02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 13 MAYIS 2012 PAZAR [email protected] 12 PAZAR KONUĞU Çocukluğu Ankara’da geçen Mercedes’in eski CEO’su Edzard Reuter ,Türkiye’siz bir AB projesinin başarısızlığa mahkum olduğunu söylüyor: Türkiye tam üye olmalı SÖYLEŞİ P O R T R E EDZARD REUTER Berlin, 1928 doğumlu. Ünlü bir sosyal demokrat şehircilik uzmanı olan babası Ernst Reuter’in Nazi rejiminden kaçarak Türkiye’ye sığınmasıyla birlikte aile 193547 arası Ankara’da yaşadı. Baba Ernst Reuter Atatürk’ün himayesinde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde şehircilik dersleri verdi. İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden sonra Reuter ailesi 1947’de Almanya’ya geri döndü. Edzard Reuter, Berlin Üniversitesi’nde matematik ve teorik fizik eğitimi aldı. 1949’da Berlin Frei Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girdi. 195456 arası üniversitede asistanlık yaptı. Bir süre özel sektörde çalıştıktan sonra 1964’te DaimlerBenz (Mercedes) şirketine girdi. DaimlerBenz’de yönetim kurulu üyeliğine kadar yükseldikten sonra 19871995 arası şirketin yönetim kurulu başkanlığı ve murahhas üyeliğini yürüttü. Son yıllarda sıklıkla “ikinci vatanım” dediği Türkiye’ye geliyor ve Türkiye’nin AB üyeliğine destek verme çalışmaları yapıyor. LEYLA TAVŞANOĞLU Mayıs 310 tarihleri arasında İstanbul’da Avrupa Haftası etkinlikleri yapıldı. Marmara Üniversitesi AB Enstitüsü’nün Bremen Üniversitesi, Bremen Uygulamalı Bilimler Üniversitesi ve Bremen Göçmenler ve Kültürlerarası Araştırma Merkezi’yle ortaklaşa düzenlediği etkinlikler çerçevesinde iki günlük bir AB ve Almanya’yla ilişkiler konferansı, sergi açılışı, Almanya’ya Türkiye’den göçün 50. yılı çalışmaları yapıldı. Bu etkinliklere Almanya’dan çok önemli isimler katılırken dikkat çeken bir şahsiyet de uzun yıllar Mercedes şirketinin yönetim kurulu başkanlığı ve murahhas üyeliği görevinde bulunan Edzard Reuter’di. Reuter’in isminin öne çıkmasının bir nedeni de 1935’te Nazi Almanyası’ndan kaçarak Türkiye’ye sığınan ve 12 yıl Ankara’da yaşayan, Ankara Üniversitesi’nde şehircilik dersleri veren, Almanya’ya döndükten sonra da Berlin Belediye Başkanlığı’na seçilen ünlü Alman politikacı Ernst Reuter’in oğlu oluşuydu. Türkiye’nin AB üyeliği için elinden geleni yapan Edzard Reuter’le, Boğaz’da bir tekne turu yaparken TürkiyeAB ilişkilerini, “ikinci vatanım” dediği Türkiye’yle ve 1930’lu, ’40’lı yılların Ankara’sıyla ilgili anılarını konuştuk. Bu sefer ne vesileyle Türkiye’de bulunuyorsunuz? E.R. Marmara Üniversitesi AB Enstitüsü yıllardır TürkiyeAB ilişkileri konulu bir dizi konferans düzenliyor. Türkiye’yle AB arasındaki ilişkiler muazzam bir proje. Ama ne yazık ki bu proje istenildiği yolda yürümüyor. Bu benim için bir kaygı konusu. Çünkü Türkiye’nin mutlaka AB’ye tam üye olması gerektiğine yürekten inanıyorum. Bu hem AB’nin hem de Türkiye’nin çıkarına olacaktır. Dolayısıyla hepimiz bu projenin yeniden canlandırılması için bu karmaşık dönemde kendimize düşen her şeyi yapmalıyız. İyi de önümüzdeki temmuzda Kıbrıs Rum Kesimi AB dönem başkanlığını devralınca Türkiye’nin AB tam üyeliği süreci daha da gerilemeyecek mi? E.R. Ne olacağını şimdiden kestirmek çok zor. Biliyorsunuz, AB’nin, özellikle Avro bölgesi, parasal sistemi ve Yunanistan’la ilgili pek çok sorunu var. AB’nin sorumlu kişileri bu konulara çok fazlasıyla odaklandıkları için Türkiye’nin üyeliğini ikinci plana attılar. Kıbrıs Rum Kesimi’nin dönem başkanlığıyla birlikte AB’nin artık sadece parasal ve ekonomik sorunlara, Yunanistan, Portekiz, İspanya, İrlanda’da olanlara odaklanmaktan vazgeçeceğini umuyorum. Ama esas soru gerçekten AB’nin sorumlu kişilerinin Kıbrıs’ın dönem başkanlığıyla birlikte Türkiye’nin tam üyeliğine daha fazla ilgi gösterip göstermeyecekleridir. Ben çok kaygılıyım. B ugün ülkenizde yaşananlar bence normal. Farklı siyasi partiler arasında çatışma var. Demokrasilerde siyasi partilerin hakkı iktidar için savaşmaktır. H içbir demokraside hiçbir siyasi partinin sonsuza kadar iktidarda kalma hakkı olmamalıdır. Değişim demokrasinin temel yasalarından birisidir. Merkel’in siyasi taktiği Siz kaygılısınız ama ülkeniz Almanya ve onun Başbakanı Angela Merkel Türkiye’nin tam üyeliğine son derece karşı. O zaman ne olacak? E.R. Evet, Alman Başbakanı’nın tutumu böyle. Ama bunun siyasi bir taktik olduğunu düşünüyorum. Çünkü şu anda Almanya’da bir koalisyon hükümeti var. Bu koalisyonda Bavyeralı CSU (Hıristiyan Sosyal Birliği) partisi de var. CSU muhafazakârdan da öte milliyetçi, yabancı karşıtı bir parti. Başbakan Merkel belki de bu yüzden Türkiye’ye tam üyelik değil de “imtiyazlı ortaklık” formülünü hayata geçirmeye çalışıyor. Ama bu olacak iş değil. Yine de karamsar değilim. Bundan sonraki genel seçimlerde işbaşına mutlaka Türkiye’nin tam üyeliği konusuna çok daha açık bir hükümet gelecektir inancındayım. Benim kaygım o zamana kadar pek çok gelişmenin meydana geleceği. Bir kere Türkiye gittikçe büyüyen, kalkınan bir ülke. Dünya da değişiyor. Ben her iki taraf için de yeni, hakça ve şeffaf bir başlangıç yapmamız gerektiğine inanıyorum. Ayrıca ben bir Alman ve Avrupalı olarak Türkiye’nin ev ödevlerine çok fazla çalışması gerektiğini biliyorum. Bu da işin başka bir gerçeği. Bu kaygılarım nedeniyle zaman zaman Türkiye’ye geliyor ve mümkün olduğunca çok insanla konuşmaya çalışıyorum. Bir de AB’yle Türkiye ortak çıkarları paylaşıyor. Ekonomik konuları göz ardı etmeyelim. Türkiye, Almanya, Fransa ekonomileri, ABD, Çin gibi devlere kıyasla çok küçük kalıyor. Günü kurtarmaktan vazgeçmeli ve uzun erimli projelere odaklanmalıyız. Ülkenin temeliyle oynanmasın Türkiye’nin Batılı, demokratik, insan haklarına saygılı bir ülke olması kararı temelseldir. Umarım kimse bu temeli değiştirme fikrine sahip değildir Bugün Türkiye’nin bir numaralı ticaret ortağının AB olduğu konusunu nasıl göz ardı edebiliriz? E.R. Edemeyiz. Ayrıca bu AB için de geçerli. Çünkü Türkiye, AB’nin muazzam bir ihracat pazarı. Bu ikili bir yol. Bugünün Türkiye’siyle 1935’te gelip 12 yıl yaşadığınız Türkiye’yi kıyasladığınızda neler görüyorsunuz? E.R. Hep babamı Türkiye’ye gelmeye zorlayan nedenleri, bir de Atatürk ve hükümetinin Türkiye’yi moderniteye dönüştürmeyi hedefleyen muazzam projesini düşünürüm. Bu proje babamın hayatını kurtardı. Çünkü babam Nazi rejimi yüzünden ülkemizi terk etmek zorunda kalmıştı. Türkiye’ye gelmeden önce toplama kampına gönderilmiş, oradan güçlükle çıkmıştı. Babam bu ülkede sadece güvenlik ve özgürlük değil aynı zamanda bir iş de buldu. İşi Türk öğrencilere Batılı bir eğitim vermekti. Atatürk’ün bu eğitim projesi bile onu dünyada 20. yüzyılın en büyük kişilikleri arasında sayılmasına yeter. Ama bu demek değil ki Atatürk döneminin koşulları bugün için hâlâ geçerli. Artık bugünün sorumluları kendi inisiyatiflerini ele almalılar. Bugünün koşullarında Atatürk’ün nasıl bir tutum izleyeceğini tahmin edebilmek çok safdillik olur. Öte yandan Türkiye’nin Batılı, demokratik, insan haklarına saygılı bir ülke olması kararı temelseldir ve kesinlikle değiştirilemez. Umarım bu ülkede hiç kimse bu temeli değiştirme gibi bir fikre sahip değildir. Yoksa sizin böyle bir endişeniz mi var? E.R. Yok canım. Böyle bir şey düşünmek çok hayalcilik olur. Türkiye’de bugün olanlar bence normal. Farklı siyasi partiler arasında çatışmalar var. Demokrasilerde siyasi partilerin iktidar için savaşma hakları vardır. Belki böylece Türkiye’de günün birinde güçlü muhalefet partileri ortaya çıkar. Bu Almanya için de başka demokratik ülkeler için de geçerli. Hiçbir demokraside hiçbir siyasi partinin sonsuza kadar iktidarda kalma hakkı olmamalıdır. Değişim demokrasinin temel yasalarından birisidir. Türkiye’nin kısa vade geleceği için bir tahminde bulunabiliyor musunuz? E.R. Türkiye’nin doğru yolda olduğunu düşünüyorum. Ama bir kaygım var. Türkiye ne kadar kalkınırsa kalkınsın yine de bu dünyanın devleriyle kıyaslanınca küçük bir ülke. O nedenle daha büyük bir ortaklığın içinde yer almalı. Benim inancım, biriki yıl içinde değil tabii, ama kestirilebilir bir gelecekte AB’ye tam üye olması gerektiğidir. Öte yandan AB, Türkiye tam üye olmadan kesinlikle başarıya ulaşamayacaktır. Buna derinden inanıyorum. Öte yandan kimileri AB’nin inişe geçtiği ve günün birinde de tam bir fiyaskoya döneceği görüşünde. Bu hiçbir zaman olmayacak. AB projesi başarıya ulaşmalıdır. Aksi halde hepimiz yok oluruz. İkinci vatanımda mutlu oluyorum Türkiye’ye ilk kez ayak bastığınız anı hatırlıyor musunuz? E.R. Orient Express (Doğu Ekspresi) treniyle Sirkeci Garı’na varışımızı çok iyi anımsıyorum. Babam, annemle beni garda bekliyordu. Vapura bindik, Haydarpaşa’ya geçtik. O gün ilk kez gördüğüm İstanbul’un o siluetini ömrüm boyunca unutamam. Oradan da gece yataklı vagonla Ankara’ya gittik. İşte, o benim için bir şoktu. Çünkü o yıllarda Ankara, altı üstü 200 bin nüfuslu küçük bir kasabaydı. Yollara asfalt dökülmemişti. Çankaya yolu üzerinde, Kızılay Meydanı yakınlarındaki, daha yeni yapılmış evimiz güzeldi ama hiçbir çevre düzenlemesi yoktu. Babamla ben Ankara yaşamına kolayca ayak uydurduk. Ama annem için aynı şeyi söyleyemem. Eve girer girmez çevredeki komşu çocuklarıyla arkadaş oldum. Çocukluk hali işte... Önceleri el kol işaretleriyle anlaşıyorduk. Ama çok çabuk Türkçe öğrenmeye başladım. Babam da öyle. Hatta üniversitede bütün derslerini Türkçe verdi. Ben Türkiye’de büyüdüm, delikanlı oldum. İnsanı biçimlendiren çocukluktaki etkileşimleri, çevresinden aldığı iletişimlerdir. Almanya’da verdiğim konferanslarda hep Türkiye’nin benim ikinci vatanım olduğunu söylerim. Zaten kendimi yarı Türk hissediyorum. İlk kız arkadaşım tenis partnerimdi İlk ve orta eğitiminizi nasıl aldınız? E.R. Annemle babam Almanya’da Nazi rejiminin ömrünün çok uzun süreli olmayacağını hesap etme gibi bir yanlış yapmışlardı. Kısa zamanda geri döneceğimiz beklentisi içinde bana evde Almanca özel eğitim aldırdılar. Ankara’da 12 yıl süreyle yaşayacağımızı başlangıçta hesap edememişlerdi. İlk kız arkadaşınızın bir Türk olduğunu biliyorum. Kimdi bu hanım? E.R. Dediğiniz gibi ilk kız arkadaşım bir Türktü. Sadece erkek çocuklarla arkadaşlık edecek halimiz yoktu tabii. Hepimiz büyüyorduk. Harika bir tenis arkadaşım oldu. O sözünü ettiğiniz genç kızdı. Hâlâ Ankara’da oturuyor. Şimdiki ismi Destine Bükey. Genç kızlık adı Destine Mazhar’dı. Hâlâ zaman zaman bir araya geliyoruz. Ailece görüşüyoruz. Karımla çok iyi arkadaşlar. Çocuk olarak bu ülkeye kolay alıştım Türk toplumuna uyum sağlamada hiç zorluk çekmediniz mi? E.R. Hayır. Benim şansım çocuk olmaktı. Bir çocuk olarak yabancı bir ülkeye gelmek başka, bir de yetişkin olarak gelmek daha başka. Yetişkin olarak yabancı bir ülkede zorluk çekebilirsiniz. Çünkü huylarınız, alışkanlıklarınız gelişmiştir. Ama çocuk için her şey doğal. O nedenle çocuklukta uyum sağlamak çok daha kolay. Babam da uyum sağlamakta güçlük çekmedi. Babam çok çabuk yabancı dil öğrenirdi. Dolayısıyla Türkçeyi de hızla söktü. Ama demin de söylediğim gibi annem için durum farklıydı. Annemin dil öğrenmeye yatkınlığı olmadığı için Tükçeyi de öğrenemedi. Alışveriş edebilecek kadar birkaç kelime öğrendi ama hepsi o kadar. Tamam, çevredeki insanları sevdi, onlarla dostluk kurdu ama hiçbir zaman Ankara’yı tam olarak benimsediği söylenemez. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear