17 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 13 MAYIS 2012 PAZAR [email protected] 16 KÜLTÜR Genç kuşak çello virtüözlerinden Sol Gabetta, İstanbullu müzik dinleyicisini çok dürüst buluyor ‘Dinleyiciyi hissetmek önemli’ li rolün farkındaydım. 10 yaşındayken belki 34 saat müzik Günümüzün çello virtüözlerinden Sol Gaçalışıyordum, ama 1415 yabetta, 14 Mayıs’ta İş Sanat’ta, Juanjo Mena şına geldiğimde bazen 10 yönetimindeki BBC Filarmoni eşliğinde Şossaat çalışıyordum. Bunun takoviç’in Viyolonsel ve Orkestra İçin 1 Noyanı sıra normal okula da lu Konçertosunu yorumlayacak. gidiyordum ve zordu, 1759 tarihli, Guadagnini yapımı bir viyoçünkü genel eğitim de lonsel kullanan Gabetta, dinleyicinin konseçok önemli.” rin çok önemli bir parçası olduğunu vurguluHayatı trende geçen çok yor. Aralık 2011’de de İstanuzun bir seyahate benbul’da çalmış olan Gabetta, İszetiyor Gabetta. Ona tanbul’daki dinleyiciyi çok dügöre, asıl büyük soru, rüst buluyor: nerede durup yön de? Yarın İş Sanat’ta BBC Filarmoni eşliğinde çalacak olan Sol “Beğendiklerinde onların ğiştirmek istediğiGabetta, müzikte başarıyı, dinleyicinin konserdeki mutluluğunu enerjisini hissedebiliyorsuniz: “Hayatta bahissetmek, onlara özel bir an yaşatmak olarak görüyor. Gabetta, zen geçmemiz genuz, gülümsemelerini ve ağlahayatı, trende geçen çok uzun bir yolculuğa benzetiyor. malarını görüyorsunuz. Bereken köprüler ve ğenmediklerinde ise sessiz kadeğiştirmemiz gelıyorlar. Bence bu konserin reken yollar var ve repertuvarını çok sevecekler çünkü Şostabu bazen şansa bağlı.” ya’ya, 12 yaşında da Fransa’ya giden Gabetkoviç çok duygusal bir müzik sunuyor.” Gabetta, kendini sürekli geta’nın önünde hem geri dönüşü olmayan hem Sol Gabetta, Fransız ve Rus bir çiftin çoculiştirmek isteyen insanın yeni de ona çok geniş bir kitlenin ilgisini getiren ğu olarak Arjantin’de dünyaya gelmiş. Genç fikirlere her zaman açık olması bir yol açılıyor. yaşta elde etmiş olduğu dünya çapında başagerektiği kanısında. “İyi müzik Gabetta, Arjantin’de müzisyen olmanın rı, insanın nefesini kesiyor. “Ama” diyor Ga zorluklarından, hâlâ orada yaşayan müzisyen yapmak her zaman önemli, betta, “aslında ilk basamak başarı değil, en ama politik ve kültürel evarkadaşlarının yaşadığı ekonomik zorluklarönemli şey sizi desteklediklerini hissettirerim eşliğinde geleceğe ve dan söz açmadan edemiyor. Ailesiyle birlikte cek iyi bir aileye sahip olmak. Ailenizin yeni kuşaklara bir şeyler genç yaşta bu büyük adımı atmasaymış, müsevgisini hissederek büyümek, yapmak isbırakmak daha da önemzik belki de hayatında bir hobi olarak kalatediğiniz her şeyi kendinizi geliştirerek yali” diyor. “Klasik müzik cakmış. pabileceğinizi bilmeniz önemli. Küçükken, “Bu adım benim için çok önemliydi, çün anlaşılması, benimsenkoroda şarkı söylemek istiyordum ve aimesi zor bir müzik kü bu noktada müzik hayatımda ciddi bir lem beni her zaman destekledi. Sonra, değil, sadece biraz uğraş haline geldi” diyor. “10 yaşındayken dans etmek istedim, klarinet çalmak istedaha açık bir bakış solist olup olmayacağımı bilmiyordum dim, dil öğrenmek istedim. Ben hep aileme ama müziğin hayatımda oynayacağı önem açısı gerektiriyor.” HANDE EAGLE yapmak istediklerimi anlattım, onlar da bana her zaman yol gösterip yardımcı oldular.” Ama Gabetta’ya göre, “başarı” göreceli olmasının yanı sıra tehlikeli bir kavram: “Bence benim müzisyen olarak başarım, dinleyicinin ilgisini ve konserdeki mutluluğunu hissedip onların unutmayacakları özel bir an yaşattığımı hissetmem.” 10 yaşındayken Arjantin’den ayrılıp İspan Konserde Şostakoviç yorumlayacak Sol Gabetta, “O çok duygusal bir müzik sunuyor” diyor. Fethullah Gülen ve Tiyatro 18. İstanbul Tiyatro Festivali doludizgin sürüyor. “Keşfedilmeyi” bekleyen nice yol yordam, nice yöntem, nice tat, nice düşünsel alan, nice oyun... Bu arada tiyatro kurumları, mekânları ve tüm sanatlar üzerine de baskılar ve yeni “oyunlar” sürüyor... Elbet direnişler, protestolar ve başkaldırışlar da... Şu günlerde herkes nasıl bir tiyatro üzerine kafa yorarken, karşıma farklı bir örnek çıktı... Buyurun biraz da buradan yakın! Fethullah Gülen’in tiyatro sanatına ilişkin derin düşünceleri(!) İstanbul Şehir Tiyatroları’nın “özelleştirilmesi” için düğmeye basıldığı günlerde ortalıkta dolaşmaya başladı... “Komiklik ve maskaralık yapmanın, insanları güldürüp eğlendirmenin bizim dünyamızda ne işi var!” başlıklı yazısında Fethullah Gülen, tiyatro yapmanın caiz olmadığını ancak... “Asıl maksat o alanı (tiyatroyu) bir vasıta olarak kullanarak bir de o dille bazı mesajları sunmaktır” diyor. Yani dini öğretiler, peygamberin hayatı vb. için tiyatro yapılabilir: (27.4.2012 Zaman gazetesi) “İnsanı laubaliliğe çeken bazı sahalarda dolaşmak zorunda kalanlarda, dine ve millete hizmet edip etmediklerine bakmalı; yararlı olup olmadıklarına göre karar vermelidirler. Bulundukları atmosferde Allah’ı hatırlama ve hatırlatma imkânı oluyor mu, olmuyor mu?(...) Belli sınırlar dahilinde fenalıkların yüzünden peçeleri indirip onları kendi çirkinlikleriyle göstermek ve insanları birkaç cümle ya da paragrafla da olsa güzel ahlakın zümrütten yamaçlarına çağırmak mümkün oluyor mu, olmuyor mu? Vicdanının sesine kulak vermek suretiyle bu soruları müspet cevaplayanlar müstesna, güldürmenin, kahkaha atmanın, komiklik yapmanın bizim dünyamızda yeri yoktur.” Yaaaa... İşte böyle... 7 Nisan akşamı (Ankara’da Cumhuriyet kutlamasına katıldığımdan) İstanbul’daki Sadri Alışık Ödül Gecesi’ni izleyemedim. Ama gecenin tüm ayrıntılarını bu sayfalarda okudum. Çeşitli kaynaklardan izledim. Herkes aynı noktada birleşiyordu: Geceye, içinde yaşadığımız baskı ortamına karşı direniş egemen olmuştu. Öyle ki ödülünü alırken Genco Erkal “Hayatımda bu kadar politik bir ödül töreni görmedim” demiş, bunu sanatçılara parmak sallayan Erdoğan’a, “borçlu” olduğumuzu ima etmişti! Gelin görün ki, devletin resmi televizyonu TRT o geceyi öyle bir yansıttı ki, gerçeği bilenler, gözlerine ve kulaklarına inanamadılar. Hükümete yönelik tüm eleştiriler, her karşı çıkış her direnç kesilmiş, yok edilmiş, tüm tören bir “al gülüm ver gülüm” riyakârlığına dönüştürülmüştü! “Beyazı, siyah; siyahı beyaz göstermek gibi bir şeydi” diyor katılanlar. Bunca çarpıtmaya pes! Bir de, eğer bir ödül töreni için bu yapılıyorsa, bize izletilen politik ve ekonomik haberlerde kim bilir nasıl bir sansür ve çarpıtma uygulanıyor diye kahrolmadan edemiyor insan! Gülmeye, gülümsemeye, kahkahaya düşmanlık... Eleştiriye, tartışmaya, karşı çıkışa, protestoya tahammülsüzlük... Olanın gerçeğini değil, yalana dönüştürülmüş, çarpıtılmış gölgesini sunan iletişim araçları... Tiyatro Festivali hayırlı olsun! “Komiklik ve Maskaralık” TRT Sansürü İSTANBUL TİYATRO FESTİVALİ Kutluğ Ataman’ın Türkiye için düşlediği sanat ve demokrasi kültürü projesi ‘Sılsel’ başladı ‘Umut örtüsü’ dikiliyor Dertsiz Oyun EVRİM ALTUĞ ‘Dertsiz’ bir tiyatro günü Kültür Servisi 18. İstanbul Tiyatro Festivali’nde bugün İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun sahnelediği “Çehov Makinesi” Üsküdar Tekel Sahnesi’nde saat 20.30’da izlenebilir. İçinde Çehov’un da karakter olarak yer aldığı bu şiirsel oyun, büyük bir yazarın yaşam ve ölüm arasındaki döngüde yarattığı kendi karakterleriyle buluşması biçiminde gelişiyor. Kumbaracı50 sahnesinde saat 23.00’te ise Altıdan Sonra Tiyatro’nun “Dertsiz Oyun”u sahneleniyor. Oyun, seyirci beklentilerinin ve seyrediş halinin nereye evrildiğini, seyredilen “şey”in nereye doğru gittiğini araştıran sözsüz bir oyun. Kenter Tiyatrosu’nda saat 20.30’da ise Yıldız Kenter’in rol aldığı “Kraliçe Lear” sahnelenecek. Kanadalı yazar Eugene Stickland’in kaleme aldığı oyun, yaşlanmak ve çeşitli bedelleri, kuşak farklarından çıkan çatışmalar ve bunun getirdiği komik ve dokunaklı durumları anlatıyor. Güncel sanatçı Kutluğ Ataman’ın Türkiye için düşlediği sanat ve demokrasi kültürü projesi “Sılsel”, İstanbul’daki tarihi Galata Rum İlköğretim Okulu’nda dün öğle saatlerinde başladı. Ataman, “Sılsel” projesi ile bir anlamda, kavramsal bazda, günümüzün ekamusal alanında aktifçe varolan Twitter’a ilham kaynağı olabilecek, unutulmuş bir temenni ve iletişim geleneğine yeniden iadei itibarda bulunuyor: Zira sanatçının İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) katkısı ile 18. Uluslararası Tiyatro Festivali kapsamında gerçekleştirdiği “Sılsel Türkiye’ye Yazılmış Mektuplar” projesi, Mardin’in eski Süryani evlerinin tavanlarına yapılmış gökyüzü tasvirinin adı olan bir gelenek ve kavrama dayanıyor. Rivayete göre sokağa çıkmaktan korkan Süryaniler, gökyüzü özlemlerini bir nebze giderebilmek için evlerinin ta ? 18. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında herkesin katılımına açık olan bu ‘umut örtüsü’nü dikmeye ilk gününde katılanlar arasında Greenpeace gibi çevreci kuruluşlar, Kürtler, kimsesiz çocuklar da vardı. vanlarına çizdiği bu motifi Ataman, Mardin ziyareti sırasında Süryani mahallesinde yaşayan Nasıra Hanım’dan duymuş ve bu hikâye, projenin de çıkış noktası olmuş. İşte, Ataman’ın da ilk katkıyı Nasıra Hanım’ın ördüğü mavi bir parça ile yaparak Karaköy’deki okulun ana salonuna çattığı makaralı ve iplikli bu demokratik gökyüzü iskelesi, 30 Mayıs’a kadar, okulda saat 12.00 ve 19.00 arasında buluşacak tüm katılımcıları, hayalindeki gökyüzünü ve kişisel mesajını oluşturmaya çağırıyor. İlk günde, bu devasa umut örtüsünün oluşmasına Greenpeace ve Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı gibi çevreci kuruluşlar kadar, ifade ve düşünce özgürlüğü talebindeki Kürt mahkumlar, kimsesiz çocuklar ve başörtülüler de sözlerini bırakmış durumda. Kimi imzalı, çoğu anonim mesajlar arasında neler yazılı olduğunu da alıntılayarak, sözü, devamını getirmeniz adına size bırakalım: “Herkes kendi olsa. Kimse rol yapmasa / Yarın için endişelenme, Avustralya’da yarın oldu bile. Yarını şekillendirmek için daha çok çalış / Türkiye Nükleer İstemiyor Greenpeace / If you stop dreaming, you’re just sleeping (Düşlemeyi kesersen, sadece uyursun) Tuğçin Can / Sen çıkarsan aradan, kalır seni Yaradan. / Barış, Sevgi ile yaşamak adına bu çaputu gökyüzüne umutla bağladı...” KATİB’DEN ÖZELLEŞTİRME PROTESTOSU Sanatçı ‘Olmak ya da Olmamak’ SAMSUN (Cumhuriyet) Karadeniz’e Kıyısı Olan Kent Tiyatroları Birliği (KATİB), Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatroları’nın özelleştirilmesini protesto etmek için “Olmak ya da Olmamak” adı altında Samsun Gazi Sahnesi’nde bir eylem gerçekleştirdi. Eyleme Samsun’daki STK’ler, sendikalar ve bazı siyasi partiler ile sanat kurumları destek verdi. Eylemde, sanatçılar pankart açıp, çaldıkları düdük ile uygulamayı protesto etti. KATİB Başkanı Suat Özgültekin yaptığı açıklamasında; “Ülkemizde son dönemde sanata, özelde de tiyatroya yapılan yok etme girişimine karşı sessiz kalamayız. Tiyatrolar yok edilemez” dedi. Hakan Vreskala Her Köyde Bir Deli Var (Favela) Davulcu ve şarkıcı, sıra dışı müzisyen Hakan Vreskala biraz çılgın bir karakter; hatta kendi albümünün adında da anıştırdığı üzere köyün delisi. Pozitif anlamda tatlı bir kaçık olduğu bile söylenebilir. Sempatik, sıcakkanlı ve insana güven veren bir “zıpır”. Daha önceleri Norrda dahil, pek çok güzel projeden tanıdığımız Hakan, “Her Köyde Bir Deli Var” adını taşıyan ilk albümü ile köyün delisi olduğunu itiraf ediyor. Otobiyografik bir albüm “Her Köyde Bir Deli Var”. Çocuksu güzellikte bir ruhun ürünü. Standup yaparcasına şarkı söylüyor. Tuhaf bir tarzı var; bir çeşit kültürel eklektisizm. Kendine has bir vicdanı var şarkılarının. Zıtların birliği adına; şarkılarında yalnızlık kalabalıkla, bunalım eğlencey le, kızgınlık hoşgörüyle, duygusallık cesaretle iç içe geçmiş. Hüznünü matrağa vuran bir kişilikte kendini bulmuş, romantik bir solcu Hakan. Nefretle karışık, esprili bir muhalefet yapıyor. Nahif politik alayları yerinde.Hayatın basit yönlerinden doğuyor şarkıları; Hakan’ın açık sözlülüğü ve doğrudanlığından güç alıyor. Diline sansür koymuyor. Külhani bir argosu var. Sendikanın sarısı, Türk’ün beyazı, sermayenin yeşili, basının yandaşı, nükleer santralın sevdalısı, kadına şiddetin düşkünü, her türden gericisi, faşisti nasibini alıyor Hakan’ın alabildiğine özgür yazılmış şarkılarından. Hakan Vreskala Makedon asıllı bir İzmirli, İsveç’te yaşıyor. Balkan müziklerinden esinleniyor. Avrupa’da büyümüş bir Kürt gibi şarkı söylüyor, ama kendisi gerçek bir haymatlos. [email protected] Chromatics Kill For Love (Italians Do It Better) 2001’de Oregon’da kurulan “Chromatics”, ilk iki albümde ağırlıklı gitar sounduyla postpunk sevenlere hitap ederken, grupta yaşanan kadro değişikliklerinden sonra müziğinde de çok belirgin bir yön değişikliğine gitti. Bu değişim, her grup için her zaman olumlu sonuç vermiyor ama Chromatics’in kaotik postpunk soundundan, romantik Italo discoya geçişi, şaşırtıcı şekilde başarılı oldu. 2007’de çıkan “Night Drive”da olduğu gibi “Kill For Love” da, grubun 70 ve 80’lerden kalma analog ekipmanları elektronik altyapıyla buluşturup, minimal düzenlemeler ve basit sözlerle işlediği bir albüm. 90 dakikalık albümü tekrar tekrar dinledikten sonra yorumum şuydu: New Order, M83 ve Young Marble Giants ortak bir albüm yapsa böyle olurdu. Gitarlar daha ilk dinleyişte akla New Order’ı getirirken, synth soundu M83’ü, Ruth Radelet’in vokali ise Alison Statton’ı çok andırıyor. Açılışı yapan şarkı, “Into the Black”, Radelet’in pürüzsüz sesinden duyduğumuz “Out of the blue and into the black” sözleriyle daha en başından albüme ilişkin bir fikir veriyor. Chromatics, Neil Young’ın 1979 tarihli “Rust Never Sleeps” albümünde yer alan “Hey Hey My My (Into the Black)” adlı şarkıya yaptığı bu cover’la, geçmişe referans vererek ama onu dönüştürerek dinleyiciye merhaba diyor. Albümdeki 17 şarkıda aşk, ölüm, hayal kırıklığı, yalnızlık gibi hayata dair başlıca temaları, cesaretle yorumlayan, sıra dışı ve çok güzel bir synthpop albümü “Kill for Love”. www.zulalkalkandelen.com C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear