Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 2 MART 2010 SALI
16 KÜLTÜR
AYNA
ADNAN BİNYAZAR
Kinleri Sözlerine
Yansıyanlar
Kişi, toplum katında görünümüyle, atıp
tutmasıyla değil, sözüyle değer bulur.
Hele, karşısında dizilenlerin gülücük saçan
yüzlerine aldanıp gönül okşayıcı sözler ederek
şahlanıyorsa, düşeceği tuzağı kendi elleriyle
kazmış olur.
Bir Rus yazarının, “Söz kurşundur, namludan
fırladı mı geri dönmez” özdeyişi, gölün maya
tutmayacağı gibi; kurşun olur da geri dönerse
bin katlı çelik zırhı bile deler geçer!
Bozkurt Güvenç dostluk göstererek, bu
köşede dört hafta kadar önce çıkan bir yazıma
yönelik eleştirilerde bulundu. Bir kültür
adamının dilinde arınmış bu bilgiyi aktarmam,
ele aldığım konuyu daha da aydınlatacaktır:
“Semavi (Tanrı buyruğu) din
kitaplarının “Genesis /Tekvin / Kuruluş /
Yaradılış” bölümlerinde geçen “Başlangıçta Söz
(logos) vardı” tümcesi, yanılmıyorsam, bilgi,
bilinç, mantık ve en geniş yorumlarda,
buyurgan bir “akıl, irade, güç” anlamında
kullanılmış olabilir. Çünkü O mutlak güç
buyurur ve her buyruğu anında gerçekleşir,
“Işık olsun” der ve “Işık olur. (MÖ 4004’e
tarihlenen Anna lux, Işık yılı, sanırım buradan
gelir.) Bu buyruk bir söz değil emir ve iradedir.”
Kutsallığı olan, aklın buyruğunda binlerce yıl
da öyle kalan söz, politikacıların ağzında ne
hallere düşüyor!
Bir politikacı, Meclis’te bayan arkadaşının
odasını basmakla kalmayıp, ona ağzına geleni
de sayıyorsa orada sözün ne kutsallığı kalır, ne
ahlakı, ne terbiyesi...
Erdem, söylemekte değil, söylenmeyeceği
önceden kestirmektedir. Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ta eksik olan bu. Şu sözleri
ekranlarda yankılanırken savaş kahramanları
kadar mutluydu!
“Bir grup medya, ‘Adliye basıldı’ diyor. Böyle
baskın mı olur. Tüü size! Bunlar hep basmaya
alışmışlar. Darbeye alışmışlar. Ama kafaları
basmıyor.”
“Basma” sözcüğünün, art anlamıyla neler
çağrıştırdığını bir düşünün!..
Hadi, kültürü bu, sözcük dağarcığında böyle
sözcükler barındırıyor diyelim, “Tüü” diye
medyanın yüzüne tükürmek neyin nesi!
Topluluğu hedef almanın nelere mal olacağını
akıl edemiyor mu?
Bir gün sonra, “Tüü”yü anımsatan
gazetecilere, sözcüğü çarpıtarak, “Tuh, yuf
yerine, bunların yanlışlığını söylemek de
olabilirdi... Hoş değil şüphesiz ama onların
yaptıkları da hoş değil” yanıtına inanacak kişi
bulabilir mi acaba?
Baştaki bir yaparsa alttaki bin yapar.
Kahramanmaraş Milletvekili Rıza Doğan, kinini
ortalığa saçarak, muhaliflerine, “Türkiye’de halk
40 yıldır fişleniyor. Ee, şimdi biz onları
fişliyoruz...” deyiverir!
Aynı adam, sonradan, ‘fişleme değil, deşifre
dedim’ diye söz kaydırması yaparak duyanları
aldatacağını sanıyor. Çorum Milletvekili Ahmet
Aydoğmuş geride mi kalsın; onlara karşı
çıkanları “kanı bozuk” sayar...
Öksüz yurdum, yerinden doğrul da şu insan
haritana bir göz at!
Sıradan bir yurttaşın şu sözlerine ne
demeli?..
“Nasıl ki bizler sizler gibilere yıllardır
katlandıysak, bundan sonra da sizler bizlere
katlanacaksınız. Çünkü dümen bize geçti.
Hazmedeceksiniz, bükemediğiniz bileği
öpeceksiniz. Hükümet de biziz...
Cumhurbaşkanı da biziz... Yok olan YÖK de
biziz... Yargıç da biziz... Hâkim de biziz...
Medya da biziz... Çok yakında Genelkurmay da
biziz...”
Sözcükler kin kokuyor!
Kin, yüreğin yanardağıdır; patladı mı; başta,
kin tutanı yok eder!
binyazar@gmail.com
kultur@cumhuriyet.com.tr
B
irikmiş vergi, sigorta ödemeleri ve
başka borçlar nedeniyle, Ankara Sa-
nat Tiyatrosu’nun başkentteki tiyatro
serüveninin artõk biteceği, etkinliklerin bundan
böyle İstanbul’da sürdürülebileceği haberleri ge-
çen yaz gündemdeydi. Bir yandan da, AST’õ An-
kara’da yaşatma çabasõ sürmekteydi. Sonunda, sa-
natçõlar ve yöneticiler ekibi bir oranda değişti, ye-
ni bir atõlõm umuduyla yeni döneme girildi.
Yine de borçlarõn gişe geliriyle karşõlana-
bilmesi söz konusu değil. Başkent, yaşayan
en eski özel tiyatrosuna sahip çõkmak için
çözümler üretmeli. Ülkemizde yaklaşõk 50
yõl -hiç durmaksõzõn- perde açmayõ ba-
şarmõş olan AST gibi ‘özel tiyatro’la-
rõn sayõsõnõn bir elin parmaklarõnõ
geçmediği, bir de AST’õn 50 yõla yak-
laşan tarihinin, yaklaşõk üç sanatçõ ku-
şağõ boyunca, şaşõrtõcõ bir özveriyle ya-
zõldõğõ unutulmamalõ...
Topluluk, 2009-2010 tiyatro dönemine, üç çocuk
oyunu yanõnda, Mürsel Yaylalı’nõn 1999’da Dev-
let Tiyatrolarõ’nõn 50. yõlõ dolayõsõyla düzenlediği
oyun yarõşmasõnda ‘Mansiyon’ almõş olan ‘Kod
Adı Keklik’ oyunuyla girdi. Kongo’da bir polis mer-
kezinde geçen oyun, ‘Avrupa Birliği’ne girmeye
hevesli, pek çok bakõmdan olduğu gibi, ‘insan hak-
ları’ konusunda da geri kalmõş bir ülkede -özde hiç-
bir şey değiştirmeksizin- uygulamasõna başlanan ‘ye-
niden yapılanma’ işleminin parodisini sunuyor.
‘ERKEKLİK GÜCÜ’
Yazarõn amaçladõğõ kara gülmece ortamõ, ‘erk’
kavramõnõn çeşitli boyutlarõ arasõndaki çelişkilerle
donatõlmõş ‘durumlar’ ve ‘söyleşimler’ yoluyla olu-
şuyor. ‘Erk’ olgusu bir yandan, gelişmemiş top-
lumlarda ‘bıyık’ yoluyla simgelenen ‘erkeklik gü-
cü’ ile eşleştirilirken öteki yandan da toplumsal dü-
zeni denetim altõnda tutan ‘devlet gücü’ ile ilişki-
lendirilince, her iki boyutun da iç içe taşlanabildi-
ği bir öykü çõkmõş ortaya. Olaylar, tam da Avrupa
Birliği’ne aday olma aşamasõnda, ‘bıyıklı’ üç erkeğe
aynõ kişi tarafõndan tecavüz edilmesi ve sonra da kur-
banlarõn bõyõklarõnõn kesilmesi ile oluşan ‘cinsel
suç’un yarattõğõ kargaşa ve karmaşa ortamõnda baş-
lõyor, erkek-egemen toplumun ‘düzen koruyucu’
kademelerinin karşõ-eylemiyle sürüyor ve sürpriz-
li bir biçimde bitiyor.
KABARE OYUNU...
‘Kod Adı Keklik’, birbirine gevşekçe eklem-
lenmiş 13 tablonun art arda sõralanmasõyla oluşan
bir kabare oyunu görünümünde. Ne ki tablolarõn bir
bölümü, kabare tiyatrosunun gerektirdiği hõzlõ tar-
tõmdan ve sözel vuruculuktan yoksun. Tecavüz kur-
banõ üç kişiden -üçüncü kişinin gelmeme nedeni bi-
linse de- yalnõzca ikisinin sahneye çõkarõlmasõyla se-
yirci algõsõnõn uğradõğõ denge yitimi, iki kişi arasõnda
geçen ‘psikolog sahnesi’nin oyunun öteki sahne-
lerine biçimsel açõdan aykõrõ kaçmasõ, Savcõ’nõn gro-
tesk söylemini içeren tablonun gereksizce uzama-
sõ gibi yapõsal aksaklõklar, oyunun akõşõnõ zedeliyor,
gereksiz yinelemelere de neden oluyor.
Buna karşõlõk, tiyatromuzda ‘Cibali Karakolu’
oyununun popüler kõldõğõ, TV’deki komedi dizile-
rinin de ‘vazgeçilmez’leri arasõnda bulunan ‘ka-
rakol sahneleri’nin güldürücülüğüne dayalõ, sõcak
bir seyirlik uzam yaratõlmõş. Yönetmen Murat Çi-
damlı, oyun kişilerini bu tanõdõk uzamõn gelenek-
sel sõcaklõğõnda devindirirken bir yandan da yaza-
rõn taşlamasõnõn hedeflediği tüm oyun kişilerini, Af-
rikalõ görüntüsü yaratan peruk ve aksesuvar kulla-
nõmõyla donatarak seyirci ile sahne arasõna ‘uzak-
lık’ koymuş. Ayşen Gül Şimşek’in dekor, N.
Gazal Ertan’in giysi tasarõmõ bu yorumu destek-
liyor.
‘Suçlu’ dõşõndaki tüm kişilerin ‘tipleme’ yoluy-
la canlandõrõldõğõ oyunda, daha belirgin olarak çi-
zilmiş tipleri oynayan sanatçõlarõn emeği daha çok
değerlenmiş. Söz gelimi, Özgürcan Çevik, kadõn
satõcõsõ Mabandaka tiplemesinden tam verim almõş.
Dört polisi canlandõran Hakan Güven, Yıldırım
Şimşek, Özge Yıldırım Çelik ve Cengiz Çelik, di-
siplinli, tempolu ve güldürü dozu dengeli, hoş bir
toplu oyunculuk sunarken, Afrikalõ ilkel polis
kimliği ile bizim ülkemizde yeşermiş ‘çarıklı er-
kân-ı harb’ kimliğini doğallõkla buluşturan Hakan
Güven (Ubangi) oyunculuktaki deneyimini çalõş-
tõrõyor. Mehmet Ulusoy da hiç yoktan yarattõğõ ya-
lõncacõk kompozisyon ile Sakız Kralı Liranga tip-
lemesini çekici kõlõyor. Savcõ’da sonsuz bir söylev
çekmesi gereken -aynõ zamanda oyunun müzik dü-
zenlemesini yapan- Ali Seçkiner Alıcı’nõn ise ro-
lünü çekici kõlma şansõ az. Herhangi bir çağdaş in-
san olarak çizilmiş olan Suçlu (Fallus), Erdem Ulu-
sal tarafõndan, olmasõ gerektiği gibi, ‘yabancılaş-
tırıcı’ bir soğukkanlõlõkla yorumlanõyor.
‘Kod Adı Keklik’, tiyatro tadõ veren bir çalõşma...
Bir‘karakolgüldürüsü’
Kültür Servisi - Yönetmen Nezahat
Gündoğan’õn, Adõyaman, Tunceli
(Dersim), Bursa ve İstanbul’da çektiği
“İki Tutam Saç- Dersim’in Kayıp
Kızları” adlõ belgesel filmin galasõ bugün
saat 20.30’da Cemal Reşit Rey Konser
Salonu’nda yapõlacak.
1937-38 yõllarõnda Dersim harekâtõyla
birlikte ailelerinden alõnarak rütbeli
askerlere verilen kõzlar, yõllar sonra bu
belgesel film aracõlõğõyla aileleriyle
buluştu.
Belgesel, Nezahat ve Kazım Gündoğan’õn
üç yõl boyunca yürüttüğü çalõşmalar
sonucunda bugün 80’li yaşlarõnõ süren
Huriye ve Fatma Hanımlar’õn askerler
tarafõndan alõnõşlarõ, travmalarõ,
suskunluklarõ ve ailelerine kavuşma
sürecini anlatõyor.
Filmde evlatlõk verilen kõzlarla yapõlan
röportajlarõn yanõ sõra, belge ve
fotoğraflar da yer alõyor. Müziklerini
Mikail Aslan’õn yaptõğõ, metinlerini
Sema Kaygusuz’un yazdõğõ belgeselde
seslendirmeyi oyuncu Jülide Kural
yaparken, Şevval Sam da kendi
bestesiyle yer alõyor.
GÜLŞAH DURAK
K
eloğlan ile Kahkaha Hanõm,
Cõrttan ile Çilbik, Yartõ Kulak,
Aldar Köse ve daha neler ne-
ler... Anadolu, Kazak, Türkmen, Kõrgõz,
Özbek masallarõ bunlar. “Komünizm
propagandası yapmakla” suçlanõnca
1972’de Almanya’ya göç etmek zorunda
kalan Yücel Feyzioğlu, Almanlarõn ma-
sallar aracõlõğõyla ortak bir dil, kültür ya-
rattõklarõnõ fark edince masallarõ derleme-
ye başladõ. Feyzioğlu, bugüne kadar ya-
yõmlanan 14 kitaplõk Türk dünyasõndan masallar di-
zisini önümüzdeki yõl 22’ye yükseltmeyi hedefliyor.
Feyzioğlu’yla masallarõn ortak kültür yaratmadaki
etkisini, yazmaya nasõl başladõğõnõ konuştuk.
- Masallarla nasıl tanıştınız? Çocukluğunuzdan
ilk hatırladığınız masal hangisi, kim anlatmıştı?
İki masal anõmsõyorum. Biri “Usta Nezer”; kor-
kuyu ve tembelliği yenmek için anlatõlan harikula-
de bir masal. Diğeri, “Üç
Kardeş.” Çalõşkanlõğõ, al-
çakgönüllülüğü anlatan, düş
gücünü ateşleyen bir masal.
İkisini de babamdan dinle-
miştim. Babam çok iyi bir
anlatõcõydõ. Daha sonra bu
iki masalõ da derleyerek ki-
taplarõmda yer verdim.
- Yazıya öyküyle baş-
lamışsınız. Ancak öy-
küleriniz komünizm
propagandası yaptığınız gerekçesiyle
engellenmiş.
Aslõnda ilk kitabõmda ailemi, köylüye yapõlan bas-
kõyõ, yaylalara, tarlalara nasõl el koyduklarõnõ...
Türkiye Öğretmenler Sendikasõ’nõn bölge şubele-
rinden birinin kurucusuydum. Bunlar 6 yõl ceza al-
mama yetti ve 1972 Ağustos’unda yurtdõşõna kaç-
tõm. Masallara giden yolu bu süreç açtõ.
- Sonra masalları derlemeye nasıl başladınız?
Türkiye’den göç eden ailelerin çocuklarõnõn ilk öğ-
retmenlerinden biri de ben olmuştum. Kültürlerin-
den kopmuş bu çocuklara bu masallarõ aktarmakla
başladõm işe. 80 darbesiyle Türkiye’ye dönmek im-
kansõzlaşõnca Almanya’dan Sovyetler Birliği’ne, ora-
dan da Azerbaycan’a gittim. Orada Türk dünyasõ ma-
sallarõnõ derleme düşüncesi somutlaştõ.
- Türkiye’de çocukların, “Kırmızı Başlıklı
kız”, “Çizmeli Kedi”, “Bremen Mızıkacıları” gi-
bi masalları ezbere bilirken Keloğlan’ı, Aldar Kö-
se’yi, Çilbik’i, Şirince Şeşen’i tanımamasını na-
sıl değerlendiriyorsunuz?
Bunda 1800’lü yõllarda Türk topluluklarõnõn bir-
birinden kopmasõnõn, kültür akõşõnõn durmasõnõn da
etkisi var. Bir de Doğu Türkleri daha çok Rus ve
Çin kültürünü, Batõ Türkleri daha çok Batõ kültürünü
gereğinden fazla önemsemişler. Oysa ilk masal ‘Ada-
pa’ bizim topraklarõmõzda MÖ 1750 yõllarõnda
Hammurabi yasalarõyla Mezopotamya’da yazõya
geçmiş. Dünya masal edebiyatõnõ etkilemiş. Bu ma-
salõ bugün bilen yok. www.kardesmasallar.com.
Feyzioğlu’nun Türk dünyasõndan derlediği masallar dizisi önümüzdeki yõl 22 kitaba ulaşacak
İZMİR (Cumhuriyet Ege Bü-
rosu)- İzmir Kültür Sanat ve
Eğitim Vakfõ (İKSEV) tara-
fõndan düzenlenen 17. İzmir
Avrupa Caz Festivali bugün
başlõyor. Ahmed Adnan Say-
gun Sanat Merkezi’nde Av-
rupa cazõnõn önemli temsilci-
lerini cazseverlerle buluştu-
racak festivalin açõlõşõ bugün
saat 20.30’da, önde gelen ko-
reograflardan ünlü flamenko
dansçõsõ Antonio Najarro ve
dans topluluğu tarafõndan
“Jazzing Flamenco” ile ya-
põlacak.
İzmir Büyükşehir Belediyesi, İz-
mir İtalya Konsolosluğu, İzmir
Fransõz Kültür Merkezi, Go-
ethe Enstitüsü ve Avusturya
Kültür Ofisi işbirliğiyle ger-
çekleştirilen festivalde, sergi,
seminer, ikisi halka açõk üc-
retsiz olmak üzere sekiz kon-
ser yapõlacak. 17 Mart’a dek
sürecek festival kapsamõnda
Luigi Campoccia, Daniele
Malvisi, Rossano Gasperini
ve Paolo Corsi’den oluşan
Luigi Campoccia Quartet, 5,
6 ve 7 Mart günleri genç caz-
cõlarla atölye çalõşmasõ yapa-
cak. Bu çalõşmalara katõlan iki
genç sanatçõ burslu olarak
İtalya’daki Uluslararasõ Siena
Ustalõk Sõnõflarõ’na katõlma
hakkõ kazanacak. Açõk Caz
Atölyesi’ne katõlan tüm öğ-
renciler, 7 Mart’ta saat
20.30’da AASSM Küçük Sa-
lon’da ustalarõyla birlikte üc-
retsiz bir konser verecek.
İzmir, cazın
ustalarını
ağırlayacak
‘Dersim’in
Kayõp Kõzlarõ’
Nezahat Gündoğan’õn yönettiği
belgeselingalasõbugünCRR’de
Kültür Servisi - Filmmor Kadın
Kooperatifi tarafından, kadınlarla birlikte
kadınlar için sinema yapmak adına bu yıl
8.’si yapılacak olan “Uluslararası Gezici
Filmmor Kadın Filmleri Festivali”, dün
gerçekleştirilen basın toplantısıyla tanıtıldı.
Bu yıl 12-21 Mart’ta İstanbul’da başlayacak
festival, 10-11 Nisan’da Kars’ta ve 17-18
Nisan’da Sinop’ta devam edecek. 20
ülkeden 53 film, panel ve söyleşilerin yer
alacağı festival, bu yıl temalı film seçkisinde
kadınlardan umutlu filmlere yer verecek.
Festivalde, “Marleen Gorris Toplu
Gösterimi”, feminist sinemacı “Carole
Roussopoulos Anısına”, “Ermenistan KIN
(Kadın) Filmleri Festivali Seçkisi”, “Jin
Jiyan Azadi”, “Cins Cinsiyet Cinsiyetler”,
“30 Yıl Sonra 12 Eylül”, Anneke Smelik’in
katılacağı panel ve “Sinemada Kadınlar:
Melek ya da Şeytan, Masum ya da Fettan ya
da Hiç Kimse!” ile “Kadınların
Sineması”dan oluşan 8 bölüm yer alıyor.
Basın toplantısında, erkek egemen bakış
açısıyla çekilen cinsiyetçi filmleri teşhir
etmek üzere yola çıkan ve 21 Mart’ta
festivalin kapanış gecesinde sahiplerini
bulacak 2. Altın Bamya Ödülleri’nin bu
yılki adayları da açıklandı. Altın Bamya
Film Akademisi jüri üyelerinden Alin
Taşçıyan’ın açıkladığı adaylar şöyle:
“Erkek Karakter” dalındaki adaylar, “Süt”
filmindeki ‘Yusuf’, “Acı Aşk” filmindeki
‘Orhan’, “Nefes” filmindeki tüm erkek
karakterler; “Kadın Karakter”, “Güz
Sancısı” filmindeki ‘Eleni ve babaannesi’,
“Adını Sen Koy” filmindeki ‘Aybike’, “Acı
Aşk” filminin üç ana kadın karakterleri
‘Ayşe, Oya, Seda’; “Senaryo” dalında
adaylar; “Bornova Bornova”, “Güz
Sancısı”, “Nefes”; “Film” adayları; “Güz
Sancısı”, “Acı Aşk”, “Yedi Kocalı
Hürmüz”.
8. ULUSLARARASI GEZİCİ FİLMMOR KADIN FİLMLERİ FESTİVALİ
Kadınlardan umutlu
filmler yola çıkıyor
DerineKazınmışYaralar
‘Mimarlar
Odasõ’
kitabevi
açõlõyor
Kültür Servisi - Mimarlar Oda-
sõ İstanbul Büyükkent Şube-
si ve Mimarlõk Vakfõ “Mi-
marlar Odası” kitabevi 6
Mart’ta saat 14.00’de açõlõ-
yor. İstanbul Büyükkent Şu-
besi’nin Karaköy’deki yeni
binasõnõn giriş katõnda hizmet
verecek olan kitabevinde Mi-
marlar Odasõ Merkez ve Şu-
belerinin yayõmladõğõ kitap-
larõn yanõ sõra 60’õ aşkõn ya-
yõnevinin mimarlõk, tasarõm,
kuram, kültür, teknoloji, mü-
hendislik, kentleşme, gezi,
fotoğraf gibi mimarlõk mes-
leğini yakõndan ilgilendiren
konularda geniş bir kitap
seçkisi yer alacak. Kitabevi-
nin açõlõşõnda Ali Artun,
Aydın Boysan, Behiç Ak,
Doğan Kuban, Doğan Te-
keli, Doğan Hasol, Hande
Suher ve Mehmet Konu-
ralp kitaplarõnõ imzalaya-
caklar. (0 212 251 49 00)
AST, İstanbul Devlet Tiyatrosu tarafõndan da sahnelenmekte olan ‘Kod
Adõ Kongo’ oyununu Ankara’da ‘Kod Adõ Keklik’ başlõğõyla oynuyor
Masalların ortak kültür dünyası
Antonio
Najarro