26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 13 AĞUSTOS 2012 PAZARTESİ 2 bile yanıltıcı olabilir. Kendi akıl ve bilginizden, devletinizin yüzlerce yıllık deneyiminden daha güven verici yol yordam yoktur. Yeter ki, iyi yetişmiş bürokrasiniz, ona kulak veren sağduyulu ve hayalsever değil de yurtsever bir siyasal yönetici kadronuz olsun. Gün, kışkırtmaya kapılmak yerine, kimden gelirse gelsin, iyi niyetli barışsever telkinlere açık olma günüdür. Bu açıdan bakınca, İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi’nin Suriye sorununu birlikte çözme biçiminde el uzatışına ya da ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın sağduyulu Amerikan kurumlarının düşüncelerine de uygun olarak sabır ve temkin isteyen son mesajına olumlu bakmak gerekir. Ne yazık ki, basınımızda aynı bakanın “Ne olur ne olmaz, hazırlıklı kalalım” diyerek “ABD’yle ortak ‘Operasyonel planlama ve istihbarat grupları’ kuruldu” açıklamasına “Nihayet düğmeye basılıyor” havasına girip dev manşetlerle etekleri zil çalarak sevinenler de eksik olmuyor. Oysa, yakışıksız savaş tamtamı çalmak yerine, deve dikeni yanına saplanmış bir zeytin dalıyla gülümseyerek resim çektirip Washington’a, beysbol sopasıyla poz veren Sayın Başkan’a ve bilinen bilinmeyen her çeşit meslektaşa yollamak daha şık olmaz mıydı? OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Akan Kanı Sorgulamak Kim emperyalizmden yanaysa ona karşı çıkalım. Halkların, onları birbirine kırdırarak kendi yolunu açan emperyalizme karşı omuz omuz vererek sorunlarını çözebileceklerine güvenelim. Aydemir Güler Topuk DENİZ haritaları, yeryüzü engebelerini gösteren alışılmış haritalardan farklı olarak, sualtının derinliklerini gösterir. Öyle binlerce metreliklerden daha çok su yüzüne yakın olanlara önem vererek. Çünkü, tehlikeli olan onlardır; “topuk” denen bu sualtı tepelerine dikkat etmezseniz üzerine “oturursunuz”. Kırılmış iskarpin topuğu üzerine düşmeye benzeyen bir “oturma” değildir bu, bir daha zor kalkılır. Yüzeye yakın kayalıklar haritayla gösterildiği, şamandıra ya da yanıp sönen ışıklı fenerle belirlendiği, bazı yerlerde suyun köpüğünden, hatta renginden anlaşıldığı halde, bunların varlığı her zaman fark edilmez; bazısı ara sıra oluşan, kumlu ve yumuşak da olsa, üzerine büyük hızla oturulduğunda sıyrılınması kolay olmaz. Dış politika ve diplomasi ummanında da böyle topuklar, yalancı boğazlar ve bazısı hınzırca kurulmuş kapanlar vardır. ürkiye, stratejik derinlik ararken böyle bir sığlığa oturdu galiba. Yardıma koşan, tahlisiye yollayan, çekme halatı uzatan herkese inanılmaz. Bazen bu konuda yabancılarca yazılmış kitaplar T ürkiye yeni bir şovenizm dalgasına teslim mi olacak, yoksa Ortadoğu’nun daha büyük fotoğrafına bakıp siyasi iktidarın insan aklıyla kedi fare gibi oynamasına bir son verilebilecek mi? Akan kanların acısını unutmak mümkün değil elbette. Ama dünyaya kana boyanmış camların ardından bakarak oyunu bozmak mümkün olabilir mi? O halde biraz dikkat. Asıl belirleyici faktörleri yakalamak için biraz çaba... AKP’nin aklı Türkiye’de “Kürt sorunu” bağlamındaki çatışmaların yeni bir ivme kazanmasının ardındaki nedenin AKP’nin Suriye politikası olduğunu görmek hiç zor değil. Peki Suriye’nin Kürt bölgesinde ortaya çıkan fiili özerkliğe Ankara’da veryansın edilirken PKK’nin buna nasıl bir tepki vereceğini öngörmek çok mu zordu? AKP’nin, baraj kapağını açtığı bin yılların gericilik birikimi akla saldırıyor. Ama bu durumu ülke yönetiminde artık beyne yer kalmadığı biçiminde değerlendiremeyiz. İktidar pekala Suriye politikasının ürünü olarak içeride de kanın şiddetleneceğini biliyordu. Aynı, İran Genelkurmay Başkanı’nın geçen hafta yaptığı açıklamanın da sürpriz olmadığı gibi. Zira İran’ın Ankara Büyükelçisi, bundan neredeyse bir ay önce, Suriye’ye yönelik bir dış müdahaleyi İran’a yapılmış sayacakları anlamına gelen bir açıklama yayımlamıştı. Üste lik o açıklamaya Lübnan’dan Hizbullah “İncirlik’i vururuz” sertliğinde eşlik etmişti. Şam’da üst düzey yöneticilerin bir araya geldikleri toplantıda bomba patladığında AKP’li yetkili ağızlar “hak ettiniz, oh olsun” demediler mi? Şimdi kendi kendine düştüğüne inanmamız istenen Türk jeti üstünden savaş çığırtkanlığı yükseltilmedi mi? Dahası, AKP yandaşı uzmanlar henüz ortada fol yok yumurta yokken Baas ile PKK arasında ittifakı ilan etmişlerdi bile! Bugün söz konusu ilişki belirsizliklerle dolu olmaya devam ediyor; “uzmanlar” aylar önce, Esad’a ülkenin kuzeyini PKK’ye teslim ettirmişlerdi... Burada bir kurgu var. Bana sorarsanız, AKP bugünkü durumu bir dış politika enstrümanı olarak değerlendiriyor. Bu yaklaşımın bütününün akılcı olmaması ise başka konu. zamandır AKP’nin bütün diplomatik, askeri, lojistik ve kontrgerilla olanaklarını devreye sokmasına karşın hedefe ulaşamadığını görüyoruz. Peki nedir bu ısrarın nedeni? Davutoğlu’nun takıntısı mı mesela? Dışişleri Bakanımız takıntılı olabilir, ama iş o kadar basit değil. Türkiye Suriye’nin emperyalizme tam boy teslim edilmesinde kritik rolü oynayamaz ise, AKP’nin bütün stratejik iddiaları risk altına girecek. Türkiye ekonomisi krizde batmamayı, besbelli yabancı sermaye girişine borçludur. Muhalefeti bugüne dek baskı altında tutma becerisinin kaynağı ABD desteğidir. Türkiye on yıldır alternatifsiz bir AKP gerçeği yaşıyorsa, bu ideolojikpsikolojik ortam gökten düşmemiş, rüzgârın önemli bir kısmı ABD tarafından üflenmiştir... Açıkçası AKP aynı üfürmeleri yelkenine dolduramazsa çorap sökülmeye başlayacak. leyemeyeceği bellidir. AKP o nedenle bu aralar Kürtlere karşı nefrete ihtiyaç duyuyor. Bu nefretten Baas’a karşı düşmanlık, Suriye’ye karşı savaş destekçiliği türetilmek isteniyor. Toplumun önemli bir çoğunluğunun “terör”ün durması için Suriye’nin vurulması gerektiğine inandırılması gerekiyor. Bana sorarsanız kan bu nedenle oluk oluk akıyor... Nasıl başlamalı? AKP hükümeti Suriye Kürtlerinin attığı adımı neredeyse savaş nedeni ilan edecek. Suriye’de fiili bir özerkliğe ulaşan Kürtlerin neden Irak’taki Amerikancı oportünist kardeşlerden, BarzaniTalabani ikilisinden daha az şeyi hak ettiklerini birinin açıklaması gerekmez mi? Bunun açıklanabilmesi için Türkiye’de Kürt sorununun yine şiddetle dolması, ağır biçimde kanaması gerekiyor! Temmuz ortasında Diyarbakır’da BDP mitinginin gaz sıkılarak yasaklanması bundan başka neye yaradı? Ortadoğu’nun emperyalistkapitalist dengesi ve bu dengenin bir unsuru olarak AKP’nin politikasından çıkan sonuç, bu ara, Kürt sorununun ağırlaşmasından başka bir şey değil. Gelişmeleri bu çerçevede okursak, son soruyu soralım veya yazının en başına dönelim: Yeni bir şovenizm dalgasına kapılmayı nasıl önleriz? İnsan aklıyla alay edilmesine nasıl engel oluruz? Kürt sorununun Ortadoğu’nun bütününün içine yerleştiği açık seçik bir gerçek. O halde, gelin, bu konuya da Ortadoğu’nun asıl derdinden, birinci önceliğinden kalkarak yaklaşalım. Kim emperyalizmden yanaysa ona karşı çıkalım. Halkların, onları birbirine kırdırarak kendi yolunu açan emperyalizme karşı omuz omuz vererek sorunlarını çözebileceklerine güvenelim. Kan neye hizmet ediyor? Suriye’ye yapılacak saldırıda Türkiye’nin misyon yüklenmesini sağlamak, kolay olmaz. Bizim ülkemizde “gavur Yunanlı”, “pis Arap” türünden sakil deyimlere rastlanır rastlanmasına. Ama örnek diye adları geçen bu halkların ve Türkiye’nin sıradan insanlarının birbirlerine nasıl bir sıcaklıkla sarıldıklarını da herkes bilir. Kolay değildir, Çukurova ve Hatay’ın yerleşik Arap nüfusuyla Suriyeliler arasındaki hakiki kardeşliğin üstünden atlamak. Arapların Nusayrilik dediği bildiğimiz Aleviliktir işte ve bu bölgede dinci gericiliğe karşı kafayı dik tutan bir dayanışma çok değerlidir. Türkiye toplumundan Suriye’de kan dökmeye insan taşımanın bir yolu ajanlaştırılmış gericilikten, El Kaide gibilerinden geçiyor. Bu kanalın fazla geniş Emperyalizm olmadan asla Ne kastediyorum? Maksat Suriye’deki, emperyalizmin 2012 tasarımlarıyla uyumlu olamayacağı bilinen Baas iktidarını devirmek. Bu, kahrolası emperyalistkapitalist “uygarlığın” ortak maksadı. Ek olarak AKP, diğer Arap ülkelerinde yapamadığını burada yapmayı ve Suriye’yi Osmanlı uyanışının örnek vakası haline getirmek istiyor. Ama kazın ayağı plandaki gibi değil! Suriye’de ne toplum bir aşiret toplumu ne de devlet çadır devleti. Bir yılı aşkın T Olimpiyat Oyunlarının Gösterdiği Gerçek: Yönetememek Tuğrul ERKİN Eski İBB Genel Sekreteri ildiğiniz gibi olimpiyat oyunları büyük bir hayal kırıklığı ile sonuçlandı. Büyük desteklerle ve umutlarla uğurladığımız bugüne kadarki en büyük kafile eli tamamen boş döndü. Bir iki spor dalı dışında ileriye dönük hiçbir umut da vermediler. Yöneticilerin, eğitimcilerin açıklamaları daha da umut kırıcı, baş etken şanssızlık. Peki bu neden böyle oluyor? Neyimiz eksik? Yurtdışından devşirilen sporcularımız bile var; onlar da bir, iki yıl içinde mevcut düzen içinde kaybolup gidiyor. Oyunları ülkemizde düzenlemek hevesimiz de kırıldı. Niye düzenlemek istiyoruz ki? Başkalarının bizi yenmelerini daha yakından izlemek ve 810 milyar dolar harcamak için mi? Kurulacak tesislerin hemen pek çoğu adını bile duymadığımız spor dalları için; ülkenin tanıtımı, turizmi, teşvik gibi sebepler de inandırıcı değil. Kaldı ki olimpiyat hazırlığı için yapılan harcamaların ülkeleri büyük bir ekonomik krize soktuğu iddiaları var, Yunanistan gibi. Nitekim 2000 olimpiyatları hazırlık toplantıları sırasında 10C Başkanı Samaranch adayların dikkatini çekerek aşırı masraflara girilmemesini, örneğin 100 bin kişilik stat gibi yılda yalnız birkaç kere kullanılacak tesislerden (bizdeki stat gibi) vazgeçilmesini istedi. Aksi takdirde ileride yapılan eleştirilerin olimpiyat fikrini çok zedelediğini anlattı. (Montreal gibi.) B Benim bu yazıda esas üzerinde durmak istediğim husus bambaşka. Olimpiyat veya spor benim işim değil. Ben sporu örnek göstererek yaşadığımız yönetim sorunlarına değinmek istiyorum. Yasalaştığı gün eksiklikleri veya sakıncaları görülen yasalar, sel yatağına yaptırılan konutlar, kötü yönetim (veya niyet) sebebiyle batan bankalar, 1520 milyon dolar verilerek satın alınan ve ertesi yıl beş para etmeyen ünlü futbolcular, bir türlü önleyemediğimiz terör, koruyamadığımız çevre ve tarih, yarım kalan veya uzadıkça uzayan yatırımlar, bitmeyen yargılamalar, bütün bunların nedenlerinin altında kötü yönetimlerin olduğuna inanıyorum. Yıllar önce İngiltere’ye davetli olarak gitmiştim, benim isteğim doğrultusunda hazırlanan bir programı uyguluyorduk. İngiltere’nin büyük ekonomik sorunlarının olduğu bir dönemdi. Avrupa birliğine girip girmemek de gündemin en önde gelen maddesi idi. Gezinin sonunda benim de gözlemlerimi öğrenmek için bir mülakat yaptılar. Ben kendilerine Avrupa birliğine üyelik konusunu da sordum; İngiltere’nin durumu hiç parlak değildi. Bu dönemde, kömür madenleri kapatılıyordu, tersaneler ve demir çelik tesisleri kapanmıştı. İngiliz otomobil sanayisinin bütün ünlü markalarını Avrupalılar çökertmişti, optik sanayi, beyaz eşya ve tekstil sektörleri kapanmış veya kapanıyordu, kentler göç veriyordu. Bu du rumda AB içinde nasıl yaşayacaksınız, nasıl rekabet edeceksiniz, hangi konuda Avrupalılardan daha güçlüsünüz diye sordum. Uzun bir süre düşündüler ve haklısınız dediler. Ancak bizim güvendiğimiz bir tek şey var, administrasyon iyi yönetim? Bu cevap beni tamamen tatmin etti. Evet, trenleri eski ama temizdi ve dakikti, havaalanları küçük ve konforsuzdu ama her şey saat gibi işliyordu. Benimle uygulayacakları bir program vermişlerdi. 8.00’de başlıyordu. Tam o saatte otomobil geliyor ve programdaki dakikada gideceğimiz yere varıyorduk. Yetkililer işlerini çok iyi biliyorlardı. Bilgisayarları ve diğer büro ekipmanları yeni değildi ama aksaksız işini yapıyordu. Her şey gösterişten uzak, basit, minimum ölçülerde idi. Ama mükemmel çalışıyordu. Tıpkı çoğumuzun eleştirdikleri eski model taksileri gibi. Dolayısıyla iyi bir yönetim oluşturamadığınız zaman, ne kadar para harcarsanız harcayın başarıya ulaşamazsınız. 6 kez olimpiyatlara gönderdiğiniz ve 6’sında da sonuncu olan yüzücünüzün olimpiyatlara katılmış olmasından övünürsünüz veya bir önceki olimpiyatta olduğu gibi bu olimpiyatta da attığı çekici koruma kafesinden bile çıkaramayan sporcunuzu mazur göstermeye çalışırsınız. Böylece yenilerin önünü kapar, umutları kırarsınız. Gününüzü gün edersiniz. Çünkü siz de bu sistemin ürünüsünüz. Peki iyi bir yönetim nasıl oluşur? Bu da başka bir yazının konusu… Güneydoğu’da Yeni Bir Şey Yok Savaşı en anlamlı anlatan beri geçiyordu; “Garp cepProf. Dr. Cengiz KUDAY kişi; bunu bizzat yaşamış hesinde yeni bir şey yok”. olan Alman yazar Erich Maria Remarque’tur. Savaş Gelelim biz, bize ve de bugüne!.. karşıtı olduğundan, kitapları Hitler Almanyası’nda ya1984’ten bu yana Türkiye’nin güneydoğusunda ulus saklanmıştır. Bunlar arasında savaşı anlattığı “Garp (Ba birliğine ve ülke bütünlüğüne yönelik bir tehditten tı) Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” isimli roman bir dün kaynaklanan saldırılar, kundaklamalar, yol kesmeler, ya klasiği olmuştur. adam kaçırmalar meydana geliyor. Bölücü/ayrılıkçı teRoman; 1. Dünya Savaşı’nda muharebe alanından bir rör örgütü Türkiye’nin bu bölgesindeki yaşamı her yökesit yansıtmaktadır: Savaşın başlangıcından itibaren mu nüyle zora sokuyor!.. harebelere katılan bir bölük daha ilk çatışmada büyük zaBasında ifade edildiğine göre, bölgede bölücü/ayrılıkçı yiat verir. Savaşın sonunda ise, bölükten sağ kalan kim terörist saldırılarında, 2012 yılında 148 şehit vermişiz. se olmaz. Bu sayının çok üstünde de yaralımız olduğu belirtiliyor. Romandaki olayların tümü, “Paul” adlı bir erin ağBugün geldiğimiz nokta ise şu: Yurdumuzun her yezından anlatılmaktadır. Harp uzadıkça, toplumun ilgi rinde her gün cenaze törenleri!.. İnfial içinde bir toplum!.. si yavaş yavaş kaybolur ve sonunda her şey sıradan bir Yetkili ve sorumluların başsağlığı mesajları!.. Ve hep tekolay haline gelir. Bu dönemde yazar; her gün verilen ha rarladıkları söylemler!.. berleri; “Garp cephesinde yeni bir şey yok” şekline Yani geçmişten bugüne değişen bir şey yok. dönüştürür ve devam eder. Paul (savaşı ağzından anlatmış Yani yazılıp çizilenlere, söylenenlere bakarsanız; olduğu er) sırtüstü düşmüştü!.. Yüzünde sakin bir ifa Güneydoğu’da bir yerlerde bir şeyler oluyor; ama yeni de vardı!.. Ölmüştü!... O günün ajansları yine aynı ha bir şey yokmuş oralarda!.. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear