23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Değişim ve Dayak Modalıların iskelelerindeki lokantaya konan içki yasağını protesto için 22 hafta boyunca eylem yaptıkları günlerin üzerinden epeyce bir zaman geçse de o sıralar yaşananlar hâlâ belleklerde. Kaçıncı haftaydı, anımsamıyorum, Başbakan o günlerde yapılan AKP Kadıköy İlçe Kongresi’ne katılmış, bir de konuşma yapmış, Modalı eylemcileri de bu arada unutmamıştı. “Bunlar” demişti, “dünyayı şişenin içinden görenlerdir.” Semtlerindeki “değişim”e ayak uyduramayan, ayak uydurmak istemeyen genç-yaşlı, kadın-erkek Modalılar salt yasağa, yasakçılara karşı çıktıkları için “ayyaş” ilan edilmişlerdi Başbakan tarafından. Oysa içlerinde yaşamları boyunca ağızlarına tek damla alkol değmemiş insanlar da vardı aralarında. Boğazkesen’deki saldırı olayını duyunca aklıma Başbakan’ın sözleri geldi. Bir grup Tophaneli ellerinde demir çubuklar, sopalar, biber gazlarıyla semtlerindeki sanat galerilerine saldırmışlar, galerici, sanatçı, yerli, yabancı, kadın, erkek demeden önlerine kim çıkmışsa dayaktan geçirmişler, üç galerinin de camını çerçevesini yere indirmişlerdi. Kimi galericiler, “değişimci” saldırganların ellerinden kendilerinin ve konuklarının canlarını, sergiledikleri sanat yapıtlarını kepenklerini kapatarak zar zor kurtarmışlardı. Görgü tanıklarının anlattıklarına göre “mahalleli”, galeri açılışlarına katılan kadın- erkek konukların ellerinde içki bardaklarıyla kaldırımlara taşarak “semt sakinlerinin huzurunu bozmalarına” bir “Dur!” demek gereksinimi duymuş, “dünyayı şişenin içinden gören” o ayyaşlara gereken dersi vermişti. Yazılı ve görsel medyada köşe tutmuş “değişimciler”, özellikle de bunların arasındaki “liberaller” konuya ilişkin derin sosyolojik analizler yapıp lafı dolandırıyorlar. Oysa durum açıktır, söylenen de, söylenenin sonucu uygulanan da apaçık ortadadır. Olay, İstanbul’un ortasında gerçekleştiği, olayın mağdurları da entelektüel seçkinler olduğu için medyada kendine yer bulmuştur. Yoksa benzer olaylar özellikle İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da birçok kez yaşanmış, yüzlerce içkili lokanta sahibi korkutularak, dayak atılarak, camı çerçevesi indirilerek içki satışından vazgeçirilmiştir. Yiğidi öldürelim, ama hakkını da verelim. Beyoğlu Belediye Başkanı Sayın Ahmet Misbah Demircan’ın kentsel dönüşüm programı çerçevesinde sanatsal çalışmaları ilçe geneline yayma yolundaki çabaları desteklenmelidir. Aynı şekilde Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay’ın Tophane olayından sonra gösterdiği duyarlılık övgüye değerdir. Fakat bunlar AKP iktidarının öngördüğü “değişim”in özü göz önüne alındığında kişisel çabalar, kişisel duyarlılıklar olarak kalmaktadır. AKP’nin “değişim”den anladığı, toplumun yaşam biçemini kendi iktidarının çıkarları doğrultusunda yönlendirmek, değiştirmektir. İçki, toplumun Müslümanlaştırılması doğrultusunda başlıca simgelerden biridir; bu nedenle önemlidir. Başbakan bir yandan içki içenleri, “Dünyayı şişenin içinden görenler”, bir başka deyişle “ayyaş” olarak nitelendirip kötüleyecek, sense öbür yanda tüm dünyada alışıldığı üzere sergi açılışlarında konuklarına bir kadeh içki sunacaksın, onlar da genel geçer geleneklere uyup ellerindeki kadehle kaldırıma çıkacaklar... Sonu böyle olur. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Rus Yazardan Sinan Referandum yüzünden “ertelediğimiz” konulardan biri de Mimar Sinan’la ilgili ilk “Rusça” romanõn Türkçe yayõmlanmasõydõ… “Sinan’ın Kitabı” adõyla Gürer Yayınları’nca dilimize kazandõrõlan romanõn yazarõ Gleb Sulpyakov. Yazarla benzerliğimiz olduğunu söyleyen Turgut Gürer, aynõ zamanda şair, yazar ve televizyoncu olan Sulpyakov’u şöyle tanõtmõştõ: “Gleb Moskova’da Kültür Televizyonu’nda ‘Cumhuriyetin Mirasõ’ adlı programda tarihi eserlerin yolsuzlukla nasıl yıkıldığını anlatıyor ve bunları açığa çıkararak mücadele veriyor.” Gleb, Türkiye’ye gelerek Mimar Sinan’la tanõşmak için Edirne, İstanbul, Manisa’yõ geziyor; bu muhteşem mimarla ilgili Rusça hiçbir eserin bulunmadõğõna içerliyor; Avrupa’daki tüm katedralleri bilen ama bunca yakõnlõkta, İstanbul’da böyle bir değerden haberi olmayan Rus halkõna Sinan’õ anlatmak için bir roman yazmaya karar veriyor... Romanõnda 16. yy Osmanlõ dönemine, Mimar Sinan’õn yaşamõna, eserlerine, İstanbul’un fethine, bugünün Türkiye’sine ve kahramanõnõn çocukluğuna yer veren Sulpyakov, Türkiye’ye ilişkin gözlemlerini de katarak Türk insanõnõ ve İstanbul’u betimlemeyi de ihmal etmiyor... Çelimsiz yeniçeri Gleb 22-24 Mayõs günlerinde yine İstanbul’daydõ. Anadolu’daki çalõşmalarõmõz nedeniyle buluşamadõk ama gözlemlerini ve duygularõnõ Gürer’den dinledim. “Sinan’ın Kitabı”nõ Türkçe yayõmlamanõn “ulusal bir görev” olduğunu söylerken, kitaptan alõntõlarõ okuyunca düşündüm: “Ruslar bilmiyordu da sanki biz biliyor muyduk?” “Bundan 500 yõl önce, Kayseri’nin Ağırnas köyünde Rumlar, Ermeniler ve Türkler bir arada yaşardõ. Yusuf’un taşa, ağaca şekil vererek aylak aylak dolaştõğõ günlerde lâkabõ ‘Yavuz’ olan Sultan Selim tahttaydõ. Bir gün, yaya bir Osmanlõ birliği köye gelir. Sultan, kendi hizmetine köylerden oğlan devşirecektir. Oğlanlar Yavuz’un huzuruna çõkartõldõğõnda, ‘şu soldaki’ diye Dülger’in oğlu Yusuf’u işaret eden Selim Han, geleceğin efsanevî mimarõna ‘işe yaramaz’ diyecektir. Delikanlõyõ Sultan’õn gözü tutmamõştõr; yüce şehzadeye uygun değildir; kemikleri fazla çõkõk, leylek gibidir. Ona yeniçeri olmak daha çok yakõşõr; ‘doğru kışlaya’ derler... İşte o ‘çelimsiz’ oğlan sünnet edilir. Adõ artõk Sinan’dõr. 17 yõl seferlere katõldõktan sonra, yaptõğõ muazzam köprüler ve kemerler ve seferlerde kullanõlan yapõlardaki üstün başarõlarõyla 40 yaşõnda Osmanlõ sarayõnõn ‘başmimar’õ olur. Uzun yaşamõ, sarayda sõnõrlarõ aşmamasõ gerektiğini, ne kadar ‘Koca Usta’ olursa olsun yüksek iktidar karşõsõnda yarõm tõrnak kadar bile değerinin olmadõğõnõ öğretecektir Sinan’a...” ‘Merak’ın ürünü Peki, Gleb bütün bunlardan nasõl haberdar oldu; Sinan’a nasõl sevdalandõ? Bir mimarlõk dergisinde editör de olan yazarõmõza, dostlarõ otuzuncu yaş gününde “Osmanlı Mimarisi Tarihi” kitabõnõ hediye etmesinler mi? Kitapta en çok Mimar Sinan’dan etkilenir; çünkü çocukluğunda evi terk ederek bir Türk kadõnla evlenip İstanbul’a yerleşen babasõ da mimardõr. Gleb için Sinan’õ anlamak, hakkõnda kitap yazmak artõk erteleyemeyeceği bir tutkuya dönüşür; düşer yollara… İstanbul, Edirne, Manisa, Kayseri, Budapeşte, Kõrõm… Sinan’õn eserlerinin izini sürerken, hem onun dünyasõna hem kendi iç dünyasõna yolculuklar yapacaktõr. Ve İstanbul’da yeni bir aşkõ tadacaktõr, tõpkõ babasõ gibi… Gerisi artõk “Sinan’ın Kitabı”nõ yaratan her şeydir... Gleb’e Türkiye adõna “eline, aklına sağlık” diyen oldu mu bilmiyorum ama Gürer Yayõnlarõ’na, “Ruslar Sinan’ı tanısın” diye yazõlan kitabõ “Türkler de tanısın” diyerek dilimizde yayõmladõğõ için teşekkür borçluyuz. (0212 224 16 33) SAYFA CUMHUR YET 26 EYLÜL 2010 PAZAR 16 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ ekinci@cumhuriyet.com.tr 2010 ‘Dil Bayramõ’ Nasõl Olsun? Prof. Dr. Ömer DEMİRCAN Dil Devrimi, bir yanõyla cehaletin denetimine koşulmuş olan “yabancı dilde öğretim”e karşõ bir çõkõştõ. Neden mi? Çünkü, gerek Selçuklu Devleti gerekse Osmanlõ Devleti’ne memur yetiştiren medresede öğretim dili Arapçaydõ. Mektepler açõlõnca (1773-) öğretim dili Osmanlõca oldu ama o da yönetenler dõşõnda kalan halk (Karagöz) için yabancõ bir dildi. Nitekim Arapça, Farsça, Türkçeden karma Osmanlõca için Şemseddin Sami 1871’de, “Bu nasıl bir dildir ki Arap’a söylesen anlamaz, Acem’e söylesen anlamaz, Türk’e söylesen anlamaz” der. Türkolog Fahir İz’e göre (1983) Osmanlõcayõ yalnõzca kâtipler (Hacivat) okur, anlardõ. Böylece 1924 yõlõna değin okullarda iki yabancõ dilde, Arapça ve Osmanlõca ile öğretim yapõldõ. Osmanlõ okullarõnda 600 yõlda eğitilen (çoğu İstanbul’da) okur- yazar sayõsõ Cumhuriyetin ilk yõllarõnda yüzde beş olarak verilse bile, gerçek okur oranõ yüzde birin bile altõndaydõ. O yüzden, Cumhuriyet yönetimi için en acil sorun, kõsa sürede yaygõn ve örgün eğitim-öğretim için halkõn konuştuğu Türkçeden bir yazõ dili yaratõlmasõ ve o yazõ dilinin öğretimde kullanõlmasõydõ. Yüzlerce yõl sürdürülen ve okumuşlarõn büyük bir kõskançlõkla koruduklarõ halkõn cehaletine karşõ ilk darbe 1928 Harf Devrimi ile vuruldu. Yalnõzca Türkçe sözcük ve ekleri doğru yazan bu ABeCe ile yabancõ sözcükler birdenbire yazõlamaz kõlõndõ. 1931’de çõkarõlan bir yasa ile zorunlu ilköğretimin (1-5) “devlet okullarında ücretsiz verilmesi” kararlaştõrõldõ; yabancõ özel okullarõn ilkokul bölümleri kapandõ. Belki de “bütün yurttaşlar için ilk kez o yıl Türkçe öğretim dili oldu.” 1932 yõlõnda kurulan “Türk Dili Tetkik Cemiyeti” 26 Eylül 1932’de ilk Türk Dili Kurultayı’nõ topladõ. Daha sonra 26 Eylül’ler “Dil Bayramı” olarak kutlanmaya başlandõ. İlk önce bütün kurumlarõyla devlet ve halk, sözlüğün Türkçeleştirilmesi üzerinde yoğunlaştõ. Gazeteler ve süreli yayõnlara ek olarak Tercüme Bürosu’nca Batõ klasiklerinin çevirisinde olabildiğince Türkçe sözcükler kullanõldõ. O süreçte Türkçenin biçimsel ve dizimsel bütün ayrõmlarõ işletilerek yazõn dilinde önlenemeyen bir ilerleme sağlandõ. 1943-1957 arasõnda Ataç ve arkadaşlarõnõn çabalarõyla devrik tümce yazõ diline de girdi. Ne var ki, 1920-1938 arasõnda sinen karşõdevrimciler, Atatürk’ün ölümünün ardõndan, tõpkõ 12 Eylül işbirlikçileri gibi, birden uyandõlar. 1947’de başlayan ABD’nin, ardõndan NATO’nun da baskõsõyla, bütün halkçõ ve devrimci kurumlar; Yüksek Köy Enstitüsü (1947), Halkevleri (1931-1951), Köy Enstitüleri (1938-1953) kapatõldõ, Tercüme Bürosu (1939- 1947) dağõldõ. Lozan Antlaşmasõ’na yüzeysel bir uyumla: Matematik ve Fen dersleri öğretimi için öğretim dili değiştirilerek bu kez devlet eliyle, Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği, 1924) yasasõna aykõrõ olarak, dilgöçüren Maarif Kolejleri (1953- 1974), özel bir yasayla ODTÜ (1955-), Osmanlõlaştõrmak için de İHL, yeni medrese biçimlendi. 1974’ten sonra Maarif Kolejleri’ne, Osmanlõ döneminden kalma “Anatolian college” adõnõn çevirisi olan “Anadolu lisesi” dendi. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra yabancõ dilde ortaöğretim ve yükseköğretim veren gerek devlet gerekse özel okullar ile üniversitelerin sayõlarõ hõzla arttõ. 1987 yõlõnda İngilizce tek yabancõ dil seçildi. 1988’den sonra çok sayõda devlet lisesi bir yõl yabancõ dil hazõrlõk öğretimi yapan “süper lise”ye dönüştürüldü. 2009 yõlõnda bu liseler de “Anadolu lisesi” adõnõ aldõ. Yakõnda bütün normal liseler Anadolu lisesi olacak, böylece ortaöğretimde ve bir süre sonra da yükseköğretimde bütün gençlerin Türkçe ile eğitim-öğretim ilişkisi kesilecek. Liberallerin, ticaretin dili de Osmançe’ye dönüşecek. Akademik yükseltmede YÖK ile ÜAK Türkçeye karşõ duruyor. Yurtdõşõnda yabancõ dilde yayõmlanan bir makaleye 25, bir ders kitabõna 35, hakemli bir dergi danõşmanlõğõna 30 puan verirken yurtiçinde Türkçe bir makaleye 5, bir kitaba 15, bir dergi danõşmanlõğõna ise 0 (sõfõr) puan veriyor: Yabancõ dile 90 puana karşõlõk Türkçeye 20 puan. Bu işlem, 12 Eylül’ün YÖK’ü kullanarak Türkçeyle hesaplaşmasõdõr. Ece Ayhan: “Bütün sağ, ... Türkçenin kendini bulmasının bir çeşit NATO’dan çekilme anlamını taşıdığını içgüdüsel bir sezişle bilir adeta”, demiş (Şiir Sanatõ Mayõs 1967, A.D., s. 79). Leyla Tavşanoğlu’nun “Pazar Konuğu” Prof. Dr. Hasan Köni (Cumhuriyet 22.08.2010 /s. 14), “Özellikle NATO üyeliğinden (1950-) sonra Türkiye dış etkinin gücü altına girdi. ... Türkiye zayıflayan devlet durumuna düştü. ... Bu zayıflama dışardan yaratılarak geliyor. ... Zayıflayan ülkeleri zayıflatan da kendileri” diyor. Nâzım Hikmet ise bunu daha 30.07.1951’de söylemiş (Kavlak, YKY 2007: 152-). Öyleyse, Türkçeyi 12’den vuran 12 Eylül karanlõğõnõn gizli/açõk Evren’leri, “içimizde!” dedikleri “ulu önder”in... Aydõnlanma kurumlarõnõ, en sonunda da Türk Dil Kurumu’nu bir daha açõlmamak üzere NATO adõna mõ kapattõlar? O işi yapan “our boys” gerçek ajanlar, “asıp kesen, insan sevmez, okur kıran, aydın kovan” paşalar da gerçek maşalar. Prof. Dr. Mümin Köksoy (2000: xõv), “... Kanuni bir zorlama ile bu üniversiteleri bir çırpıda anadille eğitim yapmaya zorlamak hem doğru değildir, hem de bugünkü şartlarda buna hiçbir iktidarın gücü yetmez...” demiş. Doğrudur, en Türkçeci Ecevit bile bir şey demedi, yapmadõ. Acaba istedi mi? Dil Bayramı’nõz nasõl olsun? 1920-1938 arasõnda sinen karşõdevrimciler, Atatürk’ün ölümünün ardõndan, tõpkõ 12 Eylül işbirlikçileri gibi, birden uyandõlar. 1947’de başlayan ABD’nin, ardõndan NATO’nun da baskõsõyla, bütün halkçõ ve devrimci kurumlar; Yüksek Köy Enstitüsü (1947), Halkevleri (1931- 1951), Köy Enstitüleri (1938-1953) kapatõldõ. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ “Lazkira- zı” da denilen bir meyve. 2/ Doğu Anado- lu’da bir õr- mak... El sõ- kõşma. 3/ Söz, lakõrdõ... Tar- laya atõlan to- humu örtmek için gezdirilen, ağaçtan yapõl- mõş sürgü. 4/ Bir renk... Düzen, do- lap, entrika. 5/ İri ve yuvarlak taneli bir kiraz cinsi. 6/ Fethiye ilçesinde, kayak merkezi olan bir dağ... Bir nota. 7/ Gümüş üstüne özel bir biçimde kurşun- la işlenen siyah na- kõş... Sõğõrlarda görülen bulaşõcõ bir hastalõk. 8/ “Sana dün bir tepeden baktõm --- İstanbul” (Yahya Kemal)... Sersem, ahmak. 9/ Un ve pek- mezle yapõlan bir tür helva. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Üflemeli çalgõlarda, gövdenin son bölümün- deki huniyi andõran genişlik... Uyanõk, gözü açõk. 2/ İri taneli bezelye... Üye. 3/ Sergen... Okul, kõşla gibi yerlerde hastalar için ayrõlmõş bölüm. 4/ İskambilde bir kâğõt..... Sõğõrõn öd kesesinden çõkan ve sarõlõğõ iyi ettiğine inanõlan taş. 5/ Dünyamõzõn damõ. 6/ Ağõrlõk ve uzunluk ölçüleri için kabul edilmiş yasal ölçü modeli... Kenar sü- sü. 7/ Pedallõ küçük motosiklet... İnişli yer, ba- yõr. 8/ Yapma, etme... Ünsüzle biten bir sözcü- ğün ünlüyle başlayan sözcüğe bağlanarak okun- masõ. 9/ Şöhret... Aşõnõn tutmasõ için yinelenmesi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 M A K A R O N O A V A L D İ S K K A Y A B A Ş I A L A C A A R K R B A R A N A O D A A N G U T N İ Ş A N G İ R S I R U R U K O K K A T K İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear