23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA 6 HABERLER CUMHURİYET 28 KASIM 2010 PAZAR ÇYDD’lilere takipsizlik Soruşturma kapsamında aralarında Prof. Saylan’ın da bulunduğu yöneticilerinin evleri aranmış, telefonları takibe alınmış ve derneğin çok sayıda şubesinde aramalar yapılmıştı HİLAL KÖSE Derneğin 13 yöneticisinin Ergenekon örgütü üyesi olduğuna ilişkin yeterli delil bulunamadı BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI Ordu Üzerine Siyaset Olayın şu anını tartışmak tam bir kısır bakıştır. Önemli olan her zaman bir adım gerisi ve bir adım ilerisidir. Bazen de iki adım... Böylece ne olmuştu, ne olacak sorularına doğru yanıt bulursunuz. “Yok yasalmıymış değil miymiş. İktidar yasalara göre hareket ediyormuş. Ayrıca bu çok da önemli değilmişmiş, çünkü siyasi/sivil irade böyle istediğine göre, askerler de buna boyun eğmeliymiş. Askerlerin hukuk/yasa peşinde koşmaları başlarına daha çok iş açarmış...” Tam bunları olmasa bile, iktidarın yazarları/ yorumcuları bu düşünceleri dayatıyor topluma. “Balyoz” ne idi? Balyoz, “ordunun bütün üst kademesini budama operasyonuydu ve öyle olduğunu da hemen her şey doğruluyor!” Normal (Amaç biraz aşıldıysa da senaryo senaryodur.) ve konuşmaları resmen kayda alınmış bir askeri senaryo seminerinin kuyruğuna birtakım eklentiler takılmış. (Ayrı bir CD...) Düzenleyen, 2003 yılında yapılmış bir seminere, yakın zamanda ilk kez ortaya çıkmış bazı olguları ve bilgileri de eklemek gibi aptallıklar yapmış... Ayrıca CD’nin 2003’te hazırlandığını (kaydedildiğini) kanıtlayacak en küçük bir “bilimsel kanıt” da gösterilemiyor (Bazı devlet kurumları aldıkları emirler doğrultusunda muğlak raporlar vererek, kendilerini ve kurumlarını tam beş paralık ediyorlar. İşi bilen sıradan birisi, örneğin, taş devrinde kaydedilmiş bir CD üretebilir ve birileri de kalkıp “vayy taş devri zamanında CD’ler varmış der!!”) Balyoz ne zaman piyasaya sürüldü? a) Ergenekon’un ateşi düştüğünde. Cadı kazanının altına odunkömür sürmelisiniz ki, ateş sürekli harlı olsun, içindekiler (Balbay’lar da!) kaynayıp dursun. (Bu alçak planlara aracılık eden ödüllü ödülsüz bütün uşaklarmaşalar gelecekte “taşlanacak”.) b) İki üç yıldır süren yıldırma, gözden düşürme gibi yoğun “çalışmalardan” sonra, artık sıra son noktaya, ordunun kendi hiyerarşisini kesin bozmaya ve komutanlıklara Erdoğan’ın kesin atama yapabilmesinin yolunun açılmasına geldi. Ordu yönetimleri de alt tarafı Erdoğan’ın “yüksek devlet memuriyetlerinden” biriydi ve yüksek bürokrat atamaları gibi komutanlıklara da atama yapabilmeliydi. Nasıl bir atama? Erdoğan’ın iktidara ilk adım attığında açıkladığı “beden dili”nden anlayan atamalar. Erdoğan’ın “beden dili”ne, geçen zaman içinde “düşünce biçimi/ dili” de eklendi tabii ki! Açığa alınan komutanları iktidar “beğenmiyor”; izlemişler çalışmalarını ve “başarısız” bulmuşlar. “Başarısız” komutanın terfisini ve atamasını neden gerçekleştirsinler!? Orduya karşı bu siyasi “darbe”ler, hep hukuki kılıflar altında sürüyor. Başka türlü de olamazdı tabii ki! Eh, “kanlı darbe” yapacak halleri olmadığına göre. (Erbakan’ın “kansız darbe”si tamam.) Dedik ki, orduya karşı operasyonların ana noktası “üst kademeyi budamak”tır. Vurgulamamız gereken diğer önemli nokta da, atamalarda ordunun kendi liyakat sistemini bozmak, Erdoğan ve adamlarının liyakat sistemini geçerli kılmaktır. Üstten budayınca, alttan yükseltilecek subayların siyasete bağımlılığı artacaktır. (Normal psikolojik ve sosyolojik insan davranışı.) İki gelişme olacak: Birincisi, ordu içinde varsa eğer, imamların yönetimine ve ilişki ağına girmiş/düşmüş, iktidarın göz kırptığı/ iktidara göz kırpan subayların hızla yükseltilmeleri sağlanacaktır. İkincisi ise bu yeni düzende, ordu içinde yükselme/terfide siyasi beklentiler devreye girecek ve siyasete biat eden subaylar ortaya çıkacaktır. (Bunu üniversite sisteminde yaşıyoruz.) Böylece, laik olan değil, yakın ve yandaş olanları koruyan bir siyasi atama sistemi başlayacaktır. Bu sürece girdik. İktidar yandaşları, kayıtsız şartsız ordu düşmanları, sahte demokratlar, liboşlar, kara yüzlüler, hâlâ ordu vesayetinin sürdüğünden dem vuran ikiyüzlüler, her zamanki gibi iktidarın arkasında ve süreci “demokratikleşme” safsatasıyla destekliyor. Şüphesiz ki, ordu kışlasında ve siyasetin emrinde olmalıdır! Siyasete karışmamalıdır. Ama siyasetin oyuncağı yapılmamalıdır. Giderek totalitarizme, otoriter İslami bir rejime koşan bir iktidarın, okyanus ötesi CİA+cemaat operasyonlarıyla katakulliye getirilmesi ve imamların yönetimine girmesi, yaşayacağımız en büyük tehlikelerden biridir! http://orhanbursali.blogspot.com obursali@cumhuriyet.com.tr Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) yöneticisi 13 kişi hakkında, delil bulunamadığı için kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildi. Ergenekon soruşturmasının 12. dalgasında 13 Nisan 2009’da ÇYDD üye ve yöneticisi 42 kişi gözaltına alındı. ÇYDD Genel Başkanı Türkan Saylan’ın Arnavutköy’deki evi dahil 81 adrese baskın düzenlendi. Türkan Saylan, soruşturmanın sonucunu göremeden 18 Mayıs 2009’da yaşamını yitirdi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ÇYDD ve Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) üyeleri hakkındaki soruşturması 18 aydır sürüyor. Gözaltına alındıkları dönemde ÇYDD yöneticisi olan, Beyoğlu Şube Başkanı Oya Kaynak, Üsküdar Şubesi Saymanı Bahriye Uğurel, Genel Başkan Yardımcısı Perran Yorgancıgil, Yönetim Kurulu üyesi Cihan Demirci, Kâğıthane Şube Başkanı Ali Naci Kılıç, Pendik Şube Başkanı Şeyda Eşsiz, Avcılar Şube Başkanı Şükriye Varlık, Bakırköy Şube Başkanı Gülser Alparslan, Zeytinburnu Şube Başkanı Sevtap Sema Murat, Kartal Şube Başkanı Belkıs Dağ, Şişli Şube Başkanı Ersin Aşla macı, Erenköy Şube Başkanı Recep Altan Eraslan, Kadıköy Şube Başkanı Kadriye Alev Ocaktar hakkında ise takipsizlik kararı verildi. Savcılar Ercan Şafak ve Murat Yönder’in 2 Kasım 2010’da verdiği takipsizlik kararında, Ergenekon terör örgütünün temel örgütsel dokümanlarında, haklarında dava açılan bir kısım sanıklardan ele geçirilen bazı belgelerde, şüpheli ve tanık beyanlarında ÇEV, ÇYDD ve üyelerinin adlarının geçtiği ifade edildi. Dernek üyelerinin, Ergenekon ile bağlantılarının bulunduğuna dair kuvvetli suç şüphesinin tespit edilmesi üzerine telefon hatlarının mahkeme kararı ile teknik takibe alındığı kaydedildi. CHP İstanbul İl Başkanı Berhan Şimşek, AKP’nin İstanbul’da uyguladığı politikalar sonucunda kentin çevre ve insan sağlığı açısından yaşanmaz hale geldiğini ifade etti. ‘İstanbul yaşanmaz halde’ Yaptıkları çalışma sonucunda ulaştıkları belgeleri paylaşan CHP’li Şimşek, ‘Su kaynağı yanındaki atık tesisi ÇED raporlarına karşın kapatılmadı’ dedi İstanbul Haber Servisi Kemerburgaz’daki Hamidiye Suları’nın çok yakınında bulunan Ekoloji Enerji Şirketi’nin tehlikeli kimyasal atık bertaraf tesisi ÇED raporu olmadan, defalarca mühürlenmesine karşın faaliyetlerine devam ediyor. Tesisin faaliyetlerini belgeleri ile açıklayan CHP İstanbul İl Başkanı Berhan Şimşek, AKP’nin İstanbul’da uyguladığı politikalar sonucunda kentin çevre ve insan sağlığı açısından yaşanmaz hale geldiğini söyledi. Şimşek, CHP İstanbul İl Başkanlığı’nda düzenlediği basın toplantısında 14 aylık çalışma sonucu ulaştıklarını belgeleri kamuoyuna açıkladı. Şimşek, bu toplantıyı düzenleyeceklerini açıkladıklarından beri telefonlarının durmadığını belirterek “Gerisini siz anlayın” dedi. Kemerburgaz’da kapatılan vahşi depolama alanına önce Ekoprotek Enerji Teknolojileri adıyla yenilenebilir biyokütlelerin ve katı atıkların gazlaştırılması alanında faaliyet gösteren bir tesis kurulduğunu anlatan Şimşek, firmanın daha sonra mevcut tesisin yanındaki araziyi Çevre ve Orman Bakanlığı’ndan 49 yıllığına kiralayarak tehlikeli kimyasal atık bertaraf işletmesi kurduğunu belirtti. Şimşek, firmanın katı atık bertaraf tesisi için alınan “ÇED gerekli değildir” belgesinin 3 yıldır tehlikeli kimyasal atık bertaraf tesisi için de kullanıldığını vurguladı. Şimşek, konuyla ilgili soru önergesinin de hâlâ yanıtlanmadığını kaydetti. söyledi. Şimşek “Meclis üyemiz Afacan’ın da girişimleri sonucu tesis 2009’da İBB tarafından faaliyetten men edildi. Ama tesis bugün hâlâ çalışıyor. Bu gücü kimlerden alıyor?” diye sordu. ‘Davayı gerektirir unsur bulunamadı’ Tüm bilgi ve belgeler, inceleme raporu sonuçları ve iletişim tespit tutanakları incelendiğinde, şüphelilerin örgüt üyesi olduklarına dair haklarında kamu davası açmayı gerektirir nitelikte ve yeterlilikte delil elde edilemediği belirtildi. Doğan Gazetecilik İcra Kurulu üyesi “Baba Beni Okula Gönder” kampanyası yöneticisi Tijen Mergen ile ÇYDD Yönetim Kurulu üyesi Prof. Ayşe Yüksel’in de aralarında bulunduğu kişiler hakkındaki soruşturma ise henüz sonuçlanmadı. İstanbullu o suyu içti mi? Tehlikeli kimyasal atık bertaraf tesisinin Hamidiye Suları’nın 9 No’lu su kaynağına 50 metre, su dolum tesislerine de 200 metre mesafede olduğuna dikkat çeken Şimşek, İBB’nin kuruluşu olan Hamidiye Suları’nın İSKİ’ye yazarak tesisten, yarattığı kirlilikten şikâyetçi olduğunu ve artık 9 numaralı kaynaktan su alamaz hale geldiklerini bildirdiğini anlattı. Şimşek şöyle devam etti: “Bu sular İstanbul halkına satılmış mıdır? Dünya Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Teşkilatı’nın Başkanlığı’na seçilen Kadir Topbaş, yönettiği şehirde olan biten bu durumdan haberdar mıdır?Kenti Allah’a havale ederek yönetemezsiniz.” Soruşturmalar engellendi 24 Temmuz 2009’da Kemerburgaz’daki iki muhtarın “ÇED gerekli değildir” belgesini veren 4 bürokrat hakkında suç duyurusunda bulunduğunu ancak dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler’in soruşturmaya için vermediğini belirten Şimşek, aynı kişilerin İBB, İSKİ ve Eyüp Belediyesi hakkındaki suç duyurularının da İçişleri Bakanı Beşir Atalay tarafından engellendiğini TTB BAŞKANI BİLALOĞLU ‘Sağlık değil taşeron bakanlığı’ MUSTAFA ÇAKIR ANKARA Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Eriş Bilaloğlu, Sağlık Bakanlığı’ndaki kadrolaşmanın devam ettiğini, AKP’nin sağlık alanında da “yandaş faaliyeti” yürüttüğünü söyledi. Bilaloğlu, bakanlığın “taşeron bakanlığı” haline geldiğine, sağlık alanındaki yolsuzlukların arttığına işaret etti. Bilaloğlu, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın bütçe görüşmelerindeki açıklamalarına tek tek yanıt verdi. Bilaloğlu’nun değerlendirmeleri şöyle: Kadrolaşma: Bakanlık kendisine bağlı şef ve şef yardımcılığı alanları başta olmak üzere kadrolaşma faaliyeti yürütmüştür, yürütmektedir. AKP sağlık alanında yandaş faaliyeti yürütmektedir. Sözleşmeli memuriyet: Bakan ‘Ben memuriyete karşıyım, sözleşmeli çalışma olmalıdır’ diyor. Yani ‘Ben güvenceli çalışmaya karşıyım’ diyor. Eğer insanlar güvenceli çalıştırılırlarsa çalışmazlar anlayışına sahip. Bu anlayışın dayanağı: İnsanlar çalışmazlar, tembeldirler, kamu kötüdür, özel iyidir diyen bir mantık. Bugün ve gelecek güvencesi olmayan bir çalışma yaşamının kapitalizmin ilk dönemlerine özgü olduğunu biliyoruz. Tamgün Yasası: Hekimlerin, sağlık çalışanlarının “tam süre” çalışmasından yanayız. Tam süre çalışmanın da günde 8 saat olması ve insanların özlük hakları içerisinde çalışması gerektiğini düşünüyoruz. Bakan ise çok daha uzun süre ve güvencesiz çalıştırmayı öngören bir düzenleme yapıyor. Şu anda mesai 9 saat... Hekimler astronomik ücretler de almıyor. ‘Hekimleri hedef gösteriyorlar’ Taşeronlaşma: Taşeron çalışma kapitalizmin ilk döneminin, vahşi ortamının çalışma rejimidir. Sağlık Bakanı da bu çalışma rejimini Türkiye’deki çalışanlara, özel olarak da sağlık çalışanlarına uygun görmektedir. Hastanelerde çıkan yangınlardan bebek ölümlerine kadar taşeron çalışmanın aslında sağlık için iyi olmadığını biliyoruz. Yolsuzluklar: Sağlık en fazla yolsuzluk olan alan... Bunu Sağlık Bakanlığı’nın sağlığın ticarileştirilmesi, piyasalaştırılması programı ile açıklamak lazım, yoksa bakanın yaptığı gibi “bıçak parası” örneği ile açıklamak hiç akılcı değil. Cepten harcamalar arttı: Türkiye’de yurttaşın cepten sağlık harcamaları artmıştır... 2.57 milyar dolardan 9.76 milyar dolara çıkmıştır. Hekime yönelik şiddet: Sağlıkta şiddet artmış durumda... Nedeni ise politikalardır. Bakanlığın hekimleri hedef gösteren tarzıdır. Özcan: Yeni anayasayı bekliyoruz ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, YÖK’teki yeniden yapılandırmanın seçimler sonrasında yapılacak anayasa değişikliğine göre olacağını belirterek, YÖK’te bir komisyon kurulduğunu ve çalışmaların başlatıldığını söyledi. YÖK’ün isminin de logosunun da değişebileceğine işaret eden Özcan, anayasa değiştiğinde YÖK ile ilgili maddelerin değişme ihtimali olduğunu belirterek, “Biz anayasadaki ruha ve felsefeye bağlı olarak kendi değişikliklerimizi yapacağız” diye konuştu. DÜZELTME Gazetemizin dün yayımlanan mizah sayfası Cumertesi’nin ‘HAYDARİ’ başlıklı bölümünde teknik bir hatadan dolayı bazı Türkçe karakterler düşmüş ve bir karışıklık olmuştur. Doğru ifadeler şöyledir: “mekânı parsel parsel, imarlı cennet olsun!..”, “güneş ufaktan şimdi doğar!..”, “artık öküz oğlu öküz yerine, ithal oğlu ithal mi desek?”, “ata sponsorumuz güneş...”, “kula değil yüreğine sor beni leylim gaga!”, “sakın bizden ayrılmayın! kısa bir ekmek arası vereceğiz...”, “yaşamın kıyısını da boşaltın! buralara ihale girecek!..”, “bakkal kardeş, rakıyı içime sar!..”, “önemli olan il değil ilgi sözü...”, “devlet tahvilleri, halka arıza edilecek!” Düzeltir özür dileriz. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear