25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5  KASIM  2010CUM A CUMHURİ YET SAYFA 15 Ergenekon sanığı Prof. Dr. Hilmioğlu,  'Hükümet YÖK  ile sürtüşmeseydi  bu kadar görüşme  olmazdı' dedi GÖRÜŞ AH M ET  TAN 4 Çeldncelerimizi aktanyorduk^ Bilirkişi: Yıldırım evin yolunu bulamadı Istanbul Haber Servisi   Birinci Ergenekon davasmda tutuklu sanık Osman Yıldırım'a,  bir toplantı yapılarak Cumhuriyet gazetesine 5,  10ve11  Mayıs 2006 tarihlerinde atılan bombaların verildiği iddia edilen Ataşehir'deki iki adrese yaptırılan keşfe ilişkin bilirkişi raporu dava dosyasına konuldu. Bilirkişi raporunda,   "Osman  Yıldırım, bütün imkânların sunulmasıyla birlikte yol boyunca hiçbir baskı  ve yönlendirme yapılmamasına rağmen evin bulunduğu yeri gösterememiştir" denildi. Bilirkişi Mustafa Şen'in hazırladığı raporda,  7 Ekim günü kelepçesiz bir halde araçta bulunan Yıldırım'ın tarifleriyle yol alındığı,  "Ataşehir ilçesi içerisindeki cadde ve sokaklar yavaş yavaş ilerlenerek  tekrar tekrar gezildiği" belirtildi. Ecevit'i Anarken Bülent Ecevit'in bugün ölüm yıldönümü. Babası CHP milletvekili Fahri Ecevit'in dileğine karşın, o, yaşamını şiiryazarak  şiir çevirerek sürdürmek isteğindeydi. Ama o kendisini önce gazetecilikte sonra da siyasette buldu. Hintli şairTagore'un  Gitan jali adlı Nobel kazandıran yapıtını elinden dilinden düşürmüyordu. Liseye gidiyordu. ilk yaz tatilinde Türkçeye çevirip kitaplaştırdı. HATİ CE  TUNCER İ kinci  Ergenekon  davasmda  duruşmaya doktor nezaretinde hastaneden getirilen eski İ nönü Üniversitesi Rektörü  Prof.  Dr.  Fatih  Hilmioğlu'nun  çapraz  sorgusuna  geçildi. Prof. Dr. Hilmioğlu, kendisi ve  bazı rektörlerin Jandarma Genel Komutanı Şener  Eruygur'u  ziyaretleri  konusundaki ısrarlı sorular üzerine "Eğer hükümet, YÖK  Yasa Tasarısı  konusunda YÖK  ile sürtüşmeseydi bu kadar çok görüşme olmazdı" dedi. G azetemiz yazarı  Mustafa Balbay, duruşmayı izleyen gazeteci Nazlı Ilıcak'a "Burada düşünce suçu değil, düşünceye hazırlık suçu yargılanıyor"  diye  seslendi. Silivri'de  görülen davanın 91. duruşmasmda çapraz sorgusuna  başlanan  H ilmioğlu'na  Savcı  Mehmet Ali  Pekgüzel,  19 Eylül 2003 tarihinde H ilmioğlu'nun da aralarmda bulunduğu bir  grup  rektörün dönemin Jandarma G enel Komutanı tutuksuz sanık Şener Eruygur'u ziyaretine ilişkin randevuyu  kimin aldığını  sordu. Fatih  H ilmioğlu,  rektörlerin  YÖK Yasa Taslağı'na ilişkin kaygüannı iletmek üzere olarak çeşitli  görüşmeler yaptıklarını, G enelkurmay Başkanlığı bünyesinde de YÖK'e  bağlı 21 kurum  olması nedeniyle  görüş  paylaştıklarını  anlattı. Hilmioğlu,   "O  dönemde yüksek yargı organı yetki Pekgüzel e suçduyurusu Istanbul  Haber S ervisi   İ kinci Ergenekon  davasm da  tutuklu yargılanan Başkent Ü niversitesi Kurucu Rektörü Prof.  D r. M ehmet Haberal'ın  avukatı  Serdar  Özersin, Savcı  Mehmet  Ali  Pekgüzel  hakında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na  suç  duyurusunda  bulunacağını belirtti. Yazılı  açıklama  yapan  avukat Özersin,  Savcı  Pekgüzel'in,  Prof. Dr. Haberal hakkında Istanbul Üniversitesi  Kardiyoloji  Anabilim  Dalı Başkanlığı  tarafrndan düzenlenen 16 Ekim 2009  tarihli "tedavisinin ayakta yapılabileceğine ilişkin" raporun mahkemeden gizlendiği  gerekçesiyle  "Raporu gizleyen ilgililer hakkında suç  duyurusunda bulunulmasını"  talep ettiğini anımsattı. Özersin açıklamasında  "Resmiyet  kazanmayan  bir  belgeyi gazete haberlerini  esas alarak  talep etmek hukuka  aykırıdır.  İ ddia makamı  1 yıldan fazla bir süre önce haber  dahi yapılarak  aleniyet kazanmış bir  durumda  bunu 1 yıl sonra mütalaasına taşımak görevi kötüye kullanmanın  en açık şeklidir.  Bu mütalaa  sebebiyle Pekgüzel hakkında  HS YK'ye suç du. yurusunda  bulunulacaktır." • •• Gitan jali  "Ruhun Sunumu"  demek. Ecevit'in ruhunu sunması çok uzun süren bir ölüm uykusu sonunda gerçekleşti. 16 yaşında iken Türkçeye döktüğü mısralar 81 yaşında dünyaya veda ederken belki de aklından geçen satırlardı: "  Bu ayrılış gününde bana bol şans dileyin, arkadaşlanm! Berabehmde ne götüreceğimi sormayın. Seyahatime boş eller ve  ümit eden bir kalple çıkıyorum." lileri ve Cumhurbaşkanıyla da  görüşüldü. Hatta  en kalabalık ziyaret yaklaşık  20  rektörün  katılımıyla Cumhurbaşkanı'na yapıldı.  Eğer hükümet, YÖK  Yasa Tasarısı  konusunda YÖK  ile sürtüşmeseydi bu kadar çok görüşme olmazdı" dedi. Hilmioğlu  "Sürekli Prof. Dr. Mehmet  Haberal ile  ilişkilendirilmeye çalışıyorum"  diyerek  şu  açıklamalarda bulundu: "Ben kendisini iki  kez telefonla arayarak annemin fizik tedavisiyle ilgili görüştüm. Emekliliğime 2 ay kala Başkent Üniversitesi Hastanesi'nde açık pozisyon  olup olmadığım sordum. Iddinamede 24 kez  telefonla  görüştüğümüz yazıyor. Hastanede göreve başladıktan sonra belki 224 kere görüşmüşüzdür.  Aynı branşlarda Haberal cerrah  ben  pratisyenim.  Gece  saat 3'te  arar, hastanın başında durumunu konuşurduk." Balbay:  Spor  yapıyorum Duruşmayı izleyen  gazeteci N azlı Ilıcak  ara  verildiğinde  tutukluların olduğu bölüme doğru seslenerek Mustafa  Balbay  ve  Tuncay  Özkan  ile sohbet etti. Ilıcak, Balbay'a  "Zayflamışsınız...  Şekliniz  şemaliniz  değişmiş" dedi. Balbay  ise  "Günde 2 saat  spor  yapıyorum"  dedi.  Balbay,  çapraz  sorguda  Savcı  Pekgüzel'in Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu'na sorulanna dikkat çekerek "Burada  düşünce suçu değil, düşünceye hazırlık  suçu yargılanıyor" diye  seslendi. Tuncay Özkan  ise gazeteci Ilıcak'a samklarm olduğu bölümden seslenerek iddianameye ilişkin  eleştirilerini anlattı.  Özkan   "Bakın,  aramızda örgüt lideri yok.  Herkes örgüt üyesi. Bir  de  51 No'lu DVD  var.  Yerlere yatarsınız" diye konuştu. Özkan ile  görüşmesine  akraba olmadığı gerekçesiyle  izin  verilmeyen Ilıcak,  "Ben  Twitter'daydım.  'Ampulpatlatan' takma adlı Tuncay Özkan'ın partisinin bir  üyesi beni  duruşmaya çağırdı. Özellikle meslektaşlarım Özkan ve Balbay ile  mesleki dayanışma  adına  gelmek istiyordum. Görüşmeme izin verilmedi  ama  uzaktan da  olsa konuştuk" dedi. Ilıcak, öğleden sonra duruşmadan çıkarken davayı takip eden gazetecilerin soruları üzerine "Nezih  bir ortam. Samkların hepsi haksızlığa uğradığını söylüyor. Benim bunları  tahkik  edecek  durumum  yok. Tabii  herkes  yargılanabilir,  ama yargılama tutuksuz olabilir"  dedi. • •• Ruh, çok şey. Sunuluşu ise her şey. Rüzgârda kıpırdayan yapraktan, kanat çırpan kelebeğe, suda oynayan balıktan,  nefes alıp veren vermeyen hervarlığa herkesin, herşeyin bir ruhu var. Ve elbette "Zamanın  da ruhu" var. * * * Siyasette Ecevit'i  üstün kılan selefi İ smet  Paşa'nın da kendisine verdiği destekle "zamanın ruhunu" yakalayabilmesi ve "ortanın solu"  hareketini başlatabilmesiydi. Ecevit'in düşünce ve gönül dünyasında şiirle siyaset birbirinden  hiçayrılmadı: "Topluma bir bildirim   mesajım olacaksa bunun için şiirden yararlanmam.  Yine de yazdığım şiirlerde bir bildiri bulunabilir.  Ama çoğu kez  ben  de o bildiriyi şiirden öğrenirim veya çıkarmaya çalışırım." Ecevit'in siyasal yaşamındaki  sadeliğin sırrı da belki burada. * * * Ecevit bu ülkede "so/"u gündelik yaşama sokmayı başaran, solu kitaplardan halkın sözlüğüne taşıyan, kamusal alanda ona yer açabilen bir anlamda siyasi meşruiyet, itibar ve kısmen de olsa iktidara kazandıran ilk siyasetçidir. U çtu U çtu N e U çtu? MERİ Ç  VELİ DEDEOĞLU 27  Ekim Çarşamba  günkü "MGK" toplantısında "irtica" uçtu gitti... "Devlef'in başı, "Hükümet"in  başı,  "Asker"in başı  hep  "birlik" olup, yüzyıllar boyu ülkemizde "çöreklenmiş" olan "irtica"yı uçurup,  "yok" ettiler(!). Aslına bakarsanız  "irtica" bunu "hak" etmişti. Çünkü "AKP"  iktidarıyla  birlikte, son sekiz yıldır türlü görünümlerle hep ortalardaydı; zaman  zaman da "gemi azıya almıştı!" Ne ki,  "irtica"nın böyle davranmaya  da hakkı  varmış doğrusu; çünkü  yasalarımızda "suç" olarak görülmüyormuş... ardımcısı Öyle  ki, Başbakan Y Cemil Çiçek'e  göre "de", yalnızca  "siyasetçi"leri,  "siyasi parti"leri "yıpratmak" için kullanılırmış... Şimdi Sayın Çiçek'in bu "sav"ı,  siyasi  partiler oluşmadan  önce "irtica"nın olmadığı, anlamına  mı geliyor? Ne dersiniz? Kuşkusuz  kendisinin bu konudaki  her biri "inci" değerindeki sözlerini, görüşlerini dikkate  almamız gerek. Sürdürelim Sayın Çiçek'in söylemini, şunu diyor:   "Sizin irticacıya  dolayısiyle irticaya  farklı isimlerle getireceğiniz tanımlamaları başkaları,  başka türlü yapabilir." Y ani bu görüş, bir  "kavram" için, bizim, sizin,  başkalarının da ayrı ayrı  "tanımlar   ı olabilir, demek mi? Örneğin,  "laiklik"  kavramı için sizin, bizim,  başkalarının "ayrı ayrı" tanımlarından  söz edilebilir mi, demek  istiyor Çiçek? Sanmam;   "evrensel" bir "kavram"dır "laiklik". Onu eğip büküp,   "tesettür"e de sokup, tepe tepe  kullanırız, diyemezsiniz;  diyorsanız,  buna "kargalar bile güler"... "Laik"liği değil, kendinizi "maskara"laştırıyor  olursunuz! Sayın Çiçek'in  "inci"lerini okumayı  kesip,  "irtica" kayramına  geçelim diyorum. "İ rtica",  Arapça bir sözcüktür; bir sıfat değil, bir "acTdır,  "rücıTdan  türemiştir. "Rücu":  Geriye  dönüş,  "eskiyi isteme"  anlamındadır: "İ rtica'da da, "yapılan bir yeniliği istemeyerek",  geriye dönme,  "geriye dönüş"  vardır. Şimdi  başta Kâmusu  Türkî olmak üzere tüm sözlüklerin  bu betimlemesini (tarifi), üstelik tarihsel örneklerle ortaya koymalarını  "yok" sayıp, Sayın Çiçek'in dediği gibi, biz, siz ya da başkaları  "irtica"ya "farklı" bir "tanım"lama  getirebilirler mi,  "farklı" bir  "anlam" yükleyebilirler  mi, yükleyebilir miyiz? Bir lise öğrencisi bile, gerek "irtica"nın bu "kesin" tanımı, gerekse bu tanımı  eksiksiz içeren tarihsel örnekleri bilir. Ayrıca, yüzyıllar boyu yaşanan  "irtica" olaylarında, başkaldırıcıların  dayanağının "şeriat" olduğu da bilinir. Çünkü yapılması  istenen, yapılan  değişiklikler, yenilikler "İ slam"a  uygun değildir. Dinin  "kuralları "na yani "şeriaf'a  karşıdır;  böyle olunca da "irtica"ya  gün doğar, "yeni"nin  bırakılmasını  "geriye dönüp" "şeriaf'la  buluşmayı ister. Dolayısiyle  değişime  karşı başkaldırıcılar   "Şeriat elden gidiyor!"  haykırışlarıyla  alanları, sokakları yüzyıllar boyu inletmişlerdir. Peki,  "şeriat" dışında  bir yeniliğin, bir değişimin  hiç olanağı yok  muydu, diye sorarsanız,  sanırım  yanıt, "yoktu!" olur. Çünkü  İ slam dini,  inananların gerek birbirleriyle, gerek yönetimle, gerekse toplumla kısacası  "dünyasal yaşam"la bütün  "ilişki"lerini  düzenleyen tüm  "kural"ları,  yani  "şeriaf'ı oluşturup, değiştirilemez "dogma"lar  olarak  "Kuran"a yerleştirmişti. Kenarda, köşede kalmış  kimi düzenlemeler  de, bu "dogma"ların  doğrultusunda toplumca yeniden oluşturulup, "dinsel"leştirilerek,  "şeriat şemsiyesi" altına  alınmışlardı yüzyıllar süresince. Böylece inananların  her kıpırdanışı  "şeriaf'ça düzenlenmiş  oluyordu. Ne ki zamanlaoluşan  heryeni "çağ"ın  birlikte getirdiği gereksinmelere, çözüm olacak "yeni" düzenmelere başvurulduğunda,   "irtica" da hep ortaya çıkacak ya da "çıkması" sağlanacaktı. "Yeniliği" yadsıyıp,  yine "eski"ye,  "şeriaf'a  dönüşü sağlamak  için "irtica", çoğunlukla  "kuvvef'e başvurarak  katletmiş, yakmış yıkmıştır. "1923Devrimi",   "şeriat" yaşamına  "son" verip,  "laik" yaşam  düzenini getirince, "irtica" yine  körüklenmişti "iç" ve "dış"  odaklarca. Anımsanacağı  gibi  "1930"da da  "Menemen"de  "baş" vermiş,  "baş" almıştır.  Ne ki, "irtica"nın bu boyuttaki son görüntüsü olur Menemen  Olayı. Çünkü 20. yüzyılın ikinci yarısında  "irtica"nın  "laik"liği yadsıyıp,  eskiye "şeriaf'a dönüşü sağlama  "yöntemi" de değişmiş,   "kuvvet" kullanmaktan  uzaklaşmıştır. "Rücu" edenler, yani bu "ılımlı  irtica" görüşünü benimseyenler, artık  bir araya gelip siyasal  "parti"  kurmaya yönelmişler  ve  kurmuşlardır. Böylece "irtica" bir  bakıma 'kurumlaşmış'tır. Y argıtay  kararlarına göre, "Mürteci, İ rtica" bir kişiye, bir kurumayöneltildiğinde  kişilik haklarına  saldırı  kabul ediliyor. Bu durumda,  "27 Ekim 2010"  tarihindeki "MGK" toplantısında, artık "bitti"ğine karar verilen  "irtica",  aslında yokolmamıştır. m.velidedeoglu@hotmail.com H AYVAN LAR   İ SMAIL  GÜLGEÇ • •• 0ANTLAKIN KAVUİ AMAY IZ Kİ M  Kİ M E D U M D U MA  BEHİ ÇAK behicak@yahoo.com.tr Türk toplumu dinsel, tarihsel, geleneksel olarak "so/"u  terslikle, kötülükle hatta günahla bağlantılı düşünür. Terslik edene "Solundan mı kalktın?"  diye sorulur. Kiramen kâtiplerinden "sol"   omuz başında oturan, "günah"\ an  kaydeder. Bütün bunlar geniş halk kesimlerinin  "sol"a yakınlaşmasına  uzun yıllar engel oldu. Ecevit, "ortanın solu"y\ a  bu önyargıları yumuşattı ve giderek sol sözcüğünü gündelik yaşama yerleştirdi. Sağ siyasal cenah ise "so/"u yani "caiz olmayanı" dilimize yerleştirdiği  için ona  Ecevit'e hep büyük hasım gözüyle baktı. "Aşırı sol"  ise kendisine  karşı çektiği "demokratik"  ve  "sol"   duvar nedeniyle  Ecevit'e hiçbir zaman sempati besleyemedi. • •• "Doğal yasalar gereği toprak işleyenin,  su kullananın!",  "Ne  ezilen ne ezen hakça, insanca bir düzen!"  haykırışıyla Türkiye ayağa kalkmış, adını dağataşayazmıştı. Ama asıl yazılması gereken yere, yani seçim sandığına ve oy pusulasına  yazmamıştı. 3 kez hapis yattı. 4 kez Başbakan oldu.  Ama bir defalığına bile olsa  Meclis'te kendisine yarıdan 1 fazla çoğunluk verilmedi. Sözünüettiği "doğa yasaları"  doğadakaldı. Ama yine de o yasalardan vazgeçmedi. Işte "Yasa"  şiiri: (...) MADDE Bİ R/  dünyaya gelmelidir /  MADDE İ Kİ  / sevmeli sevilmeli I dünyayı cennetin I kendisi bilmelidir I MADDE ÜÇI yaşama sevgisinin I kökleri gönlünde I insanoğlu günün birinde I ölmelidir I dönmelidir dudaklarına I buruk bir elmanın tadı I (DÖRDÜNCÜ MADDE OKUNAMADI) I işbu yasayı I kim  yürütür bilinmez I bilinmeyen ellere I karşı gelinmez" • •• Karşı gelinemeyecek, karşı durulmayacak ilkeler mi?  Dürüstlük, güvenilirlik, vatanseverlik, cesaret, tevazu, nezaket kısacası erdem... Ve bunların hepsini özetleyen... "Halktan yana"  olmak... • •• Çİ ZGİ Lİ K  KÂMİ L MASARACI kamilmasaraci@gmail. com Siyasette halktan yana olanlar, Cumhuriyetin gerçek sahipleridir.  4 B U L M AC A SEDATYAŞAYAN SOLDANSAGA: 1 2  3  4  5  6  7 1/  Cemal Nadir'in yarattığı bir tipin ve  1 çıkardığı mizah der   2 gisinin adı.  2/  Biniciyi  sarsmayan  a t ' yürüyüşlerinden bi   4 ri...Muğla'mnbiril   c çesi. 3/  Bir noktanın uzaydaki yerini be   " lirtmeye  yarayan  7 çizgilerden  biri.  4/  o Yasal olmayan  cinsel  ilişki...  Emile  " Zola'nın bir romanı. 5/   Hitit... Aktinyum elementinin simgesi...  Rütbesiz  asker. 6/  Deriye sürme ya da ovma  yoluyla  uygulanan sıvı  ilaç.  II   İ ran'm  plaka imi...  Bir  öğretim  kurumu.  8/  İ şyeri olarak kullanılan  birkaç  katlı  yapı... C ehen n em de  olduğun a inanılan  kuyunun  adı.  9/ H ıristiyanlıkta kilise tarafindan  verilen "cemaatten kovma" cezası... Siper, hendek. YUKARIDAN  AŞAĞIYA: 1/  Şanlıurfa kentinde, balıklan kutsal sayılan küçük bir göl. 2/  Molibden elementinin simgesi... Bir gerçeği saklamaktan vazgeçip  açıklama. 3/  "Şahika", "Yeşil  Yıllar" gibi romanlarıyla tanınmış İ ngiliz yazar... Japon lirik dramı. 4/   Hindistan'da, Tac M ahal'in bulunduğu kent... Vilayet. 5/  "Esme  ey  esme cânanuykuda"  (F. N. Çamlıbel)... Sporkarşılaşmalannda seyircileri coşturankimse. 6/  Türkmüziğinde fasıl yapan topluluk. II  Hayvanın sırtına konulanbelleme... Üflemeli bir çalgı.  8/  Tanrı bağışlamasından yoksun kalma...  "H ayır" anlammda kullanılan söz. 9/  Posta sürücüsü... Azerbaycan Kars  yöresinde yaygmtelli  bir çalgı. HAYAT  E P İ K Tİ YATROSU   MUSTAFA BILGIN Reyting rekortmcni dızı. YAPRAK DÖKÜMÜ hetiyatmsu@mynet.com I I I  I  i  I  I  1  1  1  I  I  I  I  I  I  I  I  I  1  I  1  I I  I I  | İ I5| ' J O T O BU ST E K İ LE R   KEMAL VRGENÇ kurgenc@yahoo.com C  M  B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear