23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B GÖRÜŞ YÜKSEL PAZARKAYA Baştan Nafile 12 Eylül günü Türkiye’de yapılacak halkoylaması için partilerin, özellikle parti başkanlarının kampanyasını yakından izleyen kişi, bunun ancak bir seçim kampanyası olabileceğini düşünüyor. Oysa, kampanya yirmi altı maddelik bir anayasa değişikliğinin seçmen tarafından onaylanması ya da onaylanmaması üzerine. Burada bir terslik var. Anayasa değişikliği, yani bir bölümüyle de olsa, yeni bir anayasa metni, iktidar savaşımının gerekçesi olamaz, olmamalıdır. Anayasa, ulusun ve toplumun bütününü bağlar. Toplumsal sözleşmedir. Bunun için de demokrasilerde anayasa metinleri / değişiklikleri, seçilmiş (yani ulus istencini yansıtan / yansıtması gereken) meclislerde üçte iki ya da beşte üç çoğunlukla geçerlilik kazanır. Doğrudan demokrasinin (örneğin İsviçre’de) aracı sayılan halkoylamaları için en gereksiz ve en uygunsuz konu, bir anayasa metninin seçmen tarafından oylanmasıdır. Niçin? Bunun yanıtı çok yalın: Türkiye örneğinde, Meclis’te gerekli olan nitelikli çoğunluğu bulamayan bir anayasa değişikliği metni, iktidarın bunu (hangi gerekçeyle olursa olsun) mutlaka onaylatmak istemesi yüzünden, seçmene götürülüyor. Bu yapılırken de, ulus istenci kavramının ileri sürülmesi büyük bir çelişki. Çünkü halkın istencinin Meclis aritmetiğine yansıdığını yadsımaktan başka bir şey değil bu! Üstelik, iktidar partisinin 2007 seçiminde aldığı oydan yüzde yirmi daha fazla koltuk kapmasına karşın. (Seçim ve partiler yasalarının demokrasi ilkeleri ve kurallarıyla uzak yakın ilişkisinin bulunmamasından dolayı.) Meclis’te üçte iki çoğunluğu bulamayan metni, halkoylamasında -sandığa gidenlerin- yalnızca yarısının oyuyla yürürlüğe koymak istemenin de ulus istenciyle, demokrasiyle ne ilgisi var, anlaşılacak gibi değil. Madem bir anayasa metni ulusa soruluyor, o zaman da nitelikli yani üçte iki çoğunluk gerekmez mi? O zaman hiç olmazsa, Meclis’te üçte iki çoğunluk bulunamadı, ama seçimden bu yana ulusun / seçmenin eğiliminde değişim var, diyebilir insan. Demokrasiyi yalnızca bir sandığa oy pusulası atmaktan ibaret gören zihniyetin derdi, demokrasi olamaz. Üstelik, özellikle de bir anayasa metni konusunda, karşıt oy verecek olanları peşinen suçlu ilan ederse. “Taraf olmayan bertaraf olur / Evet demeyenin aklından zoru var / Hayır diyenler teröre evet der vb” sözler, hangi demokrasiden söz ediyor acaba? Demokrasinin iyi kötü işlediği Avrupa ülkelerde, bu 26 madde başlıklarıyla alt alta sıralanır, karşısına da bir evet bir de hayır sütunu konur. Seçmen bu oy pusulasını alıp kapalı hücrede her maddenin karşısına, evet ya da hayır sütununa tek tek kendi çarpı işaretini çizer. (Anayasa değişikliği halkoylamasına gitmez ya.) Bunun için ama gerçekten demokrat bir zihniyet ve ayrıca okuryazar ve okuduğunu anlar bir seçmen gerekir. Bütün soruşturmalar, seçmenin neredeyse tamamının bu oylamanın içeriğinden zerrece haberdar olmadığını gösteriyor. Ve böylece sağlanacak bir anayasa değişikliği de hem demokrat olacak, hem de ulus istencini yansıtacak. Kargalar işitmesin. Başkanlık düzenine geçilmediği sürece, şimdiki kampanya, cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanacakların da önhabercisi. Böyle bir kampanya, yüce makamı ayaklar altına alır. İki madde dışında kalan yirmi dört maddeye evet derdik, açıklamasını yapan muhalefeti de anlamak mümkün değil. O yirmi dört maddenin çoğu gösteriş, aldatmaca. Aralarında var olan hakları kısıtlayan, giderek ilga edenler de var. Özetlersek, seçmenin en iyi bir tahminle yüzde sekseni sandığa gidecek olursa, bunların da iyimser bir tahminle yüzde ellisi evet derse, bu bütün seçmenin yüzde kırkı olur. Böylece ulus istenci bir anayasa metnine ne güzel yansımış olur. Hayırlara vesile olsun. İktidardaki parti, sadece ken- di siyasi hedeflerini gözeten “Anayasa Değişikliği” paketi- ni “milli irade” adõna hazõrla- dõğõnõ savunuyor; oysa milli irade, iktidar partisine şu veya bu nedenle oy verenleri değil, “millet”i oluşturan “herkes”i kapsayan bir kavram… Bu ne- denle tartõşmasõz “milli” (ulu- sal) kesimlerin de görüşleriyle gerçekçi bir anlam kazanabili- yor. Milletin nice özverilerle ye- tiştirdiği bilim ve fikir insanla- rõ; üreterek kalkõnmanõn “emek- tar”larõ; milletin eğitimli uz- manlarõ… ne diyorlar? Siyasetçinin “milli irade” saydõğõ sonuçla “milletin” bağ- rõndan yetiştirdiği “bilgi ve dü- şün dünyası”nõn eğilimleri ara- sõnda “fark” varsa, bunu gö- zetmeyen bir demokratlõğõn ni- ce ülkelerde demokrasi yerine faşizmi egemen kõldõğõnõ bil- meyen kalmõş mõdõr? Tarihteki baskõ düzenleri, egemenlerin kendi koyduklarõ kanunlarla desteklenen silah gücüne dayanõrdõ. Çağõmõzdaki baskõ ve sömürü düzenleri ise “demokratik” görünmek zo- runda olduklarõndan başlõca iki toplumsal niteliği “güvence” görürler; biri “cehalet”, diğeri “yoksulluk”. Onca “kalkınma”! söylem- lerine rağmen, hem cehaletin hem de yoksulluğun sürmesini sağlayan politikalar rastlantõ olabilir mi? Nitekim iktidar partisinin ana- yasa paketi afişlerine de bakõn; örneğin yargõyõ doğrudan “si- yasetçinin atadığı kadrolar”a bağlamanõn “yargı bağımsız- lığı”nõ sağlayacağõnõ söylemek, “cehalet” dõşõnda hangi gü- venceye dayanabilir? Benzer şekilde aslõnda hiç sağlanamayacak, sözde “sos- yal ve ekonomik haklar”õn da taraftar bulabilmesinin tek da- yanağõ “yoksulluktan kurtu- labilme” umudu değil midir? ‘Milli Muhalifler Yeniden referandum ve mil- li irade ilişkisine dönersek, ana- yasa paketine “hayır” diyen “milli muhalif”lerin kõsa bir lis- tesi bile aynõ ilişkinin gerçek karşõlõğõnõ görmemize yetiyor… örneğin DİSK yönetimi… Emeğin hakkõnõ ekonomik ve siyasi sömürgeciliğe teslim etmeyerek sendikal hareketin evrensel doğrularõnõ “milli so- rumluluk”la savunan işçi sõnõ- fõnõn temsilcileri diyorlar ki; “12 Eylül ruhuyla hazırlanan paket özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik ve sosyal bir ana- yasa hedefinden uzaktır; tüm işçilerin, emekçilerin ve her- kesin hayır oyu kullanmaları için çalışacağız”. Tüm yargõç ve savcõlarõmõzõn, yani görev başõndaki hukukçu- larõmõzõn “milli” ve sivil örgü- tü olan YARSAV da diyor ki; “anayasa paketi başkanlık sistemi arayışının bir çeşit padişahlık özleminin kesin şe- kilde dışavurum biçimidir”. Cumhurbaşkanlõğõ Devlet De- netleme Kurulu’nun “siyaset yapmayın” diye uyarmasõna rağmen tüm mesleki ve teknik uyarõlarõnda “haklı” çõkan TMMOB ve meslek odalarõ; yani mimarlarõmõz, mühendis- lerimiz ve plancõlarõmõz “milli yükümlülük”leriyle diyorlar ki; “Kent, çevre ve kültür de- ğerlerimizin yağmaya karşı korunmasında en güçlü gü- vence olan yargı bağımsızlığını ortadan kaldıran bir düzen- leme ancak talancıların ve rant ekonomisinin özlemi ola- bilirdi; hayır diyoruz”. Barolar Birliği, ülkenin tüm avukatlarõnõn “milli” temsilci- si olarak özetle diyor ki; “12 Ey- lül Anayasası’nın antide- mokratik hükümlerini koru- yan; partilerde lider diktası- nı ve suçluları kollayan do- kunulmazlığı sürdüren bir düzenleme hukuk ve demok- rasi adına desteklenemez”. Ve iktidarla “bilinen yakın- lıklar”õ olanlar dõşõndaki tüm gerçek “milli” aydõnlar, yazar- lar, sanatçõlar, düşünürler, uz- manlar ve akademisyenler, özel- likle “demokrasi kültürü” adõ- na sayõsõz yazõ, konuşma ve açõklamalarõnda diyorlar ki; “Sadece bir siyasi grubun da- yatması olan ve katılımcı sü- reçler dışlanarak hazırlanan anayasa değişikliğine hayır demek tarihsel görevimizdir”. Şimdi soralõm; her yönüyle katõksõz “milli” olan fikir, emek ve düşünce dünyamõzõn “hayır” dediği bir anayasa değişikliği, “kandırmaca” söylemlerle “halkoyu”na sunulduğunda, bunun adõna “Milli iradeye başvurma” denilebilir mi? ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ ‘Milli İrade’nin Milli ‘Hayõr’cõlarõ HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY SAYFA CUMHURİYET 1 EYLÜL 2010 ÇARŞAMBA 14 Örnek Işık İşgüden: “İran Başkan Yardımcısı ‘Bizi örnek alın’ diyor. Boşa zahmet: Polisimizle, yargımızla, deniz ötesindeki Ayetullah’ımızla örneğimiz değil, hedefimiz İran.” Pastırma Soner Önal: “Pastırmanın kilosu 92 lira. Angut ithalatı da hakara, makara çıktı.” Aleviler! Nurhan Öztaş: “Recep, Çorumlular Ebu Suud Efendi’yle gurur duyuyor, demiş. Alevilerin, canları, malları size helaldir diye fetva veren; elimize geçirdiğimiz Alevi kadınlarını ne yapalım diye soranlara ‘belinize kuvvet’ diyen şeyhülislam!” Ben evete evet demem, evet... AKP boş bulduğu her yere “evet” yazılı pankartlar asıp referandum için oy isterken Ulvi Oğuz da naçizane bir ek liste yaparak halkın beğenisine sunuyor: “Padişahımız efendimizin kaftan giyme töreninin bir an önce gerçekleşmesi için evet! Recep’in ‘yetki ben de, asarım da, keserim de’ diyebilmesi için evet! Atamaların artık ‘dede’lerin emri ile değil, tarikat ve cemaat baronlarının talimatları ile yapılmasının yasalaştırılabilmesi için evet! Herkesin ve özellikle de Recep ve saz arkadaşlarının kendilerini yargılayacak yargıçları seçme hakları için evet! Kalpazanların, Ali Dibo’ların parlamentoya girişlerinde tüm yasal engellerin kaldırılması için evet! AKP’nin bundan böyle getireceği tüm önerge ve yasa tekliflerine karşı çıkışın yasaklanması için evet! Türkiye’yi pazarlayacak genç bir nesil yetiştirmek ve bu zat- ı muhteremler icra-i sanat eylerken yüksek yargı tarafından engellenmelerinin önüne geçmek için evet! Vatandaşın anasını alıp gitmesinin yasal dayanağının oluşturulabilmesi için evet! 12 Eylülcülerden, asker, sivil tüm darbecilerden gerçekten hesap sorma peşinde olanlardan, hesap sorabilmek için evet! Patates, kömür ve bilumum bakliyat ile birlikte cennette arsa tapularının adrese tesliminin sağlanması için evet! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” 30 AĞUSTOS Zafer Bayramı etkinliklerini televizyon başında naklen izliyor Bülent Esinoğlu: “Gururlanıyorum, bizi biz yapan mitlere vurgu yapılmasından duyduğum iç hazzını yaşıyorum. Tam bu sırada, Hava Kuvvetleri Merasim Taburu bando ekibinin bandosu üzerinde yazan şu ibareye gözüm takılıyor. ‘Turkish Air Force Band’ yani Türk Hava Kuvvetleri Bandosu. Bizim bildiğimiz klasik bando enstrümanı ‘davul’un üzerine aynen ‘Turkish Air Force Band’ yazılmış. 30 Ağustos Zafer Bayramındayız. Türkiye’deyiz. Ankara’dayız. Türk insanının karşısındayız! ‘Büyük Zafer’imizi kutluyoruz. Arkasından Mehter Takımı geçiyor. Onun davuluna TRT zum yapmıyor. Ama özellikle Turkish Air Force Band ifadesine ‘zum’ yapıyor. Amerikan kültürünün hücrelerimize kadar nasıl işlediğini ve benliğimizi nasıl kemirdiğini ifade etmeye çalışıyorum. Ulusal bayramımızın ciğerine oturmuş Amerika’yı görüyorum. Bir taraftan yerli yapım silahlar ile övünmeye çalışırken Amerikan davulunu görüyoruz. Biz biliyoruz ki, ordumuz Türk ulusuna yürekten bağlı, canımız ciğerimizdir! Şimdi çok acı ama gerçek bir şeyi ifade etmek istiyorum: Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, görevi Işık Koşaner‘e devrederken ağladı. Bu ağlama çaresizlikten doğan sinir bozukluğunun ifadesi miydi acaba! Bizim Genelkurmay Başkanımızı ağlatan asıl sebep; Hava Kuvvetleri davulu üzerinde yazan Turkish Air Force ibaresi miydi yoksa!. Benliğinin içine NATO’yu bu kadar dahil edersen, davulun üzerine Türkçe değil, Amerikanca yazarsan devir teslim törenlerinde sana ağlamak kalır. Sen polis müdürü Hanefi Avcı kadar bilgi ve haber sahibi değilmisin ki, polis müdürü kadar cesaret gösterip de Feto’nun yapıp ettiğini korumakla yükümlü olduğunu halkına açıklamıyorsun? NATO’nun içinde yaşamaktan mutlu olan subayların geleceği yer, İlker Başbuğ’un devir teslim töreninde ağladığı yerdir!” Davul Ponpon kızlara gösteri yasağı. Sansür açılımı! YağmurDeniz HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ TBMM’de anayasa görüşmesi... BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ İstanbul’da Şehzadebaşõ ile Fatih arasõnda uzanan ünlü su kemeri. 2/ Tifo- ya neden olan basil... Osman- lõlarda gümrük vergisi. 3/ Ne- şeli ve serbest kadõn... Bitki- lerden elde edi- len ilaç. 4/ Kalp atõşla- rõndaki düzensizlik ve eşitsizlik... Utanma, ha- yâ. 5/ Brezilya’nõn es- ki başkentinin kõsa söy- lenişi... Osmanlõ dev- letinin Kuzey Afri- ka’daki son topraklarõ- nõ da yitirdiği antlaş- manõn adõ. 6/ Konut... Tõp dilinde akciğer ve- remine verilen ad. 7/ Yumurta verimi yüksek bir tavuk õrkõ... Çõplak vücut resmi. 8/ Tantal elementinin sim- gesi... El, göz ya da başla yapõlan işaret. 9/ Kiremit ve tuğla tozlarõnõn kireç ve suyla karõştõrõlmasõndan elde edilen bir çeşit harç. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Süt katõlan meyanenin muhallebi kõvamõna gelinceye dek pişirilmesiyle elde edilen beyaz sos. 2/ Gereğin- den çok yemek yiyen... Bir yetkinin ya da kararõn yü- rürlüğe girmesine karşõ çõkma hakkõ. 3/ Ağõ... Büyük demiryolu durağõ. 4/ Bir akademik unvanõn kõsa yazõ- lõşõ... Ateşli ve tehlikeli bir bağõrsak hastalõğõ. 5/ Ray üzerinde kendi kendine hareket edebilen demiryolu ta- şõtõ. 6/ Boru sesi... Divan edebiyatõnda düzyazõya ve- rilen ad. 7/ Eski Türk güreşlerinden biri... Özbekistan’õn plaka imi... Manganez elementinin simgesi. 8/ Olum- suzluk belirten bir önek... “Melâli anlamayan nesle - -- değiliz” (Ahmet Haşim). 9/ Ceviz büyüklüğünde bir domates cinsi... Tarõmda kullanõlan azotlu gübre. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K A Ş İ M A N K O B U R K A T A R A H İ P Ş A R O R B A L A M A S A H A R A U Ç O A Ş A M A U L A L M A N A V L A R İ İ D A M E Y A N E A L 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear