23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHUR YET 8 İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Denizli Zonguldak Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y 11 8 12 11 13 14 13 11 12 14 15 14 11 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y Y K Y Y Y Y Y Y Y K K K 9 10 4 15 18 17 13 15 10 11 5 8 3 HABERLERİN DEVAMI Oslo K Helsinki B Stockholm B Londra Y AmsterdamY Brüksel K Paris Y Bonn B Münih B Berlin B BudapeştePB Madrid B Viyana B 8 13 7 12 5 4 8 6 0 5 2 14 0 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam B 1 K 0 B 10 Y 12 B 3 B 13 K 1 K 1 B 3 K 2 K 3 B 23 B 18 Ülkemizin geneli parçalı, çok bulutlu ve yağışlı geçecek. Yağışlar, Ege Kıyıları, Doğu Anadolu’nun batısı ile Adıyaman, Diyarbakır, Batman, Kahramanmaraş çevreleri kuvvetli olmak üzere genellikle yağmur ve sağanak, Doğu Karadeniz iç kesimlerinin yüksekleri, Doğu Anadolu’nun kuzey ve doğusu ile Sıvas ve Kayseri çevrelerinde karla karışık yağmur ve kar şeklinde olacak. Hava sıcaklığı mevsim normallerinde seyretmeye devam edecek. 23 ŞUBAT 2011 ÇARŞAMBA TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 23 Şubat GÜNCEL Baştarafı 1. Sayfada CÜNEYT ARCAYÜREK konuşması bekleniyor RTE’nin. Düşük Mübarek’e halkın sesini dinlemesini ısrarla söyleyen mübarek başbakanımız, günlerdir susuyor. Çankaya’daki AKP’li de bir iki günde 300’den fazla insan öldüren Kaddafi’ye kan dökmemesini öneriyor ve… …lâkin Kaddafi’nin zorba, astığı astık kestiği kestik rejimini eleştirmiyor, bu ülkeye de layık olduğu ölçüde demokrasi getirilmesini dilemiyor. Özenerek bezenerek yaptığı açıklamalarda, Kaddafi diktatörlüğüne artık çekip gitmenin zamanı geldiğine değinemiyor. Mazeret hazır: Libya’nın iç politikasına karışmamak! Mısır’a, Tunus’a halkın sesini dinle diyeceksin; aynı yolun yolcusu Libya’ya geldi mi iç politikayı öne süreceksin! Kim yer bu yalancı dolmayı? Kaddafi ailesi bir çete. Çetenin reisi; Türkleri sevmediğini birçok açıklaması, davranışı ile kanıtlayan, sonradan görme bir subay artığı, baba Kaddafi... Oğul Seyfülislam isyanın başladığı gün televizyonlara çıktı. İsyanı içlerinde Türklerin de bulunduğu yabancıların kışkırttığını söyledi. Delilsiz, kanıtsız bir iddia ama neden Amerikalılar, İngilizler, Almanlar değil de Türkler sorusunun yanıtı; baba Kaddafi’nin önceki demeç ve davranışlarında. Yakın geçmişte Başbakan Erbakan’a Libya ziyaretinde de engin dış politika görüşleri ile refakat eden Çankaya’daki AKP’li, Hoca’nın yakın danışmanıydı. Bugün hararetle destek verdiği AB’ye Erbakan’ın rahlei tedrisinde ikbal yolları ararken keskin bir AB düşmanlığı sergileyen, Hoca’sının İslam Ortak Pazarı gibi ham hayal projesini TBMM’de destekleyen Çankaya’daki AKP’linin; Kaddafi’nin ne mal olduğunu bilmediği söylenebilir mi? Gerektiği biçimde söyleyecekken kardeş kanı döken Kaddafi’ye; demokrasi âşığı, insan hakları savunucusu ise Çankaya’daki, neden susuyor? İktidar kodamanları, başta Çankaya’daki AKP’li oğulun suçlamasını sindirdiler. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu yaptığı kısa açıklamada ne dedi biliyor musunuz? Kaddafi ağzıyla konuşan oğulun sözleri “dil sürçmesi” imiş! Aklınla bin yaşa Dışişleri Bakanımız! Böylesi büyük kargaşalarda dikkatlerden kaçan can sıkıcı olaylar da izleniyor: Sanayi Bakanı basına Libya’da iş gören yatırımcılarla yaptığı toplantıyla ilgili bilgi verirken orada, çeşitli illerde çalışan Türklerin saldırıya uğradığına dair bilgi gelmediğini söyledi. Libya’dan gelen kadın erkek vatandaşlar ise Türk şantiyelerinin talan edildiğini, Türk işçilerinin dövüldüğünü, ellerindeki yiyeceği Kaddafi askerlerinin aldığını, su sıkıntısı çektiklerini açıklıyor. Şimdi hangisine inanacağız? Libya’dan gelenlere mi, bakana mı? Zaten iktidara inanmak söz konusu olunca bir an durup düşünmek gerekiyor. Örnek bol. Geçende RTE: (1) 2012’de siyaseti bırakacağı vaadinden bir güzel tornistan etti. (2) 2011’de genel başkanlığı bırakıp, 2013’te halkın seçeceği cumhurbaşkanlığı için Anadolu yollarına düşeceğini açıkladı... İktidardakilere inanmak söz konusu olunca baştan beri benimsedikleri şu özdeyişi anımsamaz mısınız: Yalandan kim ölmüş ki! Türkiye nasıl bir dış politika ile daha başarılı olabilir? İlkeler temelinde mi, çıkarlar temelinde mi? AKP hükümetlerinin yetkilileri, bugüne kadar Türkiye’nin dış politikada ‘soft power (yumuşak güç)’ olduğunu, yani demokrasi, insan hakları ve özgürlükleri ilke edinen, teşvik eden bir yaklaşım ile bölgesinde güç kazandığını söyleyegeldi. Bu tezi savunanların en büyük övünç kaynaklarından biri Filistinlilerin yanında yer alan Başbakan Erdoğan’ın İsrail’e yönelik “One minute” çıkışı olmuştu. Son olarak Mısır’da Hüsnü Mübarek’e yaptığı “Halkının sesini dinle” çağrısı da sadece içeride değil dünyada da geniş yankı buldu. Tunus ve Mısır’ın ardından Libya’da da Kaddafi rejimine yönelik protestolar baş gösterince benzer bir tepki yerine hükümetin sessizliğe bürünmesi dikkat çekiciydi. Başta muhalefet partileri olmak üzere kamuoyunda eleştirilere neden oldu. Gazete yöneticilerine yetkililerin verdiği bilgilere göre Ankara’nın önceliği “Türkiye’nin Libya’daki vatandaşlarının tahliye etmek olduğu için” Kaddafi’ye tepki göstermemeyi tercih etmişti. Libya’nın diğer ülkelerden farkı, Kaddafi’nin oğlunun Türkiye’yi açıkça hedef seçmesiydi. Bu nedenle de tahliyeler çok daha ANALİZ UTKU ÇAKIRÖZER Dış Politikada Çifte Standart İnandırıcı Olmaz önem kazanmıştı. Hükümet o kadar kaygılıydı ki, dokuz vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan Mavi Marmara krizi sırasında devreye sokulamayan donanma bu kez devredeydi. Libya’daki Türkleri tahliye edecek sivil gemileri korumak için Akdeniz’e askeri gemiler çıkarılması kararı çıkmıştı. Başbakan Erdoğan da Ankara’nın Libya konusunda izlediği siyasette tahliyelerin öncelik taşıdığını belirttiği dünkü grup konuşmasında kendilerine yönelik eleştirileri ‘dış politikayı iç politika malzemesi yapmakla’ suçladı. Oysaki kızdığı çevreler, tutarlı bir dış politika hedefi doğrultusunda, daha önce İsrail ve Mısır örneklerinde gururla savunulan “ilkesel dış politika”nın devamını bekledikleri için bu eleştirileri yöneltiyordu. Hatta geçmişte bu ‘ilkesel’ politikanın her yer ve her koşulda geçerli olamayacağını, Türkiye’nin bu tür durumlardaki önceliğinin ‘ulusal çıkarları’ olması gerektiğini söylediklerinde Başbakan’ın gazabına uğrayanlar da aynı kesimlerdi. Örneğin, ‘Mavi Marmara krizinde AKP hükümetinin de sorumluluğu olduğunu’ söyleyenleri ‘İsrail’in avukatı’ olmakla suçlayan bizzat Başbakan Erdoğan’dı. O zaman dış politika iç politikaya alet edilmemiş miydi? Basınla birlikte eleştirilerin odağında olan CHP’de dış politikayı izleyen en yetkili isim olan Genel Başkan Yardımcısı Osman Korutürk de, Başbakan Erdoğan’ın sözlerini şöyle değerlendiriyor: “Hükümetin vazifesi tabii ki tahliye ile uğraşmak olacak. Ama bu görevi yapıyorum diye doğru bildiğini söylememek olur mu? Madem ilkeleri var, Libya’da da demokrasi ve insan haklarını savunması, aşırı şiddet kullanımını eleştirmesi gerekmez mi? Eleştirirsek vatandaşlarımız zarar görür dediğinize göre Kaddafi ile ilişkilerinizde sorun var demektir.” Bu arada Ankara’nın alarma geçmesine neden olan Kaddafi’nin oğlu tarafından yapılan “Türklerin ve İtalyanların topraklarımızda emelleri var” açıklamasına da emekli Büyükelçi Korutürk ilginç bir yaklaşım getiriyor: “Kaddafi ekibinin neden Türkleri hedef aldığını hiç düşündük mü acaba? Dışişleri Bakanımız sağda solda dış politikamız için Osmanlı dönemine ait referanslar kullanırsa ve hükümetten kimse de buna ses çıkırmazsa, işte bu tür ülkelerde ve bu tür liderlerde böyle algılara da yol açarsınız.” Türkiye’nin uluslararası hukuk alanındaki saygın isimlerinden eski AİHM yargıcı, emekli Büyükelçi Rıza Türmen de “Hükümetin arzuladığı ilkesel dış politikada inandırıcı olabilmesi çifte standart içinde olmamasına bağlıdır. Bir tarafta ‘halkın sesi’ deyip, diğer tarafta ‘ama menfaatlerimiz var, reel politika uygulayacağız’ derseniz o zaman dış politikanız inandırıcı olmaz” diyor. Tabii bir de hem Türkiye ve KKTC’de halk kitlelerinin, öğrencilerin, kadınların, emekçilerin hak talepleri söz konusu olunca uygulanan çifte standartlar var ki o da başka yazıların konusu. ucakirozer@cumhuriyet.com.tr GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY getirmek çok ciddi bir eleştiridir. İsmail Gülgeç bunu en ustaca, en acımasızca, en sahip çıkar, en işe yarar biçimde yapanlardan biriydi. Cumhuriyet gazetesi dahil ondan çizgi yememiş kurum yoktur. Cumhuriyet’in yöneticileri dahil onun çizgisinden payını almamış toplumsal profil yoktur. Cumhuriyet de kendisine yakışan büyüklüğü ona gösterdi; her gidişdönüşünde kapısını açık tuttu. Karşılaştığı hiçbir güçlük onun çizgisini bozamadı. Türkiye’de pek çok değer gibi karikatür sanatı da erozyona uğradı. Karikatürün ruhu muhalefettir, eleştirmektir, daha iyiyi aramaktır. Daha iyiye ulaşınca onun ötesini sorgulamaktır. Karikatür sadece güldürüyorsa çok gülünç olur. Ruhu olan karikatür güldürürken düşündürür. Gülgeç böyle bir karikatüristti. Mizah, hoşgörü ağacının meyvesidir. Hoşgörünün olmadığı yerde mizah da olmaz. Ortaçağda mizah en büyük toplumsal “belalardan” biriydi. Yasaklanmıştı. Avrupa rönesansının tanyeri mizahtır. Rönesans sonrasında da mizahın yasaklandığı dönemler olmuştur. Ne zaman? Diktatörlük ve yobaz yönetim anlayışının hüküm sürdüğü dönemlerde. Mizah taşlandı mı; hoşgörü ağacının da dalı, gövdesi kırılır. Yeşermez olur. Hoşgörü ağacı kuruyunca genel çölleşme başlar. Artık o topraklarda insanlık adına bir şey yeşermez olur. Anadolu toprağı öyle değildir. MÖ 6. yüzyılın Ezop’undan 13. yüzyılın Nasreddin Hoca’sına kadar mizahın pek çok meyvesini vermiştir Anadolu. Nasreddin Hoca fıkralarına aynı zamanda “güldüşün” denmesi boşuna değildir. Sevgili İsmail Gülgeç bizi nerelere götürdü. Yine Gülgeç’le bugüne dönelim. Şöyle bir benzetme yapsak, acaba İsmail Gülgeç üzerinde çizgi oynatmaya değer bulur mu: Kara mizahın yerini para mizah aldı! Mizahçıların iyi para kazanmasında gözüm yok. Daha çok kazansınlar. Sanatçı iyi yaşasın. Ama bu sadece para için yapılırsa o zaman mizah da paranın karşısında değerini yitiriyor. Belki de pek çok mizahçı şu ikilemi yaşıyor: Karikatür mü kârı götür mü? Sanıyorum bu soruyu gerçek yaşama şöyle aktarmak gerekecek: Her türlü baskıyla karşı karşıya kalmak, korkuyla yaşamak mı; hoş ve boş şeylerle uğraşıp bir tatlı su ikliminde hayat sürmek mi? Elbet ideal olan, bir sanatçının, bir mizah ustasının böyle bir ikilemle karşı karşıya kalmamasıdır. Kalmışsa? Sanatçının seçeceği yol toplumu da etkileyecektir. Ya toplum tümüyle karanlığa sürüklenecek ya da mizahın yarattığı tanyeri toplumu aydınlatacaktır. İsmail Gülgeç gibi çizgisini koruyan karikatür sanatçılarımıza selam olsun... İnsanlar ve hayvanlar âleminin başı sağ olsun... Özgür olduğu iddia edilen üniversitelerden son 3 yılda 132 bin öğrencinin ilişiği kesildi YÖK’ün öğrenci kıyımı Özcan’nın YÖK başkanlığı döneminde pek çok öğrenci üniversitelerden atıldı. KIVANÇ EL MERSİN’DE 30 GÖZALTI AKP’Lİ BAKIRCI’YA TAKİPSİZLİK ANKARA “Özgür üniversite” diyen YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan döneminde, üniversitelerden 131 bin 452 öğrencinin ilişiğinin kesildiği, 11 bin 482 öğrencinin ise üniversiteden uzaklaştırma cezası aldığı kaydedildi. CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’ya verdiği soru önergesinde, 20072010 yıllarında üniversitelerden uzaklaştırılan ve ilişiği kesilen öğrencileri sordu. Çubukçu, YÖK verilerine dayanarak verdiği yanıtta 131 bin 452 öğrencinin ilişiğinin kesildiği, 497 öğrenci hakkında da disiplin soruşturması açıldığı bilgisini verdi. İlişik kesme ve disiplin soruşturmasına ilişkin olarak da, afiş asmak, bildiri dağıtmak, üniversite yönetimini protesto etmek, devamsızlık, başarısızlık, örgüt adına propaganda yapmak gibi nedenler sıralandı. Gül’e öğrenci protestosu ABİDİN YAĞMUR ¥ÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın “Özgür Üniversite” söylemi, gerçeği yansıtmıyor. ‘Kürt kuma’ sözü ifade özgürlüğü RİZE (AA) Rize Cumhuriyet Başsavcılığı, Kürt sorununun çözümü için, “Güneydoğu’dan ikinci bir eş alalım. Hasım değil, hısım olalım” diyen AKP’li Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı hakkında yapılan suç duyuruları üzerine başlattığı soruşturmada takipsizlik kararı verdi. AKP’li Bakırcı‘nın “Güneydoğu’dan ikinci eş alalım” ifadesinin takipsizlik kararında “ifade özgürlüğü” olarak değerlendirilmesi dikkat çekti. Rize Cumhuriyet Başsavcılığı, başlattığı soruşturma kapsamında, Rize Belediye Başkanı Bakırcı‘nın ifadelerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ilgili içtihat kararları gereğince düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilerek, takipsizlik kararı verdi. 12 bin uzaklaştırma Çubukçu, 20072010 yılları arasında 11 bin 482 öğrencinin uzaklaştırma cezası aldığını açıkladı. Uzaklaştırma cezası verilme nedenlerini soru önergesinde sıralayan Çubukçu, “Sınavda kopya çekmek, evrakta sahtecilik, öğretim elemanlarına hakaret, derste huzuru bozucu davranışta bulunmak, kütüphaneden izinsiz kitap çıkarmak, kavga etmek, fiili taciz ve hakarette bulunmak suçlarından uzaklaştırma cezası verilmiştir” bilgisini verdi. İnce, kaç öğrencinin harcını ödeyemediği için üniversiteler ile ilişiğinin kesildiğini de sordu. Çubukçu bu soruya, “Öğrenim ücreti ya da katkı payını ödeyemediği için kaydı silinen öğrenci sayısının, ilgililerce bu konuda üniversitelerine yazılı bir başvuru yapılmadığı için tespit edilemediği beyan edilmektedir” yanıtını verdi. YÖK’ün yeni düzenlemesi ile Torba Yasa’da yer alan bir madde ile üniversiteden atılma kaldırılmıştı. Yasanın onaylanmasının ardından öğrenciler artık, üniversiteden atılmayacak, fazla harç ücreti ödeyerek eğitimlerine devam edebilecek. Geçen yıl üniversitelerde yaklaşık 90 bin boş kontenjan kalmış ve kontenjanların doldurulamamasından şikâyet edilmişti. Üniversitelerden 130 bini aşkın öğrencinin atılması da üniversitelerin daha fazla boş kalmasına yol açtı. MERSİN Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Mersin’e Cumhurbaşkanı sıfatıyla ilk ziyaretini dün gerçekleştirdi. Akdeniz İhracatçı Birlikleri’nin yeni binasının açılışı için Mersin’e giden Gül, programına Tarsus’tan başladı. Tarihi mekânları gezen Gül, daha sonra Mersin’e geçerek Vali Hasan Basri Güzeloğlu’nun makamında ziyaret etti. Gül’ün ziyareti, Mersin Üniversitesi’nde Öğrenci Kolektifleri ve GençSen üyeleri tarafından protesto edildi. Gül henüz gelmeden başlayan gösterilerde 30 öğrenci gözaltına alındı. Güvenlik önlemlerini arttıran üniversite yönetimi, gazetecileri yerleşkeye almadı. Öğrenciler adına yapılan açıklamada, “Gelme Gül! Yollarına güller dökmeyeceğiz! Seni de, temsil ettiğin gericiliği de istemiyoruz ” denildi. KPSS MAĞDURLARI Mektup dağıtarak çözüm arıyorlar ÖMER ŞAN BASIN DÜNYASINI SEV ND REN HABER S LAHLI SALDIRIYA UĞRAYAN SEND KACI Bayram gazetesi yolda Ulukan yaşamını yitirdi ANTALYA (Cumhuriyet Bürosu) Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay, Bayram gazetesinin çıkarılması yönünde çalışma başlattıklarını belirterek, “Gazeteciler bundan sonra bayramda tatil yapacaklar. Bayram gazetesi çıkacak. Hiç değilse gazetecinin iki bayram tatili olsun” dedi. Basın İlan Kurumu’nun “Türk Basını Reklamcısıyla BuluşuyorGeleceğin Medyasına Hazırlık” başlığıyla düzenlediği etkinliklerin dördüncüsü Antalya The Marmara Otel’de yapıldı. Atalay, gazetelerde çalışan 5 bin 700 personelden sadece 700’ünün iletişim fakültesi mezunu olduğunu belirterek, “Doğru habercilik kimi incitirse incitsin, haksızlığa maruz kalan meslektaşımızın sonuna kadar arkasındayız” diye konuştu. Geçmişte bayramlarda “Bayram gazetesi” çıkarıldığını anımsatan Atalay, “Patronların tamamı, ‘Eğer başkaları da çıkmazsa biz de çıkmayacağız’ dediler. Protokolü hazırlıyoruz” dedi. ADANA (Cumhuriyet Bürosu) Sendika binasında silahlı saldırıya uğrayan Türk Harbİş Sendikası Adana Şube Başkanı Hüseyin Ulukan, yoğun bakımda olduğu hastanede yaşamını yitirdi. İncirlik Hava Üssü’nde ABD’lilere ait işyerlerinde örgütlü olan Türk Harbİş Sendikası’nın Adana Şube Başkanı Ulukan, sendika binasında silahlı saldırı sonucu kaldırıldığı hastanede ameliyatın ardından yaşam destek ünitesine bağlanmıştı. Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavisi süren Ulukan, hayati tehlikeyi atlatamadığı hastanede dün öğle saatlerinde yaşamını yitirdi. Diğer illerdeki şube başkanlarıyla birlikte Ulukan’ın bulunduğu hastaneye gelen Türk Harbİş Sendikası Genel Başkanı Ahmet Kalfa, saldırıyı kınadı. Bu arada, İncirlik’te çalışırken işten çıkarıldığı için Ulukan’la tartıştıkları ve silahlı saldırıyı gerçekleştirdikleri öne sürülen Mustafa Kurt ve İbrahim Kasaban’ı yakalamak için çalışma başlatan polislerin, zanlıların adreslerine baskın yaptığı öğrenildi. Suç duyurusunda bulunulmuştu Söz konusu haberlerin ardından Türkiye’nin çeşitli yerlerinden Bakırcı hakkında suç duyurusunda bulunulmuştu. Bunun üzerine İçişleri Bakanlığı‘nın onayı ile suç duyuruları birleştirilerek Rize Cumhuriyet Başsavcılığı‘nca, Bakırcı hakkında soruşturma başlatılmıştı. RİZE KPSS’de kopya skandalının ardından mağdur olan yaklaşık 30 bin öğretmen adayı halka şikâyet mektubu dağıtıyor. Adaylar, bütün illerde dağıttıkları mektupta kendilerine sahip çıkılması çağrısı yapıyorlar. Adaylar, “halka açık mektup” başlığıyla hazırladıkları bildiriyi ev ev dolaşarak dağıtmaya başladı. KPSS’nin iki kısımdan oluştuğu, ancak sadece ikinci kısmının iptal edildiği, oysa birinci kısımda da kopya çekildiğine dikkat çekilen mektupta 21 öğretmen adayının bunalıma girerek intihar ettiği vurgulandı. Mektupta, “Sınav sorularını çalan veya soruların dağıtıldığı kişilerin arkalarındaki anlam veremediğimiz destek, 7 aydır süren soruşturmayı sonuçsuz bırakmıştır” denildi. Hükümet, mağdur olan on binlerce öğretmeni görmezden gelmekle suçlanırken, bu uygulama ve yaklaşımın hukuka, adalete ve devlete olan inancı da yok ettiği belirtildi. Milli Eğitim Bakanlığı’nın, her yıl yapılan şubat atamalarının yapılmayacağına ilişkin açıklamasıyla bir şok daha yaşadıklarını anlatan öğretmenler mektuplarında “MEB bünyesinde çalışan binlerce liseönlisans mezunu öğretmenlik yapmakta ve eğitim resmen hırsızlara da kadro verilerek katledilmektedir” ifadelerine yer verdi. Mücadeleye devam edeceklerini vurgulayan öğretmenler mektubu, “Sayın Başbakanımız bizimle görüşene kadar da bu mektubu dağıtmaya devam edeceğiz” diye tamamladılar. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear