23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
PERİHAN ERGUN 22 Şubat Pazartesi gene şaşırtıcı bir günle haftaya başladık. Haberlerde başta kuvvet komutanları olmak üzere 49 askerin Balyoz darbe planı nedeniyle gözaltına alındığını öğrendik. 2003’te oluşturulduğu manşetten duyurulan bu planın failleri sözde şimdi emekli olan orgenerallerden Hava Kuvvetleri Komutanı İ. Fırtına, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Ö. Örnek, I. Ordu Komutanı Çetin Doğan, gene eski I. Ordu Komutanı E. Saygun ve terörist başı Öcalan’ın yakalanıp yurda getirilmesinde operasyonu yöneten Korgeneral Engin Alan’la birlikte emekli veya görevli 49 asker Taraf gazetesince duyurulan “Balyoz Güvenlik Harekâtı” nın darbe plancılığı suçlamaları nedeniyle sabahın ilk saatlerinde mekânları basılarak, Emniyetçe gözaltına alındılar. Şubat başında bu komutanlar Ergenekon savcılarınca sorgulanıp salıverilmişlerdi. Planlandığı günden bu yana 7 yıl geçmesine karşın olayın şimdi ele alınması, akla gene gündem değiştirme amacıyla servis edildiğini getiriyor. Ülke güvenliğinde en başta gelen TSK, Demirel’in dediği gibi “Kolay yetiştirilmiyor”. Mustafa Kemal’in askerleri nitelemesini taşıyan, Kurtuluş Savaşı’nda doğaüstü bir azimle düşmanı denize döküp laik, demokratik Cumhuriyetin ön kurucusu olan Türk askerini içte ve dışta bu denli küçültmeye kimsenin hakkı yoktur. Hemen şunu belirtmeliyim ki ordu içinde de suç işleyenler varsa gerçek hukuk kuralları içinde soruşturulup cezalandırılmalıdır. Zaten TSK de bu işlevsellik var. Bir de delilleri yok etmeleri, kaçmaları düşünülemeyen ödüllü askerler, baştan cezalandırılmışçasına bu denli onur kırıcı davranışlarla incitiliyorlar. İşte bu nedenlerle bunalıma giren Dz. Yarbay Ali Tatar canına kıymadı mı? Halkın büyük çoğunluğu bu işlemlerden fazlasıyla tedirgin. Olayları içine sindiremiyor. Kınayıp ayıplıyor. Gözaltındaki komutanlardan üçü 4-5 gün Emniyet’te bekletildikten sonra saatlerce sorgulanıp salıverildi. Bir gün sonra sorguya alınan ve bu planda en çok suçlanan emekli I. Ordu Komutanı Çetin Doğan ve emekli Korgeneral E. Alan sorgulandıktan sonra tutuklandı. Doğan Paşa’nın savunmanı C. Ülgen, “Bu tutuklama hukuk ihlalidir, Ordunun Harp Oyunları semineriyle ilgisi olmayan düzmece metin ona ait değildir, imzası da yoktur” diye beyanda bulundu. Ayrıca; bir gün sonra TSK I. Ordu Komutanlığı Savcılığı’nca sivil uzmanların da gözlemci sıfatıyla bulunmasıyla oluşturulan komisyonun araştırmasında Balyoz darbe planı adlı bir belgeye rastlan- madığını medya yoluyla topluma ilan etti. Hal böyleyken gene aynı suçlamalarla 13 ilde içlerinde Konya Jandarma Komutanı’nın da bulunduğu 4 subay 1’i emekli gerisi görevli astsubay 18 kişi daha gözaltına alındı. Oysa 25 Şubat günü Başbakan’la İlker Paşa’yı Çankaya’da bir araya getirdiği görüşmelerden sonra Cumhurbaşkanlığı -toplumda gerginlik ve tedirginlik yaratılmaması kararının alındığını- duyurdu. Demek ki bu karar hükümetçe önemsenmedi, “Yola devamla” imam bildiğini okumayı sürdürüyor. Bütün bu TSK’yi ve yargıyı baskı altına alma eylemleri SEVR’in yırtılışını içlerine sindiremeyen başta ABD ve AB olmak üzere hâlâ tarihi intikam duygularını sürdüren dış güçlerle yanına çektiği içimizdeki işbirlikçilerin amaçlarına ulaşma oyunlarıdır. Bu oyunun bir yanı da ABD güdümünde kardeşlik duygularıyla bir arada yaşayageldiğimiz, Kurtuluş Savaşı’nı birlikte yaptığımız, Kürt kökenli yurttaşlarımıza PKK terör örgütünü kurdurarak, onları can, mal kıyıcılığına yönlendirmesidir. Bu iç savaş 30 bin asker ve yurttaşımızın canına malına mal oldu. Doğu ve Güneydoğulular mekânlarını, topraklarını terk etmek zorunda bırakıldılar. Hâlâ kahraman Türk askeriyle kandırılmış örgüt üyeleri, temsilcilerinin de teşvikleriyle şartlandırılıp ayrıştırılarak çarpıştırılıyor. Gencecik yavrularımız çarpışmalarda ölüyor. Mehmetçiklerimiz şehit düşüyor. Doğunun kalkınmasına yarayacak gelişimin, eğitimin yerini kavga dövüş alıyor. Huzurla kalkınmaya karşın maddi manevi yıkılmalar, feodal yapının devamıyla ağa zulmü, maraba köleliğiyle yaşamları zindan ediliyor. Doğal olarak da sürmekte olan açlık, işsizlik, yoksulluk, yoksunluklar içinde ülke harap ve bitap duruma getiriliyor. İşte bunun canlı örneği; özelleştirmeyle hakları ellerinden alınan TEKEL işçileri 2.5 aydır Ankara’nın soğuğunda hak arama eyleminde. İçimizi sızlatan durumları tüm yurtta kaygıyla izleniyor. Hakseverler, sanatçılar, esnaf, iktidara karşıt partiler, sivil toplum kuruluşları yanlarında. İlk kamu kuruluşlarından olan TEKEL en çok emekçinin yer bulduğu, devletin bütçesine büyük katkılar sağlayan bir kurumdu. Yok pahasına özelleştirilmesinin getirdiği dram meydanda. İktidar elini başına koyup ulusumuzun yararlı ve saygın kurumlarıyla uğraşacağına onlara kadirbilirlilikle refah getirici çareler bulmalı. CMYB C M Y B ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com Sakıncalı Gelişmeler HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com 2 MART 2010 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 İmamlar kürsü dokunulmazlığı istemiş. Dokunan mı vardı! Formül Necati Cebe: “CIA şefi hilafeti övmüş, Atatürk’ ü yermiş. Çünkü İslam dünyasını ayakta uyutup iliklerine dek sömürmenin başka yolu yok!” Medya Ahmet Önen: “Size tüküren birine ilgi göstermeye devam ederseniz, tükürenin haklılığını onaylamış olursunuz.” Sınav Ulvi Oğuz: “Recep’in asabını korumak için merkezi sistemle köşe yazarı seçme ve yerleştirme sınavı düzenlensin!” YağmurDeniz Çankaya’daki AKP’liye kim inanır? ÇANKAYA’DAKİ AKP’li iç politikaya dönük olarak zirve toplantısı yapıyor, ikili görüşmeler düzenliyor, sermayeye “işimize bakalım” mesajı veriyor, sanki hükümetin bir üyesi gibi var gücüyle çalışıyor. Birileri de Çankaya’daki AKP’liye inanıyor. Yılların gazetecilik deneyimi ile Erbil Tuşalp arkadaşımız ise “Keşke ben de inanabilseydim” diyor: “Siz Cumhurbaşkanlığı makamını mı, yoksa o makamda oturanı mı inandırıcı buldunuz? İlki cansız bir koltuk, ikincisi bir devlet adamı. Koltuğun inandırıcılığı söz konusu olamayacağına göre birileri o koltukta oturana inanıyor demektir. Ama keşke ben de inanabilseydim. O da keşke, ‘Cumhuriyet bitmiştir, laik sistemin değiştirilmesi gerekir’ demeseydi. Keşke, genel seçimlerden dört ay önce CIA Başkanı John Deutch ‘Yönetime gelecek olurlarsa Amerika’nın çıkarlarına aykırı davranmayacakları doğrultusunda’ güvence vermeseydi. Keşke Alman gazetecilerine Türkiye’nin demokratik bir İslam devleti olacağını açıklamasaydı. Keşke Dışişleri Bakanı olarak Türkiye’ye 60 bin Amerikan askerinin yerleşmesini sağlayacak tezkereyi hazırlayıp Meclis’e sunmasaydı. Keşke Türk askerinin başına çuval geçirilmesinden hemen sonra ABD’ye karşı ortaya çıkan yoğun tepkileri ‘Büyük devletler özür dilemez’ sözleriyle yatıştırmaya kalkışmasaydı.” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” CİVANIMIM padişahı ve adeta ikinci peygamberi Fatih Sultan Recep, generallerin topluca gözaltına alınıp tutuklanmalarıyla ilgili olarak peş peşe iki önemli açıklama yaptı. Önce, “Yaşananlar vicdanların rahatlaması, hukukun ve adaletin yansımasıdır” dedi, ertesi gün kurumların kendi içlerinde adeta bir temizliğe tabi tutulduğunu söyledi. Sonucu belli olmayan bir yargı sürecini vicdanların rahatlatılması olarak yorumlamak, ortada yasa ve hukuk dışı uygulamaların da olduğu düşünülürse “kan davası” gütmekten başka bir şey olmasa gerek! Kurumların kendi içlerinde temizliğe tabi tutulmasının ne anlama geldiği ise herkesin malumu olmalı: Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içindeki “pislikler”i ayıklamak! Geçen pazar, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, sürpriz bir randevu alarak Başbakanlık’a çıkınca “Hah” demiştim kendi kendime herhalde hem generallerin tutuklanmasıyla vicdanların rahatlatılmaması hem de orduda temizlik ve pislik konusunda şirazenin kaçırılmaması için karşılıklı görüş alışverişinde bulunacak sanmıştım. Yanılmışım. 72 saat önce görüştüğü Recep’le birkaç gün sonraki haftalık olağan görüşmesini askeri tatbikat nedeniyle yapamayacağı için bu sürpriz randevuyu almış İlker Başbuğ ve Başbakanlık’ın açıklamasına göre “haftalık olağan toplantı” yapılmış. Kurumlara ve kurumlar arasındaki uyuma inanmak durumdayız. En büyük kurumlardan Başbakanlık, “haftalık olağan toplantı” diyorsa, haftalık olağan toplantıdır. Genelkurmay Başkanlığı’ndan da aksine bir açıklama yapılmadığına göre devletin zirvesindeki uyum mükemmel demektir. O halde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kendi içinde temizliğe tabi tutulmasına ve içindeki “pislikler” temizlenmesine devam! Bu arada haftalık olağan sürpriz toplantıda farklı konuların görüşülmüş olma olasılığını da gözden ırak tutmamak gerek. Örneğin mesela; Başbuğ, Recep’in doğum gününü kutlamış olabilir! Başbuğ, Recep’e askeri tatbikat sırasında gözaltına alınması düşünülen generallerin listesini sormuş olabilir. Başbuğ, Recep’e askeri tatbikattın hiçbir aşamasında hükümete darbe planı bulunmadığı konusunda Kuran üzerine el basıp yemin ederek güvence vermiş olabilir! Olağan sürpriz! SESSİZ SEDASIZ (!) GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Türkiye’nin Çivisi Çıktı! Bu ülkeye değil Atatürk, Uğur Mumcu bile geri gelse aynı şeyleri söyler; “Kim olduğunuzu hatırlayın!”. Bu işin birinci özeti, Türkiye’de gazete patronlarından TSK’ye, üniversite öğrencilerinden işadamlarına, herkesin korkunç bir hafıza kaybına uğrayarak yavaş yavaş gelen tepkisizliğe, beyin felci geçirircesine kendini kaptırmış olmasıdır... Kaybolan refleksler, en saçma şekilde içine girilen paranoya tünelleri, suskunluk ve TV programlarının getirdiği o sahte “olağan yaşam” yanılsaması, hepsi birbirine eklenerek ortaya kabul edilemez bir tablo çıkardı. Halbuki cumhuriyetçi-demokrat insana, ne korku ne de edilgen sessiz izleme yakışır. Bu psikolojik tutsaklık, derhal yırtılıp atılması gereken bir kefendir. Erdoğan, yalnız TSK’nin değil basının da, boks deyimiyle, “grogi” olmasını fırsat bilip kontrolsüz salvolarını sürdürüyor. Basına yönelik yeni tehditleri resmen “faşizm dünyasından örnekler” tarihine altın harflerle yazılacak cinsten! Patronlara “her istediğini yazan” köşe yazarlarını kapıya koymazlarsa başlarına geleceklere şaşırmamalarını vaaz veren bir kara ses… Umarım “Avrupa”, ülkeyi demokratikleştireceğine inandığını söylediği bu partinin traji komik şekilde batağa saplanışını da izleme fırsatı buluyordur! Bakın Hasan Cemal bile “bu kadarına” dayanamamış “Hop dedik Sayın Başbakan” diye şerh koymuş, mahcubiyet içinde. O müthiş esnekliğiyle bunu da hazmedeceği gibi, daha neler neler göreceğini umarım biliyordur, hazır olsun! Geçen cuma Habertürk’te Basın Kulübü’nü seyrederken çıldırdım. Mümtaz’er Türköne isimli biri, yüzü kızarmadan ülkenin başına gelen her kötülüğün kaynağı olarak orduyu işaret ediyor ve “her türlü sapkınlık ve fitne fücur”un oradan çıktığını rahatça kusuyordu ekrandan. Umarım hukuk yoluyla bu hakaretlerin hesabı sorulur. Sedat Laçiner de resmen tescilli bir AKP avukatı gibiydi, ama hiç olmazsa üslubu kontrollüydü! Tartışmada o kadar desteksiz atış vardı ki, hangisini düzeltsem? “Ordu ve AKP arasında bir iktidar savaşı varmış”… Hayır beyefendiler! Ordunun “iktidar” olmak gibi bir niyeti yok. Ordu, bu ülkenin değişmez tapu senedini, yani rejimini korumaya çalışıyor. Hangi parti iktidar olmuş, sağ, sol, koalisyon, kim bakan olmuş, ordunun umurunda değildir. Onları ilgilendiren ana konu, çok partili laik demokratik parlamenter rejime hukuk devleti ve güç ayrılıkları çerçevesinde uyulmasıdır. Rejim zaten anayasa ve Siyasi Partiler Yasası ile garanti altına alınmıştır. Sorun tamamen saptırılmıştır. Konu AKP’nin Türkiye’yi demokratikleştiriyor olması değil, “anti laik faaliyetlerin odağı” olduğu kanıtlanmış, rejimle kavgalı bir partinin kendi anayasa dışı emellerine ulaşmak için var olan tüm muhalefet odaklarını yok etme projesidir. Ve ne yazık ki ülkenin yaşadığı yoğun depremin ana merkezi bu tespitten ibarettir. Paydaş medyasını partinin iç güvey uzantısı olarak yaratmış olan AKP, uydurma mağduriyet senaryoları ve paranoya gündemleri arasında ülkeye tam bir “cinsiyet değiştirme” operasyonu yapma gayretindedir. Operasyon bittiğinde “oldu da bitti maşallah”larla beraber ülkede yasak olan “şeriatçılık” yeni anayasanın temelini oluşturacak, “eski” dönemin Atatürkçü, laik, demokratik rejimi ise yasaklı ve terör sayılan pozisyona oturtulmuş olacaktır. Yaşanan gürültünün tamamı, operasyon sürerken mızrağın çuvala sığmaması ve olayın kotarılabilmesi için, örneğin Orgeneral Çetin Doğan’a “HSBC ve Sinagog bombalamalarıyla bir ilginiz var mı” cinsinden sorular uydurmaktır. Ameliyat bitene kadar denetimin her türlüsünden kaçarak rezaletin açığa çıkmasını istemeyen iktidar, basına yönelttiği saldırılar ve yargıyı dönüştürme çabalarının ötesinde “Parti kapatma işlerine Parlamento baksın” (!) diyecek kadar bilincini kaybetmiştir. Bu komedinin anlamı şu olur: Fenerbahçe ceza sahasında Lugano’nun yapmış olabileceği bir penaltının soruşturması kapsamında, Fenerbahçeli futbolcu ve yöneticilerin egemen olduğu noktaya anket formu dağıtılacak ve sonuç “evet” çıkarsa penaltı çekilecektir! Basını dört koldan ablukaya almaya çalışan Erdoğan, böylece kendi kendini denetleyeceği bir sisteme yatay geçiş yapmaya çalışmaktadır (!). Hâlâ olayın adını “demokratikleşme” koyan sorumsuzlara duyurulur! bedri.baykam@gmail.com www.bedribaykam.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Açõk havada top- la oynanan bir ço- cuk oyunu... Kuzu sesi. 2/ Büyük erkek kardeş... Bir dere- beyin himayesine girip kendini onun hizmetine adayan kimse. 3/ Kõrmõzõ renkli ve iri taneli bir üzüm cinsi. 4/ Övme. 5/ Hiçbir hastalõğõ, vücutça hiçbir eksiği olmayan... Fas’õn plaka imi. 6/ İşe ya- ramaz, yõpranmõş, eski- miş eşya... Kemiklerin yu- varlak ucu. 7/ Sõkõ dokun- muş bir tür pamuklu ku- maş... Soyundan gelinen kimse. 8/ Antalya’nõn bir ilçesi. 9/ Çocuklarõn oy- nadõklarõ bilye, ceviz gibi oyunlarda sahip olduklarõ sermaye... Horoz, cennetkuşu gibi hayvanlarõn kuyrukla- rõndaki tüylerden en uzun ve en gösterişli olanõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Uzakdoğu’da kişileri taşõmak için bir kimse tarafõndan çekilen iki tekerlekli ve küçük araba... Gürcistan’õn pla- ka imi. 2/ Evin bölümü... Afrika’da bir ülke. 3/ Kimyasal bir yöntemle parlaklõk verilmiş pamuk ipliği. 4/ Kuvvet- leri ve bunlarõn oluşturduğu devinimler arasõndaki ba- ğõntõlarõ inceleyen mekanik dalõ. 5/ Rize-Erzurum kara- yolunda bir dağ ve geçit... Derinliğin bittiği yer. 6/ Bah- reyn’in başkenti... Yiyecek bulamayan, yoksul kimse. 7/ Ayakkabõnõn yumuşak olan üst bölümü... Daha iyi ürün el- de etmek için bir ağaçtan başka bir ağaca dal nakletme işi. 8/ Afrika’da bir ülke... Büyük ve süslü çadõr. 9/ Yabancõ... Muma batõrõlmõş fitil. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Z E N G U L E G A S A Y O R G A R N B U L A V Z A M A Z İ N G O U N G T İ T E F E R A Y İ L O R T A E L A A B A M E T İ S İ K S İ R K İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear