25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 EYLÜL 2010 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 15kultur@cumhuriyet.com.tr CMYB C M Y B MEMLEKET SEVDALILARI DERNEĞİ TÜRKİYE FORUMUNA ÇAĞIRIYOR!!! Sabih KANADOĞLU Ö. Faruk EMİNAĞAOĞLU Yargıtay Onursal Eski YARSAV Başkanı Başsavcısı Yaşar OKUYAN Eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ümit ZİLELİ Tuncay MOLLAVEİSOĞLU Gazeteci Yazar Gazeteci Yazar BİRLİKTE GÜNDEMDEKİ GELİŞMELERİ TARTIŞIYORUZ TÜM HALKIMIZ DAVETLİDİR... 5 EYLÜL PAZAR Yeri: Prof. Dr. Türkan Saylan Kültür Merkezi E-5 Karayolu üzeri Maltepe Saat: 14.00 www.memleketsevdalilari.org.tr KOOP-C DUYURUSU 12 EYLÜL ANAYASA REFERANDUMUNDA HAYIR ÇALIŞMALARI YOĞUNLUKLA SÜRMEKTEDİR. ORTAKLARIMIZIN ÇALIŞMALARA KATILIMI NEDENİYLE MAHALLE ÇALIŞMALARININ ERTELENDİĞİ DUYURULUR. KOOP-C YÖNETİM KURULU SELAM OLSUN ÜLKÜ TAMER Amaç Bilgili Görünmek Tahtelbahir… Bugünün gençlerine “tahtelbahir” desem, neredeyse hepsi şaşkın şaşkın yüzüme bakar; hiçbiri bu kelimenin anlamını bilmez. Öyle ya, benim çocukluğumda bile “tahtelbahir”in yerini “denizaltı” almıştı. Teşrinievvel’i, Teşrinisani’yi, Kanunuevvel’i, Kanunusani’yi hatırlamıyorum. Ama Birinci Teşrin’in Ekim’e, İkinci Teşrin’in Kasım’a, Birinci Kanun’un Aralık’a, İkinci Kanun’un Ocak’a çevrilişi dönemini yaşadım. Dilde özleşmeye, sadeleşmeye gidiliyordu. Önerilen kimi sözcükler benimsenmedi. Kamutay, Şarbay gibi sözcükler ders kitaplarından çıkıp yaşam bulamadı. Özleşme akımının unutulmaz öncüsü Ataç’ın önerdiği Yır, Betik gibi sözcükler de. Kimi sözcükler ise yerlerine önerilenlerle birlikte dilimizde yerlerini korudu. Sözcük’ün yanı sıra Kelime’yi, Dize’nin yanı sıra Mısra’yı, Uyak’ın yanı sıra Kafiye’yi, Öykü’nün yanı sıra Hikâye’yi, Anımsamak’ın yanı sıra Hatırlamak’ı kullanmayı sürdürdük. Deyimlere, atasözlerine pek dokunmadık. Sözgelimi, “Hikmetinden sual olunmaz” yerine “Hikmetinden soru olunmaz” demek aklımızın ucundan bile geçmedi. Ama dilin güzelliğini, doğruluğunu sadece sözcüklerin yeniliğinde arayanlar, “Hislerine hâkim olamadı” yerine “Duygularına yargıç olamadı” gibi saçmalıklar ürettiler. Evet, Ataç bir önderdi. Önerdiği sözcüklerin büyük bölümünün benimsenmeyeceğini, yaşamayacağını cin gibi biliyordu. Kendisi 100 metre koşarsa, arkasındakilerin hiç değilse 10 metre ilerleyeceklerini de biliyordu. Onun çabaları olmasa, dilimiz bu kadar çabuk arınmazdı. Cemiyet yerine Toplum sözcüğünün önerildiği zamanları hatırlıyorum. Bu sözcüğü kullananlarla ne kadar çok dalga geçilmişti. O arada “Hostes yerine Gökkonuksal avrat denilecekmiş!” diyerek kahkahalar atanlara da rastlanıyordu. Oysa kimsenin “Gökkonuksal avrat” diye bir şey önerdiği yoktu. Bunları kendileri uyduruyor, sonra da eleştiri kılıçlarını çekiyorlardı. Onları okuyanlar da “Vay canına! Bu öztürkçeciler de gerçekten saçmalıyor!” diye düşünüyorlardı. Toplum sözcüğünü bir zamanlar yadırgayanlar Cemiyet’i çoktan unuttular bile. Yazılarında “toplum”dan geçilmiyor. Şimdi bakıyorum da, Osmanlıcanın hortlatılmaya çalışıldığını görüyorum. Çoğu kimse bunu bilinçli olarak yapmıyor. Eskiye dönme amacı gütmüyor. Amaç, bilgili görünmek, değişik görünmek. Kimi genç şairlerimizde zaten vardı bu. “Tedavül”den çoktan kalkmış Osmanlıca sözcükleri yan yana getirerek şiirlerinde değişik, özgün bir hava estirme çabası içinde olanlar görüldü. Neyse ki, çok yaygın bir sanat dalı değildi şiir, bu çaba toplumu pek etkilemedi. Ayrıca “modası da çabucak geçiverdi”. Ama toplumu etkileyen bir araç var: Televizyon. Televizyonda bir şarkı dinliyoruz: “Aşk-ı Kıyamet”. Kısa sürede çok kişinin diline yerleşmiş. Bir “aşk-ı kıyamet”tir gidiyor. Artık ne demekse. Konuşmacıları dinliyoruz. Şu sıralarda pek gündemde olan bir sözü tekrarlıyorlar boyuna: “Aklı selim insanlar…” “Aklı selim insan” olmaz, “aklı selim sahibi insan” olur. “Sağduyu insan” denir mi! “Sağduyu sahibi insan” ya da “sağduyulu insan” denir. Hiç önemi yok… “Aşk-ı kıyamet” diyeceksin, “Aklı selim insan” diyeceksin; dinleyen de “Vay canına! Ne bilgili adam!” diyecek. Bir daha söyleyeyim: Amaç, bilgili görünmek, üstün görünmek. Onun için, “Arapça değil mi, uydur uydur söyle”... Nasılsa değerlendiren, eleştiren yok. Yalan yanlış bir dil üretilmekte… Osmanlıcayı anladık, ama bu dile ne demeli? Asrî Osmanlıca mı, Neo-Osmanlıca mı? Açõlõşta kötü bir sürprizDarren Aronofsky, açõlõşta, ‘Siyah Kuğu’ ile kötü bir sürpriz yaptõ. İranlõ yönetmen Cafer Panahi, pasaportuna el konulduğu için ülkesinden çõkõp gelemedi. Fransõz sinemasõnõn çõlgõn ustasõ Bertrand Blier, ‘Buzlarõn Sesi’ ile özgür yaratõcõlõğõn soluğunu taşõdõ beyazperdeye. MEHMET BASUTÇU VENEDİK - 67. Venedik Film Festivali’nin açõlõşõnda festivalin sa- nat sinemasõna verdiği ağõrlõğõ sim- geleyecek güçte sağlam bir soluk bekliyorduk. Olmadõ. Darren Aro- nofsky, Hollywood soslu gerilim tü- rünün bildik reçetelerine farklõ cinsel dürtülerin tuzuyla, seksin biberini de ekleyince, iki yõl önce burada Altõn As- lan kazanan tartõşmalõ “Güreşçi”yi (The Wrestler) mumla aratan “Siyah Kuğu” ile kötü bir sürpriz yaptõ. New York’un göbeğindeki, yapay dalgalõ, yapay Çaykovski gölünde, alõ moruna, akõ da beyazõna karõşmõş ku- ğularõn sözüm ona tutkulu kavgasõnõ, hiçbir sinemasal tat alamadan izliyo- ruz. İyi bir oyuncu olan Fransõz aktör Vincent Cassel bile New York ope- rasõnda “Kuğu Gölü”nü sahneye ko- yan yönetmen rolünde cansõz bir yo- rum sergilemekten kurtulamamõş. Filmin bir yerinde, mükemmelliğe ulaşmaya çabalayan başbalerine (ge- nel vasatlõktan payõnõ alan Natalie Portman) şöyle der: Her adõmõnõ ön- ceden planlayõp uzun uzun çalõşarak kusursuz olmaya çabaladõğõn kadar, içindeki duygularõ, tutkularõ, yeri gel- diğinde de yüreğindeki siyah kuğuyu serbest bõrak, kendin ol! “Ölümsüzlüğe, ancak ölüme giden yolda ulaşmak” gibi klasik bir tema o kadar yüzeysel ve altõ kalõn çizilen sahnelerle dolu ki, yönetmene, film- deki põrõltõsõz diyaloglardan birini yö- neltebiliriz: Cassel, sevişmek istediği Portman’õn soğukluğu karşõsõnda bir- den küplere binerek “Git evine de kendini okşa biraz” demekten alamaz kendini… Neyse ki, La Mostra’nõn ilk gününde “Venedik Günleri” yan bölümünün de açõlõşõ vardõ. Tahran hükümeti pa- saportuna el koyduğu için, hapisten çõkmõş olsa da ülkesinden çõkamayan “muhalif” yönetmen Cafer Panahi, kõsa filmi “Akordeon” ile, ülkesinin hiç de õlõmlõ olmayan “İslami” yöne- timini hoşgörüye davet ediyordu hal- buki. “Akardeon”un kõsa ama tok se- sinden sonra, aynõ salonda, Fransõz si- nemasõnõn çõlgõn ustalarõndan Bert- rand Blier, “Buzların Sesi” (le Bru- it des glaçons) ile, özgür yaratõcõlõğõn iç serinletici soluğunu taşõyor beyaz- perdeye. 1970’lerde “Les Valseu- ses” ile parlayan Blier’nin yenilikçi se- si yine gümbür gümbür. Kolay kõş- kõrtõcõlõğa kaçmadan iğneleyici ola- bilen, alabildiğine sivri sinema diliy- le kanser hastalõğõ gerçeğine sürrealist bir yaklaşõmla eğilen Fransõz usta, sa- nat sinemasõnõn ne olabileceği konu- sunda güzel bir ders veriyor. Kendini beyaz şarabõn buz gibi ta- dõna koyvermiş bunalõmlõ orta yaşlõ ya- zarõn (Jean Dujardin), canõnõ alma- ya gelen beyin kanserinin, insan kõlõ- ğõna bürünmüş celladõyla (Pascal Dupontel) nasõl “dostluk” kurduğunu ve bu ölümcül hastalõktan, kendisine gerçekten âşõk olan (üstelik o da ya- kalandõğõ göğüs kanserinin celladõy- la tanõşmak ve boğuşmak zorunda ka- lan) hizmetçisinin (olağanüstü tiyatro oyuncusu Anne Alvaro) özverili has sevgisinin verdiği enerjiyle nasõl kan- ser elçilerine tuzak kurarak iyileştik- lerini anlatan, düşündürücü ve gi- zemli bir sinemasal gerçekleştirmiş. Açõlõş gecesi mutlu ve heyecanlõ gö- züken ana jüri başkanõ Quentin Ta- rantino, Altõn Aslan yarõşõna alõn- mayan (ya da katõlmak istemeyen) Bli- er’nin filmini sevebilir miydi bilemi- yoruz ama, Fatih Akın’õn başkanlõ- ğõndaki Luigi Di Laurentiis jürisi- nin, en iyi ilk filme vereceği ödülü se- çerken hangi tür sinemayõ destekle- yeceği, galiba Altõn Aslan’dan daha fazla önemli taşõyacak… Yeri geldiğinde Türk, ertesi gün de Alman yönetmen olarak tanõtõlan, as- lõnda her iki alt kimliğin ötesinde has bir sinemacõ olan, geçen yõl “Soul Kitchen” ile Venedik’te Jüri Özel Ödülü’nü alan Fatih Akõn’la birlikte çalõşacak olan Nina Lath Gupta (Hindistan), Stanley Kwan (Hong- Kong), Samuel Maoz (İsrail) ve genç İtalyan oyuncu Jasmine Trinca’nõn iş- leri gerçekten zor… Kültür Servisi - Bu yõl ilki 15 - 19 Eylül tarihleri arasõnda düzenlenmesi planlanan “Uluslararası Çanakkale Troia Film Festivali”nin önümüzdeki yõl 4-9 Haziran tarihleri arasõnda yapõlmasõ kararõ alõndõ. Festival yönetim kurulu, üzerinde titizlikle çalõştõğõ ve yeni sezon filmlerinin, kõsa filmlerin ve belgesel filmlerin yarõşacağõ, ayrõca Türk ve yabancõ konuklarõn katõlõmõyla uluslararasõ bir markaya dönüşmesini amaçladõklarõ festivalin erteleniş gerekçesini “Belirlenmiş festival tarihimizin ‘Adana Altõn Koza Film Festivali’nden önce olmasına rağmen, festivalin geç ilan edilmiş tarihi, ardından ‘Altõn Portakal Film Festivali’nin gelmesi, köklü festivallere olan saygımız ve dayanışma ruhu içinde festivalimizi bu sıkışık periyottan çıkarmak kararı aldık” şeklinde açõkladõ. Festivalin yeni yönetim kurulu, yeni yönetmelik ve destekçi sponsorlar bu ay içinde yapõlacak basõn toplantõsõ ile duyurulacak. Ressamõn ölümünden sonra ortaya çõkan heykelleri Sofya’da sergileniyor Degas’nõn hareketli heykelleri Kültür Servisi - Fransõz ressam Edgar Degas’nõn bronz heykellerinin yer aldõğõ sergi, geçtiğimiz gün Sofya Ulusal Sanat Galerisi’nde açõldõ. Degas’nõn ünlü “14 Yaşındaki Küçük Dansçı” (The Little Dancer, Aged Fourteen) eserinin kopyasõnõ da barõndõran sergide ressam tarafõndan balmumu ve kilden yapõlmõş, ölümünden sonra ailesi tarafõndan bronz kalõba dökülmüş 74 heykel bulunuyor. Bu heykeller, Degas’nõn 1917’de ölümünün ardõndan farklõ derecelerde hasar görmüş 150 heykeli arasõndan kurtarõlabilenler. Ölümünden önce “Küçük Dansçı” dõşõnda hiçbir heykeli ortaya çõkmayan Degas’nõn gerçek bir korse, çorap, ayakkabõ, ipek bir etek giyen, saten kurdeleyle toplanmõş bir peruk takan bu heykeli sert gerçekçiliği nedeniyle çağdaşlarõndan hararetli eleştiriler almõştõ. Balerin tablolarõyla ünlü empresyonist ressamõn harekete ilgisi, bir heykeltõraş olarak da dans eden figürler, sõçrayan ve yürüyen atlar olarak sanatõnda yer buluyor. Serginin küratörü Walter Maibaum’un açõklamasõna göre Degas’nõn her bir heykelinin yaklaşõk 29 röprodüksiyonu var ve Sofya’da sergilenen bu koleksiyon dõşõnda, dünyada sadece dört müzede 74 Degas heykeli tam set halinde bulunuyor. Kültür Servisi - Ünlü İtalyan keman solisti Salvatore Accardo 6 Eylül akşamõ 21.00’de Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda, Ulusal Gençlik Senfoni Orkestrası (UGSO) ile birlikte konser verecek. Türkiye’nin önde gelen konservatuvarlarõndan seçilen 97 genç müzisyenden oluşan, şef Cem Mansur yönetimindeki UGSO, Ulvi Cemal Erkin’in “Köçekçe”sinden, Nikolai Rimsky-Korsakov’un “Şehrazat” suitine uzanan geniş bir repertuvarla dinleyici karşõsõna çõkacak. UGSO, Cemal Reşit Rey’deki konserinin ardõndan, 8 Eylül’de Roma’da yine Salvatore Accardo’ya eşlik ederek bu yõlki turnesine son verecek. Son yõllarda, faaliyetlerinin bir bölümünü orkestra şefliğine ayõran ve birçok önemli Avrupa ve Amerika orkestrasõyla çalõşan Accardo, Londra Filarmonik Orkestrasõ şefi olarak albüm yaptõ. Salvatore Accardo, sõra dõşõ yorumu ve enstrüman çalmasõ göz önünde bulundurularak, İtalyan eleştirmenler tarafõndan “Premio Abbiati Ödülü”ne layõk görüldü. İtalya Başbakanõ tarafõndan 1982’de İtalya’nõn en yüksek nişanõ, “Cavaliere di Gran Croce” Accardo’ya verildi. 67. Uluslararasõ Venedik Film Festivali’nden izlenimler SALVATORE ACCARDO’YA CEM MANSUR YÖNETİMİNDEKİ UGSO EŞLİK EDECEK CRR’de bir keman efsanesi Bertrand Blier “Buzların Sesi”nde ölümcül bir hastalığa yakalanan bir yazarın celladıyla yaşadığı ilişkiyi anlatıyor. Altyazı’da 12 eylül dosyası Kültür Servisi - Aylõk sinema dergisi “Altyazõ”, eylül sayõsõnda 12 Eylül darbesinin Türkiye sinemasõ üzerindeki etkilerini, 80 sonrasõ farklõ dönem ve türlerden birçok filmi bir araya getirerek ele alõyor. Dergide ayrõca hem yönetip hem de başrolünde oynadõğõ ilk filmi “Annemi Öldürdüm” ile adõnõ duyuran genç sinemacõ Xavier Dolan ve kõsa sürede bir fenomene dönüşen “Başlangõç”õn yönetmeni Christopher Nolan da mercek altõna alõnõyor. Troia Festivali’nde erteleme kararı Küçük Dansçı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear