26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 12 ŞUBAT 2012 PAZAR 2 Yazarların yazgısıdır. Bir kez çekip gittiler mi kolayca unutulmak!.. Yıllar geçer, biri çıkar, o unutulan ama gerçekte unutulmaması gereken kişiyi yeniden yaşatır. Hem de gerçekteki yaşamından daha derinliğince... Kültür Bakanlığı’nın yayımladığı “Nurullah Ataç” kitabı anıt bir yapıt. Ataç’a yakışan... Bu koca yapıtın editörü şair dostum Mustafa Şerif Onaran önsözde diyor ki: “O hâlâ aramızda, hâlâ güncel edebiyat sorunlarına el atan bir tavır içinde etkisini sürdürmektedir.” “Nurullah Ataç” kitabında pek çok yazıları, kitapları ve pek çok yazarımızın düşünceleri var. İşte benim gözümle Ataç. ??? “Başlarken bilmiyor neye varacağını, ancak bir yere varacağını biliyor, güveniyor kendine. Okuru aldatmıyor, karanlık olduğu yerlerde kendi de iyice bilmiyor ne düşündüğünü, arıyor, okurla birlikte arıyor. Belli ki, kendi de, ne bulacağını, daha doğrusu nereye varacağını, ta içinden ne düşündüğünü öğrenmek için oturuyor yazıya. Birtakım görütler (idee’ler) sunmuyor okura, düşünmesinin yürüyüşünü gösteriyor.” Nurullah Ataç için de buna benzer sözler söylenebilir. Ama o, bu sözleri, başka bir yazar için, Alain için yazmış... Alain’i bir kez daha okumaya başlamış. “Düşünmesinin OLAYLAR VE GÖRÜŞLER yenilikleri, tazelikleri, başka türlü tatları... ??? Ataç’ın kitaplarını dizdim masaya. Yer yer okuyorum, karıştırıyorum. Hepsi nasıl da canlı! Bir yazar böylesine yaşar işte! Sanki bugün yazılmış gibi hepsi! Öylesine güncel, öylesine yaşam dolu, öylesine taze. Niye? İçindeki düşüncelerin, fikirlerin derinliğinden mi, eşsizliğinden mi? Buna en güzel yanıtı, yine kendisi vermiş: “Edebiyat” adlı yazısında: “Fikir adamı, yazdıklarına canlı bir şekil verebiliyorsa, o zaman yaşar.” Yazdıklarına, söylediklerine güzel bir biçim vermektir başta gelen... Yazılış güzelliği, yalınlığı, duyarlığı, içtenliği, kendine vergi deyişinden, kişisel bir biçime ulaşmasından geliyor. ??? Ataç, 1957 yılının 17 Mayıs günü kısa bir hastalıktan sonra çekti gitti dünyamızdan. Altmışına bile gelmemişti daha... Yıllardır yok! Birçok şeyden yoksun bıraktı bizi yok oluşu... Edebiyatımızda bir çeşit alaturkalık, bir çeşit yozlaşma, bir çeşit geriye dönme, bir çeşit yerinde sayma, bir çeşit değerler karşıtlığı varsa, yenilik atılımları, yürekli davranışlar giderek azalmışsa, Ataç’ın ya da Ataç gibi günün yirmi dört saatinde edebiyatı duyan, yaşayan gerçek bir “edebiyat adamı”nın bulunmayışındandır biraz da... Ataç İçin yürüyüşünü gösteriyor” derken Ataç’ın kendini tanımladığı belli oluyor... Ataç da, yazılarıyla bize bir belli görüşü, inanışı vermezdi, belirli düşünceleri aşılamazdı. Daha doğrusu bir yazıya başlarken, sonunu nasıl bitireceğini bilmezdi. İstemezdi bilmeyi... Kendini anlatmak, okuduklarını, duyduklarını, düşündüklerini anlatmak için başlardı yazısına... Aramak için, Kedi Yolu... Her taraf karla kaplı... Bahçede kediler yürüsünler diye kürekle karda yol açtılar, muhterem karım ile bizim Turna Hanım... Yol, yemek tabaklarından geliyor, su taslarına dönüyor... Oradan virajı alarak çıktıkları yere uzanıyor... Oradan kıvrılıyor, terasa çıktıkları yöne... Dönüyor; bahçe kapısına doğru... ? Ama kediler karda açılmış yoldan geçmiyorlar... Andree “Onlara yol açtık, niye yoldan yürümüyorlar?” diye üzüldü... Ona “Ben hiç yoldan giden kedi görmedim” dedim... O “yol dururken, öbür taraftan geçiyorlar ama” dedi... Keçi yolu duymuştum da kedi yolu ilk kez duyuyorum... Uzun uzun anlattım: “Yolu düz yapacaktınız... Sizin açtığınız yol döne döne gidiyor... Kıvrılan yol kediler için hiç uygun değil... Birçok köşe ve viraj var... Sağa dön, sola dön... Sonuçta bunlar kedi, kestirmeden gitmeyi severler... Kedi yolu nereden çıktı?..” ? Kar her taraf... Kuşlara yemek hazırladı: Şehriyeli pilav... ? Geçen kış ısının eksi onlara düştüğü gece arka sokaktaki mahallenin şişman köpeği “Muhtemel”e battaniye götürdüğünü, ikinci gün işçiler ortası olmayan bir battaniye bulup getirdiklerinde anlamıştım. Baktım; benim battaniyem... İyi ki pijamamı vermemişti Muhtemel’e... ? Olsun... Sabahları mutfak tarafından tıkırtılar geldiğinde kuşlara, köpeklere, kedilere özenle yemek hazırlandığını bilirim... Standart kahvaltımı yaparken, bu beni her zaman mutlu eder... Doğada tüm yiyecekler karın altında kaldığında, bir tek canlıyı doyurmanın bile en yüce ibadet olduğunu düşünürüm... Ben “yaratılanı severim Yaradandan ötürü” sözünü sevmem... “Yaradanı severim, yarattıklarından ötürü” derim... Doğrudan sevmek varken, içine menfaati gizlemiş “ötürü” sevgiler bana göre değil... ? Dışarıda insanlar birbirlerini yiyorlar... Her yerde gözyaşı ve kan var... İntikam, kin, nefret birbirleriyle yarışıyor... İyi insanlar olanları izliyorlar, onların paylarına dahi korku ve acı düşüyor... ? Siz yüreğinizde bir kedi yolu açın... Kedi geçmezse, sevgi geçer... C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear