25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
24 KASIM 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 19 kaynayan haşarat kalabalığının sayısal Onlar ki yeryüzündedünyada üstünlüğüne karşı, bu çiçekler açtıran, ağaçları meyveye durduran, canlıları besleyen, zaten yokluğu da insanlığı bitirecek olan balarıları kadar azdırlar. İyi niyetli, mangal yürekli, cömert ve aydındırlar. Olmazsa Türkiye’nin olmayacağı Cumhuriyet okurudur onlar. Türkçeye âşıktırlar. Dilini iyi bilir, aşkını paylaşan yazara hem ders, hem de başka hiçbir gazete okurunun ifade edemediği değeri verirler. Gazeteciliği öğrendiğim Cumhuriyet’e yazar olarak döndüğümde gönderdikleri tüm kutlama eposta’larını yanıtladım. Ama zarflı, pullu mektuplar var ki, kimi tümcelerini sizlerle paylaşmamak olmazdı, çünkü arı insanların en ballısı onlar. Mektubuna, “Hoş geldin Cumhuriyet’in Has Kızı...” diye başlayan ve “Bir Cumok” diye imzalayan okur, “Destina” adlı romanım (Literatür Yayıncılık) çıktığında söylediklerimi kesmiş, saklamış; benim anımsamadığımı, bana anımsatıyor: “Eğer bu yozlaşma, değerlerin erozyonu ve kimliksizlik sürerse, şahsi görüşüm ki, kimseyi bağlamaz Cumhuriyet 101. yaşını göremeyeceği gibi, Türkiye de modern biçimde işgal edilecektir. Romanda Küresel Yönetişim dediğim, dünya literatüründe Global Governance’tır. Modern işgalciler RÖVEŞATA MİNE G. KIRIKKANAT Onlar ki Balarıları Kadar... gelir, bulunduğunuz bölgenin stratejik önemi neyi gerektiriyorsa, size onu yaptırırlar. Küresel Yönetişim, bugün Kosova’da başarıyla uygulanmakta. Yarın Irak’ta, belki Afganistan’da ve hatta Kudüs’te ‘sorunları’ çözmek için başvurulacak, çünkü modern zamanların uluslararası dengeleri kollayan siyasal yöntemdir. Sorun oluşturan Türkiye gibi stratejik bir sevgilim gözlü, babam söz’lü, Cumhuriyet düşünüşlü güzel kız! Cumhuriyeti sağlamlayacağına inanıyor, sana güveniyorum. Sunuş sözlerim, bilinen erkek tipinden birinin söz rüşveti değil. Hiç kız kardeşi olmamanın acısını yaşamış, ama üç kız babası olmakla mutlanan bir dedenin içten seslenişi. Yıllar önce ‘Silik Kadınların Kişiliksiz Çocukları’ diye yazmışım. Kadınları/anaları eğitmeden uygarlaşmanın ve demokratlaşmanın gerçekleştirilemeyeceğini savunmuşum. Öğretmenliğimde kız öğrencilerime daha özen göstermişim. Bakanlık müfettişliğimde okullarda kızerkek sayısının eşitliğini aramışımdır. Sağduyulu yazar, gazete yazarı birer kamu öğretmeni ve eğitmenidir. Onlardan biri Mine G. Kırıkkanat, sen de kamu öğretmenisin. Önemli olan toprağa bir kara leke olarak düşmemek, yaşadığından iz bırakmak, insanlık tarihine kayıt düşmektir. ” yavrum...” demiş güzel el yazısıyla kaleme aldığı mektubunda. Diş Hekimi Osman Nuri Altunay: “İnsanın ruhunu karartan haberler birbiri ardına üstünüze üstünüze gelirler, çok güzel bir haber alırsınız bazen. İçinize bir sevinç dolar. Umutlanırsınız. Vatan’dan ayrılmak zorunda kaldığınıza üzülmüştüm, ama şimdi iyi olmuş diyorum...” Mehmet Ermutlu, “Bekir Ağabey ve sizi bizlerle buluşturdukları için...” diye başlayan mektubunda, Cumhuriyet yönetimine yürek dolusu teşekkürlerini gönderiyor. Veli Devecioğlu, Bilecik Bozüyük PTT merkezinden çektiği bir telgrafla iletmiş sımsıcak duygularını. Volkan Uçar’ın üzerine kapanan dört duvar arasından “görüldü” damgasıyla uçup elime konan ak kâğıtta: “Hoş geldin Kalemşor! Yaşımın küçüklüğünden olsa gerek, ilk gidişini hatırlamıyorum, ama dönüşünün güzel olduğu kanısındayım. Pazar, çarşamba takipteyim. Tüm güzellikler seninle olsun...” yazıyor. Ve daha niceleriyle her pazar ve çarşamba, sanki senkronize olduk, yazışıyoruz. Cumhuriyet’in hiçbir gazeteye nasip olmayan tutkulu bir okur kitlesi var. İlk kez yazdıklarımın doğru anlaşıldığını duyumsuyorum. Bir yazar için en büyük ödül, kuşkusuz okurun yazarlığıdır. kirikkanat@mgkmedya.com www.minekirikkanat.com “Size atılan taşları birik tirin. Bir kaidenin başlangıcıdırlar.” HECTOR BERLIOZ Barosu İstanbulgelen bir Yönetim Kurulu Üyesi Av. Başar Yaltı’ya mektuptan: “Sizin Tunceli Hozat ilçesinde 3. Jandarma Alayı 2. Bölük Komutanı iken dürüst, namuslu, sağlam karakterli duruşunuz hâlâ gözümün önünde. Zaman zaman çavuşun Hikmet Tepeköylü ile sizden bahsederiz sevgili komutanım. Askere gelmeden önceki halimle acemi birliğimi bitirdikten sonraki halim farklı oldu. Beni vatanını, milletini ve ilkelerini koruyan, sorumluluğunu bilen, inkılaplarından hiç ayrılmayan bir insan olarak yetiştirdin. Şu anda Çorum’da bir mahallenin muhtarlığını yapıyorum. Bunda bana aşılamış olduğun Atatürk sevgisinin çok payı var. Senin adaletli bir insan olduğun ta o zamandan belliydi. İyi ki hukukçu olmuşsun. Arkadaşım, çavuşun Hikmet Tepeköylü de burada. Seni seviyoruz, sana inanıyoruz, sana güveniyoruz, başarılarının devamını diliyorum. Mehmet Bölükbaş Çorum Üçtutlar Mah. Muhtarı.” PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Tuhaf Şeyler Ülkesi Bir kent düşünün, hiç düşman işgaline uğramamış, fakat yıllardır bu kentin düşman işgalinden kurtuluşu resmi törenlerle kutlanıyor olsun. Kentin adı Mardin; kentte bulunan Artuklu Üniversitesi’nde bilim adamları araştırmaları sonucu kentin I. Dünya Savaşı’nda ve sonrasında burada bir düşman işgalinin olmadığı gerçeğini ortaya çıkarmışlar. Bir işgal denemesi ise olmuş; 1918 yılında bir Fransız Albay, Mardin’e gelip kentin hemen kendilerine devredilmesini istemiş. Mardinliler bu isteğe karşı koyup, “Kenti teslim etmeyeceğiz!” diyerek kararlı, onurlu bir direniş göstermişler. Fransız Albay kös kös gitmiş, olay da kapanmış. Artuklu Üniversitesi’nin vardığı sonuç doğrultusunda Mardin Belediye Meclisi 11 Kasım 2010 günü bir karar alarak her yıl 21 Kasım’da kutlanan “Kurtuluş Günü”nü “Onur Günü”ne çevirerek doğru bir davranış sergilemiş. Fakat burası Türkiye, “Ankara” sözünü duyan her bürokratın eli ayağı kesiliyor. Mardin Belediyesi de Belediye Meclisi’nin aldığı kararı onaylanması için Ankara’ya göndermiş. Fakat onay bir türlü gelmemiş. Ne olur ne olmaz denerek “Mardin’in düşman işgalinden kurtuluşunun 91. yılı” eski yıllarda olduğu gibi askeri birliklerin geçit resmi, ellerinde bayrak sallayan öğrenciler ve kent erkânıyla “coşkulu” bir biçimde kutlanmış. Kutlanmış ama tek farkla; vali, belediye başkanı ve garnizon komutanı törene kendileri katılmayıp vekillerini göndermişler. Onlar da üstü açık bir aracın üzerinde tur atıp Mardinlilerin kurtuluş gününü onurlandırmışlar. Böyle bir tuhaflığa dünyanın başka neresinde rastlanabilir? Bizim bir Başbakanımız var, yandaşlarının gözünde karizmatik mi, karizmatik; yürekli mi, yürekli; efe mi, efe. İşte bizim bu karizmatik, yürekli ve efe Başbakanımız bir hafta öncesine kadar babalanıyor, ABD’sine, NATO’suna posta koyuyor, Türkiye’ye yerleştirilecek füzelerin hareket düğmesinin denetimi “Bizde olur”, “Düğmeye biz basarız” diye dünyaya meydan okuyordu. “Özellikle topraklarımızın genelinde böyle bir şey düşünülüyorsa zaten kesinlikle bu bize verilmeli, aksi takdirde böyle bir şeyin kabulü mümkün değil.” Bu sözleri Lizbon’da gerçekleşen NATO Zirvesi öncesinde, 15 Kasım günü Bangladeş dönüşünde söylemişti. Başbakan’ın sözleri, varlığını AKP şakşakçılığı üzerinden sürdüren medya tarafından alkışlandı, köşe yazarları, televizyon yorumcuları Başbakan’a övgüler düzdüler, onun karizmatikliğini, yürekliliğini, efeliğini bir kez daha göklere çıkardılar. Aradan bir hafta geçti. NATO Balistik Füze Savunma Sistemi’nin komutasının kimde olacağına ilişkin bir soru üzerine bu kez, “Bunlar bundan sonra yapılacak olan birleşimlerde, bir araya gelmelerde o zaman tespit edilecek. Şu anda tabii komuta şu ülkededir diye belirlenmiş bir şey söz konusu değil. Fakat biz tabii buranın komuta sisteminin tamamıyla NATO’da olması gerektiğini söyledik ve bunu savunduk. Bundan sonraki gelişmelere göre de tavrımız, ülkemizle alakalı bir konuda gelişmeler hangi noktaya gelecek, bunu şu anda bilemediğimiz için bir şey söylemek erken olur. Ama komutanın kesinlikle NATO’da olması gereğini ifade ettik,” yanıtını verdi. Şakşakçı medya bu yanıtı da alkışladı. Sorduk, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu, diye. “Yahu biz sistemin komutası Japonlara, Filipinlilere, Bolivyalılara verilecek sanmıştık, bari Türk olsun dedik!” diyecek halleri yoktu ya, sustular. Sormak gerekmiyor mu, dünyanın hangi ülkesinde, hangi toplum “füze kalkanı” gibi ülke ve insanları için yaşamsal bir konuda bir hafta önce söylediği bir hafta sonra söylediğini tutmayan bir Başbakan’a tahammül edebilir, diye. Dünyanın hangi ülkesinde, en yandaşı, en şakşakçısı, en dalkavuğu bile olsa, hangi gazete, hangi televizyon kanalı, hangi yazar, hangi yorumcu bizdeki gibi kaypak, bizdeki gibi yanardöner, bizdeki gibi kendine saygısız olabilir? Tuhaflıktan da öte bir şeydir bu! dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN ülke de, bütün dünyayı memnun eder...” Öğrencilerine ilişkin anılarını “İnsanlığın Solmaz Gülleri” (TC Kültür Bakanlığı/Cep Kitapları) adı altında toplayan ve zaten 12 kitabın yazarı, yaşamını aydınlanmaya adayan Osman Bolulu yazıyor: “Hoş geldin, gün/ışık geldin Mine G. Kırıkkanat. Anam ve İlkokul öğretmeni Metan Numanbayraktaroğlu, “Hoş geldiniz, mücadele dolu ve ışık saçan yuvamıza. Başarılar, güzellikler sizin olsun sevgili ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ Sular özgürce akarsa, bereketli ‘akarsu’ olurlar Yılın ilk aylarıydı; Erzurum’un Tortum ilçesine bağlı Aşağı Katıklı ve Dikmen köylerini sulayan “Ödük Çayı”nı kullanacak HES’ler için Valiliğin “bilgilendirme” toplantısında konuşan AKP Milletvekili Muzaffer Gülyurt’un dereleri savunanlara “su akar Türk bakar” demesi üzerine Atatürk Üniversitesi’nden Doç. Dr. Dilaver Düzgün şunları söylemişti: “HES, bölgenin organik tarım cazibesini ve suya bağlı oluşan vejetasyonunu yok edecek; nadir bitki türleri kalmayacak, hayvancılık bitecek, halk fakirliğe sürüklenecek.” (Cumhuriyet17 Mart 2010/ÇED Köşesi) Başbakan da milletvekilinin sözünü pek sevmiş olacak ki Rize’nin İkizdere vadisini “sit” ilan ederek HES’leri önleyen Trabzon Koruma Kurulu’na kızarak dedi ki: “Yıllarca ‘Su akar Türk bakar’ mantığıyla yaklaştık ama artık sularımız boşa akmasın.” (Cumhuriyet24 Ekim 2010) Bandırma’daki Doğalgaz Çevrim Santralı’nın açılışında söylenen bu sözlere karşı, kimse demedi ki; “Sayın Başbakan, su eğer akarsa ‘akarsu’ olur; HES’ler akarsularımızın yarattığı bereketi ve doğal yaşam kaynaklarını yok edecek; yani Türk, artık akarsusuz vadilerin çölleşmesine bakacak!” Nitekim Erzurum’daki toplantıda da HES’lere karşı “Serdarlı Platformu”ndan Gürsel Engin, ‘Türk bakar’ aşağılamasına karşı şunları söylemişti: “Bizim karşı olduğumuz, yüzyıllardır bu toprakları yurt edinmiş insanların yok sayılmasıdır. Bölgemize hayat veren dereler tarımsal yaşam kaynağımızdır. Bu vadi kültürel mirasımız, geçmişle bağımız, manevi sığınağımızdır.” korumaya alan “sit” kararına çatarken, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın “doğal sitleri kaldıran” yasa tasarısı TBMM’ye sunulmasın mı? Hem de “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı” gibi, adı güzel, kendi berbat bir düzenlemeye alelacele “ek madde”ler konarak... Bakanlığın bu tasarı üzerinde uzun süredir çalıştığını ve AB’nin “müzakere” gündemindeki “çevre” konusunda “duyarlılığımızı”(!) kanıtlama amacıyla düzenlendiğini biliyoruz... Ne var ki ilgili sivil kuruluşlar, odalar ve üniversiteler şöyle dursun, doğal sit alanlarını saptayan ve ilan eden koruma KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ N O K T A S I behicak@yahoo.com.tr BULMACA kurullarının bağlı olduğu Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bile eleştirdiği maddelerde, “tabiat” alanlarımız tümüyle Çevre ve Orman Bakanlığı’na bağlanırken, bu alanların “korunması”(!) da bürokratlardan oluşan kurullara bırakılıyor. Böylece, iktidarın “bu akarsuya HES’ler kurulacak”; ya da “bu ormanlık kıyıya oteller dizilecek” gibi istemlerine “evet” demediği anda görevi sona erecek üyelerle korunacak Türkiye’nin tabiatı! Sadece ‘adı güzel’ yasa tasarısını gelecek yazılarda daha ayrıntılı irdeleyeceğiz. Şimdilik şunu anımsatalım: “Su akar Türk bakar” sözü asla doğayla yaşayan, üretken atalarımızın olamaz… Sular “özgürce” akarlarsa, bereketli “akarsu”lar olurlar. Bu nedenle asıl “atasözü”müz şu değil midir: “Suyun yavaş akanından, insanın yere bakanından kork...” SEDAT YAŞAYAN ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com ‘Adı güzel’ yasa! Başbakan dünya cenneti “akarsu”lu vadilerimizi 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Marmaris’in 1 Gökova Körfezi kıyısında, doğal 2 güzelliğiyle tanın 3 mış bir koy... Bir nota. 2/ Sınır nişa 4 nı... Subay. 3/ 5 Baklagillerden bir 6 yem bitkisi. 4/ İçine küçük çakıl taş 7 ları gibi taneler ko 8 nan ve vurmalı 9 çalgı olarak kulla1 2 3 4 5 6 7 8 9 nılan boş ve kuru kabak. 5/ Birbirine yakın 1 T A Ş D Ö Ş E K adalar topluluğu... Ja 2 U L A R E D İ F pon lirik dramı. 6/ Çi 3 M E R S E R İ Z E kolatanın krema ve ka 4 B B ON E İ L kao yağıyla karışmış du5A D AM MA R A rumu... Püskürtü. 7/ BilH gisiz, kültürsüz kimse... 6 D İ Y A B E T T A T AM İ Olta ipi. 8/ İri, gürbüz ve 7 I R R E Y tombul kucak çocuğu. 8 Z İ H A F L A A B İ Y E 9/ Cinsel iktidarsızlık... 9 Eski dilde su. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Soğuğun etkisiyle ya da bir bükülme sonucunda, bel bölgesinde birdenbire beliren ağrı. 2/ Tarlalarda sele karşı taştan yapılmış set... Güneydoğu Asya’da yetişen ve mobilya yapımında kullanılan bir cins kamış. 3/ Erzurum’un bir ilçesi... Eski dilde ayak. 4/ Muğla’nın bir ilçesi. 5/ Bir üründe bulunan yapım hatası... Kadınların bluz ya da gömlek üzerine giydikleri yelek. 6/ “Geçmiş olur ki hayali cihan değer”(Hayali Bey)... Doğu Anadolu’nun Irak sınırı yakınında yüksek bir dağ. 7/ Kır ya da çoban şiiri. 8/ Mürekkep hokkalarına konulan ham ipek... En kısa zaman süresi. 9/ Satrançta bir taş... Ekvator kuşağındaki geniş çayırlara verilen ad. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear