29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHUR YET 21 KASIM 2010 PAZAR dishab@cumhuriyet.com.tr 10 PAZAR YAZILARI ‘İsveç H artık bakir değil’ iç hoş bir duygu değil. Hele inanmışsanız, güvenmişseniz etkisi çok yıkıcı oluyor. Aptal yerine konulmuş oluyorsunuz. Hangisi daha az kötü? Aldatılmak mı yoksa aptal yerine konulmak mı?.. Belki daha da beteri ortada bir aldatma falan yok ama benim gibiler idealize ettiğinden olanlar karşısında hayal kırıklığına uğruyorlar. İsterseniz olanlara beraberce bir bakalım. İktidardaki yeni liberal partiye bir ay önce yeni genel sekreter seçildi. Bu genç bayan geçen dönem de milletvekiliydi ve partide çevre konularından sorumluydu. Genel sekreterlik görevine gelir gelmez medya haliyle defterleri karıştırıverdi. Bayan milletvekilinin çevre konusunda Fransa’da bir seminere katıldığı ama yol ve konaklama giderlerinin Shell tarafından ödendiği ortaya çıktı. Medyada sesler yükselirken parti lideri ve başbakan olayın rüşvet kapsamına girip girmediğinin belirlenmesi için konunun savcıya havale edildiğini duyurdu. Oysa sorunun sadece ahlaki boyutuyla tartışılması gerekiyordu. Rüşvetin söz konusu olmadığı belliydi. Ama savcıyı olaya müdahil ettirmekle herkes susturulmuştu. Bundan hiçbir şey çıkmaz dedim. Çıkmadı da. Aptal muamelesi yapılarak susturulduk. İki hafta önce ABD Büyükelçiliği’nin güvenlik amacıyla izleme, gözetleme gibi eylemler yaptığı ortaya çıktı. Cumartesi günüydü. Adalet bakanı telaşla basın toplantısı düzenledi. ABD elçiliğinin yasalara aykırı etkinlikte bulunduğunu, kendilerinden açıklama isteyeceklerini falan söyledi. Halk bayan bakanın tepkisinden hoşlandı. İsveçli bakan İsveçliliğe yakışan davranışı göstermişti. Ertesi günü İsveç Radyosu’nda siyasi magazin programına katılan ünlü köşe yazarları kahkahalar atarak bakanın basın toplantısındaki konuşmasını “Çok iyi rol yapıyor” diye değerlendirdiler. Olay pazartesi günü savcıya havale edildi. ABD Büyükelçisi zaten izlemeleri, gözlemeleri falan saklamıyor. Söyler misiniz bu durumda savcının yapabileceği bir şey var mı? Tabii ki yok ama olay savcıya havale edildi diye STOCKHOLM herkes sus pus oldu. Bundan bir şey çıkmaz. Göreceğiz. Çağımıza uymasa da, kralı seven OSMAN İKİZ çok. Zaten kralın kimseye zararı yok. Görevi sembolik. İsveç’in prestiji için ülkeden ülkeye dolaşıp duruyor. Hatta yeni yıl konuşmalarında falan artık iyice kabak tadı vermiş olan demokrasicilik oyunundaki aktörleri uyarıcı sözleriyle alkış bile topluyor. Disleksi gibi bir sorundan mustarip, hep ailesiyle beraber, skandallardan uzak duruyor diye çoğunluğun sevdiği, empati kurduğu kral meğer ne cevizler kırmış da haberimiz yokmuş. Skandallara bulaşmadığı sanılan kralın maceraları koca bir kitaba konu oldu. Zoraki Kral (Den Motvilliga Monarken) adlı kitapta 1980 ve 90’lı yıllarda, seks partilerinde yaşananlar anlatılıyor. Üstelik partilere katılan genç kızların adı verilerek. Kitabı okurken “Stanley Kubrick acaba Eyes Wide Shut’ı bu partilerde yaşananlardan esinlenerek mi çekti?” diye düşünmeden edemiyor insan. Avrupa’daki saray dedikodularını, prenslerin, prenseslerin aşk maceralarını duymayan yoktur. O yüzden hiç beklenmese de İsveç Kralı’nın seks maceralarına da şaşırmamak gerek. Asıl şaşırtıcı olan aşırı ahlakçı söyleme rağmen, çifte standardın her tarafı sarmış olması. İsveç, fuhuşu ilk yasaklayan ülke. Ardından Finlandiya geliyor. Finlandiya Parlamentosu’ndaki tartışmalarda bir kadın milletvekili “Dışarıda kadın arkadaş bulmakta zorluk çeken utangaç erkekleri de düşünün” diyerek yasa tasarısına karşı çıkmıştı. O furyada kadın milletvekilinin sesi yankı yaratmamıştı. Şimdi İsveç’e baktığımızda sıradan vatandaşlar bir yana, birisi emniyet müdürü olmak üzere hatırı sayılır sayıda polisin, bir yüksek mahkeme üyesinin fuhuştan yakalandığı biliniyor. Peki kralı ne yapacağız? Yasa çıkmadan önce olduğundan yırtıyor. Bütün bu olanlardan ne sonuç çıkaracağız? Bir köşe yazarı durumu dört sözcükle özetledi: “İsveç artık bakir değil.” Oysa melekler ve peygamberler ülkesinde yaşadığımızı sanıyorduk. osman.ikiz@tele2.se Dul Kadınlar Çiftliği ve Gable... “K lark çekmek” diye dilimize geçen bakışlarıyla beyazperdede kadınların gönlünü çelen, sinemanın yakışıklısı Clark Gable, bir zamanlar, meğer Nevada’daki Dul Kadınlar Çiftliği’nden hiç ayrılmazmış. Kümese dadanmış tilki gibi oralarda dolaşırmış! Zira Amerika’nın her yerinden gelme, eşinden boşanmış, boşanacak yüzlerce dul kadın oradaymış... Bu lakırdıya bir yerde kulak misafiri olunca ardından gazeteciliğimiz depreşti, olayın ardını, arkasını kazıdık; bakın neler çıktı: Hollywood filmlerinden anımsanan sahnelerin başında, jet hızıyla evlilikler gelir. Nevada’nın eğlence, kumar kenti Las Vegas, papeli bastırınca evlenmek için papazı bol yer diye şöhret yapmıştır. Hızını alamamış çiftlerin nikâhları Las Vegas’da hemencecik kıyılır. Kiliseler, orada 24 saat bu hizmete hazırdır; şıpın işi evlenir âşıklar... Evlenenler sonradan pişman olup “Hay Allah ben ne ettim!” derse, o zaman ne olur? Nevada’da her şey kolaydır, dert etmeyiniz. Eskiden hayat arkadaşlığı yolunu ayırmak için çiftler 100 mil kuzeydeki Reno kentine giderdi. Reno, Amerikan kültüründe, evvel eski, boşanmak için birebir yer diye bilinir. Reno’nun “Dul Kadınlar Otel gibi düzenlenmiştir, tabelasında Çiftliği” de işte Clark Gable “The Whitney Ranch” yazar... zamanlarında, 19301960 yıllarında çok Sinemanın kızıl saçlı güzeli Rita ün yapmıştı. Boşanma sorunu çıkaran Hayworth, sonra Mary Pickford, öteki eyaletlerde dul olmaya hazır ne Gloria Vanderbilt gibi Hollywood tozu kadar kadın varsa, hepsi bir zamanlar yutmuş meşhurların ikide bir evlenip sık buraya gelip bu ünlü çiftliğe saklanmış, sık boşandıkları yer burasıdır. Yılda bin aylarca inzivaya çekilip hem civarında kadın buraya gelip mahkemesini halletmiş, hem de terapi boşanmıştır. Boşanma turizmi görmüştür. iyi para bırakır. Kesin bir Arada Clark Gable ile NEVADA rakam söylemesi güçtür, ama karşılaşmak ümidiyle yanıp Clark Gable zamanlarında tutuşanı da olmuştur. yaklaşık 30 bin civarında 1929’daki Büyük Kapitalist Amerikalı kadın burada Bunalım’da kuyruğu dik boşanmıştır. tutarak ayakta kalmış tek Nevadalı hâkimler kadınların Amerikan kenti, dullara kapı MAHMUT yanı sıra kocalara da aynı açan Reno’dur. Zira ŞENOL hizmeti vermiştir: Ünlü boşanmayı bir çırpıda halleden tiyatro yazarı Arthur Miller, Reno’nun mahkemeleriyle karısından burada boşanıp sonra kimse baş edemez. Bir çırpıda dediğimiz Marilyn Monroe ile evlenmişti. en çok 6 haftayı bulur, ama buna Bunun hatırasına yazdığı piyes hiç kadınlar razıdır. unutulmaz: “The Mistfist”... Şimdi sıkı Çünkü öteki eyaletlerde boşanmak durun: The Mistfist’i sinemada kim neredeyse olanaksız yahut çok zordur. canlandırmıştır, tesadüf gibidir, Clark Özellikle New York, New Jersey, Gable... Nevada, 1920 yılında bir yasa Massachusetts gibi Doğu kıyısının geçirip, öteki eyaletlerde eyaletlerinden kadınlar buraya akın eder, boşanamayanlara kapıyı açmıştı. kocaları onları fellik fellik ararken, Nevada’nın bu girişimi o yıllarda federal Nevadalı avukatlar dava açar, mahkeme bir sorun olarak ortaya çıktıysa da sonuçlanana kadar dulluğunu bekleyen Amerikalı kadın ve feminist hareketin kadınlar bu çiftlikte istirahat eder. desteğini gördü. 50 eyalet, aralarından birini bu işe serbest bölge ayırmaya, sanki üstü örtülü rıza göstermiştir. İşte Dullar Çiftliği bu serbestliğin sonucudur, ama şimdi müze olmuştur: Tam, Nevada Çölü ortasında, dağlar arasındadır. Gidip görmek kısmet olamadı... Zaten gitsem de şimdi orada dul mul kalmış değildi; sonra, ben, Clark Gable hiç değildim... Dullar Çiftliği kapanınca ne oldu, diye soran meraklıya gerisini aktarmalıyız: Şimdi, Amerikalı kadınlar inatçı kocayı boşamaya kalkışınca, ver elini Karayipler Denizi’ndeki Guam Adaları’na yahut Dominik Cumhuriyeti’ne veya Meksika’ya gidiyor. Hem Latin müzik dinleyip geceleri salsa yapıyor, etekleri çaça çalıyor, hızını alamazsa rumba ve samba ne güne duruyor... Hem boşanıyor, hem bir güzel tatil yapıyor. Zira ABD federal yasaları Guam, Dominik ve Meksika yargıçlarının kararlarını resmen kabul ediyor... Demek ki yeni dullar çiftliği artık Latin ülkelerindedir... Clark Gable sizlere ömür, yaşasın Dullar Çiftliği... msenol34@yahoo.com ağaçları sizleri bekliyor M ilano, Roma, Venedik ve öğrendim. İspanyol Çınarı da bugün Floransa gibi turistik rotaların Milano’nun en yaşlı ağaçları üzerinde yer almasa da, yolu arasında.Öteki üç anıtsal ağaçtan biri Lombardiya başkentine düşenler için Guastalla parkında bir süs ağacı olarak alternatif bir gezi önereceğim. tanınan Katalpa, Porta Venezia Bu tematik tür, her güz mevsiminde parkındaki en yaşlı ağaç ise Bataklık kentin 200270 yaşındaki anıtsal Servisi. Lombardiya Kuş Grubu’ndan ağaçlarının boy gösterdiği tarihi Luciana Tedeschi, bu servinin yanı parklar ve bahçeleri keşfetmeniz için başında ördeklerin yuva yaptığını ve farklı bir seçenek. Milano ve ürediğini anlatıyor. Bu tür serviler çevresinde 1400 anıtsal ağaç mevcut, Mississippi’de mevcut. Piazza XXIV belediye bu yaşlı ağaçları “tarihsel Maggio’daki Kırmızı Çınar’ı da not anıt” kabul ederek koruma altına alın. Yoğun bir trafiğin aktığı alıyor. Milano’da özellikle beş anıtsal meydanda bu anıtsal çınar, vaha gibi ağacı görmenizi öneririm. çıkıyor karşınıza. Sıcak yaz aylarında Bu ağaçlardan biri, Milano Botanik gölgesine doyum olmuyor. Kırmızı Bahçesi’ndeki Gimko Biloba. Avrupa Çınar’ın doğum tarihi 1895. Bu ağaç kıtasının en yaşlı meydana I. Dünya M LANO ağaçlarından biri olan bu Savaşı’nda şehit düşen Gimko Biloba, 271 yaşında. askerlerin anısına 1924 Bernardino Verro yılında getirilmiş. Milano’ya Caddesi’nde Leonardo da 20 kilometre mesafede bir Vinci’nin saatlerce kalarak dönem Borromeo ailesinin yapıtlarını çizdiği ve yazlık konutu olarak gölgesine sığındığı mor kullanılan, bugün ise Lainate ASLI KAYABAL salkım da kentin anıtsal Belediyesi’ne ait Villa ağaçlarından bir başkası. Litta’nın tarihi bahçesine de Milano Botanik Grubu’na başkanlık gitmenizi öneririm. Villa Litta’nın en eden Giorgio Ceffali’nin anımsattığı yaşlı ağacı 250 yaşındaki yine bir gibi, ağaçlar insanlara benziyor. Her Gimko Biloba. Botanikçiler “yaşayan ağaç ötekinden farklı. Ceffali, “Bizler fosil” diye adlandırıyor bu yaşlı ağacı. kent yaşamının koşturmacasında Villa Litta’daki bir başka anıtsal ağaç ağaçların iklimi nasıl etkilediklerini da, Büyük İskender’in atları unutuyoruz. Çevrenin termometresi ateşlendiği zaman ateşlerini düşürmek gibi ağaçlar. Geçmiş zamanların için yemişlerini verdiği anlatılan tüm izleri gövdelerinde kayıtlı” Yabani Kestane. diyor. Piazza Libia’da 45 metre Kırmızımtrak sarı yaprakların yüksekliğindeki tarihi İspanyol boyadığı güz parklarında gezdikten Çınarı’nı da kesinlikle ziyaret edin. sonra soğuğun ve nemin acısını közde Bu meydana bir otopark inşa edilmesi pişen kestanelerle çıkarmak ya da planlandığında semt halkının ağacın sıcak bir kahve içmek artık sizin yaşaması için zorlu bir mücadele tercihiniz. verdiğini, ardından bu çevreci girişimin tarihi çınarı kurtardığını aslikayabal@hotmail.com alına salına yürüyorlar siyah giysili kadınlar. Kocaman göbekli, kara sakallı erkekleri iki adım önde. Arap ülkelerinden gelmiş turistler dolduruyor Cenevre’yi. Parası olanın güzel yaşadığı kentin geniş caddelerinde, camları ışıl ışıl vitrinler kolye, küpe, yüzük, kol saati dolu dükkânlarında, şık lokanta ve café’lerinde, odaları kocaman göl manzaralı otellerinde kırk milletten insan çıkıyor karşınıza. 250 enternasyonal kuruluşa ev sahibeliği yapan Cenevre’de yaşayanların üçte biri yabancı. Fransız İsviçresi’nin bir başka seçkinler kenti de yine Cenevre Gölü kıyısındaki Lozan. Göle dik inen yamaçlar ağaçlar, bahçeler ve üzüm bağları ile kaplı. Bu yeşilin arasına villalar, konaklar, tarihi kiliseler serpiştirilmiş. Yerleşim daha çok yukarıda. Dar sokaklarla, dik merdivenlerle inilen kıyı ise en varlıklılara ayrılmış gibi. Tarihi ağaçlarla dolu, çim kaplı koskocaman parklar, devasa villalar. Avrupa otellerinin majestesi, salonlarında 24 Temmuz 1923 günü Lozan Antlaşması’nın imzalandığı Beau Rivage Palace tepeden göle ve Alpler’e bakıyor. Az ötede, göl kıyısında, içinde başka bir lüks oteli barındıran Milano’nun yaşlı S Üç günde üç İsviçre yaşam sürdüren, çoğu yabancı kalburüstü d’Ouchy Şatosu. Dalları sulara değen insanla alışverişe ya da tatile gelmiş, ağaçlar altında uzun gezintiler yapılan cüzdanları kredi kartı dolu turistler geniş kıyı yolundan yükselen görkemli dolduruyor. Geçin oradan İtalyan yapı Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin İsviçresi’ne. Tessin merkezi. Ünlü Bejart Balesi ile bölgesindeki Maggiore Gölü dünyanın en büyük film arşivi ZÜR H kıyısında Locarno ve Ascona de Lozan’da. yumuşak havasıyla Avrupa’nın Yarım saat ötede Montrö... zenginlerini ve ünlülerini Burada da villalar, köşkler, çekiyor. Kıyı lokantalarından parklar. Rahatını seven çok birinde keyifli bir öğle zenginlerin yaşadığı bir kent. yemeğinden sonra yeşil dağlar Charlie Chaplin de ömrünün son 25 yılını Montrö AHMET ARPAD arasından kıvrılan trenle az ötedeki tarihi Bellinzona’ya yakınlarındaki Vevey’de geçin. Kaleleri, burçları, geçirmişti. Ailesinin kısa süre savunma duvarları, gözetleme kuleleri, önce terk ettiği güzel yapı şu sıralar 42 milyon Avro’luk bir yatırımla baştan aşağı dar sokakları ve tümü elden geçmiş tarihi binalarıyla ortaçağdan kalma bir kent olan iyice bir elden geçiyor. 2012 yılında “Chaplins World – Modern Bellinzona, UNESCO dünya mirası listesine alınmış. Sokak pazarlarında Times Museum” adı altında halka satılan şarapların, salamların, füme etlerin açılacak. Cenevre Gölü’nü çevreleyen ve yüzlerce çeşit peynirin tadına bakın. kent ve kasabaların cadde ve sokaklarını, Sonra tünellerle, tepeye ulaşan yollarla bu cennet yöredeki villalarda keyifli bir www.ahmetarpad.de C MY B C MY B aşın Alpler’i, girin Alman İsviçresi’ne. Zürih Gölü’nün kıyılarında villa alıp yaşamak her babayiğidin kârı değil! Hava kararırken gölün yamaçlarından karşıları seyrederken kendinizi bir an için suları ışıl ışıl parıldayan Boğaziçi’nde hissedin. Gidin akşama “Yarasa” operetine, düşleyin Viyana’yı. Sabah ünlü istasyon caddesinde şöyle bir volta atın. Vitrinlerdeki otomobil fiyatına satılan saatlere yutkunarak bakın. Zürih’den ayrılmadan doldurun çantanızı, “yeme de yanında yat” leziz çikolatalarla! Uzanın sonra Ren kıyısındaki Basel’e. Alman topraklarına adımınızı atmadan Beyeler müzesindeki Klimt’li, Schiele’li, kahvehaneli, operetli “Viyana 1900” sergisini sakın kaçırmayın... Üç günde İsviçre’nin Fransası’nı, İtalyası’nı, Almanyası’nı görünce düşünmeden edemiyor kişi: Bu ülke AB’nin ortasında niçin bir ada? Sorduğumuz tanışlar: Girip de ne yapacağız, böylesi çok daha iyi, çünkü başımız dinç, diyor!
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear