Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
S
iz hiç kendi tari-
hini inkâr eden
ve dünya tarihi-
ne eşi bulunmaz onur-
la ismini yazdıran
Cumhuriyet’ini oluş-
turan kişileri yadsı-
yan bir hükümet baş-
kanını gördünüz
mü?..
Osmanlõ İmparator-
luğu tarihe gömüldük-
ten sonra, bu büyük im-
paratorluğun küllerin-
den yepyeni ve cap-
canlõ bir Türk Devle-
ti’nin doğmasõnda baş-
rolü oynayan Atatür-
kümüzün liderliğindeki
Cumhuriyetin yeni yö-
neticilerine ve özellik-
le de, Atatürk’ün ya-
nõnda “İkinci Adam”
konumunda olan İsmet
İnönü’ye karalayõcõ bir
söz söylemek kimin
haddine olabilir?..
İsmet Paşa’nõn, Ulu-
sal Kurtuluş Savaşõ-
mõz’õn kazanõlmasõnda
oynadõğõ emsalsiz rolü
burada anlatmama ge-
rek yok sanõyorum,
çünkü her bilinçli Türk,
İnönü’nün başarõlarõnõ
zaten tarih kitaplarõndan
okuyarak, belleğine ka-
zõmõştõr.
Evet, tartõşmasõz İs-
met İnönü, çok büyük
bir asker ve komutandõ.
Peki, ya onun, Türk
ulusuna diplomasi ala-
nõnda kazandõrdõklarõna
ne demeli?.. “Savaş”
ve “diplomasi”, bir-
birleriyle uzlaştõrõlma-
sõ mümkün olmayan iki
zõt kavram, hiç kuşku-
suz!
Lozan’da İsmet Paşa,
unutulmaz bir “zafer”
kazanmõştõr. Dünyanõn
en başta gelen diplo-
matlarõndan ve hatiple-
rinden biri olan İngil-
tere Dõşişleri Bakanõ
Lord Curzon’u, söz-
leriyle ve davranõşla-
rõyla adeta dize getiren
İsmet Paşa’yõ kim unu-
tabilir ki?..
Lozan Konferansõ’nõn
açõş nutkunu söyleyen
Lord Curzon’dan sonra,
protokolde yer alma-
masõna karşõn, İsmet
Paşa da kürsüye çõka-
rak, Ulusal Kurtuluş
Savaşõ’nõ zaferle taç-
landõran Milli Müca-
dele Hükümeti’nin gö-
rüşlerini ve istemlerini
dile getiren bir konuş-
ma yapmõştõr. İsmet Pa-
şa, bu konuşmayõ, ken-
di inisiyatifini kullana-
rak, kendisiyle aynõ gö-
rüşü paylaşacağõndan
emin olduğu Atatürk’e
bile danõşmadan yap-
mõştõ.
İsmet Paşa bu dav-
ranõşõyla, başta İngil-
tere olmak üzere Batõ-
lõ devlet adamlarõna,
Batõlõlar karşõsõnda boy-
nu bükük durmaya alõ-
şõk olan Osmanlõ devlet
adamlarõyla hiç ben-
zerlik göstermeyen, ku-
rulmakta olan yeni
Türk Devleti’nin tem-
silcisini tanõtmõş ve Os-
manlõ Devleti’nin son
zamanlarõndan farklõ
olarak, yeni Türki-
ye’nin, Batõlõ devlet-
lerle tümüyle eşit sta-
tüde olduğunu kanõtla-
mõştõ.Yine Lozan Kon-
feransõ’nõn açõlõş gü-
nünde, kendisine öteki
devlet temsilcilerinden
daha aşağõ düzeyde
olan bir koltuğun gös-
terilmesi üzerine, İs-
met Paşa, artõk yeni
Türkiye’nin Batõlõ dev-
letlerle eşit konumda
olduğunun altõnõ çiz-
mek üzere, bu duruma
şiddetle itiraz etmiş ve
kendisine de diğer dev-
let temsilcileriyle aynõ
boyutlarda olan bir kol-
tuğun verilmesini sağ-
lamõştõ.
Bunlar, belki bugün
sizlere ayrõntõlar gibi
gelebilir ama diploma-
side protokol kurallarõ-
na ilişkin böyle ayrõn-
tõlarõn çok önemli bir
rolü vardõr. Geçmişte
olduğu gibi bugün de,
devletlere uygulanan
protokol kurallarõ, dev-
letler topluluğunda o
devlete verilen önemin
ve itibarõn bir ölçütü
sayõlõr. Lozan’a gidene
değin diplomasi ala-
nõnda hiçbir deneyimi
olmayan İsmet İnö-
nü’nün, diplomasinin
bu en temel kurallarõn-
dan nasõl haberi ve bil-
gisi olmuştu?.. İşte, İs-
met Paşa’nõn, ülkemiz-
de ondan sonra iktida-
ra gelenlerle arasõndaki
farkõ budur!
İsmet Paşa, arkasõn-
da, kendisinin her sö-
zünü ve davranõşõnõ
destekleyeceğine tüm
yüreğiyle inandõğõ Ata-
türk’ü hiçbir zaman ha-
tõrõndan çõkarmayarak
kendine özgüveni sa-
yesinde, Lozan’da dün-
ya liderlerine unutama-
yacaklarõ dersler ver-
mişti. Bugünkü iktida-
rõn genellikle dõş bas-
kõlara boyun eğerek ve
dõş telkinlerle devleti-
mizin dõş politikasõnõ
yürütmesine karşõlõk;
Atatürk ve İsmet İnönü,
hiçbir zaman yabancõ
devletler karşõsõnda bo-
yunlarõnõ bükmeyerek,
başlarõnõ her zaman dik
tutarak, Türkiye Cum-
huriyeti’nin ulusal çõ-
karlarõnõ ödünsüz sa-
vunmuş ve dünyaya,
Osmanlõ İmparatorlu-
ğu’nun 19. yüzyõl dev-
let adamlarõyla hiçbir
benzerlikleri olmayan
yeni bir devletin tem-
silcileri olduklarõnõ gös-
termiştir.
Yukarõda çok kõsa
olarak niteliklerine de-
ğinmeye çalõştõğõm İs-
met İnönü’yü, dünyayõ
kana bulamõş, 6 mil-
yon Yahudinin dõşõn-
da milyonlarca kişinin
de vahşice ölümlerine
neden olmuş olan
Adolf Hitler’e ben-
zetmek, o katille özdeş
tutmak kimin haddine-
dir?..
Çağdaş uygarlõğõ be-
nimsemiş olan ülkeler-
de, kendi tarihini inkâr
eden ve onunla ters dü-
şen bir hükümet başka-
nõnõn, bunu söylediği-
nin ertesi günü kamuo-
yunun baskõsõyla ma-
kamõndan istifa ettiril-
mesi gerekirdi. Amacõ-
nõn, Atatürk’ün göster-
miş olduğu yolda yü-
rüyerek Türkiye’yi çağ-
daş uygarlõk düzeyine
eriştirmek olduğunu ba-
zõ kereler dile getirmiş
olan Sayõn Başbakan
Tayyip Erdoğan, aca-
ba kendi tarihini çarpõ-
tan ve kendi tarihini
yadsõyan bir hükümet
başkanõnõn makamõn-
da hâlâ kalõyor olmasõ-
nõ, “çağdaşlık” zihni-
yetiyle nasõl bağdaşõr
bulabilmektedir?..
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 10 MAYIS 2010 PAZARTESİ
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
4/C Rezaleti
MUSTAFA ÇAKIR’IN dünkü haberi, var olan
bir rezaletin üstüne yenisinin eklenmekte
olduğunu duyurmaktaydı: Kapatılan ya da
birleştirilen belediyelerdeki 16 bin işçinin 4/C’li
yapılmak istenmesinin ardından şimdi de başka
belediyelerde çalışmakta olan 170 bin belediye
işçisinin daha aynı statüye geçirilmesi
düşünülmekteymiş.
Bunun anlamı, yerel yönetimler için geniş bir
taşeronlaştırma dalgasının gelmekte olmasıdır.
Yani, kamu hizmeti olarak belediyelerce
görülen bir yığın iş şirketleştirilecek ve kadrolu
ya da sözleşmeli olarak çalışmakta olan on
binlerce insan başka kamu kurumlarında kısa bir
süre çalıştırıldıktan sonra büsbütün işsiz
bırakılıp kapı önüne konacak demektir.
Belediyelerde personel fazlası varmış, sayıyı
azaltmak için bundan başka çare yokmuş.
Hemen bir yığın soru geliyor insanın aklına.
Birincisi, belediyelerdeki kadrolar şişkinse,
bunun suçlusu yerel seçimlerde partiye oy
verdikleri için politikacılarca işe alınan ya da
aldırılan ve “nihayet düzenli iş bulduk” diye
sevinmiş olan insanlar mıdır, yoksa olur olmaz
vesilelerle gereksiz kadro şişkinliğine yol açmış
olan yöneticiler mi? Vatandaşa önce iyilik edip
sonra onu hayal kırıklığına uğratmak büyük
günah değil mi?
İkincisi de şu: Kamu hizmetini şirket hizmetine
dönüştürmek, çalışanlara statü değiştirterek
kişileri sendikasız, güvencesiz bırakıp edindikleri
sosyal haklardan yoksun etmenin ötesinde,
genel olarak da çalışma yaşamında bambaşka
bir felsefenin egemen olmasına yol açmak
demektir. Kendini kamu hizmetine adayan ve
onun onurunu taşıyıp belli bir ahlak terbiyesiyle
iş gören insanlarımızın azalışı bütün toplumun
zararına olmuyor mu?
Bütün bunlardan çok daha önemli olan bir
nokta var: Özelleştirme furyasında ilk akla
gelen çare taşeronlaştırma oluyor ve işsiz
kalanlara 4/C.
Gereği bir süre için de olsa ücret ödemenin
ceremesi yine devlete yıkılıyor. Böyle şey olur
mu? Hani özelleştirmenin en önemli amacı,
4046 sayılı yasadaki deyimle “kamu giderlerinin
azaltılması” olacaktı? Hani özelleştirme daha
fazla yatırım, daha fazla istihdam getirecekti?
Oysa, özelleştirmenin en büyük fiyaskosu,
hatta kısa zamanda ortaya çıkan en yüz kızartıcı
yalanı bu oldu.
Vaktiyle özelleştirme rüzgârlarına karşı
çıkanları ulusal ekonominin azılı hainleri sayanlar
ve haklarında Yüce Divanların, hatta neredeyse
idam sehpalarının kurulmasını savunanlar
çıkmıştı. O politikalarla kamu işletmelerinin
kapatılmasına sebep olanların ve yeni istihdam
yaratma olanaklarını devletin elinden kapanların
cezalandırılması henüz belli olmayan bir tarihe
kadar askıda kalmışa benziyor.
K
adõnlarõn top-
lumda işgal
ettikleri yer,
gerçekleştir-
dikleri işler,
emeklerine karşõ alabildik-
leri ücret, anne olarak top-
lumun verdiği destek, bütün
bu sorunlar elbette ilk önce
zora koşulan, sömürülen,
ezilen, eziyet gören, hõrpa-
lanan kadõnlarõ ilgilendi-
ren konulardõr. Fakat bunun
dõşõnda kadõnõn konumsal
konumu günümüz deyişiy-
le toplumsal cinsiyete tanõ-
nan değer ve kullanõlan öl-
çütler aynõ zamanda devle-
tin itibarõnõn da göstergesi-
dir. İşte bu nedenle ister
uluslararasõ alanda ister ulu-
sal alanda olsun kadõn ko-
nusu aynõ zamanda politik
bir malzeme olarak da kul-
lanõlmaktadõr.
Örnek verelim: İran yoğun
uğraşõlar sonucunda Birleş-
miş Milletler’in Kadõn Sta-
tüsü Komisyonu’na dört yõl
süre ile üye seçilmiştir. Bu-
na göre İranlõ kadõnlar, ne-
den güneşlendikleri ve ne-
den ince bir başörtüsü tak-
tõklarõ nedeniyle tutuklana-
bilecek, yargõlanabilecek
bir ülkenin temsilcileri ola-
rak başka bir ülkenin ka-
dõnlarõnõn ne ölçüde eşit bir
yurttaşlõk statüsüne kavuş-
tuklarõnõ sorgulayabilecek-
tir. Bu seçim kuşkusuz dün-
ya kadõnlarõ için ümit vere-
cek bir tercih olmamõştõr,
buna karşõn İran devletinin
itibarõnõ yükseltmiştir.
Çarpıcı üç yaklaşım
Diğer bir örnek: Uzun yõl-
lar Boğaziçi Üniversite-
si’nde öğretim üyeliği yap-
tõktan sonra İngiltere’de
Londra’daki ünlü SOAS
(School of Oriental and Af-
rican Studies)’ta öğretim
üyesi olarak bulunan Prof.
Dr. Deniz Kandiyoti kõsa
bir süre önce Koç Üniver-
sitesi’nde “Küresel ile ye-
rel arasında toplumsal cin-
siyet: Günümüzde Afgan
kadınlar” konulu bir kon-
ferans vermiştir. Kandiyoti,
Afgan kadõnlarõnõn toplum-
sal konumlarõnõ “iyileştir-
mek” için yapõlan girişim-
leri çarpõcõ üç yaklaşõm yar-
dõmõ ile irdelemiştir.
Girişimin ilki ABD’de
9/11 saldõrõyõ takiben döne-
min başkanõ W. Bush tero-
rizmi yenmek için Afganis-
tan’a karşõ açtõğõ savaşõn
gerekçeleri arasõnda “ka-
dınları özgürleştirmek”
isteğini de katmõştõr. Bu dü-
şünceyi paylaşanlara göre
Afgan kadõnlarõ, Amerikalõ
silahlõ güçleri görür gör-
mez burkalarõnõ atacaklardõ!
Bir kõsõm Amerikalõ femi-
nistlere göre, aslõnda katõk-
sõz bir emperyalizm zihni-
yetiyle girişilen askeri ha-
rekât, kendi toplumlarõnda-
ki eksikliklerini örtbas et-
mek için başvurulan tipik bir
oryantilist bahane sayõlõr.
Judith Butler’in çok haklõ
olarak belirttiği üzere “Eko-
nomik sömürü ve kültürel
baskı ile karşı karşıya ka-
lan kadınlara, birinci dün-
ya kadınlarına ilişkin dü-
şünce kalıpları ile hitap et-
mek kabul edilemez bir
hatadır.” Kaldõ ki Afgan
kadõnlarõ deyince akla kim-
ler geliyor? Diyasporada
yaşayan eski krallõğa men-
sup üyeler mi? Bir mücahit
kanadõnõn destekçileri mi?
İltica kamplarõnda sürünen
kadõnlar mõ? Afyon tarlala-
rõnda çalõşanlar mõ? Yoksa
gurbette yükseköğrenim
görmüş meslek sahibi ka-
dõnlar mõ?
İkinci yanõltõcõ girişim.
ABD’nin askeri müdahale-
sinden sonra 2001’de o za-
manki Alman başkenti
Bonn’da yeniden yapõlan-
maya çalõşõlan Afgan dev-
letinin anayasasõ hazõrlanõr-
ken topyekûn “ötekileştiri-
len” Afgan kadõnlarõnõn top-
lumsal konumlarõnõ iyileş-
tirmek için son otuz yõldõr
olgunlaştõrõlmõş olan birçok
uluslararasõ sözleşmeler –
örn. CEDAW (Kadõna kar-
şõ her türlü ayrõmcõlõğõ kal-
dõran sözleşme), Beijing ve
Beijing + 10 Eylem Planla-
rõ da eklendi, ayrõca bir Ka-
dõn Sorunlarõ Bakanlõğõ da
kuruldu.
Fesat dolu düşünceler
Bütün bu kapsamlõ karar-
larõ uygulamaya koymak
üzere ‘deneyimli’, kadõn
çalõşmalarõ alanõnda uz-
manlaşmõş Batõlõ/Asyalõ sos-
yal bilimci kadõnlar Afga-
nistan’a davet edilmiştir.
Ancak bir yõldan az bir sü-
reyi takiben bu kadõn so-
runlarõ uzmanlarõ karşõ kar-
şõya bulunduklarõ derin et-
nik, dinsel, bölgesel, feodal
ilişkiler ağõnõn parçalana-
mayacağõ, parçalandõğõ yer-
de ise ağõr bir yazgõ olarak
süregelen örf ve ananelerle
başa çõkõlamayacağõ sonu-
cuna varõp başka ülkelerde
daha verimli ve keyifli gö-
revleri yeğlemişlerdir.
Üçüncü yanõlgõ Taliban’la
başa çõkamayan yönetimin
uyuşturucu ticareti ve rüşvet
mekanizmalarõ yardõmõ ile
çok güçlü silahlõ savaş bey-
leri haline gelen fraksiyon-
larõn devlet mekanizmasõ
ve güvenlik güçlerine dahil
etmeleri olmuştur. Bunlar
için, kadõn erkek eşitlik so-
runsalõ üzerinde durulmaya
bile değmez ‘batıl, fesat
dolu, Batılı’ düşüncelerdir.
Sonuç: Günümüzde ülke-
lerin sõnõrlarõ içinde yaşa-
mak zorunda kalan Afgan
kadõnlarõn önemli bir kõsmõ
dul olarak dilenmek ve fu-
huş yapmaktan başka çare-
leri yok; aileler afyon borç-
larõnõ ödeyebilmek için er-
kek-kõz çocuklarõnõ satmak
zorundalar, cinsel saldõrõ ise
hesabõ sorulmayan normal
işlerdir. Toplumsal cinsiyet
ile ilgili bu derin, karmaşõk,
yaşamsal sorunsallar görül-
düğü üzere dõş yardõm ile
desteklenen teknokratik re-
çeteler ya da yüzeysel öy-
külenmelerle çözülemez.
Kelimelerle yeter ölçüde
betimlenen Afgan kadõnla-
rõn durumu, dünyanõn diğer
kõtalarõnda da ezilen, horla-
nan, hakkõ verilmeyen ka-
dõnlar gibi büyük devletle-
rin çõkar mücadelesinde bir
gündem maddesi, bir mal-
zemeden öteye geçmemek-
tedir.
Türk kadın varlığının
zenginliği
Bu bakõş açõsõndan hare-
ketle amaçlarõ açõk seçik
belirlenmemiş, bir grup
Türk kadõnõnõn “Türk ka-
dın varlığının zenginliğini”
kanõtlamak üzere yurtdõşõn-
da gösteri yapmalarõ iz bõ-
rakmayan bir sabun köpü-
ğünden farksõzdõr. Türk top-
lumunda kadõn nüfusumu-
zun erişmiş olduğu eğitim
düzeyi açõsõndan gelişmek-
te olan ülkelerle kõyaslana-
mamakla beraber kamusal
alanda görünürlükleri yok-
tur. Türkiye’nin kamu yö-
netiminde 8 bin 284 üst dü-
zey yöneticinin 7 bin713’ü
erkek, sadece 571’i kadõndõr.
Buna göre üst düzey yöne-
tici koltuklarõnõn yüzde 93
erkek, yüzde 7’sinde kadõn
oturmaktadõr. Türk bürok-
rasisinde müsteşar, vali, ka-
mu iktisat teşekkülü genel
müdürü, yargõ organõ baş-
kanõ yoktur. En kalabalõk
kadõn grubunu 275 bin 287
ile öğretmenler oluştur-
maktadõr. Bir ülke kadõnlõ-
ğõnõn gücünü kadõn seçkin-
leri olduğu kadar kadõn yurt-
taşlarõnõn sosyo-ekonomik
konumu belirlemektedir.
Halen faal kadõn nüfusu-
muzun yüzde 80’i evkadõnõ
olarak yaşamõnõ sürdür-
mektedir.
Hedefimiz dün olduğu ka-
dar bugün de iş ve özel ha-
yatta erkek kadõn eşitliğinin
var olduğunu belirleyen taze
göstergeler olmalõdõr. Ulusal
ve uluslararasõ alanda iddia-
lõ olan her devlet, kadõn nü-
fusunun dinamizmini sayõsal
göstergelerle kanõtlayabilir,
gerisi sadece renkli görsel
medyanõn malzemesi olarak
kalmaya mahkûmdur.
Politikanõn Malzemesi Olarak Kadõn
Prof. Dr. Nermin ABADAN-UNAT
Bir ülke kadõnlõğõnõn gücünü, kadõn seçkinleri olduğu kadar kadõn
yurttaşlarõnõn sosyo-ekonomik konumu belirlemektedir.
Halen faal kadõn nüfusumuzun yüzde 80’i evkadõnõ olarak yaşamõnõ
sürdürmektedir.
Tarihini Yadsõyan İktidar...
Doç. Dr. Hüner TUNCER
Hadi Canõm Sen de...
K
endi tarihine, geçmişine
iyi bakmamak, yakõşõk-
sõz sözler söylemek, Er-
meni sorununda olduğu gibi ol-
mayanõ olmuş gibi göstermek,
yabancõlarõ övmek, kendi yurt-
taşõna sövmek son zamanlarda
belirli kesimlerce moda haline
geldi.
2 Mayõs 2010 tarihinde TC
Başbakanõ Recep Tayyip Er-
doğan da İsmet İnönü ile ilgili
yaptõğõ talihsiz, düzeysiz açõk-
lama ile bu kesimin içinde yer
aldõ.
1. ve 2. İnönü Savaşlarõ’nõn
Batõ Cephesi Komutanõ, Kurtu-
luş Savaşõmõzõn kazanõlmasõnda
çok önemli katkõlarõ olan, Lo-
zan’da yedi düvele karşõ tarih ya-
zan, Atatürk devrim ve ilkeleri-
nin topluma benimsetilmesin-
de küçümsenmeyecek görevler
üstlenmiş, 2. Dünya Savaşõ’nõ
Türk ulusunun zararsõz atlatma-
sõnõ sağlamõş, ülkeyi çok partili
yaşama geçirmiş, 2. Cumhur-
başkanõmõz olmuş, Gazi Mus-
tafa Kemal Atatürk ile Anõt-
kabir’de yan yana yatan tarihi
şahsiyetimizle ilgili, RTE’nin
Hitler’e benzetme açõklamasõ
tüylerimizi diken diken etmiştir.
Nasõl olur da bir zamanlar
başbakanlõk yapmõş ve tarihi-
mize mal olmuş birisi ile ilgili,
onun oturduğu koltukta oturan
birisi böyle bir açõklama yapa-
bilir? Bu düşmanca açõklamaya
verilecek yanõt, İsmet İnönü’nün
ünlü “Hadi canım sen de” sö-
züdür. Ama unutmamalõdõr ki
Garp Cephesi Komutanõ’nõn bir
başka sözü daha vardõr: Na-
muslular da en az namussuz-
lar kadar cesaret sahibi ol-
malıdır.
Turgut ÜNLÜ ADD İstanbul Bölge Sorumlusu
mumtazsoysal@gmail.com