Catalog
                    Publication
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Years
                    
                    - 2025
 - 2024
 - 2023
 - 2022
 - 2021
 - 2020
 - 2019
 - 2018
 - 2017
 - 2016
 - 2015
 - 2014
 - 2013
 - 2012
 - 2011
 - 2010
 - 2009
 - 2008
 - 2007
 - 2006
 - 2005
 - 2004
 - 2003
 - 2002
 - 2001
 - 2000
 - 1999
 - 1998
 - 1997
 - 1996
 - 1995
 - 1994
 - 1993
 - 1992
 - 1991
 - 1990
 - 1989
 - 1988
 - 1987
 - 1986
 - 1985
 - 1984
 - 1983
 - 1982
 - 1981
 - 1980
 - 1979
 - 1978
 - 1977
 - 1976
 - 1975
 - 1974
 - 1973
 - 1972
 - 1971
 - 1970
 - 1969
 - 1968
 - 1967
 - 1966
 - 1965
 - 1964
 - 1963
 - 1962
 - 1961
 - 1960
 - 1959
 - 1958
 - 1957
 - 1956
 - 1955
 - 1954
 - 1953
 - 1952
 - 1951
 - 1950
 - 1949
 - 1948
 - 1947
 - 1946
 - 1945
 - 1944
 - 1943
 - 1942
 - 1941
 - 1940
 - 1939
 - 1938
 - 1937
 - 1936
 - 1935
 - 1934
 - 1933
 - 1932
 - 1931
 - 1930
 
                    Our Subscribers Can Login And Read Original Page
                    I Want To Register And Read The Whole Archive
                    I Want To Buy The Page
                
            
                leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr  SAYFA CUMHUR YET 31 EK M 2010 PAZAR  16 PAZAR KONUĞU  CMYB  C M Y B  Kastamonu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bahri Gökçebay YÖK sistemini eleştirdi  Liyakat değil sadakat aranıyor  Kastamonu Üniversitesi çok genç bir  yükseköğrenim kurumu. Kastamonu Vilayet  Konağı’nın yanında 1885 yapımı muhteşem taş  bina şu anda üniversitenin rektörlüğünü  barındırıyor. Bina dönemin valisi  Abdurrahman İzzettin Paşa tarafından  Anadolu’nun ilk lisesi olarak yaptırılmış.  Üniversitenin yerleşkesi şehrin biraz dışında  binlerce dekar bir arazi üzerinde. Her taraf ağaç.  Burada bırakın ağaç kesmeyi ağaçlandırmaya  özen gösteriliyor. Binalar da yatık olduğu için  çıplak gözle bakıldığında ağaçların altından  görünmüyor. Rektör Prof. Dr. Bahri  Gökçebay’la üniversitenin son yıllarda YÖK’le  yaşadığı öğretim üyesi, öğrenci alımlarının  engellenmesi sorunlarını konuşuyoruz. Prof.  Gökçebay, YÖK’ü keyfi davranmak ve anayasa  suçu işlemekle suçluyor. Ayrıca bu koşullar  altında bir daha rektörlüğe adaylığını  koymayacağını vurguluyor. Yine de, “Bugünkü  konjonktürün değişmesine bağlı,” demekten  de kendisini alamıyor.   Mart 2011’de rektörlüğe yeniden  adaylığınızı koyarsanız ve ne kadar yüksek oy  alırsanız alın YÖK ve Cumhurbaşkanı Gül’ün  sizi yeniden atayacağını düşünüyor musunuz?  B.G. Beni atayacaklarını sanmıyorum.  Çünkü diğer üniversitelerdeki tavırları  meydanda. Sayın Cumhurbaşkanı Ahmet  Necdet Sezer sıra dışı atamalar yaptı. Ben de o  sıra dışı atamalardan birisiyim. O sıra dışı  atamalar yüzünden çok tepkiler aldı. Ama  bunlar toplam atamalarının yüzde beşini  geçmedi. Oysa Sayın Abdullah Gül’ün yaptığı  atamaların hemen hemen üçte ikisi sıra dışı.  Ahmet Necdet Sezer’i o dönemde eleştirenler  maalesef bugün Abdullah Gül’ün yaptıklarına  hiç ses çıkarmıyor. Dolayısıyla gerek YÖK  gerekse Abdullah Gül’ün zihniyeti benim tekrar  rektör olarak atanmama engel olur. Çünkü  liyakat hiç önemli değil. Önemli olan sadakat.  Sistem bu.   Peki bugünkü bu sisteme rağmen  rektörlüğe adaylığınızı koyacak mısınız?  B.G. Hayır, şimdilik düşünmüyorum. Fikrimi  değiştirmem konjonktürün değişmesine bağlı.  Daha önce bana oy vermeyen kişiler bile bugün  bana oy vermeye hazır. Bunu da yüzüme karşı  söylüyorlar. Doğru söylediklerine de  inanıyorum. Eskiden burada bir Gazi  Üniversitesi gruplaşması vardı. Ben Ankara  Üniversitesi kökenli olduğum için ilk seçimde  bana pek sıcak bakmamışlardı. Şimdi beni  tanıdılar. Nasıl bir insan olduğumu anladılar;  neler yapabildiğimi öğrendiler. Pek çok  arkadaşımızın yurtdışına gidebilmelerine  önayak oldum. Döndükten sonra ufukları açıldı.  Bugün şu halimle aday olsam en yüksek oyu  alacağımı tahmin edebiliyorum ama YÖK’ün ya  da Cumhurbaşkanı’nın buradan bir adayı rektör  olarak atayacaklarını sanmıyorum. Dışarıdan  birisini empoze edeceklerdir. Üniversitelerin  hepsini ele geçirme çalışması devam ediyor.  Rektör olarak atanmanın ölçüsü şu olacak: Ya  türbana evet diyen ya da AKP’yle çok içli dışlı  olan bir aday atanacaktır.   Belki cemaate yakınlık da bir ölçü olamaz  mı?  B.G. Zaten AKP demek cemaat demek...  Yasalara aykırı   Bildiğim kadarıyla YÖK Kastamonu  Üniversitesi’ni öğretim üyesi kadrosu  açılmasını engelliyor. Böyle yasadışı bir  uygulama nasıl yapılabilir?  B.G. YÖK’ün bir buçuk yıldır Kastamonu  Üniversitesi’ne öğretim üyesi ataması  yapılmasını engellemesinin nedeni şu: Burada  daha fazla öğretim üyesi ataması yapılırsa kendi  empoze edecekleri rektör adayı yedisekiz  oydan fazla alamaz. Nitekim son olarak Giresun  Üniversitesi’nde bunu yaşadılar. Orada 29 ve 31  oy alan iki hocamız vardı. Onları devre dışı  bırakmak istediler. Ama medyanın ve  kamuoyunun tepkisi sürünce seçimi yeniletmek  için birisini istifa ettirdiler. Böyle dalavere  olmaz. Bunun adı dalavereden başka bir şey  değildir. Tamamıyla yasalara aykırıdır. İstifa  edecek adam seçime katılmaz. Neden seçime  katıldı? Seçimi sabote etmek için katılmak  olmaz. Tamamıyla üniversiteleri işgal havasına  girdiler. Teker teker ele geçiriyorlar. Geride  bizimki gibi birkaç üniversite daha kaldı. Onları  da hallettikleri zaman yükseköğretimi  tamamıyla ellerine geçirmiş olacaklar.   Siz bu yılki yeni eğitim ve öğretim yılı açılış  konuşmanızda üniversiteye öğrenci alımlarının  da YÖK tarafından engellendiğini söylediniz.  Bunun mantığı nedir?  B.G. YÖK yasası onlara bu yetkiyi vermiş  ama çok saçma bir yetki. Ne inceleme ne  araştırma yapma imkânları var. Bunlar gelip  araştırsalar ve üniversitenin olanaklarını  öğrenseler ve ona göre karar verseler haklı olur.  Böyle bir şey yok.  İçlerinde bu karara imza atanların hiçbirisi  Kastamonu Üniversitesi’ni görmedi. Aziz Nesin  sağ olsaydı bu konuda bir iki öykü yazardı.  İktisadi İdari İlimler Fakültesi’nde iki yardımcı  doçentimiz var. Mart ayında YÖK’e yazı  yazdık. Ekime kadar uzunca bir süremiz  olduğunu düşündük. O arada İktisadi İdari  İlimler Fakültesi İşletme Bölümü’ne yüz  öğrenci ve üç yardımcı doçent alalım diye  teklifte bulunduk. Gelen cevap şu: Öğretim  üyesi yetersiz olduğu için öğrenci alınması  uygun bulunmamıştır. Üç yardımcı doçent alımı  başvurumuza da şu yanıt verildi: İşletme  Bölümü’nde kadrolu öğretim üyesi sayısı  gereğinden fazla olduğu için alınması uygun  bulunmamıştır. Bakın, hoca sayısı yetersiz diye  öğrenci alınmasını kabul etmiyorlar hem de  öğretim üyesi sayısı gereğinden fazla olduğu  gerekçesiyle atama yapmıyorlar. Bu nasıl  çelişkidir?  Benim kadrolaşma gibi bir düşüncem olsa her  bölüme dörder beşer eleman alırım. Burada beş  fakülte, iki dört yıllık yüksekokul var. Bu  akademisyenler buralara alınacak. Yedi  kurumumuz bulunuyor. Bölümlerine de  bakarsanız onlarca bölüm var. Ben kadrolaşma  gibi bir düşünceye sahip olsam hepsini  akademisyenlerle doldururdum. Bugüne kadar  atamış olduğum elemanlar içinde bir tek  kadrolaşma amacıyla alınmış kişiyi göstersinler  bırakın rektörlüğü bırakmayı üniversiteyi de  terk eder giderim. Buraya alacağımız doçent ve  profesörler konusunda fazla yetkimiz yok.  Sadece kadro açıyoruz. Ama yardımcı  doçentleri seçme şansımız yüksek. Ben bu  konuda hep iki ölçüt kullandım. Bir, öğretim  üyesi için olmazsa olmaz koşullardan birisi en  az bir yabancı dil bilmesidir. Bunu da  ÖSYM’nin yaptığı Üniversite Giriş Sınavı’na  (ÜGS) bağladım. Bunun üzerine YÖK bize yazı  göndererek, ÜGS’si olsa bile siz yine sınav  yapacaksınız, dedi. Ama ben ÜGS’den  şaşmadım ve notları 60 ve daha yukarı olan  arkadaşları tercih ettim. İki, yeterince bilimsel  yayını var mı? Ona bakarım. O gelsin, bu gelsin,  kadroyu arttırayım, düşüncesiyle hiç atama  yapmadım. Çünkü ben baştan beri bir daha  rektör adayı olmayacağımı deklare etmiştim. O  zaman niye böyle bir şeye ihtiyaç duyayım?   Türkiye’de bu ölçütlere bakmadan atama  yapan hiç mi rektör yok?  B.G. Dolu var. Kendilerine oy verecek  eleman için ne atamalar yapmışlar. Burada  Eğitim Fakültesi’nde öyle elemanlar var ki  şaşırırsınız. Yabancı dil sıfır. Bilimsel yayın  deseniz o da yok. Hasbelkader bir yerlerde  doktora yapıp bir zamanlar buraya gelmişler.  Şu anda yardımcı doçent olarak üniversitede  oturuyorlar. Onlara hiçbir şekilde  dokunamıyorsunuz. 67 yaşını dolduruncaya  kadar böyle yatacaklar. Bunu yapan da  bilimselliğe, yabancı dile hiç bakmadan sırf  kendilerine oy versinler diye atama yapan  rektörler. Ben onları etik değerlerini yitirmiş  rektörler olarak isimlendiriyorum. Ben aslında  iki dönem rektörlüğe de karşıyım. Rektör dört,  beş ya da altı yıllığına bir dönem görev yapmalı.  Rektör o zaman gerçekten iş yapar. Rektörler  sıklıkla birinci dönemlerini kendilerine altyapı  hazırlamak için kullanır. Bu da üniversitelerde  kalitesiz elemanların atanmasıyla olumsuzluk  yaratıyor.  Yerleşkenin genişletilmesi   YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın  Kastamonu Üniversitesi’ne engellemeleri  bizzat yaptığı yolunda duyumlar aldığınızı siz  açılış konuşmanızda söylediniz. Kastamonu  Üniversitesi’nden yüksek oy alarak karşılarına  gelecek rektör adayları istemiyorlar, dediniz.  Olumsuz örneği de Giresun Üniversitesi’nden  verdiniz. Üniversite içinden birilerinin de karşı  olduğunu söylediniz. Kim bunlar?  B.G. Burada isim vermek istemiyorum ama  belli kesimler var. Benim aleyhimde  çalıştıklarını biliyorum. İsimlerini açıkça  verebilmek için elimde somut, belgeli kanıtlar  olması lazım ama ben önemli bilgiler, duyumlar  alıyorum. Size çok somut bir örnek vereyim:  Ben rektör olarak göreve ilk başladığım  dönemde 2008 bütçesinin yatırım programını  hazırlamaya başladık. O arada ODTÜ Mimarlık  Fakültesi’yle işbirliği yaparak bina projelerimizi  ve yerleşkenin planlamasını yaptık. Yerleşkenin  genişletilmesi gerekiyordu. O zaman 600 dekar  alan vardı. Zaman içinde bunu 2.300 dekara  çıkardık.  Çok iyi işler yapan Valimiz Mustafa Kara ve  Belediye Başkanımız Turan Topçuoğlu çok  yardımcı, destek oldu. Üniversitenin bu hale  gelmesinde, kamulaştırmada, tahsislerin  yapılmasında payları büyüktür. Her ikisi de  eğitime gönül vermiş insanlar. O arada çeşitli  fakültelerimizden öğretim üyesi almak için talep  geldi. Ben de 19 yardımcı doçent alınması için  YÖK’e yazı yazdım. Dışardan iki de doçent  buraya gelmek için başvurdu. Eserlerine,  yayınlarına baktık. Başvurularını kabul ettik.  Bunları da YÖK’e gönderdik. Bir süre sonra  baktık, bütün üniversitelerin izinleri çıkmış,  bizimki yok. Bir zamanlar YÖK’te de görev  almış olduğum için orada tanıdıklarım var.  Onlara sordum. Bir süre sonra,  “Kadrolaşıyormuşsunuz,” diye yanıt geldi.  Ben daha atama, hiçbir şey yapmamışım. Neyle  kadrolaşacağım?   Ayrıca kadrolaşma yasadışı bir faaliyetse  hükümet, YÖK neden büyük bir hızla  kadrolaşmaya devam ediyor?  B.G. Bunu ben hiç yanıtlamayayım. Neyse,  sonradan bazı aracılar bulduk. Derdimizi  anlattık. Böylece o zaman kadrolarımız serbest  bırakıldı. Ama üçdört ay sonra... Gerçi  yardımcı doçentler geldi ama o iki doçent iş  uzayınca başka üniversitelerde boş kadro  Özcan’ınkariyerinde  boşluklarvar   Ret gerekçeleri neden bu kadar mantıksız sizce?  B.G. Onu hiç bilemeyeceğim ama YÖK’ün, bizzat  çalışmaları engellemek için mantıkla, gerçekle ilgisi  olmayan gerekçeler öne sürdüğü de kesin.  Siz burada gördüğüm kadarıyla bütün bu  engellemelere rağmen Kastamonu Üniversitesi’ni  büyütme çalışmalarına son hız devam ediyorsunuz.  Bunları anlatır mısınız?  B.G. Bir kere hızla altyapı oluşturuyoruz. Bilimsel  yayın yönünden belli noktalara ulaştık. Bu kadar yeni  ama bunları başaran başka bir üniversite yok. Bütün  üniversiteler arasında bilimsel yayın yönünden 70.  sıradaydık. 2010’da 60. sıraya çıktık. Bunu biz değil,  YÖK söylüyor. 2011’de üniversitemiz daha da yukarılara  yükselecek. Arkadaşlarımız çalışıyor. Kendilerini yayın,  araştırma yapma ve akademik yükselme yönünde teşvik  ettim. Bugün bütün üniversite daha fazla üretmek ve  üniversiteyi daha iyi bir yerlere taşımak için çaba  harcıyor. Hatta Fen Edebiyat Fakültesi’nden bir hocamız  çok yüksek oranda atıf aldığı için ödüle layık bulundu. Bu  üniversitedeki gelişmelerden gurur duyuyorum ama ne  yazık ki üniversite bu kadar gelişirken bundan rahatsızlık  duyanlar var. Onun için de önümüze engeller koyuyorlar.  Ben Cumhurbaşkanı, Milli Eğitim Bakanı ve YÖK  yönetim kurulu üyelerine son olarak bir mektup yazdım.  Son cümlem şöyle bitiyor: Kastamonu Üniversitesi’nin,  Kastamonu’nun, genelleştirilirse Türkiye’nin önünün  kesilmesinin adını sizin takdirlerinize bırakıyorum.”   Prof. Dr. Erdoğan Teziç YÖK Başkanıyken AKP  hükümeti YÖK’le sürekli kavga ederdi. Ama Yusuf Ziya  Özcan YÖK Başkanı olduktan sonra artık hiç şikâyet  duymuyoruz. Sizce neden?  B.G. Yusuf Ziya Özcan yukardan ne söylenirse onu  yapıyor da ondan. Teziç onların söylediklerini  yapmıyordu. Aralarında sürekli çelişki vardı. Ayrıca Prof.  Erdoğan Teziç hukuktan hiçbir zaman sapmadı.   Yusuf Ziya Özcan’ın pek bir akademik geçmişi  olmadığı söyleniyor. Sizin bu konuda bilginiz var mı?  B.G. Hacettepe Üniversitesi’nde Üniversitelerarası  Kurul toplanmıştı. YÖK Başkanı da geldi. O toplantıda,  “Arkadaşlar, medya benim hakkımda çeşitli şeyler  yazıyor. Başkalarından değil, benden öğrenin. A.Ü.  Dil Tarih Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nü bitirdim.  ABD’de yüksek lisans ve doktora yaptım. ODTÜ’ye  yardımcı doçent olarak atandım. Sonra kendi işimi  kurmak için üniversiteden ayrıldım” dedi. Ondan sonra  ne iş yaptığını bilmiyorum.  Ben bu engellemelerle karşı karşıya kalınca kendisiyle  ilgili bir araştırma yaptım. İki tane özgeçmiş buldum.  İkisinde de yardımcı doçentliğe kadar yükseldiği var.  Ama doçent ve profesör olmasıyla ilgili bilgi yok. 2003  yılında ODTÜ’ye profesör olarak dönmüş. Benim  özgeçmişimde nerede ne zaman doktora yaptığım, doçent,  profesör olduğum açıkça yazılıdır ama ne yazık ki YÖK  Başkanı’nın doçentliğiyle ilgili hiçbir bilgi yok. 2003’te  ODTÜ’ye profesör olarak mı geldi, yoksa profesörlük  kadrosunu orada mı aldı? Onu da bilemiyoruz. Bakın  anayasanın 131. maddesi YÖK’ün nasıl oluşacağını,  YÖK Yasası’nın 6. maddesi b bendi Cumhurbaşkanı’nın  YÖK üyelerini nasıl seçebileceğini hükme bağlıyor.  Bunlar, üniversitede başarılı işler yapmış profesörler  arasından seçer, diyor. YÖK Başkanı’nın üniversitelerde  başarılı ne iş yaptığı belli değil. Özgeçmişlerine göre  üniversitede uzun süreli bir çalışması da yok.  Üniversitedeki ciddi çalışması 2003’le 2007 arası  gözüküyor. 2007’de de YÖK Başkanlığı’na atanıyor. Bu  süre içinde Türkiye üniversitelerini tanıyıp bilmesini ve  onların sorunlarını dile getirmesini, üniversitelere destek  olabilmesini beklemek tabii bu durumda çok zor.  P  O  R  T  R  E  Prof. Dr. BAHRİ GÖKÇEBAY  Ankara, 1940 doğumlu. Yükseköğrenimini A.Ü. Ziraat  Fakültesi Tarım Makinaları Bölümü’nde yaptı. Aynı  fakültede doktorasını aldıktan sonra Batı Alman  hükümetinden burslu olarak iki yıllığına Max Planck  Enstitüsü’nde araştırmalar yaptı. Türkiye’ye döndükten  sonra doçentliğinin ardından profesörlüğünü beklerken  YÖK yasasının yürürlüğe girmesiyle çalıştığı  üniversiteden profesörlük derecesini alması imkânsızlaştı.  Bunun üzerine çeşitli araştırmalar sonucu Kastamonu’da  A.Ü.’ye bağlı meslek yüksekokulunda göreve başladı.  Aynı yıl profesörlüğe yükseldi. 19 yıl meslek yüksekokulu  müdürlüğü yaptı. 2006’da Kastamonu Üniversitesi  kurulduktan sonra Mayıs 2007’de YÖK ve 10.  Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından rektör  olarak atandı.  SÖYLEŞ  LEYLA TAVŞANOĞLU  Türban kararları anayasa suçudur   YÖK’ün genelgesiyle türban artık  üniversitelerde serbest bırakıldı ama iç  hukuk olduğu kadar AİHM’nin de  Leyla Şahin kararı var. YÖK bunları  aşıp nasıl türbana üniversitelerde geçit  verebildi?  B.G. Ben Yekta Güngör Özden’den  duydum. YÖK’le ilgili 22 Yargıtay kararı  varmış. Ayrıca Anayasa Mahkemesi,  Danıştay kararları, dediğiniz gibi AİHM  kararı var ama bunlara rağmen türbanlı  öğrencinin üniversiteye serbestçe girmesi  için yeşil ışık yaktılar.  Şimdi sınavlara öğrencilerin türbanla  girebileceklerini ilan ettiler. Bu anayasa  suçudur. Ben hukukçu değilim ama bütün  hukukçular tartışmalarda bunun anayasal  suç olduğunu söylüyor.  Anlamıyorum. İnsan böyle bir  töhmetin altına nasıl girer? Bence bir  insan kendisini o göreve getiren insanlara  ancak kul köle olma koşuluyla böyle bir  suç işleyebilir ama vicdanım özgürse ve  dik duran bir kişiliğe sahipsem ben rektör  olarak böyle bir suç işleyemem. Beni  zorlarsa, çok sıkışırsam istifa ederim.  Böyle bir anasaya suçu işlemeyi göze  alamam.   AB üyeliğine aday Türkiye AİHM  kararlarını hiçe sayarak AB nezdinde  inanılırlığını, itibarını nasıl koruyabilir?  B.G. AB’ye de güvenmiyorum ve  inanmıyorum. Kıbrıs’la ilgili AB kararı  da ortada. AB Türkiye’ye karşı her  zaman ikiyüzlü davranmıştır. ABD zaten  belli. Aklımın erdiğinden beri eğitim  seviyemiz hep geriye gitti.  Prof. Oktay Sinanoğlu kitabında da  yazmıştı. 1950’lerde Türkiye’nin  ortaöğrenimi dünyaya örnekti. Derken  Türkiye’nin ortaöğretimi çağdaşlaştırma  kisvesi altında dört ABD ve dört Türk  uzmandan oluşan bir komisyon  kuruluyor. Bu komisyonun başkanlığını  da ABD’nin Ankara Büyükelçisi yapıyor.  Bu konuyu o kadar önemsemişler ki  Türkiye’nin ortaöğretimi bugünlere  gelene kadar tepetaklak oldu.  AKP’nin kapatılması davası  açıldığında AB ortalığı yıktı. Bugün  Türkiye’deki uygulamalara sadece  seyirci kalıyorlar. Neden acaba?  Anayasa Mahkemesi, Danıştay kararları,  dediğiniz gibi AİHM kararı var ama bunlara  rağmen türbanlı öğrencinin üniversiteye  serbestçe girmesi için yeşil ışık yaktılar. Şimdi  sınavlara öğrencilerin türbanla girebileceklerini  ilan ettiler. Bu anayasa suçudur.  1950’lerde Türkiye’nin ortaöğrenimi dünyaya  örnekti. Derken Türkiye’nin ortaöğretimi  çağdaşlaştırma kisvesi altında dört ABD ve dört  Türk uzmandan oluşan bir komisyon kuruldu.  Türkiye’nin ortaöğretimi bugünlere gelene  kadar tepetaklak oldu.  bularak gitti. Onları elden kaçırdık. Oysa doçent  bizim için çok önemliydi. Baştan beri üniversite  içinden birileri işimizi engellemek için  ellerinden geleni yapıyor. YÖK tarafından bu  derece olumsuzluklarla karşılaştık. Hele şu son  zamanlarda üniversitenin işlerini iyice  kilitlediler. Öğrenci alımında nasıl  engellendiğimize bir örnek vereyim: Taşköprü  Meslek Yüksek Okulu bir de Araç’ta Meslek  Yüksek Okulu iki yeni okulumuz. Bu okullar  için 25 kişilik kadro açıldı. Bunların bir kısmını  araştırma, bir kısmını öğretim görevlisi olarak  kullanabilirsiniz dediler. Araştırma görevlilerini  belirledik. Yasanın 35. maddesine göre onlar  eğitimlerini almak üzere büyük üniversitelere  gidecek. Kastamonu’ya da yardımcı doçent  olarak dönecekler. Ama baktık, öğretim  görevlisi kadrosu açılmadı. Yine kilitlendik.  Sonra Araç’taki okula bilgisayar programcılığı  ve elektrik kadrosu açıldı. Aynı programları biz  Taşköprü’ye de açmıştık. Orada elektrik açıldı,  bilgisayar programcılığı açılmadı.  Açılmamasının gerekçesi de şu: İstihdam  olanağı olmadığı ve öğrenciler tarafından tercih  edilmemesi nedeniyle bilgisayar programcılığı  kadrosu Taşköprü için açılmamıştır.  Merkezdeki Kastamonu Yüksek Okulu’nda  bilgisayar programcılığı var. Öğrenci kontenjanı  50. Yani tam anlamıyla dolu. İnebolu’da var;  kontenjanı 50. Cide’dekinin de kontenjanı 50.  Yeni açılmış olmasına rağmen Araç’takinin de  kontenjanı 50. Yani, bu öğrencinin tercih  etmediği bir program değil. Hocalarımız çok  kaliteli. Çok iyi öğrenciler yetiştiriyoruz. Mezun  olunca da kolayca iş buluyorlar. Günümüzde  artık her iş bilgisayarla yapılıyor.   
            
    
