin, mimarı ve mirasçısı olduğu Ankara Öykü Günleri’yle, 14 Şubat Dünya Öykü Günü’yle, düzenlediği öykü atölyeleriyle, geniş bir coğrafyada oluşturulan çalışma gruplarıyla bir öykü dergisinden daha fazlası olduğunu söyleyebilirim. Dergimizin ilk üç sayısına okurların ve edebiyat kamuoyunun gösterdiği ilgi bizi gelecek adına umutlandırıyor.” Dünyanın Öyküsü, öykücülüğümüze yeni yazarlar Kadınlar Plajı ve Özgürlük İlk çocukluk anıları... Başımızda hasır şapkalarımız, çoluk çocuk banliyö trenine Göztepe İstasyonu’ndan binip Süreyya Plajı’nda inişimiz... Anneannenin ısrarıyla Göztepe Camii’nin imamından Kuran dersi aldığımız için bazen nefes nefese yetişirdik o trene. Aynı yıllarda Moda’da kadınlar plajı var, yaz ortası kızlarını hırkasız sokağa salmayan Erenköy’ün ve üst Göztepe’nin tutucu ailelerinin tercihi... 70’li yıllarda İstanbul artan biçimde göç almaya başladı. Süreyya Plajı’ndan aileler çekildi, yerini yalnız gelen erkekler aldı. Özgürlüğümüz kısıtlandı, kızlara gözünü dikip bakanlar yüzünden gidemez olduk oraya. Marmara iyice kirlenene kadar Kalamış sahilinden kiralanan sandallarla denize açılıp idare ettik durumu. Sonra zaten Süreyya Plajı falan da kalmadı, Cumhuriyet değerlerinin üzerinden geçen silindir gibi, kumsalın üzerinden de sahil yolu geçti. Plaj özgürlüğümüz din baskısından değil, kadın yüzü görmemiş erkeklerin İstanbul’a gelişiyle kısıtlandı. ??? Yıllar sonraki durum içler acısı. Erkeklerimizin büyük çoğunluğu hâlâ kadınlarla bir arada yaşamayı öğrenemediler. Bugünün ortamında şimdi bir de “din kılıfı” çıktı. Bir Kocaeli gazetesinde çıkan makaleye kızan genç erkek, yorumunda diyor ki: “Müslüman ülke değil miyiz? Elbette tüm plajlarda kadınerkek ayrımı olacak!” Kocaeli Belediyesi talebin kadınlardan geldiğini söylüyor. Ancak Kadınlar Plajı konusunda çıkan eleştiri yazılarına hemen hemen yüzde yüz oranında erkeklerden görüş gelmesi tuhaf değil mi? Erkek otoritesinin hiç tartışılmadığı bir aile yapısında baba kızına, koca karısına “Ancak kadınlar plajı olursa gidersin” derse, yaz sıcağında suya girmek isteyen ne yapsın? Erkeğin çağdaşlaşamadığı bir ülkede kadınlar ister plajda, ister eğitimde, ister siyasette, ister sokakta olsun, hiçbir yerde özgür olamaz. Böyle bir toplumda din kılıfı, uysa da uymasa da her koltuğa geçirilir. Nitekim öyle de oluyor. Kocaeli’ne gelene kadar İstanbul’da Boğaz sahilinde çok sayıda kadınlar plajı var. Hatta bunların adı artık “Bayanlar Plajı”! İnternette “Her gün son model araçlarla Bayanlar Plajına her şey dahil 20 TL” diye ilan var. ??? Bazı meslektaşlarımız “özgürlük” üzerinden giderek kadınların da özel plaj isteme hakkı olduğunu, bunu normal karşıladıklarını yazdılar ve söylediler. Elbette ki herkesin her şeyi isteme hakkı vardır. Ancak söz konusu özel durumda isteme hakkının özgürlükle olan ilintisi çok fazla sorgulanmaya muhtaç. Erkek bakışının egemen olduğu bir ülke yönetim biçiminde kadınlar özgür olamaz. Erkekler adam olduklarında, kadınlar üzerindeki erkek baskısını çektiğinizde kadınlar plajı marjinalleşmeye mahkum bir olgudur. Bu sorgulamayı kişisel olarak yaptığımda çıkan sonuç şu: Kocaeli’nde kadınlar plajı yapılacak yere çekilen tahta perdeye yazılan “2012 Modeli Utanç Duvarı” yazısının altına imzamı atarım. kazandırmak amacıyla her yıl öykü ödülü vermeye başlayacak. Öykücülüğün belleği olmak için de her yıl öykü yıllığı çıkaracak. Kısaca, öykünün dünyası olmaya aday... azeteci Nahit Duru, 12 Eylül cuntası döneminde Bülent G Ecevit ile birlikte çıkardıkları Kötü Olan Kim? işadamı Murtaza Çelikel’in Arayış dergisi sürecinde Bülent Ecevit’e söylediklerinden çıkan sonuç örneğin... Çelikel, Ecevit’e “lafını esirgemeden” konuşmuş: “Bülent Bey, bir insanın etrafının tümü kötü ise, çevre kadar, o kişinin seçiminde de hata vardır diye düşünüyorum. Kaldı ki, Eyüboğlu (Orhan Eyüboğlu) kötü, Baykal (Deniz Baykal) kötü, Topuz (Ali Topuz) kötü, eski genel sekreterler Hedef Aynı erici, aşiretçi Dersim isyanı, Türkiye G Cumhuriyeti’nin yurtta birliği sağlama çabalarına karşı bir kalkışmaydı. Irkçı, ayrılıkçı şiddet örgütü PKK de aynı hedefe yönelmiştir. Hiç kimsenin aklından çıkarmaması gereken gerçek, acı deneyimlerle ortadadır: Karakol basan, köprü yıkan Seyit Rıza’cılar neyse, milletvekili Hüseyin Aygün’ü kaçıran Apocular da odur. “Arayış” dergisinin öyküsünü kitaplaştırdı. Duru’nun anıları ve Bülent Ecevit’in el yazılarının da yer aldığı belgeler, bir dönem CHP’yi yönetmiş, solda “Karaoğlan” olmuş bir siyasetçinin kimliğini ortaya çıkarıyor. Nahit Duru, yorum yapmamış, gazeteci nesnelliğine çok özen göstermiş, ancak Ecevit’in kişilik yapısı, kendisini gizleyememiş, satır aralarından fırlamış çıkmış. Nahit Duru kitabında yer verdiği ve CHP’li Kamil Kırıkoğlu ve Şeref Bakşık kötü... Diğerlerini saymıyorum. Kırıkoğlu, sizin Genel Başkan olmanız için büyük bir çaba harcadı CHP Genel Sekreteri olarak; Paşa’ya (İsmet İnönü) karşı geldi. Bildiğim kadarıyla Sayın Eyüboğlu ile Genel Başkanlığınızın önemli bir bölümünde birlikte uyum içinde çalıştınız. Sonra ne oldu? Baykal ve Topuz’la da yakın çalıştınız. Bunların hepsi kötü müydü? Belki sizin de hatanız vardır.” Çelikel’in Ecevit’e yaptığı eleştiri, bugün benzer birilerini anımsatıyor bize. Ya size? Hüseyin Aygün’ün Kaçırılması ve PKK’nin ‘Kontrol Bizde’ Mesajı SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Terör örgütü çıtayı yükseltti. Devlet içinde devlet olabileceğini göstermek istiyor, yol kesip milletvekili kaçırıyor ve onu bir mahkeme karşısında yargılama kararı alıyor. Biz sizin milletvekilinizi kaçıracak güce ve etkinliğe sahibiz mesajı veriyor. Bölgede kendilerinden veya izin verdikleri kişilerden başka kimselerin, politika yapmasına izin verip vermeme konusunda söz hakkını kendilerinde görüyorlar. Zaten örgüt milletvekilini kaçırdıktan sonra yaptığı açıklamada Hüseyin Aygün’ün “gözaltına alındığını”, hakkındaki “idari ve hukuki işlemlerin” tamamlanmasının ardından salıverileceğini söylüyor. Ancak devlet otoritesi tarafından kullanılabilecek hukuki kavramları birer birer sıralayarak bir otorite kurma çabasını ve hayalini doğruluyor. Milletvekilinin özellikle Tunceli’den kaçırılmasının kuşkusuz ki özel bir anlamı da var; Tunceli’nin Alevi kimliği, korumaya çalıştığı, PKK karşıtı muhalif duruşu. PKK bu duruşu zayıflatmak amacıyla, bir anlamda Tunceli’yi dize getirmek, gözdağı vermek için Aygün’ü kullanmak istedi. Halkın Hüseyin Aygün’den yakındığını, işbirlikçi Aygün’ün bu yüzden uyarılacağını öne sürerek onu kaçırdı. Buranın sahibi benim, benim kurallarım geçerlidir demek istedi. Silah zoruyla insan kaçırmanın ismi “alıkoyma” oldu. Terör örgütü gündüz vakti elini kolunu sallayarak bir milletvekilini kaçırdı, alıkoydu, “konuk etti” ve iki gün sonra onu aldığı yere geri bıraktı. Aslında daha önce yüzlerce kişiye yaptığı gibi. Bizim dikkatimiz ancak bir milletvekili kaçırıldığında bu yöne çekilebildi ama örneğin son 1 yılda bölgeden benzer şekillerde kaçırılan, dağa kaldırılan insan sayısı şaşırtıcı… 19902010 tarihleri arasında bölgede PKK tarafından 154 kişi kaçırıldı; son bir yıllık dönemde bu rakam 145… Aygün’ün serbest bırakıldıktan sonra yaptığı açıklamalarda PKK’lilerden “genç arkadaşlar” diye söz etmesi, PKK’lilerin kendisini “Ağabey, bizi unutma” diye uğurladığını dile getirmesi ise tepkilere yol açtı. Aygün bu eleştirilere karşı kendini, empati yaptığını ve barış dilini kullandığını söyleyerek savunsa da sözleri, yol kesip adam kaçıran bir örgütün üyelerini masumlaştırma çabası olarak da yorumlandı. Hüseyin Aygün her ne kadar barış dilini kullansa da, iyi niyetli mesajlar vermeye çalışsa da PKK tarafından kaçırılması en başta kendisine yönelik, onun siyaset yapmasına, özgür iradesine bir karşı çıkıştır. İtibarsızlaştırmadır. Diğer tarafta, Hüseyin Aygün’ün kaçırılmasıyla ilgili AKP’li Şamil Tayyar’dan gelen nefret dolu mesajlar ise en hafif ifadeyle ahlaki değildir, çirkindir. Bu arada Hüseyin Aygün kendisine yapılan suçlamalara karşılık olarak Tayyar’ı “Ulu divana havale ettiğini” söyledi… 30 yıldır toplumun her kesimine kan kaybettiren bir terör örgütünün ülke sınırları içinde gündüz vakti yol kesip adam kaçırabilir güçte olduğu, üstelik bunu yüzlerce kere yapabildiği bir ortamda sorunun, politik zeminde partiler arası iktidar mücadelesinin bir malzemesi olarak kullanılması doğru değildir. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 [email protected] C MY B C MY B Küçük Sahne’nin büyük adamı. İsmiyle müsemma, sevecen, sıcak, yani eşfak… Ölüm haberini aldığımızdan beri sesi kulaklarımızda yankılanıyor sanki. Müşfik Kenter birçok çocuğun Alf’ini de bizi de yetim bıraktı gidişiyle biraz. Ve Orhan Veli’yi biraz da. Sayısız insana Orhan Veli’yi de şiiri de sevdirdi Müşfik Kenter’in sesi. Orhan Veli sevgisi Müşfik Kenter’e, Müşfik Kenter sevgisi Orhan Veli’ye dönüştü bir süre sonra. Koca bir sahnenin tek bir kişiye nasıl dar geldiğini gösterdi bize oyunlarıyla, “Bir Garip Orhan Veli” ile “Helen Helen” ile “Nasrettin Hoca Bir Gün” ile… Türk tiyatrosunda bir devir kapandı onun ölümüyle. Yetiştirdiği sanatçılar onun 80 yıllık yaşamının en güzel eseri oldu ve bundan sonra onun yetiştirdiği sanatçıların eserleri üzerinden yaşayacak Müşfik Kenter ve onun yolu. Son dönemde seslendirmesini yaptığı, o ikna edici ses tonuyla amfizem hastalığını anlattığı, insanlara sigarayı bıraktırma amacıyla hazırlanan kamu spotunda söylediği gibi “Alabildiğiniz kadar derin bir nefes alın…” ve o nefesin kıymetini bilin. Şeker Bayramınız kutlu olsun. Müşfik Kenter UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1/ Tatlı bisküvi 1 parçalarıyla 2 yapılan kakaolu pasta... Ja 3 pon lirik dra 4 mı. 2/ Silis 5 grubundan de 6 ğerli bir mineral... Güzelli 7 ğiyle insanı 8 şaşkına çevi 9 ren, aklını ba1 2 3 4 5 6 7 8 9 şından alan kadın. 3/ T İnce deri ya da ince 1 P İ G M E N T R A kabuk... Çok anla 2 A L İ A Ğ A İ RM İ K yışlı ve sezgili kimse. 3 R E N 4 T S O R MA C A 4/ Arnavutluk’un 5 İ P E K A Y A Z plaka imi... Kiraya 6 K A N O N A A verilerek gelir getiren S U mülk. 5/ Bilginler, 7 Ü L G E N yazarlar ve sanatçılar 8 L A M A K I L İ kurulu. 6/ Güney 9 N A U T İ L U S Anadolu’da yaşayan Türkmenler arasında yaygın olan ve “ırızva” da denilen telli çalgı. 7/ Biçilmiş tarlada kalan tahıl kökleri... Radyum elementinin simgesi. 8/ Kral sofralarında kullanılan ve yiyeceklerin zehirli olup olmadığını anlamakta kullanılan kap... İstek, amaç. 9/ Argoda esrar... “Hasan İzzettin ”: Romancımız. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Virüslerin yol açtığı bir bitki hastalığı... Numaranın kısa yazılışı. 2/ İnce ve düzgün dokunmuş pamuklu kumaş... Doğanın neden olduğu yıkım. 3/ Kadınların örtündükleri çarşaf... “Ahmed ”: Şairimiz. 4/ Bir renk... Dere, çay. 5/ Yüksekokul. 6/ Düzensiz ve gelişigüzel yapılmış iş. 7/ Yeni çıkmaya başlamış ekin... Arjantin’in plaka imi. 8/ Mimarlıkta “sahın” anlamında kullanılan sözcük... Konya kentini oluşturan ilçelerden biri. 9/ Küçük bitkilere verilen ortak ad... Mekanik enerjiyi elektrik enerjisine dönüştüren aygıt.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear