23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 14 MART 2010 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER PENCERE Kardeşimi Kutluyorum Bir insan bir ailenin içinde yetişiyor. O zaman, bu insanı yetiştiren, büyüten aileye baktığımız zaman o insanın nereye gelebileceğini düşünebiliyoruz. Turhan’la ben şanslıydık. Subay olan babamın görevi nedeniyle bulunduğumuz Sıvas’ın Yıldızeli ilçesini anımsıyorum. Çok soğuk vardı. Birbirinden uzak köyler, yoksulluk içinde... Annem, okuduğu kitapların içinde çiçek kuruturdu. Ondan kalan kitapların arasından hâlâ solgun çiçekler çıkar. Turhan’ın duvarında bir Arap hançeri vardı. Bir kılıç vardı, oluklarında kan izi olan. Bu, bizi etkileyen temel çelişkiydi belki de... O, benim aynı zamanda arkadaşım, dostumdu. Eve alınan çocuk dergilerinde, çizgi romanlarda farklı bir dünya vardı. Babamın kılıcı, annemin çiçekleri, dergilerdeki yıldızlar, bizim dünyamızı yarattı. Hep iyilikleri savunan insanlar olduğumuzu hayal ederdik. Turhan, böylece çizgilerle kendi dünyasını yarattı. O, karikatür dünyasını yarattı. Çizgilerle, kendini çalışmaya vererek. Yeryüzünde Türkiye Cumhuriyeti gibi bir başkası daha yok. Hepimizin bunun bilincine erişmemiz gerekiyor. Bakmayın siz bu umutsuzluklar yığınına... Cumhuriyet aydınlanmadır, karikatür ise, aydınlanmanın ürünüdür. Akıl, zevk, doludizgin, pırıl pırıl zekâdan doğar. Belki atomun parçalanması kadar önemlidir. Türkiye, karikatürde dünyanın en ileri ülkelerinden biridir. Bir ülke, sadece dağlarıyla, ağaçlarıyla, denizleriyle, toprağıyla var olamaz. Tüm dünyaya posta koyacak sanatçılar çıkıyorsa, o ülkede aydınlanma olur. Atatürk’ün Türkiye’si dünyada tektir. Alaya almak isteyen çok dalgalı ve geniş bir akım vardır. Yalan... Aydınlanma dönemi, Batı’nın tek erdemidir. İnsan Hakları Bildirisi’ne uzun sürelerde ulaşılmıştır. Aydınlık ise, sanatçılarıyla, bilim adamlarıyla, ressamlarıyla, bestecileriyle var olacaktır. Kardeşim Turhan Selçuk, aslında bu güzel insanlardan biri olmaya çalışmaktadır. Batı kendi aydınlanmasını göklere çıkartıyor da Türkiye’deki devrim neden azımsanıyor?.. Turhan Selçuk’u kardeşim olarak kutluyorum... (Cumhuriyet, 23.10.2002) 8 Kõbrõslõ Rum’un Türkiye aleyhin- de Avrupa İnsan Haklarõ Mahke- mesi’ne (AİHM) yaptõklarõ başvuru mahke- me tarafõndan “kabul edil- mez” bulunarak reddedil- miştir. Şimdiye kadar AİHM bu gibi Rum baş- vurularõ hakkõnda çoğun- lukla “kabul edilir” kara- rõ verirdi. Bu sefer AİHM, daha önceki bir kararõnda Türkiye’ye yaptõğõ bir tav- siye üzerine KKTC’de kurulmuş ve Mart 2006’da faaliyete geçmiş bulunan Taşınmaz Mal Komisyo- nu’nu (TMK) bir iç hukuk yolu olarak görmüş ve TMK’den geçilmeden ya- põlmõş olmalarõ sebebiyle başvurularõ reddetmiştir. Karar emsal niteliğinde ol- duğu için Rumlarõn mülki- yet iddialarõyla ilgili olarak AİHM’de kayõtlõ olan 1500’ü aşkõn dosyanõn düş- mesi gerekecektir. Bu du- rum, AİHM’nin aşõrõ dava yükünü de hafifletecektir. Karar, uzaktan bakõlõnca gerçekten olumlu olarak görünen bu veçheleriyle kamuoyumuza yansõtõl- mõştõr. “Tarihi” olarak ni- telenmiştir. “Zafer” sö- züyle değerlendirilmiştir. Sayõn Talât’õn “Bu tarihi ve çok önemli karar yü- rüttüğümüz doğru politi- kanın zaferidir”; Sayõn Davutoğlu’nun “1974’ten bu yana kazandığımız en büyük diplomatik zafer- lerden birisidir” ve “KKTC’nin hukuki ege- menliğini ve yetkinliğini teyit eden bir karardır” şeklinde konuştuklarõ bil- dirilmiştir. Dõşişleri Ba- kanlõğõmõzõn açõklama- sõnda kararõn “KKTC ma- kamlarının tasarrufları- nın uluslararası hukukta tanınması ve Avrupa standartlarına uygunluğu anlamına da geldiği” vur- gulanmõştõr. Bu açõklama- larda mündemiç iftihar duy- gusunu içtenlikle paylaştõk. TV’de bazõ düşünürlerin, kararõn “KKTC’nin do- laylı olarak tanınması an- lamına geleceğine” ve “bu karar sayesinde Kıbrıs sorununun mülkiyet gibi çok karmaşık ve zor ko- nusunun rahatlıkla çö- zülebileceğine” dair de- ğerlendirmelerini dinledik. Kararõn internetten temin ettiğimiz uzun İngilizce metnini dikkatli biçimde incelemeye çalõştõk. Tespitlerimizi aşağõda okuyucularõmõzla paylaşõ- yoruz: Mahkemenin, Loizi- dou’nun başvurusu hak- kõnda 18 Aralõk 1996 tari- hinde kabul ettiği karara esas teşkil eden ve Kõbrõs- lõ Rumlarõn Kõbrõs konu- sundaki görüşlerine ve id- dialarõna arka çõkan siyasi nitelikteki olgular, son kararda da esas alõnmõştõr. Bu olgular şunlardõr: Türkiye Temmuz ve Ağustos 1974’te Kuzey Kıbrıs’ta askeri harekât yapmıştır. Kõbrõs’õn ülke- sindeki bölünmüşlük de- vam etmektedir. Kõbrõs’õn kuzeyi işgal altõndadõr. Gü- venlik Konseyi 541 sayõlõ kararõyla KKTC’nin ila- nını hukuken geçersiz saymõştõr; uluslararasõ top- luma KKTC’nin tanın- maması çağrõsõnda bulun- muştur. Avrupa Konseyi Bakan- lar Komitesi Kasõm 1983’te Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Kıbrıs’ın tek yasal hü- kümeti olarak tanõmayõ sürdürdüğünü belirten bir kararõ kabul etmiştir. Bu ka- rarda, ayrõca, Kıbrıs Cum- huriyeti’nin egemenliğine, bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne ve birliğine saygı gösterilmesi isten- miştir. Açıklanan politikalara ters mi? AİHM’nin son kararõnda zikredilen bu “olguların” (facts) Türkiye’nin ve KKTC’nin Kõbrõs konu- sundaki açõklanmõş politi- kalarõnda ve pozisyonla- rõnda yer bulmalarõ müm- kün müdür? Kararda, Kõbrõs sorunu “Kıbrıs Cumhuriyeti ile Türkiye arasında Kıbrıs adasının geleceğine ve mülkiyet sorununun hal- ledilmesine ilişkin uzun ve yoğun siyasi bir ihtilaf” şeklinde tarif edilmekte- dir. Türkiye ve KKTC bu anlayõşõ kabul edebilir mi? Kararda “Türkiye’nin kuzey Kıbrıs toprağının tamamını kontrolü altın- da tutması ‘KKTC’nin politikalarından ve iş- lemlerinden sorumlu ol- masını gerektirir ve bu politikalardan ve işlem- lerden etkilenenler, söz- leşmenin 1. maddesinin maksatları bakımından Türkiye’nin yargı yetki- sinin (jurisdiction) altı- na girerler. Bunun sonu- cunda da o toprakta (KKTC toprağı) sözleş- meden kaynaklanan hak- ların ihlalleri bakımın- dan Türkiye sorumluluk taşır ve bu hakların ko- runmasını sağlamak için müspet adımlar atmak mecburiyetinde olur” şek- linde bir mütalaaya yer ve- riliyor. Yine kararda, “…var- dığımız bu sonuç hiçbir surette ‘KKTC’nin kuru- luşu hakkında uluslar- arası toplumun benimse- miş bulunduğu pozisyonu veya Kıbrıs Cumhuriye- ti’nin hükümetinin Kıb- rıs’ın tek yasal hüküme- ti olduğu olgusunu tar- tışmalı hale getirmez” gö- rüşü ifade ediliyor. Bu görüş ve ayrõca ka- rarda yer alan “Mahkeme, davalı devletin (Türkiye) kendisine isnat edilen ku- surları düzeltmesine im- kân verilmesinin, devletler hukukuna göre yasadışı olan bir rejimin dolaylı yoldan yasallaştırılması sonucunu doğurmayacağı yolundaki görüşünü mu- hafaza etmektedir” şek- lindeki mütalaa karşõsõnda, AİHM’nin son kararõna “KKTC’nin hukuki ege- menliğine ve yetkinliği- ne” veya “KKTC ma- kamlarının tasarrufları- nın uluslararası hukukta tanınmasına” ilişkin her- hangi bir anlam atfetmek mümkün olabilir mi? Karar, TMK’nin “pra- tik ve etkili” bir hukuk yo- lu olduğunu ve iyi çalõştõ- ğõnõ teslim etmektedir. An- cak TMK’yi “davalı Dev- let’in” (Türkiye) kurumu olarak görmektedir. Gerçek odur ki, karar, Türkiye’yi Kıbrıs’ta işgalci gören; KKTC’yi yok hükmünde sayan; TMK gibi KKTC’nin kurumlarını Türkiye’nin “hukuk yo- lu” olarak kabul eden bir zihniyetin ürünüdür. Bu sakat zihniyeti yansõtan ve karardan alõntõ şeklinde yukarõda aktardõğõmõz gö- rüşler ve iddialar, Türki- ye’nin, Sayõn Cumhurbaş- kanõmõz ve MGK tarafõn- dan da çeşitli vesilelerle açõklanmõş olan “adada iki ayrı halk, iki ayrı dev- let ve iki ayrı demokrasi bulunduğuna ve bu ol- guların adadaki gerçek- leri oluşturduğuna” dair görüşleriyle bağdaşabilir mi? Kõbrõs Rum siyasetçi- lerin karara tepki göster- melerini “Türk tarafının ak dediğine, kendileri- nin kara” deme refleksle- rinin yeni bir tezahürü ola- rak görmek doğru olur. Rumlar aslõnda kendi te- mel çizgilerine ve tezlerine uygun düşen Annan Pla- nõ’nõ da bu refleksle red- detmemişler miydi? Onlar bu defa da AİHM’nin ka- rarõna tepki göstermek su- retiyle yakõnda uluslarara- sõ toplumdan yeni tavizler ‘Pirus Zaferi’ Tugay ULUÇEVİK Em. B.elçi, Türkiye’nin AİHM nezdindeki eski Hükümet Ajanõ Kõbrõs Rum siyasetçilerinin karara tepki göstermelerini “Türk tarafõnõn ak dediğine, kendilerinin kara” deme reflekslerinin yeni bir tezahürü olarak görmek doğru olur. Rumlar aslõnda kendi temel çizgilerine ve tezlerine uygun düşen Annan Planõ’nõ da bu refleksle reddetmemişler miydi? Bu talan, 150 yıllık uzun öykü. Sonuncusuna, birkaç gün önce tanık olduk. Resim ve Heykel Müzesi’nde, 400 kadar eser kay- bolmuş. Sayım komisyonu başkanı, adını açık yüreklilikle ortaya koyuyor: Müze talan edilmiş. Resim, heykel ve müze. Oysa bu üç kavramı, ne kadar geç ve de güç tanımıştık. Anadolu’ya gelirken, konar- göçer kültür ağırlıktaydık. Avrupa or- talarına kadar gittik de, resmimiz yoktu. Yeniçeri maaş belgesindeki resim, sözcüklerin çizdiği bir vesikalık fotoğraf: Açık tenli, ela gözlü, ter bıyıklı... Bir zamanlar, elbet bizim de güzel sanatlarımız vardı. Minyatür gibi, hat gibi. Ama onlar, anlatım gücünü yi- tirmişti, geçen zamanla. Son kuşak örnekler de, eski incelik ve ustalığın uzağında kalmıştı. İmparatorluğun sonuna doğru tanıdık, çağdaş güzel sanatları. Biraz da zorunlu olarak... Son yüzyılında Osmanlı, dört koldan kuşatıldı; ekonomik, etnik, arkeolojik ve toprak. Ve her nasılsa, Avrupa de- vletlerinin İstanbul elçiliğinde, bir es- ki eser uzmanı, kesinkes bulunurdu. Avusturya, Almanya ile İngiltere, on- larla yarışırdı. Örneği bağışlarsanız; koyunun can derdinde olduğu bu dönemde, kasap eti götürdü. Şiliman, Çanakkale’deki 5 bin yıllık Truva’yı boşalttı. Antik Bergama, Berlin’e taşındı. Adını bile gizleme gereği duymadılar: Pergamon Müzesi. Bu talanın haklı gerekçesi de vardı, kendilerince. Avrupa kültürünün biraz derinliği Anadolu’ya uzanırdı. Oysa Türklere Anadolu, çok gelirdi!.. Geç uyandık. Bu uyanış, Osman Hamdi Bey ile zirve yaptı, ardından kurumsallaştı. İlk kez, İmparatorluk Müzesi kuruldu. Eski eser araştırması yönergeye bağlandı, yabancının pay ortaklığı azaldı. O müze, bugünkü İs- tanbul Arkeoloji Müzesi’dir. Dahası güzel sanatlar, bilgi ile desteklendi, eğitimi verildi. Adı da, Sanayi-i Nefise Mek- tebi oldu. Osman Hamdi Bey yönetiminde bu mektep, ta- lana karşı koymaya çalıştı. İşte o Güzel Sanatlar Mek- tebi, bugünün Mimar Sinan Üniver- sitesi’dir. Günümüzün turistik gezi ölçeğinde, kendi kültürümüz para etmiyor. Anadolu kuytusundaki, nice Selçuk- lu han ve kervansarayının, ayakta du- racak hali yok. Türk’ün ince zevkini ölümsüzleştiren İznik çinili anıtlar, bilinç ve para desteğinden yoksun, korumasız. Bu yüzden, Londra’daki bir açık arttırmada, yüz binlerce İngiliz lirasına satılır. Uygarlıklar beşiği bu ülkeye, e- fendi iddiası ile gelmiştik. Köyünde sanat olmadığını gerekçe gösteren, bu hesabı ödeyemez. O zaman da bu- laşıkları yıkar, en küçük ölçekte. Biz cumhuriyeti kurarken, Times gazete- si “Türkiye’de Yeni Bir Ara” diyordu. Neyin arası?.. ARADA BİR Prof. Dr. MAHİR AYDIN ‘Talan’ elde etme emelindedirler. Sonuç Kõbrõs Barõş Harekâtõ- mõzla ilgili temel olgu, Garantör Devlet olarak Türkiye’nin uluslararasõ antlaşmalardan doğan bir hakkõnõ uluslararasõ huku- ka uygun olarak kullanmõş olmasõdõr. Türkiye bu po- zisyonunu, Avrupa Kon- seyi’nin organlarõ ve AİHM dahil, bütün fo- rumlarda uzun yõllar ko- rumuştur. Avrupa Konse- yi Parlamenterler Meclisi de 29 Temmuz 1974 tari- hinde kabul ettiği 573 sa- yõlõ kararõnda “Yunan as- kerleri tarafından Kıb- rıs’ta gerçekleştirilen as- keri darbeyi kınamış” ve “Türkiye’nin müdaha- lesini 1960 Garanti Ant- laşması’nın 4. madde- sinden kaynaklanan bir hakkın kullanılması” ola- rak tanõmlamõştõr. Türki- ye’nin Loizidou’ya tazmi- nat ödemeyi kabul etmiş olmasõnõ, Barõş Harekâtõ- mõzõn sağlam antlaşmalar zeminine dayalõ haklõ ge- rekçeleriyle bağdaştõr- makta zorluk çekiyoruz. Kararõ ille de “zafer” ke- limesini kullanarak nitele- mek gerekiyorsa, yukarõda yer alan tespitlerin õşõğõn- da “Pirus zaferi” olarak adlandõrmanõn daha doğru olacağõnõ düşünüyoruz.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear