14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 7 EKİM 2012 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Suriye’de Korkulanlar Nereye Doğru! Savaşa mı gidiyoruz? Dışardakilerle mi, yoksa içimizdekilerle mi? Düşman çok!.. İçerimizdekilerin pek çoğunu tutukladık, hapislere, kamplara yerleştirdik. Üç yıl, dört yıl geçti bitmedi. Yüzlerce belki binlerce genç insanımız tutukevlerinde... Suçları ne? Yurdunu sevmek, ülkesi, halkı için iyi şeyler yapmak, bazılarının gözünde suç oluyor! “Benim suçum ne!” diye bağıranların sesleri kulaklarımızda!.. Koskoca generaller, profesörler, yazarlar ne yapmış da suçlu olmuşlar, diye düşününce apışıp kalıyorsunuz... Bir yandan savaş sesleri yükselmeye başladı, Meclis savaş kararı aldı. Demek Türkiye birileriyle savaşacak? Komşularıyla mı? Birtakım sorunları çözümlemenin yolunu bulamayacak mıyız?... Bir yandan kendi ordumuzun askerlerini suçladık, mahkemelere sonra da hapishanelere gönderdik. Ordumuzun üçte biri birtakım yanlış şüphelerle suçlanmakta. Casusluk mu yapmışlar? Koskoca komutanlar nasıl yapar böyle işleri? Ama TV’lerde izliyoruz, orgeneraller kuzu kuzu savcılara gidiyor, öte yandan Meclis savaş kararı alıyor. Bir çelişki değil mi şu manzara? Ülkemizde barışı, huzuru, güvenliği yerleştiremedik. Sanki bilerek isteyerek, bu karmaşa durumunun sürekli yaşamasını ister gibiyiz. Savaş havasında halkımızı aldatmak kimilerinin işine geliyor! Gir Suriye’ye, al Halep’i, Şam’ı diye hesaplayanlarımız bile var!.. TV’lerde gösterdiler savaşların korkunçluğunu! İkinci Dünya Savaşı Avrupa için bir perişanlıktı. Neyse ki İsmet Paşa bizi kurtardı. Savaş denen şeyi bilen eski bir komutan ne de olsa!.. Şimdi o da yok!.. Ne yazacağımı bilemiyorum. Kimse de bilmiyor ne olacağını! Hele iktidardakiler hiçbir şeyin farkında değil! Bu karmaşanın baş kararvericiliğini sürdürmek isteyen ABD’nin siyaseti yalnız Rusya ve Çin gibi büyük devletlerin değil, bölge devletlerinin de (Türkiye gibi dost ve bağlaşık olsalar bile) güçlü olmalarını engellemektir. Prof. Dr. Türkkaya ATAÖV S uriye’de korkulanlar gerçek oluyor. Başlangıçta sınırlarına yakın yalnız üç küçük kentteki başkaldırma şiddetli bir iç savaşa dönüştü. Daha çok Sünni İslamcılara karşı iktidarın ordusu. Halkın konutları, resmi yapılar ve onların yaslandığı devlet yapısı çöküyor. Komşu Suriye (her bir parçası bir milis gücünün elinde kalacak biçimde) Lübnanlaşma tehlikesiyle burun buruna. Bunun sonuçları, bölünmeye ek olarak, din mezhepleri açısından bir azınlık iktidarını simgeleyen Alevilerin kıyımına yol açarsa, bu gelişmeler tüm komşuları etkileyebilir. Bu senaryonun aşamaları, emperyalizmin rüzgârıyla da kapkara ve kıpkızıldır. Bir yanda kendine Vehhabiliği, hatta İslamı uydurmuş olan (kralların geniş haremleri sayesinde, bol gelirli 40.000 prensli) Suudi ailesi saltanatı ve onun izinde minik ama petrole boğulmuş Katar, ikisinin de ardında ABD’nin hedefleri ve onun içinde (Sünni İslam kimliğini öne çıkaran) Türkiye’ye ayırdığı yer; karşılarında Fransızların Şam’dan ayrılırken iktidarı verdikleri Alevi azınlığın Suriye’si, onu destekleyen Rusya, Çin, İran ve Lübnan’da güçlü durumda görünen Hizbullah. Irak şimdilik Suriye ile İran’a yaklaşma eğiliminde. Gelişmeler Ürdün’ü, İsrail’i ve Türkiye’yi içine çekebilir. Bu karmaşanın baş kararvericiliğini sürdürmek isteyen ABD’nin siyaseti yalnız Rusya ve Çin gibi büyük devletlerin değil, bölge devletlerinin de (Türkiye gibi dost ve bağlaşık olsalar bile) güçlü olmalarını engellemektir. Rakip ve önder bir Rusya ya da çetin ceviz bir Suriye değil, ağzı kapalı ama petrolle sulak bir Suudi Arabistan, isterse anayasası bile olmasın. ABD, Orta Asya’daki Türk kökenli cumhuriyetlerde askeri üsler bile edindi, ama İran, ona göre, bölgede bir çıbandır. Değiştirilmiş bölge haritasını ve onun içinde TC sınırlarını da anımsayalım. Ama “Türkiye küresel kapitalizme uysal biçimde hizmet etmiyor mu?” diyeceksiniz. Ne yazık ki, gene anlamadınız! Anglosakson kökenli, Protestan ve beyaz olmakla yıllardır övünmüş olan ABD Britanya’nın da kendine kafa tutmasına izin veremez. ABD’ye karşı güç rekabeti yönünden Londra ile Moskova arasında pek fark yoktur. Soğuk Savaş yıllarında bile hem Sovyetler’i, hem Britanya dostunu hizada tutuyordu. Türkiye’nin de özel bir değeri yok; hizmet veren bir bölge piyonu olma dışında. Bir daha, ne bir tam bağımsızlık simgesi Mustafa Kemal, hatta ne arada sırada çizgiden sapan bir Bülent Ecevit. İran’da Musaddık’ı, Guatemala’da Arbenz’i ve Şili’de Al lende’yi devirdi, Vietnam’da işbirlikçisini öldürttü; Teksas’ta kendi başkanı Kennedy de aynı kaderi paylaştı. Obama da kürede ABD egemenliğini bir yana koyup uluslararası barış için gerekli adımları atacak olsa, o da aynı yolun yolcusu olur. Nobel Barış Ödülü’nü aldıktan sonra, Afganistan’daki askerleri ve savaş bütçesini katladı da paçasını kurtardı. Obama CIA’ya ve onun gibi gizli örgütlere Suriye’de başkaldıranlara destek öngören resmi belgeyi imzalamıştır. Suudilerle birlikte muhaliflere, Libya’da olduğu gibi, silah ve para aktarıyorlar. Türkiye’nin güneyinde onların desteğiyle bir merkez oluşturuldu. CIA’nın bundaki parmağı kimi ABD yayınlarında açıkça yazılıyor. Bu oyunlar Suriye’yi düzlüğe çıkarmaz. Savaş uzamakta, vuruşanlar aşırılıklara sürüklenmekte, kardeş kardeşe düşman olmakta, ülkenin eski çağlardan kalma zenginliği bile yıkılmaktadır. Yabancı, Bağdat’ta yaptığı gibi, müzelerin içini de boşaltır. ABDSuudiTürkiye ortaklığı Esad’ı daha da sertleştirdi. İran, Rusya ve Çin’in onaylamadığı bir yol geçerlilik kazanamaz. Tarafların uzlaşması isteniyorsa, görüşmelerden önce ambargo gibi önkoşullardan vazgeçilmeli. Hele mezhepsel çatışma kapıları açılmamalı. Taraflar iktidara ortak olmalıdırlar. Esad ve onunla birlikte neredeyse 70 yıllık azınlık Alevi iktidarı yıkılırsa, en kötüsü, geniş bir Alevi kıyımına yol açılabilir ki, sonuçları Suriye’de de, komşularında da onarılmaz yaralar açar. Ama daha şimdiden tehlikelerle dolu bir açmazın ağzına yerleştirilmiş durumdayız. Hayvanları Yazayım... Toplantı başladı... Postal, Çıtır, Suşi, Ares, Zoro, Meryem, Kontes, Ayşe Bacı, Beyaz, Karabiber, Muhtemel, Veysel, Bambi, Mişa, Kestane, Püskül, Aloş, Dalton, Şirin, Böcek, Safiye, Badem, Mercimek, Mösyö Hırpani... Ve daha gelen birçok teşkilat... Baktılar ne diyeceğim... “Kürsüden hepinizi muhabbetle selamlıyorum” dedim... Postal, öbürlerine “Balkon konuşması yapacak” dedi... (.........) Girdim: “Merdane oldu gönül dili paye ister Gönül kükredi bir kez iyi gaye ister Zalimin zulmünden dedim ey hak Dağılma gel, mevlam seni yekpare ister...” (.........) Kontes: “Ne diyor yani?..” Çıtır: “Birisinin şiirini yürütmüş... Okudu ki gevşeyelim...” (........) Kürsüden devamla: “Şimdi diyor ki şöyle böyle... Sen kimsin bi defa?.. 5199’u getiriyoruz işte... Arkadaşlarımız hazırladılar, fevkalade güzel bir şekilde önlerine koyuyoruz... Hâlâ kalkmış diyor ki yok şöyle, yok böyle...” Kontes: “Uff rakama bak; 5199... Kemik veriyor 1, ekmek veriyor 0.5, sucuk parçası 2, kuru mama tanesi 10, fıstık 3 adet... Bu 5199... Her neyse artık ‘güzelce önünüze koyuyoruz’ dedi...” ? 5199... Kısaca ölüm emri... Sokak hayvanlarını toplayıp ormanlık alana götürüp bırakmayı öngören... Daha o gece orman yırtıcılarının onları parçalayıp yok etmesini sağlayacak bir korkunç yasa... Evlere girilip insanların kedilerini bile alıp götürmeye ve “uyutmaya” imkân veren bir ölüm fermanı... Buna karşı hayvan dostları sokaklara döküldüler geçen gün... Sevginin en karşılıksızını yüreklerinde taşıyan iyi insanlar, çığlıklar atarak, ağlayarak, hatta yalvararak yasa değişikliğinin geri çekilmesini istediler... Vicdanı olan varsa, duysun diye... ? İndim balkondan... Onlara “Gelip sizi sayacaklar... Fazla olanınızı alıp götürecekler ormana... Hasta ve yaşlı olanları uyutacaklar 5199’a göre...” diyemedim... ? Bir teki akşam topallayarak gelse... Ya da bir teki o gün mamasını yemese... Canımız sıkılır, yüreğimize taş oturur, kimse konuşmaz bizim evde... Tüm yasama gücünü ellerine geçirmiş, o yasalarla kendi çocuklarına dahi acımayanların, başka canlılara acımalarını bekleyeceğiz bir süre... Boşu boşuna... C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear