23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
11 EYLÜL 2011 PAZAR CUMHUR YET SAYFA 15 söylentiye göre o sabah denizkızlarına rastlamış ve onların peşinden hiç durmadan gittiği için, en derin vurgunlardan birini yemiş, ancak son anda yarı baygın suyun üstüne çıkabilmişti. Yakışıklı süngerci ondan ötesini anımsamıyordu. Bildiği tek şey denizkızlarının ona sürekli el ettiğiydi. Günlerce vurgun makinesinde yatması da bir işe yaramamıştı. Makineden çıktığında bildiği bütün hikâyeleri, tanıdığı bütün yüzleri unutmuştu. Sadece sabahtan akşama kadar denize bakan bir adam vardı artık. Denizkızlarını görmek için, sabahtan akşama kadar denize bakan bir adam. Ne Kadife’nin sözleri, gülümsemesi, ne Hasan’ın sabahtan başlayıp gün boyu süren ilgisi, desteği onu denize bakmaktan vazgeçirememişti. İlla ki denizkızlarının peşindeydi, hiçbir şey konuşmadan, hiçbir şey sormadan. Tek konuştuğu yer fenerin altındaki o yerdi. İşte yunus da tam orada onu her gece dinlerdi. Sonra onu seven iki kişi, Kadife’yle Hasan, birbirlerine destek olmak için evlenmiş, çoluk çocuğa karışmışlardı. Onlar evlendiğinde adam gene denize bakıyordu, bir türlü gelmeyen denizkızlarını beklerken öylece kıyıda uyumuştu. Motor hızla yol alıyordu. Yaşlı adam dönüş yolunda yeniden yaktığı sigarasından son bir nefes alıp, kıyıya iyice yaklaşan motordan telaşla atladı ve oradan hemen uzaklaştı. Ardından onu tanıyanlar birbirlerine fısıldadılar: “Yıllar sonra ilk kez konuştu, belki de o yunus bir denizkızıydı. Belki de.” Sevgili okur, bizi bekleyen günlere dair içimde öyle bir sıkıntı var ki, en iyisi bu çok sevdiğim hikâyeyi sizlerle paylaşmak istedim. Bir pazar günü, hele de deniz kıyısındaysanız uzaklara bir bakın, yunus sürüleri çığlıklar atarak en güzel hikâyeler için birbirleriyle yarışıyorlar. Pazarınız güzel geçsin efendim. Gerze halkına destek Yunusla Yaşlı Adam Baştarafı Arka Sayfada Fenerin altında oturan adam önce bir sigara yakıyordu, sonra ağır ağır başlıyordu anlatmaya. Yıllar yıllar önceydi, adam o zamanlar kasabanın en yakışıklı, en mert delikanlısıydı. Kadife de en güzel kızı. Adam güzeller güzeli Kadife’ye âşıktı. Kadife de yakışıklı mı yakışıklı adama. Adam o zamanlar sünger avcısıydı. Her sabah bir balıkçı gemisiyle açıklara gider, bir süre suyu seyrettikten sonra yukardan idare edilen başlığını giyer, öylece denize dalardı. Sadece başlığı takardı, yürümesini zorlaştıran o garip dalgıç kıyafetlerini giydiği görülmemişti. Suyun altında saatlerce sünger peşinde koşardı. Çoğu zaman da süngeri unutur, denizin mavisinde yavaş hareketlerle dolaşan balıklara eşlik ederdi. Balıklar bu garip başlıklı adamı hiç yadırgamazlardı. Çünkü onu tanırlardı, elindeki torbada her zaman onlar için bir şey olduğunu bilirlerdi. Adam balıkları severdi, balıklar adamı. Bütün kasaba Kadife’yle yakışıklı süngerciyi birbirlerine yakıştırırdı. Birbirlerine âşık olduklarını herkes bilirdi. En çok da yakışıklı süngercinin kankası bir başka süngerci, Hasan bilirdi. Yunus, fenerin dibinde oturan adamın ikinci sigarayı yaktığında yüreğinin çok acıdığını hissederdi. Adam acıya dayanmak için dudaklarını ısırır, sigarasından acı dolu bir nefes çeker ve anlatmaya devam ederdi. Her şey bir temmuz günü, mavinin mavi olduğu bir sabah değişmişti. Yakışıklı süngerci, bir ‘Dediğim Dedik, Çaldığım Düdük’ Karadeniz syandadır Platformu’nun da aralarında bulunduğu çok sayıda demokratik kitle örgütü, Sinop’un Gerze lçesi Yaykıl Köyü’nde termik santrala karşı direnen ve çadırlarda nöbet tutan köylülere uygulanan sert polis müdahalesini protesto etti. “Gerze halkı yalnız değildir”, “Hopa’dan Gerze’ye eşkiyalar her yerde” sloganları eşliğinde alkış, ıslık ve zılgıtlarla yürüyüş düzenleyen eylemciler, stiklal Caddesi’ndeki McDonald’s önünde bir saat boyunca oturma eylemi yaparak, McDonald’s’a müşteri girişini durdurdu. Son genel seçimlerde AKP’nin aldığı yüzde 50’lik oy Başbakan’ın egosunun tavan yapmasına yol açtı. Onun kişisel davranış biçimini belirleyen “Dediğim dedik, çaldığım düdük”çü anlayış giderek katmerlenip hükümetin içeride ve dışarıda izlediği siyasetlere de egemen oldu. Başbakan da, hükümeti de, denetimleri altına soktukları tüm kurumlar da toplumdan yükselen her türden itiraza karşı tahammülsüzler. Cumhuriyet savcılarının soruşturma yöntemleri ya da yargıçların kararları mı kafana uymuyor, alırsın görevden, sürersin bir köşeye, olur biter. Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun denetimini ele geçirmendeki amaç bu değil miydi? Türkiye Bilimler Akademisi’nin çalışmaları mı rahatsız ediyor seni? Çıkartırsın bir Kanun Hükmünde Kararname, üyelik koşullarını değiştirip adamlarını doldurursun içeri, görürler günlerini! SİT kurulları yandaş müteahhitlerin avanta yollarını mı kesiyor? Tümünü kaldırıp işi Çevre Bakanlığı’na devredersin, olur biter. Yalova’da, Sinop’ta, Hopa’da insanlar yaşam alanlarında kurulacak kimyasal atık deposuna, nükleer enerji tesisine, hidroelektrik santrallarına karşı mı çıkıyorlar, çoluk çocuk sokaklara mı dökülmüşler? Polisi, jandarmayı sürersin üzerlerine. Oh be! Ergenekon, Balyoz, KCK davaları nedeniyle sayısız insanımız yıllardır demir parmaklıklar ardında çile çekiyormuş, başı sonu belli olmayan suçlamalar nedeniyle… Biri çıkıp da “insan hakları” dediğinde, “hukukun üstünlüğü” der, kapatırsın ağzını. İyi de hangi hukukun üstünlüğü? Buna da bir yanıt bulursun elbet! Son sekiz yılda toplumca alıştık bu “Dediğim dedik, çaldığım düdük”çü yaptırımlara. Medyanın büyük bölümü ya satın alınmış ya da hot zot ile hizaya getirilmiş, alıştırıldık. Alışmasak ne olur? Telefonlarımız dinleniyor, özel hayatlarımız gizli kameralarla görüntüleniyor. Tepemizde sürekli sallanan Demokles’in Kılıcı’nın altında yaşıyoruz. Yüreklerimize korku salan yüzlerce örnek var karşımızda… Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Nedim Şener, Ahmet Şık ve daha birçok örnek. Onlar ellerine silah alıp dağa mı çıkmışlar? Adam mı vurmuşlar? Terörist eylemlere mi katılmışlar? Hayır. Gazetecilik yapmışlar, televizyonculuk yapmışlar, kitap yazmışlar, hepsi bu, ama hepsi içerideler! Korku imparatorluğunun “üstün hukuku” atmış onları zulümhanelere, kararı da o hukuk verecek; yıllarını tüketerek bekliyorlar. Memlekette işleri sağlama alınca bu kez yüzünü Ortadoğu’ya döndü Başbakan. “Libya da, Mısır da, Suriye de benden sorulur” havasına girdi. Dün elinden ödül aldığı Kaddafi’yi, dün “kardeşim” dediği Beşşar Esad’ı artık sevmiyor. Kendisi “demokrat” ya, demokrasi adına bu “kötü” adamlar gitsin, yerlerine “iyi” adamlar gelsin istiyor. Libyalı isyancılara bavulla para taşınıyor Türkiye’den. Öyle ya, kaz gelecek yerden tavuk esirgenmezmiş. Libya’ya hele bir demokrasi gelsin, bakın o zaman ne tatlı işler çevireceğiz bu çöl ülkesinde! Ne var ki bir pürüz var, tekerimize çomak sokan: İsrail. 800.000 nüfuslu Komorlar Federal İslam Cumhuriyeti’nin bayrağını taşıyan Mavi Marmara’da 8 Türk, bir de Türk asıllı ABD yurttaşının komandoları tarafından öldürülmesi nedeniyle özür dilememekte direniyor. Oysa bu direnç Başbakan’ın Ortadoğu’nun patronu olma yolundaki çabalarına gölge düşürüyor. Öyleyse bu direnç mutlaka kırılmalı! Büyük olasılıkla bir gemi daha yola çıkacak Gazze’ye doğru, bu kez iki savaş gemimizin eşliğinde. İsrail bu kez de engel olmaya çalışırsa gümbürtü kopacak. Daha düne kadar “canciğer kuzu sarması” olduğumuz İsrail ile iş savaşa kadar gidebilecek. Başbakan niçin yeni Mısır rejimiyle Gazze’ye açılan Refah Kapısı’ndan geçiş için görüşme yapmıyor. Yardımın ille de deniz yoluyla mı ulaştırılması gerekiyor? Yoksa amaç üzüm yemek değil de bağcıyı mı dövmek? Biz metazori de olsa alıştık Başbakan’ın çaldığı düdüklere, fakat buna dünya alışır mı, hiç sanmıyorum. Kısacası bu gidiş hiç iyi bir gidiş değil. Tanrı sonumuzu hayır etsin! Behramoğlu: Bu zulmü 12 Eylül’de yaşamadık AL AYAROĞLU ZONGULDAK Zonguldak’ın Ereğli ilçesinde CHP’nin 88. kuruluş yıldönümü etkinliklerine katılan gazetemiz yazarı Ataol Behramoğlu, “Silivri’de 12 Eylül’de yaşanmamış bir zulüm var. Biz bunu o dönemde askeri cezaevlerinde yaşamadık” dedi. CHP’nin 88. kuruluş yıldönümü dolayısıyla Zonguldak’ın Ereğli ilçesinde tören düzen lendi. CHP İlçe Başkanı Hayrettin Kartal, Atatürk Anıtı önünde düzenlenen törende yaptığı konuşmada, CHP’nin yaptığı devrimlerle çağın kapılarını araladığını söyledi. Etkinliğe katılan gazetemiz yazarı Behramoğlu, “Bugün ülkemiz gerçekten, bu ülke insanlarına yakışmayan güçlerin egemenliği altında. 12 Eylül’den hesap soracağını söyleyenler o günden daha baskıcı bir dönem yaşatıyorlar” dedi. K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK behicak@yahoo.com.tr Yalova’nın Kadın Valisi Son valiler kararnamesi medyada yer alırken öne çıkan başlık “Yalova’ya kadın vali”ydi... Haberlerde vurgulanan ise 90’ların başında Muğla’da valilik yapan Lale Aytaman’dan sonra Esengül Civelek’in, Cumhuriyet tarihinin ikinci kadın valisi olmasıydı. Önceki Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun isteğiyle aynı bakanlığın ilk kadın müsteşarı da olan Bayan Civelek, merhum Hatay Valisi İsmet Nuri Civelek’in eşi... Yani valiliğin ne olduğunu ve valilerin neler çektiğini yakından biliyor.. da doğal ve kültürel alanları tahrip edecek yatırımları engellediği için ikide bir nasıl merkeze alındığını, Danıştay kararlarıyla göreve döndüğünde ise merkezi idarenin kendisi yerine çevre düşmanlarına nasıl destek verdiğini belgeleriyle anlatacaktır. Erbay, vali olarak kalamayacağını anlayınca son genel seçimlerde siyaset yapmak üzere istifa etti; yerine atanan Osman Çapalı ise son kararnameyle yine merkeze alındı. Üretimle kalkınma Böylesi deneyimlerin yaşandığı bir görevi üstlenen Bayan Civelek, ilk demecinde şunları söylemiş: “Yalova’nın her bakımdan kalkınması ve halkın huzuru, refahı için tüm taraflarla el birliği, güç birliği, gönül birliği içinde çalışarak elimden geleni yapacağım.” Bunun ilk koşulu, Yalovalıların geleneksel üretim zenginliklerini oluşturan tarım, hayvancılık ve süs bitkiciliğiyle meyve ve sebzeciliği desteklemek ve yerel kalkınmanın temel kaynağı yapmak. İkinci koşulsa, aynı zenginlikleri geliştirmeyi hedefleyen sivil toplum kurumlarıyla güç ve gönül birliğini sağlamak. Gerek Lale Aytaman Muğla için, gerekse Yusuf Erbay Yalova için, işte buna öncelik verdiklerinden tarım alanlarını imara açmak isteyen emlak rantçılarıyla karşı karşıya gelmişlerdi. Yalova’nın geleceği için düzenlenen sayısız panel ve toplantıda, İstanbul gibi 15 milyonluk bir anakentin (metropol) sebze ve meyve ihtiyacını ülkenin öbür ucundan değil, “komşu”sundan sağlamasının, “eski ilçesi”nin eşsiz bir kalkınma kaynağı olacağı vurgulanmıştır. Hele 99 depremi sonrasında sınırlama getirildiği halde, yeniden arttırılan yapı yoğunlukları eleştirilerin odağında yer almıştır. Bu nedenle ilin gelişmesinin emlak rantı yerine üretimle sağlanabileceği de sonuç bildirgelerine yazılmıştır. Vali Civelek’e, son 20 yılın bu tür toplantı kararlarına da göz atmasını anımsatarak başarılar diliyoruz... Sadece bir kadın valinin “farkı”nı göstermesi açısından değil, Yalova’nın gerçekten “öz değerleri”yle gelişmesine imzasını atması için... Ç ZG L K KÂM L MASARACI kamilmasaraci@gmail.com Bayan Civelek müsteşarken... Nitekim Aytaman da valiyken nelerle ve kimlerle uğraştığını “İğneli Fıçıda Dört Buçuk Yıl” adlı kitabında derlemişti. (Turkuaz Kitap) Milletvekilleri Türkiye’nin ilk kadın valisini nasıl karşılamıştı? İlin başlıca çevre sorunu olan termik santrallarla mücadelesinde hükümetle nasıl ters düşmüştü? Halktan gördüğü sevgiyi siyasiler neden göstermiyordu? Ve daha birçok sorunun “yaşanmış” kanıtlarıyla yanıtları... Şimdi gün gelir Civelek de benzer bir kitap yazma gereğini duyabilir. Umarın Aytaman’ın başına gelenlerle karşılaşmaz ama özellikle “çevre” konusundaki “kadın duyarlılığı” öne çıktığında, Yalova’yı yağmalamak isteyenlerin önceki Vali Yusuf Erbay’a yaptıklarını yaşayabilir.. Bu nedenle Civelek’e “naçizane” ilk tavsiyem, önce Aytaman’ın kitabını okuması... Doğa zengini bir ilde valilik yaparken çevreyi koruma çabasında başına gelebilecekleri şimdiden görmesi. İkinci tavsiyem ise tek amacı ilin çevre zenginliklerini yaşatmak olan önceki valinin yaşadıklarını bizzat kendisinden dinlemesi. Sanıyorum ki Yusuf Erbay, örneğin ormanlarda taş ocaklarına izin vermediği ya BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARB SEM H POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K fhakancelik@mynet.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Müzikte, bir şar 1 kıyı yazıldığı tondan başka bir tona, 2 aralıklarını koruya 3 rak taşıma ya da ak 4 tarma. 2/ Çubuklu çizgileri olan ku 5 maşlar için kulla 6 nılan sözcük... Kırık 7 kemikleri bir arada tutmaya yarayan 8 nesne. 3/ Yeniçeri 9 kışlası.... Akdeniz 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Bölgesi’nde bir akarsu. 4/ Nikel elementinin simge 1 M A H L E P Ü S si... Türk halk şairlerinin 2 A L A Ş İ F N E etkisinde yetişen Ermeni 3 N A R H A R N asıllı âşıklara verilen ad. 5/ 4 O Y N A Ş İ L İ Duvar ilanı... Sivas’ın bir 5 L U T İ S O T ilçesi. 6/ Dikişte kullanılan 6Y A P I N C A K pamuk ipliği... Eski dilde L AM T E su. 7/ Şık, lüks ve göste 7 A S Ş A L A K rişli giyim tarzı... Çayı, ba 8 M E lığı ve tavşanı vardır. 8/ 9 H A R D A L İ Y E Yemen’in başkenti... Duyuru. 9/ Taşımacılık, nakliyat. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Cam üretimi ve sanayide kullanılan soda külü... Birinin buyruğu altında olan görevli. 2/ Şiirde, bir uyaktan sonra yinelenen aynı anlamdaki sözcük ve eklere verilen ad... “ tutmuş söylemez olmuş / Ağızda dilleri gördüm” (Yunus Emre). 3/ Avuç içi... Özen. 4/ Bir soru sözü... Tevfik Fikret’in, şimdi müze olarak kullanılan evinin adı. 5/ Yemek... Bir nota. 6/ Bir tür pelte... Kalın bükülmüş sicim. 7/ Padişah ya da vezir kavuklarında bulunan tüy ya da püskül biçimindeki süs... Telefon sözü. 8/ Altın... Radyo dalgalarının yankısını alarak cisimlerin yerini ve ufaklığını saptayan aygıt. 9/ Bir göz rengi... Bolu ilinde turistik bir göl. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear