22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 20 EKİM 2012 CUMARTESİ 8 İstanbul Y Edirne B Kocaeli Y Çanakkale PB İzmir PB Manisa PB Denizli PB Zonguldak B Sinop B Samsun B Trabzon B Giresun B Ankara B 22 23 21 22 26 24 29 19 21 19 22 21 23 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars B B Y B B PB Y Y Y Y Y Y B 20 22 20 30 33 31 23 27 21 23 17 15 15 HABERLER Oslo Y Helsinki Y Stockholm Y Londra Y AmsterdamY Brüksel Y Paris Y Bonn B Münih PB Berlin B Budapeşte B Madrid Y Viyana B 7 8 10 15 18 20 21 23 20 19 21 17 17 Belgrad PB 26 Sofya B 23 Roma B 23 Atina B 26 Zürih B 20 Moskova B 14 Aşkabat B 18 Taşkent PB 17 Baku B 22 Bişkek PB 15 Tiflis Y 15 Kahire B 32 Şam B 31 TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 20 Ekim GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada Bu soruyu ve yanıtı anımsamadığımız gibi… …geçmiş yıllarda sosyal, ekonomik, politik onca sıkıntıya karşın ülke çağdaşlığa yönelmeye çabalarken bugün, aydınlanmanın değişmez kuralı laikliğin nimetlerini ters yüz ederek geriye doğru dümen kırmamızın özeti olan, üstelik geçmiş yıllarda parti liderlerinin, siyasetçilerin dilinden düşmeyen şu sloganı da anımsamıyoruz artık: “Camiye, kışlaya, okula siyaset girmeyecek!” Dedik, dediler ama: Bu sloganı ilk kez bir partinin genel başkanı ve başbakanı (Süleyman Demirel) bir bayram sabahı makam arabasıyla gittiği Hacı Bayram Camii’nde bayram namazı kılarak yıprattı. 2002’de tek başına iktidara gelen RTE ve partisi ile siyaset camiye girdi. Başbakan, cami avlularında siyaset konuştu. Siyasal kimlikle dinsel görev yapacak imamlara olanak sağladı. Uygulamalar yaptı. Diyanet İşleri Başkanlığı’na AKP eğiliminde açıklamalar yapacak, konuşacak bir başkan getirdi. Okul değil, cami yapılmasına ağırlık verdi. Şu kadar cami var yeterli değil mi içeriğindeki bir soruyu, “Az bile” diye yanıtlayarak kimi kentlerde, örneğin başkent Ankara’da eskisi yanında, elli metre aralığında ikinci cami yapılmasını teşvik etti. Yetmedi, İstanbul gibi camileriyle zaten turistik görüntü veren bir kentte olanlar yetmiyormuş gibi, daha pek çok görkemli camiler yapılmasına önderlik etti. Sağcı iktidarlar sayesinden camiler ülkesi durumuna geldik. ??? Askerin siyasete asla karışmamasını öngören Atatürk’ün koyduğu ve koruduğu kural sayesinde kışlaya siyaset girmedi. Ama RTE bu kuralı da yıkıyor... Siyasetin girmesini sağlamayı amaçladığı kışlada subayların seçimlere katılmalarını, askeri okul öğrencilerinin oy kullanmalarını, hatta seçilme yaşını 18’e indirerek milletvekili olmalarının önünü açacak anayasa değişikliğini Meclis’e sundu. Kışlalarda, askeri okullarda seçim zamanları dışında da siyasal tartışmalara olanak sağlayarak ordu bünyesinde politik bölünmelere kapıyı aralıyor. ??? Okullara gelince, gerçeği yinelemeye ne hacet! Mal meydanda. 4+4+4 uygulamalarıyla dinsel siyaset eğitim alanında. Kuran ve peygamberin hayatı sözümona seçmeli ders ayağına yatarak okullarda dindarlar ve laikler diye bölünmeyi sağladı. Böylece okullarda dinci siyasetin temelini attı. ??? Kılık kıyafet özgürlüğü adı altında sokaklarda kara çarşaflı kadınlar…. Giderek çoğalan takkeli erkekler… Yöneticilerine yaranmak için cumaları namaza koşan memurlar… Tarikatları, şeyhleri, mütedeyyin insanları ziyaret eden oy derdine düşmüş Atatürk’ün partisinin son genel başkanı… AKP iktidarının dini siyasal alanda sömüren icraatına ses çıkaramayan cumhuriyet partileri ve yöneticileri… …saymakla bitmez gericiliğin kanıtları... Elbirliğiyle çağdaşlığın, laik anlayışın canına okudular. Slogan da değişti: “Camiye, kışlaya, okula siyaset girmeyecek” gitti.. Geldi, yerleşti; “camide de, kışlada da, okulda da siyaset” sloganı! Hayırlara vesile olmayarak! AKP iktidarının, medyaya uyguladığı büyük ve sürekli baskı dört sonuç verdi: 1) İktidar yanlıları doğrudan doğruya gazete ve televizyon patronu yapıldı. Kimine hukuk yolları eğilip bükülerek, kredi kanalları kullanılarak gazeteler, televizyonlar verildi, kimilerine doğrudan gazete ve televizyonlar kurduruldu. 2) İktidarın istemediği kişilere, tartışılacak konulara ve gündemdeki olaylara, sansür ve otosansür uygulandı. Zaten kimi yazarlar ve gazeteciler içerde ya da içeri atılıp sonra serbest bırakıldı… Başbakan, bazı patronları, gazeteleri, gazetecileri ve yazarları ismen hedef aldı, her vesileyle medyayı suçladı, terör gibi bazı konuların gündemden düşürülmesini istedi… Yargı tehdidine ek olarak, patronlara büyük mali cezalar kesildi… Bir zamanlar iktidara destek veren ve bütün ekranlarda görünen, gazetelerde başyazarlık yapan Mehmet Altan gibi isimler medyadan ayıklandı… 3) AKP iktidarı tarafından desteklenen kişilere yazı yazdırılmaya ve programlar yaptırılmaya başlandı. Bir bölümü eski solcu, bir bölümü zaten din üzerinden siyaset yapan, bir bölümü liberal olduğunu iddia Medyadaki ‘Parti Komiserleri’ eden kişiler, tam birer militan olarak medyanın kritik yerlerine getirildi. 4) Bütün bunlara ek olarak, sanki bunlar yetmiyormuş gibi, gazetelere ve televizyonlara, her tarafsız veya muhalif kişinin karşısına veya haber programının içine, iktidar yanlısı, adeta komünist rejimlerdeki “Parti komiserini” andıran, daha doğrusu onun denetim işlevini yapan kişiler yerleştirildi. Bunlar, izleyici ve okur kitlesini tümüyle yitirmek istemediği için gündeme ilişkin düzgün yayınlar da yapmak isteyen gazetelerin ve kanalların sayfalarına, tartışma ve haber programlarına sokuldu… Tabir caizse “parti komiserliği” işlevi yapıyorlar. Yalçın Doğan salı günü, Hürriyet’te, bunların televizyonlardaki durumu ve işlevi hakkında şöyle yazıyordu: “Gazeteci mi, militan mı? SON on gün içinde TV’lerde katıldığım tartışma programlarında yeni gazeteci tipi ile karşılaşıyorum. Daha önce görmediğim gazeteci tipi. Tartışmalarda iktidarı savunan arkadaşlar var. Elbette savunabilirler, herkes her fikri, her partiyi savunabilir. Buna kimsenin itirazı olmaz. Ancak bazı arkadaşlar iktidarı öyle savunuyor ki, canhıraş halde, AKP’yi savunan gazeteci değil de, sanki AKP militanı gibi. Sanırsınız ki, fiilen AKP milletvekili ya da parti yönetiminden birileri. Bu durumda inandırıcılıkları kayboluyor, farkında değiller.” ??? Yalçın Doğan’ın gözlemlediği militanca müdahaleler, bir zamanlar, farklı görüşleri yansıttığı için karşıtların yaptığı ve izleyici tarafından çok tutulan tartışma programlarının tadını kaçırdı ve izleyici yitirmeye başladı. Bütünüyle kendi yandaşı bir medya, bütün antidemokratik iktidarların rüyası ve vazgeçilmez hedefidir… Sanırlar ki, kitle iletişim araçlarının tümüne egemen olurlarsa, kendi iktidarları da sonsuza kadar sürecek… Oysa bu büyük bir yanılgıdır: Tarih, hiç gitmeyeceklerini sanan iktidarların çöplüğüdür… Ve düşüşleri genellikle, iktidarlarının doruk noktasında, medyaya tam egemen olduklarını sandıkları anda başlar! GÜNDEM MUSTAFA BALBAY ? Baştarafı 1. Sayfada O yüzden haftalık görüşlerde ilk soru şu olur: “Herkes sağlıklı değil mi?” Silivri davalarında, artık “uzun tutukluluk” kavramını da eskitip peşin cezalandırmaya dönüşen hapislik, ölüm acısını da esaretin bir parçası haline getirdi. Ağustos ayı sonunda Yarbay Mustafa Dönmez’in oğlu Alp, trafik kazası sonucu yaşamını yitirmişti. Dönmez’e acı haberi vermek ve acıyı paylaşmak, duruşma salonunda tutuklu sanıklara düşmüştü. Dönmez’in acısını paylaşan herkesin gözlerinde aynı kaderi yaşama endişesinin izleri vardı. O gün Dönmez’le en yakından ilgilenen, aynı zamanda bir doktor olarak nabzını tutup kontrol eden Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu idi. Fatih Hoca, mahkeme cenazeye gidiş izni verene dek Dönmez’in yanından ayrılmadı, sonradan gelen acil sağlık görevlileriyle adeta bir hastanedeymiş gibi, yapılması gerekenleri konuştu. ??? 14 Ekim Pazar günü saat 17.00’ye doğru hemen yanımızdaki Prof. Yalçın Küçük, Fatih Hoca ve Mehmet Perinçek’in kaldığı koğuştan yürek burkan bir feryat geldi. Onca duvara, demire karşın acı haber, hapiste de tez yayılır. Fatih Hoca, oğlu Emir’i kaybetmişti. Tuncay’la ben donakaldık. Üst koğuşumuzda kalan, sadece seslerini duyabildiğimiz Serdar Öztürk, Durmuş Ali Özoğlu, İbrahim Özcan’ın ayak seslerini işittik. Ne oldu diye bağırıp, demir parmaklıklı, tel örgülü havalandırma penceresine koştular. Haberi alınca derin bir sessizliğe gömüldüler. Fatih Hoca’nın bulutları dağıtan sesine, demir kapının şangırtısı zincirlendi. Ayak seslerinden 34 infaz koruma memurunun hızla Fatih Hocaların koğuşuna geldiğini hissettik. Kardeşleri mahkemeden izin almaya çalışırken Fatih Hoca acı haberi televizyonda altyazıdan öğrenmişti. İnfaz koruma memurları Fatih Hoca’yı götürürken, Yalçın Hoca’nın duvarlardan sızan sesini duyduk: “Acımız büyük çocuklar...” Fatih Hoca’yla tutukluluğunun ilk 2 ayını aynı koğuşta geçirdik. Aile görüşlerimiz ortaktı. Eşi, iki oğlu ve annesi bir yumak gibi olurdu. Koğuşta doğal olarak hayatlarımızı da anlattık birbirimize. Fatih Hoca, tıp fakültesi öğrencisi iken CHP Kahramanmaraş Senatörü olan babası Hilmi Soydan’ı, bir terör saldırısı sonucu yitirmiş. 12 Eylül öncesinde pek çok eve düşen ateş, Fatih Hoca’nın evine de düşmüş. Fatih Hoca’ya sadece babasının yasını tutmak yetmemiş, onun adını da soyadı yapmış. 24 yaşındayken babasını kaybeden Fatih Hoca, 21 yaşındaki oğlu Emir’i toprağa verdi. Babası teröre kurban... Oğlu trafik terörüne kurban... Kendisi yargı terörünün kıskacında... Geçmişiyle, bugünüyle Türkiye gerçeğini özetleyen bir aile fotoğrafı. Fatih Hoca çok zorlu, bir o kadar da sorumlu bir konumda. Kabul ederse bizler de kardeşiyiz, binlerce öğrencisi, yani çocuğu var. Sürdürmekte olduğu onurlu yaşam mücadelesinin anlamı daha da büyüdü. Kendisine yakışan bütün giysileri gibi acıyı da üzerinde taşıyıp, daha yaşanılası bir Türkiye mücadelesini bırakmamak durumunda. Bu anlamda sorumluluğu daha da arttı. ??? Anadolu’da ölüm üzerine söylenen onlarca sözden biri şudur: Allah, sıralı ölüm versin. Ama ölüm öyle gelmiyor. Kuşak sırası dinlemiyor. Neylesek Fatih Hoca’nın acısını dindirmemiz olanaksız. Ancak onu yakan ateşin hepimizi kavurduğunu da paylaşmak isteriz. Yunus Emre’nin dediği gibi: Hiç bilmeyiz kimde sıra Aramızda gezer ölüm. Halkı bostan eylemiş İstediğini seçer ölüm. Prof. Dr. Sevil Atasoy’un tanıklık için zorla getirilmesine karar verildi Gizli tanık karıştırdı HATİCE TUNCER Ergenekon davasında mahkeme tutuklu sanık emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un savunma tanığı olarak dinlenilmesine karar verilen ve çağrılmasına karşın duruşmalara gelmeyen Prof. Dr. Sevil Atasoy’un zorla getirilmesine karar verdi. Ergenekon davasında 3.5 yılı aşkın süredir tutuklu yargılanan CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay ve gazeteci Tuncay Özkan 16 duruşmadan men cezalarını doldurarak dünkü duruşmaya geldi. Duruşmada gizli tanık “Ayak lanma” teşhis sırasında tutuklu sanık emekli Binbaşı Fikret Emek’in Ecevit adlı kişi olduğunu öne sürünce mahkeme başkanı tarafından uyarıldı. Gizli tanık Ayaklanma, Ecevit Navruz adlı kişi ile 2006 yılından 2008 yılına kadar görüştüğünü ifade etti. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, Fikret Emek’in 2007 yılından bu yana tutuklu olduğuna dikkat çekince gizli tanık Ayaklanma, “Özür dilerim, çok benziyor” dedi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Silivri Cezaevi yerleşkesinin bitişiğindeki duruşma salonunda görülen davanın 249. duruşması yapıldı. Duruşma başlamadan sanıklar salona alındığında Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay’ın gelmesi izleyiciler arasında sevinçle karşılandı. İşçi Partisi Merkez Karar Yürütme Kurul Üyesi Erkan Önsel de cezasını doldurarak duruşmaya katıldı. Başkan Hasan Hüseyin Özese tarafından açıklanan ara kararlarda, Tolon’un savunma tanığı olarak dinlenilmesini talep ettiği adli tıp uzmanı Prof. Dr. Sevil Atasoy’un, gönderdiği mazeret Tolon’u ziyaret Poyrazköy davasında mühimmatla ilgili SAT’çılar dinlendi ‘Bir karış mesafeden çıktı’ HİLAL KÖSE Yargıtay’a üye seçimi ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu, Yargıtay’a üye seçimi yaptı. Seçilen isimler şöyle: Ankara Cumhuriyet Savcısı Alp Arslan, Türkiye Adalet Akademisi’nde görevli hâkim İlyas Şahin, hâkim Gürler Dursun, Konya Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hacı Osman Kaya, hâkim Hanefi Keskin, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Muhsin Şentürk, Personel Genel Müdürü Mustafa Kemal Özçelik, hâkim Nazmiye Beyazıtoğlu Kuşçuoğlu, hâkim Necmi Özer, Yargıtay Tetkik Hâkimi Nesrin Şengün, hâkim Oktay Acu, hâkim Ömer Faruk Herdem, HSYK Teftiş Kurulu Başkanlığı Kurul Başmüfettişi Özcan Turan, Yargıtay Tetkik Hâkimi Öznur Kakillioğlu, Kartal Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Refik Sarıoğlu, Gölbaşı Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Seyfettin Tuncer. Poyrazköy davasının dünkü oturumunda SAT’ın yer aldığı Keçilik’teki mühimmata ilişkin tanık olarak dinlenen SAT personeli, mühimmatın bir karış mesafede, 510 dakikalık bir kazıyla bulunduğunu söyledi. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde mühimmatı bulan polislere eşlik eden SAT personeli Fatih Şahinoğlu tanık olarak verdiği ifade de iki polisin vadinin sonuna dek ilerleyip geri döndüklerini anlattı. Şahinoğlu, “Dedektörlü polis bir noktaya seçti. Diğer iki polis geldi. 2 dakika kazı yaptılar. Sonra diğer noktaya geçip 510 dakikalık kazıyla mühimmatı buldular. Bana polisler bir işaret arıyorlarmış gibi gelmişti. Kazma kürekle kazdılar. Çok uzun bir kazı olmadı. 1 karış derinlikte bulundu. 23 darbede siyah poşet göründü, sonra da savcıya haber verdiler” dedi. Tutuklu sanık emekli Binbaşı Levent Bektaş, 24 Nisan 2009’dan bu yana tutuklu olduğunu, iddiaların davanın dilekçelerinin kabul edilmediğine dikkat çekildi. Mahkeme, Atasoy’un tanık olarak dinlenilmesine 24 Eylül tarihli duruşmada karar vermişti. Sevil Atasoy’un, davanın tutuksuz sanığı Doç. Dr. Ümit Sayın ile birlikte 1. Ordu Komutanı olduğu dönemde Hurşit Tolon’u ziyareti konusunda tanıklığına başvurulacak. Mahkeme ayrıca tanık olarak dinlenilmesine karar verilen emekli Orgeneral Ergin Saygun’un, 24 Şubat 2010 tarihinde verdiği ifadenin Balyoz davasına bakan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nden istenilmesine karar verdi. Duruşmada gizli tanık Ayaklanma’nın ifadesi sesi ve görüntüsü bozularak salona yansıtıldı. Gizli tanık Ayaklanma, 2006 yılında Gazi Mahallesi’nde tanıştığı Ecevit Navruz adlı MİT’çi olduğundan kuşkulandığı bir kişinin, kendisine para karşılığı, göstericilerin üzerine rasgele ateş etmesini teklif ettiğini öne sürdü. Yargıç uyardı Kameralar aracılığıyla sanıkların görüntüsü gizli tanık “Ayaklanma”ya gösterilerek aralarında Ecevit adlı kişinin olup olmadığı soruldu. Gizli tanık Ayaklanma, emekli Binbaşı Fikret Emek’in Ecevit adlı kişi olduğunu söyledi. Gizli tanık Ayaklanma, Ecevit Navruz adlı kişi ile 2006 yılından 2008 yılına kadar görüştüğünü ifade etti. Savcı Pekgüzel, Emek’in 2007 yılından bu yana tutuklu olduğuna dikkat çekince gizli tanık Ayaklanma, “Özür dilerim, çok benziyor” dedi. Başkan Hasan Hüseyin Özese “Emin olmadığınız konularda mahkemeyi yanıltıcı beyanlarda bulunmayın” diye uyardı. Daha sonra kameralar tekrar yakın açıdan sanıkları gösterdi. Kamera Tuncay Özkan’dan uzaklaşınca Özkan davayı takip eden gazetecilere dönerek “Biz yırttık” diyerek espri yaptı. Poyrazköy’deki aramada çok sayıda muhimmat bulunmuştu. tüm sanıkları açısından hakaret sayıldığını söyledi. Suya lav gömmekle suçlandıklarını ifade eden Bektaş, “Poyrazköy’e patlayıcı gömüldüğü haberi birliğe 45 gün önce ulaşmış ama sanıklar silahlarını oradan çıkarmamış. Bütün örgütsel belgelerde sanıkların ismi, rütbesi, sicil numarası açık açık yazılmış. Kuvvet komutanlarını öldürme görevi en acemi teğmenlere verilmiş. Bunlar öküzlük. Bu insanlardan örgüt olmaz. Olsa olsa höngüt olur” diye konuştu. Başkan tarafından uyarılan Bektaş, Tutuklama gerekçelerinin geçerliliğini yitirdiğini savundu. Bektaş heyete “Allahınızı kitabınızı seviyorsanız, tutuklamayı hangi belgeye dayandırdığınızı söyleyin” dedi. SAT komando Yarbay Ercan Kiteçtepe de “Hüseyin Hançer bir belge hazırlıyor ve bana gönderiyor. Ama Hançer’in bana gönderdiği belge daha bana gelmeden 1 hafta önce ben cevap yazısını yazmaya başlamışım. Biz galiba müneccimiz ama sadece kendi sonumuzu göremedik” diye konuştu. Şengün: İddialar gerçekdışı ? İstanbul Haber Servisi Eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay’ın Ergenekon davalarında adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ettiği iddiasıyla yargılandığı dava kapsamında, tanık olarak ifadesi alınan eski İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Köksal Şengün, iddiaların gerçekdışı olduğunu söyledi. Şengün’ün, İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” davası nedeniyle, talimatla Bolu Ağır Ceza Mahkemesi’nde tanık olarak verdiği ifade dosyaya ulaştı. Şengün, “Sanıklar tarafıma yargılamayı etkilemeye yönelik herhangi bir girişimde bulunmadı. Bazı sanıkların tahliyelerine yönelik herhangi bir baskı, telkin veya yönlendirmede bulunulmamıştır” dedi. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear