25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA 4 HABERLER CUMHURİYET 24 KASIM 2010 ÇARŞAMBA AKP lideri Erdoğan grup konuşmasında ittifak tartışmalarının odağındaki CHP ve BDP’yi eleştirdi GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU ‘Platonik aşk ortaya çıktı’ Erdoğan, “CHP, statükonun temsilcisi, BDP de statükodan en çok dert yanan partiler arasında. Ancak bu iki ucun aslında platonik bir aşk yaşadıkları ortaya çıktı” dedi. NATO Zirvesi’nde İran’ın tehdit olarak gösterildiği eleştirilerini de yanıtlayan Erdoğan, İran’ın adının kayda geçirilmesini kendilerinin engellediğini savundu. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Tayyip Erdoğan, seçim ittifakı tartışmaları nedeniyle CHP ve BDP’yi hedef seçti. Erdoğan, NATO Zirvesi’nde İran’ın tehdit olarak kabul edildiği eleştirilerini, “Zihinleri bulandırma girişimleri” diye nitelerken Fransa’nın İran’ın adını kayda geçirme girişimlerinin Türkiye tarafından önlendiğini ileri sürdü. Başbakan Erdoğan, AKP grup toplantısındaki konuşmasında özetle şöyle konuştu: Platonik aşk: CHP’nin şimdiki genel başkanı da dahil olmak üzere daha 6 ay öncesine kadar CHP üst yönetiminin Kürt meselesi, DoğuGüneydoğu meselesine nasıl baktığı tüm Türkiye tarafından gayet iyi biliniyor. Arkadaşlarımızın zaman zaman BDP ile görüşmelerine nasıl tepki verdiklerini, bizi nelerle itham ettiklerini, hangi iftiraları bize yakıştırdıklarını yaşadık ve gördük. Biri statükonun en büyük savunucusu, diğeri statükodan en çok dert yanan partilerden biri. Biri Kürt meselesini derinleştiren siyasi zihniyetin siyasi temsilcisi, diğeri bu sorunu dilinden düşürmeyen siyasi parti. Bu iki ucun aslında platonik bir aşk yaşadıkları bayram ziyaretlerinde ve Sosya Yeni Bir Dalga Başlamış! Bazen bir şey okursunuz, önce sevinirsiniz. İkinci kez baktığınızda sevinciniz kursağınızda kalır. Standard Chartered (SC) bankasının hazırlattığı SüperDöngü Raporu (SuperCycle Report, 152 sayfa) başlıklı rapor da böyle bir şey. Gündemde “Büyük Durgunluk” (kimi yorumculara göre “Büyük Banka Soygunu”), “Yeni NATO” filan var, ama SC’nin raporu, dünya ekonomisinin 2000’den bu yana kapitalizmin üçüncü süperbüyüme dalgasını (süperdöngü) yaşamaya başladığını ileri sürüyor. İlk anda, “demek ki yapısal kriz artık sona eriyor” diye düşünüyorsunuz. Sonra, “peki ama nasıl olacak?” diyerek dönüp rapora ikinci kez bakınca korkmaya başlıyorsunuz. İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN namikzafer@yahoo.com list Enternasyonal toplantısında ortaya çıktı. Kılıçdaroğlu ilanı aşk etti: Doğrusu bu partilerin hangi konuda nasıl bir işbirliği içine girebileceklerini milletimiz merak ediyor. Esasen bu platonik aşkın ilk emareleri 12 Eylül halkoylamasında görülmüştü. Parti kapatmalarından çok şikâyetçi olan BDP’lilerin parti kapatmayı zorlaştıran düzenlemeye destek vermemeleri, bir nevi CHP’nin ekmeğine yağ sürmeleri çok manidardır. CHP anayasa değişikliğine ‘hayır’ derken, BDP de boykot adı altında ‘hayır’ cephesine gizliden destek vermiş ve ittifakın ilk adımları orada zaten atılmıştı. CHP Genel Başkanı Diyarbakır’da ‘aşk ölmez, eğer gerçekse’ diyerek bir nevi ilanı aşk eyledi. Örtüşüyorlar: Milli değerlere yaklaşım, inanç özgürlüğü, laiklik, Sosyalist Enternasyonal gibi konularda iki partinin üst yönetiminin zaten örtüştüğünü biliyoruz. Ama şunu da merak ediyoruz: Acaba CHP, BDP’nin Paris’te Sosyalist Enternasyonal’de terör örgütünü meşrulaştırma girişimlerine nasıl bakıyor? Acaba BDP, CHP’nin Ergenekon avukatlığı hakkında ne düşünüyor? İsrail eleştirisi: CHP’nin yeni genel başkanı çıkıyor İsrail TV’sinde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’ndan şikâyet ediyor. Brüksel’e gidiyor ülkesini şikâyet ediyor. Paris’e gidiyor; terörle arasına mesafe koyamayan BDP ile birlikte dert yanıyor. Mavi Marmara’da bütün millet tek yürek katillerin karşısına dikilirken ne acıdır ki muhalefet lideri ülkesini eleştiriyor, ne acıdır ki Türkiye’de belli medya grupları aynı kampanyanın içinde yer alabiliyor. İran denilerek kafa bulandırılıyor: NATO Zirvesi’ne, Türkiye damgasını vurmuştur. Alınan kararlar Türkiye açısından tatminkâr olmuştur. Zirvede hiçbir ülkenin tehdit kaynağı olarak hedef alınmaması kararlaştırılmıştır. ‘İran burada hedef olarak gösterilmiştir’ gibi yaklaşımlar, zihinleri bulandırma girişimidir. Fransa’nın, ısrarla İran’ın ismini koyma gayreti de olmuştur ama Türkiye’nin ısrarı neticesinde, ‘böyle bir isim koyamazsınız’ demesi üzerine bunun konulmaması için ABD de dahil Türkiye’yle birlikte hareket edilmiştir. Sarkozy’ninki mugalata: Sarkozy’nin ‘Biz kediye kedi deriz’ yaklaşımı, mugalatadan başka bir şey değil. Bununla neyi izah ediyorsun? Ama anlayanlar neyin ne olduğunu anlıyorlar. DP’DE KONGRE SIKINTISI Cindoruk aday olmak istemiyor SELDA GÜNEYSU ‘SüperDöngü’nün tarihsel haritası Rapora göre birincisi 18701913, ikincisi 194573 olmak üzere, bu kez 2000’de başlamış olan üçüncü “süperdöngü”yü yaşıyoruz. Bu “tarihsel harita” aynı zamanda bize 19141944 ve 19742000 dönemi arasında, benim “yapısal kriz” olarak nitelemeyi tercih ettiğim aralıklara uyan bir başka “döngüye” işaret ediyor. Böylece, rapor, “yapısal krizin” aslında 2000 yılında bittiğini ya da bitmeye başladığını ileri sürmüş oluyor. Bir sürecin son aşamasına girildiğinde, onun sona ermeye başladığını kabul eder, 2000’den bu yana krizin finansallaşma aşamasının sonunu ve bunun getirdiklerini yaşamakta olduğumuzu da düşünerek SC’nin saptamasına katılabiliriz. Diğer bir deyişle rapor, finansal kriz mali bir krizle sona ererken, kriz yönetim modelinin de tükendiğini haber veriyor. Aynı dönemde, tam da Fernand Braudel’in yaklaşık 45 yıl önce öngördüğü gibi, finansallaşmayla birlikte bir hegemonya döngüsü sona eriyor ve yeni, hegemonya adaylarının yükselmesine tanık oluyoruz. Rapor yeni süperdöngü’nün, öncekilerden farklı olarak, bu kez “Doğu” (Çin, Hindistan ve yükselen diğer piyasalar) önderliğinde yaşandığını söylüyor. Bu noktada bir hegemonya düzeninden diğerine geçişin devasa sorunlarını, risklerini düşünerek korkmaya başlayabiliriz. Raporun “süperdöngü” dönemlerine bakınca gözümüze başka şeyler de çarpıyor. Birincisi 18701913 dönemi modern emperyalizmin (askeri müdahaleye gerek olmadan ekonomik yollarla kurulan egemenlik) yanı sıra, doğal kaynaklara ve madenlereminerallere ulaşma çabası içinde başlayan ikinci sömürgeleştirme dalgasının yaşandığı yıllara karşılık geliyor. Dönemin sonunda bir yeniden paylaşıma, hegemonyanın el değiştirmesine ilişkin iki Dünya Savaşı var. Bu çalkantıları izleyen ikinci döngü sırasında ABD hegemonyasının, sömürgeciliğe gerek duymayan modern emperyalizmin yerleştiğini görüyoruz. İkincisi, raporun, “üçüncü döngü” olarak saptadığı döneme yakından bakınca, klasik sömürgecilik, kaynak savaşları, yeni alanların sermayenin etkinliğine açılması, yeni bir süper ekonominin şekillenmeye başlaması gibi, aslında birinci dönemi anımsatan özelliklere rastlıyor, “Peki sonra ne olacak?” diye düşünmeden edemiyoruz. ANKARA Demokrat Parti’nin (DP) daha önce aralık ayında yapılacağı açıklanan 10. Olağan Kongresi ocak ayına kaldı. Kongrede Genel Başkan Hüsamettin Cindoruk’un yeniden aday olmak istemediği belirtildi. Genel başkanlık için adı geçenler arasında Ergenekon davası kapsamında yargılanan eski Başkent Üniversitesi Rektörü Mehmet Haberal da yer alıyor. DP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Uyanık’ın, 45 Aralık ya da 1112 Aralık tarihinde yapılacağını açıkladığı kongrenin il ve ilçe kongreleri tamamlanamadığı için ocak ayına kaldığı öğrenildi. Kongrede Cindoruk’un aday olmak istemediği, partililerin ise adaylığını koyması için ikna etmeye çalıştıkları öğrenildi. Cindoruk’un aday olmaması durumunda genel başkanlık için Prof. Dr. Cem Kılıç ve Prof. Dr. Hasan Ünal ile eski Başkent Üniversitesi Rektörü Mehmet Haberal’ın adı geçiyor. ‘Aklanmasını istiyoruz ama...’ DP Genel Başkan Yardımcısı Ufuk Söylemez, kongre tarihinin henüz netleşmediğini, il ve ilçe kongrelerini tamamlamaya çalıştıklarını belirterek “Biz Haberal’ın bir an önce yargılandığı davadan aklanmasını diliyoruz ama bizden yana bir istek yok. Onun da talebi yok zaten. Sayın Cindoruk, parti kriterlerine uygun bir aday çıkmadığı sürece görevine devam edecek. Zaten bizim genel başkan arayışımız da yok. DP’nin genel başkanlığı boş değildir” dedi. Sümeyye Erdoğan da grupta Öte yandan Başbakan Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan, dün ilk kez AKP grup toplantısına katıldı. Son dönemde babasının yanında yurtdışı gezilere de dahil olmak üzere sık sık boy gösteren ve “danışman” olarak görev yapan Sümeyye Erdoğan, babasının konuşmasını dikkatle dinledi. BAHÇELİ’DEN İRAN ELEŞTİRİSİ ‘Hükümet görüntüyü kurtardı’ Erdoğan’ın siyasi hesaplarla gitmediği Lizbon Zirvesi’nde İran’ın en büyük tehdit olarak kabul edildiğini belirten Bahçeli, “Ortada ne bir başarı diye sunulacak gelişme ne de zafer diye yutturulacak diplomatik netice vardır” dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, hükümeti, NATO Zirvesi’nde füze savunma sistemini gerektiren en büyük tehditin İran olduğunu kabul ettiğini, ancak bunun metne konulmamasını isteyerek görüntüyü kurtarmaya çalıştığını belirtti. Bahçeli, partisinin Grup toplantısındaki konuşmasında şunları söyledi: Türkiye onayladı: NATO’nun Lizbon Zirvesi’nden sonra ‘Türkiye’nin tezlerinin belirleyici olduğu ve bu yönde sonuç bildirgesinin hazırlandığı’ gibi yanlış ve aldatıcı bir bilgi verilmeye çalışılmaktadır. Türkiye, NATO içinde bugün itibarıyla en büyük tehdit kaynağının İran olduğunu kabul etmiş, ancak bu ismin kamuoyuna açıklanacak metinlerde açıkça zikredilmemesini isteyerek görüntüyü kurtarmaya çalışmıştır. Erdoğan cesaret edemedi: Başbakan Erdoğan’a buradan sormak isterim; siyasi hesaplarla kendinizin gitmeye cesaret edemediği Lizbon Zirvesi’nde Cumhurbaşkanı tarafından onay verilen füze savunma sistemi İran’a karşı değilse, hangi potansiyel tehdit kaynağı ülkeye karşıdır? Bu sorunun cevabı açıktır. Başbakan’ın bu konuda tevil ve takıyye yapması artık mümkün değildir. Butona kimin basacağının önemi yok: NATO savunma sistemlerinde komutakontrol sorumluluğunun ülkelere değil NATO askeri karargâhına ait olduğu bilinen bir gerçektir. Kaldı ki Allah korusun, böyle bir an geldiğinde butona kimin basacağının bir önemi ve kıymeti harbiyesi çok fazla olmayacaktır. Savunma sistem kontrolünün Erdoğan’da ya da bir başkasında olması hiçbir şeyi değiştirmeyecek ve milletimiz tüm vahşetin ve felaketin tam ortasında kalmaktan kurtulamayacaktır. Bir parmak bal: Ortada ne bir başarı diye sunulacak gelişme ne de zafer diye yutturulacak diplomatik netice vardır. Sürekli sahte diklenmelerle, hamasi sözlerle iç politikaya dönük mesaj veren AKP iktidarı, NATO toplantısında ağzına bir parmak bal sürülerek geri gönderilmiştir. Süper ekonomik büyüme iyi de… Rapor bu süperdöngüyü, ticaret artışına, yüksek yatırım oranlarına, kentleşmeye, teknolojik gelişmelere, yeni büyük ekonomilerin yükselmesine dayanan ve bir kuşaktan daha uzun süren bir yüksek büyüme dönemi olarak tanımlıyor; ne zaman sona ereceğine ilişkin bir öngörüde bulunmuyor ama 2030 yılını kimi saptamalar yapmak üzere ölçüt alıyor. 2030’a geldiğimizde bu günlerde 60 trilyon dolar olan dünya hasılasının 308 trilyon dolara ulaşmasını, bunun içinde ABD, AB ve Japonya’nın paylarının sırasıyla yüzde olarak 24, 27 ve 9’dan 14, 15 ve 2’ye gerilerken, Çin’in payının, 9’dan 24’e, Hindistan’ın payının da 2’den 10’a yükselmesini bekliyor. Bu sırada dünya nüfusu 6.9 milyardan 8.3 milyara yükselirken, bu artışın yüzde 98’i gelişmekte olan ülkelerden kaynaklanacakmış. Rapor, bu büyüme, nüfus artışıyla birlikte oluşacak megakentlerin, dünyanın doğal kaynakları, su ve gıda tedariki üzerinde büyük basınçlar yaratacağını, fiyat artışlarını zorlayacağını kabul ediyor ama, teknolojik gelişmelerin ve piyasa mekanizmasının bu sorunları aşmaya olanak vereceğini varsayıyor. Bu hiçbir maddi temele dayanmayan iyimserlik, korkumuzu daha da arttırıyor. Diğer taraftan, tümden kötümser olmamak gerekiyor. Bu raporun değindiği sürecin, bir başka geleceğin mümkün olabileceğini gösteren bir boyutu da var. Bu “büyükdöngü”lerin tarihine bakınca, barışa, özgürlüğe, bağımsızlığa, insanlığın kaderini sermayenin elinden alarak yeni bir ‘dünya’ kurmaya ilişkin girişimlerin yükseldiğini de görüyoruz. erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com Tecrit karşıtları Ankara’da ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Tecride Karşı Mücadele Platformu üyesi bir grup, tecridin kaldırılması ve ağırlaştırılmış müebbetlerin taleplerinin kabul edilmesi istemiyle dün Kızılay’da oturma eylemi yaptı. Yüksel Caddesi’nde toplanan grup üyeleri, tecrit karşıtı sloganlar attı. “İçeride dışarıda hücreleri parçala”, “Yaşasın devrimci dayanışma”, “Tecrit kaldırılsın” dövizleri taşıyan grup, zaman zaman türküler de söyledi. Grup adına bir açıklama yapan Nagehan Kurt, “Devrimci tutsaklar yıllardır F tiplerinde sorunlarla, baskılarla karşı karşıyayken, bizler elleri kollara bağlı duramazdık. Ankara’ya devrimci tutsakların sesi olmaya geldik” dedi. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear