Catalog
                    Publication
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Years
                    
                    - 2025
 - 2024
 - 2023
 - 2022
 - 2021
 - 2020
 - 2019
 - 2018
 - 2017
 - 2016
 - 2015
 - 2014
 - 2013
 - 2012
 - 2011
 - 2010
 - 2009
 - 2008
 - 2007
 - 2006
 - 2005
 - 2004
 - 2003
 - 2002
 - 2001
 - 2000
 - 1999
 - 1998
 - 1997
 - 1996
 - 1995
 - 1994
 - 1993
 - 1992
 - 1991
 - 1990
 - 1989
 - 1988
 - 1987
 - 1986
 - 1985
 - 1984
 - 1983
 - 1982
 - 1981
 - 1980
 - 1979
 - 1978
 - 1977
 - 1976
 - 1975
 - 1974
 - 1973
 - 1972
 - 1971
 - 1970
 - 1969
 - 1968
 - 1967
 - 1966
 - 1965
 - 1964
 - 1963
 - 1962
 - 1961
 - 1960
 - 1959
 - 1958
 - 1957
 - 1956
 - 1955
 - 1954
 - 1953
 - 1952
 - 1951
 - 1950
 - 1949
 - 1948
 - 1947
 - 1946
 - 1945
 - 1944
 - 1943
 - 1942
 - 1941
 - 1940
 - 1939
 - 1938
 - 1937
 - 1936
 - 1935
 - 1934
 - 1933
 - 1932
 - 1931
 - 1930
 
                    Our Subscribers Can Login And Read Original Page
                    I Want To Register And Read The Whole Archive
                    I Want To Buy The Page
                
            
                CMYB  C M Y B  PANO  DENİZ KAVUKÇUOĞLU  Aferin Benim Güzel Kızıma  Benim ruhu gibi aklı da güzel kızım, başarın  sevgili yurdumuzun tüm hürriyetperverleri gibi  benim de göğsümü kabarttı, göz pınarlarımda  yaşlar birikti, “işte” dedim, dudaklarım titreyerek,  “yeni bir Rabia Hatun doğuyor,” inançlı, kararlı ve  yılmaz bir savaşçı.  Kolay iş değildi başardığın. Ama beni en çok  heyecanlandıran o müthiş sabrın oldu. Yüreğin ilim  irfan aşkıyla yanıp tutuşurken, bir ay boyunca  okulunun eşiğine adım atmama sabrını nasıl  gösterdin, gösterebildin? Nasıl bir iradedir, ne yüce  bir kararlılıktır bu? Haklısın, “İman gücü, amca”  diyeceksin bana, haklısın. İnsanın benliği iman ile  dolunca karşısında kim, ne durabilir ki, henüz  14’ünde bile olsan.  Demek önce bir ay Hz. Eyüp sabrıyla bekledin,  sonra eşik atlama denemelerine giriştin; bir, iki, üç,  dört... Sonuçsuz, nihayet beşincisinde kapılar  açılıyor, seni de buyur ediyorlar, eşiği atlıyorsun  başındaki türbanınla. Pes doğrusu!  Düşünüyorum da, Mehmet Âkif üstadımız  “Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım”  dizesini sanki senin için yazmış diyorum.  Gazetelerdeki açıklamalarını okudum. “Dün  başörtümü taktım okula geldim. Beklediğim gibi  oldu, okula alınmadım. Bugün de 4 kez çıkarttılar  ama ısrarımız üzerine derslere giriyorum. Yarın ne  olacak bilmiyorum. Sonuna kadar direneceğim.  Onlar kovacak ben geleceğim” diyorsun. Seni  kovmalarına hiç aldırma sakın, unutma, sen  kükremiş bir selsin, sende bu iman gücü olduktan  sonra önünde hiçbir bent duramaz, çiğner aşarsın.  Ne var ki seni eleştirmeden de geçemeyeceğim.  Keşke bu kutsal girişimin için bir süre daha  bekleseydin. Çünkü bu “zamansız” davranışınla  türbanı, başörtüsünü bir hürriyet meşalesi olarak  simgeleştiren hürriyetpervermünevver ablalarının,  ağabeylerinin, teyzelerinin, amcalarının tekerlerine  istemeden de olsa çomak soktun. Sana şimdi  “provokatör” diyorlar. Biliyorum, bu kötü sıfatı asla  hak etmiyorsun, fakat insanoğlunun çiğ süt emmiş  bir mahluk olduğunu hiç aklından çıkarma, bir  mücahit olarak böyle şeylere daima hazırlıklı ol!  Müderris Yusuf Ziya Bey’i mutlaka  tanıyorsundur. Geçenlerde yürekleri seninki gibi  iman dolu üniversiteli ablalarına konan  “türbanla/başörtüsüyle derslere girme” yasağını  kaldırdı. O da çok hürriyetperver bir zattır ve kelamı  emirdir, Allah selamet versin. O günden bugüne  herkes bu meseleyi tartışıyor memlekette; bir çift  kelamla anayasa hükmü ortadan kalkar mı,  kalkmaz mı diye. Hürriyetperver olmayan muhalif  kesim ise “Bu işin sonu ilköğretimde  türban/başörtüsü iznine kadar varır” diyerek itiraz  ediyor. Hürriyetperverler tam da “yok yav”, “öyle  şey olur mu” falan diyerek konuyu geçiştirmeye  çalışırlarken, devreye sen girdin. Şimdi sana niçin  “provokatör/kışkırtıcı” dendiğini anladın mı?  Benim gönlü güzel kızım, bu cennet vatanda  ayakta kalabilmek için gerekli yolları, yordamları,  yöntemleri iyice belleyeceksin. Her şeyden önce  olduğundan da fazla sabırlı olacaksın. Yukarıda  sana, sabrının beni heyecanlandırdığını söyledim,  doğrudur. Ama keşke biraz daha bekleyebilseydin.  Sıra üniversiteli ablalarındaydı. Önce onların işi  kotarılacak, sonra sıra hekim, avukat, yargıç, savcı,  vali, diplomat teyzelerine gelecekti. Sen ne yazık ki  en son sıradaydın; sıranı beklemeden öne çıktın.  Zamansız çıkışın, başındaki örtüyü “kılık kıyafet  özgürlüğü” çerçevesinde değerlendiren,  “üniversiteye başörtüsü ile girilse dünyanın sonu  mu gelir” diyen laiközgürlükçü çevreleri bile  ürküttü.  Bak, herkes konuşmaya başladı bile; Yargıtay  Başsavcısı, Başbakan, hükümet sözcüleri,  muhalefet sözcüleri, hürriyetperver türbancılar,  karşıtları, kısacası ağzı laf yapan herkes…  Korkarım, çözüm yine “divan”a kalacak.  Ah kızım, azmini koruyarak biraz daha  sabredecektin. “Azimle i..yen mermeri deler” diye  boşuna söylememiş büyüklerimiz.  dkavukcuoglu@superonline.com  www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com  ÇED KÖŞESİ  OKTAY EKİNCİ  Deniz Som... Maruf Önal...  Dostlar bilir, erken kalkan  lardanım… Rahmetli dede  min nasihatine uyar, güneş  doğmadan güne başlarım.  Bu “köylü” halimin en er  ken başladığı gün ise pazarte  sidir. Yeni bir haftaya umutla  başlamanın heyecanı başka  dır... yani o hep işittiğim “pa  zartesi sendromu”nu hiç ya  şamadım. Sabahın serinliğin  de alacakaranlığın aydınlığa  dönüşmesini yaşamayı anlat  maya dilim yetmez.. Ama ge  çen pazartesi, haftanın böyle  sine “yürek burkarak” baş  layacağını bilseydim, güneş, o  sersem salak yükselen gökde  lenlerin arkasından doğduğu  saatte gazeteye gelir miydim?  Önce Deniz Som... Sayfa  arkadaşım, kızgın yoldaşımız,  hep haklı çıkanımız... Meğer  haftaya başlarken yolcu ede  cekmişiz sonsuz dinlencesi  ne… 57 yaşında ve daha kim  bilir nice “vaziyet”leri yaz  mayı planla  dığı o en ve  rimli, en bil  ge dönemin  de...  Ardından  Maruf  Önal... De  niz’in fotoğ  rafı hâlâ ceketimin yakasın  dayken gelen “yitirdik” ha  beri... Mimarlıkta en hayran  olduğumuz kişiliklerin en bi  rikimlilerinden... “Ağa  bey”imiz...  Böyle hafta olur mu? Yürek  bu kadar zorlanır mı?  Sayfanın adı  Dedim ya Deniz Som’la  sayfa komşusuyduk. Dahası,  bu sayfanın gazetedeki emek  tarlarca tanımlanan adı da  “Vaziyet Sayfası”ydı. Örne  ğin “1510Vaz” demek, 15  Ekim’deki ‘Sayfa’nın koduy  du...  ÇED Köşesi, diğer köşe ya  zıları, bant karikatürler, varsa  küçük ilanlar... bu kodla dizi  lir, okunur, düzeltilir, sayfa  nın sekreterleri Fatoş’la Ra  bia’ya teslim edilirdi. Vehbi  Abi de aynı kodla denetlerdi...  Şimdi ne ad verilecek bu  sayfaya?  Bence “vaz” devam etmeli.  ÇED Köşesi’ni dizgi servisine  “vaz” koduyla göndermeli  yim. Eminim ne yazmışsam,  daha bir gerçekçi, ödünsüz,  Cumhuriyet’e yakışır cesur  lukta yazarım. Deniz Som’un  o her zaman hissettiğim “ses  siz denetim”ini de sürdürmüş  olurum. Bundan daha kutsal  bir miras olabilir mi?  O gün gazetedeki törende,  Orhan Erinç hepimizin duy  gularını aktardıktan sonra “is  teyen varsa konuşabilir” de  yince söz almaya yeltendim;  ama konuşamayacağımı anla  yınca “vaz”geçtim... Boğazı  ma takılan ve gözümden akan  hüznü yenebilseydim, şunu  söyleyecektim: “Yurtsever  likveAtatürksevgisininsöz  de değil, özde yazarıydı.”  Mimarlığın ‘Ağabeyi’  Dedim ya, Maruf Ağabey’i  de 18 Ekim’de yitirdiğimizi  duyduğumda yıllar öncesine  gittim... Mimarlar Odası’nda  ki o ilk ve unutulmaz yılları  ma.  Hocalarımızın oda çalışma  larına katılmaları bize öylesi  ne güç verirdi ki, anlatmak  yetmez, yaşamak gerekir.  Çünkü birçokları meslek oda  larına uzak durmayı; odanın  mücadelesine katılmak yerine  üniversiteye  kapanıp kalma  yı yeğlerken bir  avuç kahraman  hocamızın he  men her etkin  liğimizde bi  zimle olmaları  nasıl unutula  bilir?  Maruf Önal, işte onlardan  sadece biri değil, oda örgüt  lenmesinde doğrudan görev  alan ve hemen tüm yaşlarında  üzerine düşen ne varsa inanıl  maz bir çalışkanlık ve cesa  retle yerine getiren, eşsiz bir  önder ve öğretmendi... İşte öz  geçmişinden bir paragraf:  “Mimarlar Odası’nın kuru  cu üyesi (195456), 4. Dönem  Yönetim Kurulu Başkanı  (195859), İstanbul Şubesi 6.  Dönem Yönetim Kurulu  Üyesi (196062), Mimarlık  Vakfı Kurucu Üyesi ve Baş  kanı…”  Odanın 3 numaralı üyesi  olan, DGSA mezunu (1943)  ve YTÜ’nün efsanevi mimar  lık dekanı Maruf Ağabeyimi  zin çok sayıdaki eseri arasın  da Çanakkale Anıtı Projesi,  Kadıköy Reks Sineması, Tak  sim Oteli gibi farklı alanlarda  ki tasarımları, çağdaş mimar  lığımızın özgün örnekleridir.  Mimarlar Odası tarafından  2000 yılında verilen Ulusal  Mimarlık Ödülü için demiş  ti ki: “Aslında mimarlığın  gereğini yapmaya çalıştım,  meğer ne kadar önemliy  miş...”  SAYFA CUMHUR YET 24 EK M 2010 PAZAR  18  KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr  HARBİ SEMİH POROY  HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ  UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com  ekinci@cumhuriyet.com.tr  Şiar YALÇIN  G  azi Mustafa Kemal, önce  Ankara’da, otomobiliyle  Çankaya’daki konutuna gi  derken ve hatta Büyük Millet Mecli  si’nde öldürülmek istenilmiş ve bunun  için bazı “keşifler” yapılmıştır. Ancak  bu girişimlerin başını çeken eski La  zistan Mebusu Ziya Hurşit’in ağabeyi  Faik Bey bunu haber almış ve Rauf  Bey’e duyurmuştur. Bunun üzerine Zi  ya Hurşit uyarılmış, azarlanmış ve An  kara dışına çıkarılmıştır.  Böylece suikast planı pek şüyu bul  madan henüz “rüşeym halinde” iken  önlenmiştir. Ne var ki bazı çevre ve ki  şilerde Gazi’yi öldürmek niyeti kök  salmış olduğundan mutlaka uygulan  maya konulması için gizli hazırlık ve  faaliyetlere devam edilmiş, bir yandan  siyasi ihtirasları akıllarının biri karış  üstünde olan İttihat ve Terakki’nin  “komitacı” takımı, bir taraftan siya  sal ve toplumsal devrimlere karşı çı  kan mülga Terakkiperver Fırka’nın ba  zı unsurları ve nihayet kendi kişisel  idealizmini ve demokrasi havariliği  ni bunların “siyasi emelleriyle tevhit  eden” ve gözünü budaktan esirge  meyen sergerde Ziya Hurşit, birkaç pa  ralı katili de aralarına alarak suikastı,  Gazi’nin 1926 Haziran’ında çıktığı bir  yurt gezisi sırasında İzmir’de ger  çekleştirmeye karar vermişlerdir. Mut  lu bir tesadüf eseri olarak, suç ortak  larından biri olan ve Gazi öldürül  dükten sonra katilleri Yunan adala  rından birine kaçıracak olan motorcu  Şevki’nin ya pişman olarak ya da pa  niğe kapılarak olayı İzmir Valisi’ne ha  ber vermesi üzerine hemen gerekli ted  birler alınmış ve suikastın elebaşıları  kaldıkları otellerde suç aleti tabanca ve  bombalarıyla birlikte kıskıvrak yaka  lanmışlardır. İstiklal Mahkemesi gö  reve çağrılmış, birçok tutuklamalar ya  pılmış ve 4050 kişi İzmir’de Elham  ra Sineması’nın salonunda yargılana  rak içlerinden 13’ü vicahen ve biri (es  ki Ankara Valisi Abdülkadir) gıya  ben idama mahkum edilmişler ve er  tesi günü İzmir’in çeşitli semtlerinde  kurulan darağaçlarında asılmışlardır!  Maliye Nazırı Cavid Bey, Dr. Na  zım Nail ve Hilmi Bey’lerle birlikte  daha birçok eski İttihatçının davaları  ise tefrik edilmiş ve bunlar, araların  da bir basın suçundan dolayı mahkum  olduğu “nefyi ebet” cezasını Ço  rum’da çekmekte olan Hüseyin Ca  hit Yalçın’ın da bulunduğu birtakım  yeni sanıkların yanı sıra Ankara’da  yargılanmışlardır. Fakat önceki yazı  mızda da belirttiğimiz gibi bu artık bir  suikast ve “taklibi hükümet” dava  sından ziyade eski İttihatçıları tasfiye  davasına dönüşmüştür. Ve bu yüzden  de bu dava sonunda verilen idam ka  rarları inandırıcı olmaktan uzak kal  mıştır.  İzmir duruşmalarının sonunda ve  rilen kararların da hukuka tamamen  uygun olup olmadığı tartışılabilir.  Nakıs teşebbüs safhasına bile intikal  etmemiş olan (çünkü Ziya Hurşit ve ar  kadaşları, aynen motorcu Şevki gibi  Atatürk İzmir’e gelinceye kadar her an  tasavvurlarından vazgeçebilirlerdi)  reisicumhuru öldürmek suçunun te  şekkül etmediği açıktır. Kaldı ki ceza  kanununa göre bu, ancak tam teşebbüs  halinde idam cezasını gerektirir. Ama  İstiklal Mahkemesi; sanıkları, cum  hurbaşkanını öldürmeye teşebbüs su  çundan değil, o zaman “taklibi hü  kümet” diye bilinen ve yakın tarihi  mizde Menderes ve arkadaşlarına  Talat Aydemir ve Fethi Gürcan’a,  Deniz Gezmiş ve iki arkadaşına uy  gulanmış olan TCK’nin 146. madde  sindeki yazılı suçtan mahkum etmiş  tir.  Bunun da unsurları var mıydı, suç  hukuken tekevvün etmiş miydi diye  akademik düzeyde bir tartışma açıla  bilir ve bunun hiçbir sakıncası (ve de  yararı!) olmaz. Ama son tahlilde şu  nu düşünmek ve kabul etmek gerekir:  Yeni kurulmuş bir cumhuriyeti, laik re  jimi yıkmak ve devrimci atılımları dur  durmak amacıyla milletin kalbinde taht  kurmuş bir vatan kahramanını öldür  meyi uzun zamandan beri tasarlamış  ve nihayet bu planı tatbik mevkiine  koymak için harekete geçmiş olan in  sanları savunmak mümkün değildir.  Yapılan veya yapılmak istenilen  iş, kanunun hangi maddesine girerse  girsin veya girmesin, bir cinayetti ve  faillerinin “Takriri Sükun” Kanu  nu’nun olağanüstü şartları içinde el  bette hukuki incelikler bir tarafa bı  rakılarak ibret verici bir şekilde ceza  landırılmaları gerekirdi, içlerinde Laz  İsmail ve Gürcü Yusuf gibi suçu  meslek edinmiş “eşirra”nın da bu  lunduğu bu cinayet şebekesinin bugün  topyekun, üstelik af değil de itibarının  iade edilmesini istemek bir gaflet,  dalalet ve hatta hıyanet değil de nedir?  Evet, İstiklal Mahkemeleri zaman za  man icrai adalet yerine icrai siyaset et  miş ve rejimi korumak isterken masum  insanları haksız yere mahkum etmiş  olabilir.  Ve bu insanların başında Atatürk gi  bi düşünmemiş de olsa kendi çapında  bir vatanperver ve son derece na  muslu ve çok iyi kalpli bir insan olan  babam Cavid Bey gelir. Uğradığı acı  akıbetin kurbanları da bir buçuk ya  şında yetim kalan ben ve çılgınca sev  diği ve ancak birkaç yıl birlikte yaşa  yabildiği kocasını kaybeden annem ol  muştur.  Atatürk’e dil uzatmak  Ama bütün bunlara rağmen ben  Atatürk’e sadece bu yüzden bile olsa  dil uzatmaktan hicap duyarım. Çünkü  vatanın kurtuluşunu, bağımsızlığını ve  beceriksiz yöneticilerin elinde düştü  ğü bugünkü hiç de parlak olmayan ha  line rağmen çağdaşlığını ona borçlu  dur.  İhtilal, iç savaş ve benzeri gibi çal  kantılı dönemlerde kurunun yanında  yaşın da yandığı tarihte çok görül  müştür ve bu eşyanın tabiatında yatan  bir şeydir. “Justice sommaire” (kısa  yoldan adalet) denilen kavram ve uy  gulama; ihtilal ve “İstiklal Mahke  meleri” gibi olağanüstü yargılama  mercilerinin kaçınılmaz bir özelliğidir.  Ne mutlu bize ki Fransız ve özellikle  Bolşevik ihtilallerinde olduğu gibi  düzmece yargılamalar ve sorgusuz su  alsiz infazlarla suçlu veya suçsuz on  binlerle insanımız hayatını kaybet  memiştir!  (27 Mart 1994 Cumhuriyet)  Kaybettiğimiz Şiar Yalçın’ın anısına  Çağdaşlığı Ona Borçluyuz...  BULMACA SEDAT YAŞAYAN  SOLDAN  SAĞA:  1/ Anlaşılması  güç ve karmaşık  bir konunun, ge  niş yığınların  anlayabileceği  bir biçime so  kulmasına veri  len ad. 2/ İnsa  nın kendine kar  şı duyduğu say  gı... Arap er  keklerinin kefi  yelerinin üzerine ge  çirdikleri kalın çem  ber bağ. 3/ Macun...  Bir ilimiz. 4/ Satranç  ta bir taş... Uyuşturucu  maddenin etkisinde ol  ma, keyif hali. 5/ Kir  liliği gösteren iz... Baş  lıca belirtisi kısa, ça  buk ve değişken güçte  istemsiz hareketler  olan bir hastalık. 6/ Geminin rüzgâr alan yanı... Ko  ca. 7/ Y. K. Karaosmanoğlu’nun tanınmış bir romanı...  Şenliklerde caddelere kurulan süslü kemer. 8/ Mey  dan... Damızlık dişi hayvan. 9/ İstanbul’un Sultanah  met semtinde, Bizans döneminden kalma ünlü sarnıç.  YUKARIDAN AŞAĞIYA:  1/ İnsan sesine ilişkin olan... Bir burç adı. 2/ Bir çok  luğu oluşturan varlıkların her biri... İngiltere’de çok  sevilen bir cins bira. 3/ Ortadoğu’da, “Ölü Deniz” de  denilen bir göl... “Çulara” da denilen bir balık. 4/ Yu  nanistan’ın plaka imi... Çok yinelendiğinden usanç ve  rici bir durum alan söz. 5/ Yüz metrekare tutarında yü  zey ölçüsü birimi... Kalay elementinin simgesi. 6/ Ka  rahindibanın sebze olarak yenen yaprakları... Eski dil  de su. 7/ Amazon bölgesinde bataklık sık orman... Ke  keme ya da dilsiz kimse. 8/ Budizmin, Japonya’da bü  yük önem taşıyan kolu... İslam ülkelerinde, yönetilen  sınıflar için kullanılan terim. 9/ Bir göz rengi... Bir top  luluğun ileri gelenleri.  1 2 3 4 5 6 7 8 9  1  2  3  4  5  6  7  8  9  A Y N I S E F A  R E İ S R E M İ  A N T B E D U H  P E F E M E R A  S A L A Ç O R N  A B İ S F E K E  Ç A K D O A T  I R S A B U K  A P E R İ T İ F  1 2 3 4 5 6 7 8 9  1  2  3  4  5  6  7  8  9  Deniz Som Maruf Önal  Mutlu bir tesadüf eseri olarak, suç ortaklarından biri olan ve Gazi öldürüldükten sonra katilleri  Yunan adalarından birine kaçıracak olan motorcu Şevki’nin ya pişman olarak ya da paniğe kapılarak  olayı İzmir Valisi’ne haber vermesi üzerine hemen gerekli tedbirler alınmış ve suikastın elebaşıları  kaldıkları otellerde suç aleti tabanca ve bombalarıyla birlikte kıskıvrak yakalanmışlardır.   
            
    
