Catalog
                    Publication
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Years
                    
                    - 2025
 - 2024
 - 2023
 - 2022
 - 2021
 - 2020
 - 2019
 - 2018
 - 2017
 - 2016
 - 2015
 - 2014
 - 2013
 - 2012
 - 2011
 - 2010
 - 2009
 - 2008
 - 2007
 - 2006
 - 2005
 - 2004
 - 2003
 - 2002
 - 2001
 - 2000
 - 1999
 - 1998
 - 1997
 - 1996
 - 1995
 - 1994
 - 1993
 - 1992
 - 1991
 - 1990
 - 1989
 - 1988
 - 1987
 - 1986
 - 1985
 - 1984
 - 1983
 - 1982
 - 1981
 - 1980
 - 1979
 - 1978
 - 1977
 - 1976
 - 1975
 - 1974
 - 1973
 - 1972
 - 1971
 - 1970
 - 1969
 - 1968
 - 1967
 - 1966
 - 1965
 - 1964
 - 1963
 - 1962
 - 1961
 - 1960
 - 1959
 - 1958
 - 1957
 - 1956
 - 1955
 - 1954
 - 1953
 - 1952
 - 1951
 - 1950
 - 1949
 - 1948
 - 1947
 - 1946
 - 1945
 - 1944
 - 1943
 - 1942
 - 1941
 - 1940
 - 1939
 - 1938
 - 1937
 - 1936
 - 1935
 - 1934
 - 1933
 - 1932
 - 1931
 - 1930
 
                    Our Subscribers Can Login And Read Original Page
                    I Want To Register And Read The Whole Archive
                    I Want To Buy The Page
                
            
                CMYB  C M Y B  GÖRÜŞ  AHMET TAN  Faili Malum, Meçhul!  MERİÇ VELİDEDEOĞLU  Geçen cuma günü Söylev’in  (Nutuk) Atatürk tarafından  okunuşunun 83. yılıydı.  Biz, “Kadın Araştırmaları  Derneği” olarak, Söylev’in  doruk noktalarını içeren,  yaklaşık 400 görsel belgeyle  desteklenen 90 dakikalık bir  etkinliği, gerek bu  yıldönümlerini anmak, gerekse  Cumhuriyet tarihinin önemli  günlerini yaşatmak için  1992’den bu yana  sürdürüyoruz.  Üstelik yalnız ülkemizde  değil, yurtdışında Türklerin  yaşadıkları ülkelere örneğin,  ABD, Kanada, İngiltere,  Almanya vö.’lere de götürdük  bu görselleştirilmiş Söylev’i.  Son bir iki yılda seyrekleşse  de sayısı 350’ye varan bu  Söylev gösterisini her  izleyişimde, Atatürk’ün bu  günlerimizi, örneğin şu anda  Türkiye’de olup biteni nasıl  görebildiği, gittikçe artan bir  şaşkınlık içinde bırakıyor beni  ve izleyenleri.  Okuyanların anımsayacağı  gibi Söylev, 1919 yılında  Türkiye’deki sivil toplum  örgütlerinden söz ederek  başlar.  Bunların içinde Atatürk’ün  ilk ele aldıkları da, ipleri  dışarıda, başları (merkezleri)  İstanbul’da olan, elleri kolları  ayaklarıyla da Anadolu’yu  kaplayıp karartan, halkıyla  birlikte bölüp parçalayan  örgütlerdir.  Örneğin, dünya  Müslümanlarının Halifesi  Padişah Vahdettin’in tahtı  yerine, “kucağına” oturduğu,  İngiltere güdümündeki “İngiliz  Muhipler Cemiyeti” gibi.  Bu derneğin günümüzdeki  izdüşümü ise, R.T. Erdoğan’ı  dolaysiyle “Başbakan”ı  “Kullanım Hakkı”nı bin bir  rica ve yalvarmayla  sahiplenmesini istediğimiz  “ABD”nin, İngiltere’nin yerine  geçmesiyle oluşan “ABD  Muhipler Cemiyeti”...  Öte yanda Yunanlıların,  İstanbul’da çöreklenmiş olan  “Mavri Mira”sı, İzmir’i ister;  “Pontus”u ise Trabzon diye  tutturur, mitsel “Pontus Rum  Devleti”ni kurmak için...  Atatürk, Yunanı kör eden bu  “tutku”sundan ve  emperyalizmin  “maşa”lığından kurtarmak için  dört kez uyardı; ama o  anlamadı; sonunda kendini  Ege’nin sularında bulunca  ayılabildi.  Dolaysiyle bugün  “komşu”da, Mavri Mira’nın  “düş”ü hâlâ yaşıyor olsa da  kendi yok.  “Pontus”a gelince, adıyla  sanıyla simgeleriyle yaşatılıyor,  yaşıyor. Temsilcilik  (konsolosluk) binalarımızın  yanı başında Pontus soykırım  anıtları dikiyor.  Böylece Söylev’de, Batı  emperyalizminin desteğiyle bu  tutkunun yaşatılacağı  öngörüsünün haklılığı 83 yıl  sonra da karşımızda duruyor.  Ne ki Atatürk, Türkiye’nin  hep göz önünde bulundurması  gereken “iki” kırmızı çizgiyi  oluşturacakların da “Kürt  Teali” ve “Tealii İslam”  örgütleri olduğunu açıkça  belirtir; üstelik, Söylev’in  yalnızca ilk sayfasında değil  pek çok sayfasında. Dönemin  emperyalizminin babası  İngiltere’nin “güdümündeki”  “Kürt Teali Cemiyeti”nin Doğu  Anadolu’yu içine alan bir  “Kürdistan” kurmak için  vargücüyle nasıl çalıştığı  belirtilir Söylev’de.  Atatürk bu “güdümlü”leri  ayrı tutar Türkiye’nin yüzlerce  yıl birlikte yaşadığı Kürt  yurttaşlarından. Topluma  yaklaşımı her yöre halkı için  aynıdır; sımsıcaktır; bunu  anlamak için “Diyab Ağa” ile  birlikte oluşturdukları o  fotoğraf “karesi”ni görmek  yeter...  Atatürk’ün, arabasında yan  yana oturduğu üç kişiden  biridir Diyab Ağa.  Söylev etkinliğimizde bu  resmi perdeye yansıtınca,  çoğu kez büyük bir alkış  kopar.  Ne ki bu kare, İngiliz maşası  Kürt Teali’lerce daha o anda  lanetlenmiş, Diyab Ağa  gözden düşürülmüştür.  Söylemeye gerek yok  sanırım, 83 yıl sonra, bugün  “Kürt Teali” artık “parti”leşip,  “PKK”laşarak, “ABD”nin,  “AB”nin türlü bağlamdaki  destekleriyle “kırmızı çizgi”yi  daha da kalınlaştırmıştır.  Söylev’de yine ilk sayfada  yer alıp altı çizilen “Tealii  İslam Cemiyeti”ne gelince;  bunun amacının ne olduğunu,  bu amaca ulaşmak için türlü  dolaplar çeviren, tezgâhlar  kuran, bir “kul” bağımlılığıyla  Batı emperyalizminin  “kukla”sı olan bu Tealii  İslamcılarla savaşımını,  Atatürk yüzlerce belgeye  dayanarak anlatır Söylev’de.  Gerek bu savaşımın  anlamını, gerekse “Tealii  İslam” örgütünün bugünkü  izdüşümünü tartışmayı  gelecek yazıya bırakalım  diyorum.  Ancak izninizle ana  muhalefet “CHP”ye bir soru  sorarak noktalayayım sözümü.  Biliyorsunuz, Atatürk  Söylev’i, “CHP”nin ikinci  büyük kurultayında okudu,  yani Söylev’in tinsel (manevi)  sahibi CHP. Acaba 83. yılı  anımsadı mı CHP, tek bir  tümceyle de olsa. Siz  duydunuz mu?  Ben duymadım. Parti  yönetimine sorsam; “Şimdi  bunun zamanı mı?” diye  düşünmelerine neden olup  onları üzer miyim acaba?  Ama bu gidişle de yalnızca  Atatürk’ün anılarından değil,  “1923 Devrimi”nden de  uzaklaşıyorlar.  83 Yıldır Güncel  m.velidedeoglu@hotmail.com  SAYFA CUMHUR YET 22 EK M 2010 CUMA  16  KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr  OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com  HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com  HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ  30 Yıl Önce ve 30 Yıl SonraII  Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU   Yeni oluşturulan HSYK, ana  yasada yapılan değişiklikte de açık  ça ifade edildiği üzere artık Adalet  Bakanı’nın sadece başkanlığını yap  tığı değil, Adalet Bakanı’nın “yö  netiminde” olan yani “yönetilen”  bir HSYK’dir. Adalet Bakanı’nca  yönetilen bir HSYK, mahkemelerin  bağımsızlığı esasına göre nasıl çalı  şabilir. 1982 Anayasası ile ortaya ko  nulan ve yine daha önce 1981 yılında  kurulan HSYK için başkanın “yö  netiminde” gibi kavramlar kullanıl  mamış iken, şimdi HSYK’nin baş  kanın yani Bakan’ın yönetimine bi  le sokulması, HSYK üzerindeki  amacı da ayrıca ortaya koymaktadır.   2001 yılında gerçekleştirilen  anayasa değişikliğiyle Adalet Bakanı,  Milli Güvenlik Kurulu üyesi yapıldı  ğı için, 12 Eylül dönemini hatırlatır  casına, o tarihten beri Milli Güvenlik  Kurulu üyesi bir HSYK Başkanı bu  lunmaktadır. 2010 yılında kurulan  Kamu Düzeni Müsteşarlığı bünye  sindeki istihbari kurulda Adalet Ba  kanlığı Müsteşarı’nın da yer alması ne  deniyle, istihbari görev de yüklenen bir  HSYK doğal üyesi bulunmaktadır.  Oysa yargı ve yargıcın devletin ya da  bir başka kurumun yanında olmak gi  bi bir yükümlülüğü bulunmadığı gibi  tarafsız olmak ve sadece adaletten, hu  kukun üstünlüğünden, hukuk devle  tinden yana olmak yükümlülüğü var  dır. HSYK üyesi Adalet Bakanlığı  Müsteşarı aynı zamanda bir istihbarat  kurulunun tabii üyesidir. Anayasaya  göre HSYK’nin, yargı bağımsızlığı ve  yargıç güvencesi esaslarına göre ça  lışması ve karar alması zorunludur.  “İstihbaratçı” bir müsteşardan, anı  lan anayasal ilkelere uygun davran  ması nasıl beklenilecektir? Yargıç ve  savcılar hakkında karar alırken hangi  kaynaklardan edindiği bilgilere göre  hareket edecektir? Adalet için, hukuk  devleti için var olması ve de bağım  sız olması gereken yargı, giderek tüm  erklerin tek elde toplanmakta, bu bağ  lamda kavramların da birbiri ile eşit  lenmekte olduğu gözetildiğinde, dev  letin, yürütmenin, hükümetin “gü  venlik organizasyonu” içindeki “si  lahsız bir güce” dönüştürülmektedir.  Anayasa değişiklikleri sırasında, siyasi  iktidar tarafından, “yargının taraf  sızlığının sağlanması, özgürlük ve  güvenlik ikileminde kalan yargıyı bu  ikilemden kurtarmak” gibi söy  lemlerin sıkça kullanıldığını hatırlar  sak, takıyyenin bir boyutu da burada  açıkça görülmektedir.   Mevcut siyasi iktidarın ilk Ada  let Bakanı, hem HSYK Başkanlığı,  hem MGK üyeliği, hem de “hükümet  sözcülüğü” görevlerini yürütmüş, bi  lahare Başbakan Yardımcısı olmuştur.  Bir sonraki Adalet Bakanı, TBMM  Başkanı olmuştur. Görünen odur ki  şimdiki Adalet Bakanı da süreçte si  yasi olarak bir basamak daha yukarı  ya çıkacaktır. Bu dönemdeki ilk Müs  teşar, seçimler sırasında “tarafsız”  Adalet Bakanı yapılmış, sonrasında  Başbakan Yüksek Müşavirliği’ne  atanmıştır. Sonraki yani şu anki Müs  teşar da yukarıda belirtilen yasa ile da  ha şimdiden istihbari kurul içine gir  miştir. Bu dönemde adalet bakanları  nı partileri yönünden başarılı kılıp, on  ları bir basamak daha yukarıya taşıyan  acaba ne olmuştur?   Anayasa değişikliği sürecinde,  anayasa değişikliğinin “sivil darbe  eylem planı” niteliğinde olduğu tara  fımızca defalarca ifade edilmiştir.  Uzlaşmaya dayanmadan ve tamamen  siyasi iktidar tarafından kaleme alınan  ve siyasi iktidarın sayısal çoğunlu  ğundan hareketle yasama organında  kabul edilen bu metin, kapsam olarak  genişliğinden de dolayı, içeriğinden bi  le halk yeterince bilgilendirilmediği  için, halkoylamasından da geçmiştir.  Aynen 1982 yılında olduğu gibi!!!   Bizatihi siyasi iktidarın aldığı ve  12 Eylül Anayasası ile çatışan kararı,  süreçte “anayasa değişikliği teklifi”  adını almış, bu kararın anayasa ile ça  tışan bölümleri de, doğal olarak siya  si iktidarın sahip olduğu güçten hare  ketle, hukuk ve demokrasi kullanıla  rak “anayasa değişikliği adıyla”,  karşımıza çıkmıştır. Aynen 12 Eylül  dönemindeki, Anayasa Düzeni Hak  kındaki Yasa gibi. Bu nedenle son  Anayasa Değişikliği Hakkındaki Ya  sa, 12 Eylül’deki o darbe yasasının açık  bir izdüşümüdür. Şimdi HSYK için ya  pılan seçimler ve ortaya çıkan model  ise 1981 tarihinde ilk oluşan HSYK’ye  darbecilerce öngörülen niteliktedir.  Yani bu seçimler sivil darbe eylem pla  nı niteliğinde olan anayasa değişikli  ğinin, eylem ayağını, diğer bir ifade ile  sivil darbe ayağını oluşturmaktadır  ve sonuçları da sivil darbedir.   Yargı içerisinde yapılan bu seçim  sonuçlarında bakanlık listesinin yüz  de 60 oy oranını yakalaması, anaya  sa değişikliği sürecindeki tabanın, bir  yönüyle süreçte yargı içine taşındığı  nı ve kadrolaşmanın ileri düzeyde  gerçekleşmiş olduğu gerçeğini, kesin  bir biçimde ortaya koymuştur. Sü  reçten herkesin çıkaracağı dersler  vardır. Korumasız bırakılan, tehdit ve  tehlike altında olan, yargının da öte  sinde hukuk devletidir.  İçeriği geniş tutulan, her maddesi ay  rı oylanmayan değişiklik metni ile in  sanlık tarihinin ortak mirasından, ev  rensel hukuktan beslenmesi, hukuk ku  rallarından esinlenmesi gereken dü  zenlemeler, aksine iktidarın anlayış ve  projelerine göre biçimlendirilmiştir.  Sonuçta da halkoylamasına sunula  mayacak bir konu olan hukuk devle  tinin devam edip etmemesi konusu,  halkoylamasına sunulmuş, insanlık  tarihinin deneyimi görmezden gelin  miştir. Her yönüyle aydınlatılmadığı  ve bu konuda “gerçekleri görmesi  perdelendiği için” iradesi dolanılan  halkın kararı, iktidarın istediği sivil  darbe sürecinin önünü açmıştır.  Şimdi HSYK seçimleriyle ortaya  çıkan, daha önce görmeyenlerin ve  göremeyenlerin görecekleri, gör  mek istemeyenlerin de kaçamaya  cakları sonuç, askeri darbe ve sü  recinin yerini, artık otuz yıl sonra bir  sivil darbenin ve sivil darbe süre  cinin almış olduğudur.  Her türlü darbeye sonuna kadar  hayır demek sorumluluğunu taşıyan bir  yurttaş olarak ifade etmeliyim ki,  erklerin giderek tek elde birleştiği  bir sistemde, “hukuku dolanan, de  mokrasiyi kullanan” sivil darbeler  le mücadele edebilmek çok daha zor  dur. Temsili demokrasi prensiplerine  uygun olarak doğrudan halktan alın  ması gereken siyasi gücün elde edi  lebilmesi için, her yönüyle aydınla  tılmayan, bilgi kirliliğine boğulan,  etki altında tutulan, iradesi dolanılan,  seçim barajlarıyla, lider sultalarıyla ira  desine ipotek de konulan halka, ger  çekler daha fazla anlatılmalı, aktarı  larak, yasama ve yürütme organlarında  etkinlik kurulabilmeli, bu yetkilerin el  de edilebilmesi gerekmektedir. Aksi  durumda, ikinci 12 Eylül darbesi, de  mokrasinin ve hukuk devletinin so  nunu getirecektir.  BULMACA SEDAT YAŞAYAN  SOLDAN SAĞA:  1/ Çapraz düğmeli,  ipek ya da sırma iş  lemeli bir tür kısa  yelek. 2/ Hastalığın  ya da bir durumun  en zor anı... Yünden  dövülerek yapılan  kalın ve kaba ku  maş. 3/ Dökümcü  lükte kullanılan bir  tür kalıp... “Çalma,  hırsızlık” anlamında  argo sözcük. 4/  Yünlü ya da pamuklu bir  tür dokuma... Radyum ele  mentinin simgesi. 5/ Adın  durum eklerinden biri...  Gümüşhane’nin Torul il  çesinde bir yayla. 6/ Su kı  yısındaki çalı ve ağaççık  ların üzerinde de yaşaya  bilen bir balık. 7/ Bir mey  ve... Dilbilgisindeki söz  cük türlerinden biri; adıl.  8/ Kaplarda su nedeniyle  oluşan tortu.... Bilgisayarda, bir kurum ya da kişiye ait in  ternet kurulumu. 9/ Türk müziğinde bir dizinin işleniş bi  çimine verilen ad... İnsandaki etkisi açısından tanımlanan  ışınım dozu birimi.  YUKARIDAN AŞAĞIYA:  1/ Dört köşe yelkenlerin yüzeyini küçültme işi. 2/ Sarp ge  çit... Eski Türk güreşlerinden biri. 3/ İskambilde bir  renk... Pirinç ve şekerkamışından elde edilen bir tür rakı.  4/ İran’da bir liman kenti... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 5/  Türk resim sanatında önemli bir grubun ad olarak be  nimsediği harfin okunuşu... Alev. 6/ Mavi ve beyaz çiz  gili bir cins pamuklu örtü. 7/ “Bakır lengerlerde kızarmış  kuzular  idi” (Nâzım Hikmet)... İçyüz. 8/ Hava basın  cı birimi... İlkçağda kendi yasalarıyla yönetilen kent  devleti. 9/ Karar yetkisi olan yönetim birimi... Tramlı elek  tronik mikroskop.  1 2 3 4 5 6 7 8 9  1  2  3  4  5  6  7  8  9  M U H A Y Y E R  A C A R E R U H  D U L P L A T O  A B İ Y E T İ K  M E L İ S A N E  P E L G S R  O T B E R A T  L A R İ A B E S  T A K O F O B İ  1 2 3 4 5 6 7 8 9  1  2  3  4  5  6  7  8  9  Temsili demokrasi prensiplerine uygun olarak doğrudan halktan alınması gereken siyasi gücün elde edilebilmesi  için, her yönüyle aydınlatılmayan, bilgi kirliliğine boğulan, etki altında tutulan, iradesi dolanılan, seçim  barajlarıyla, lider sultalarıyla iradesine ipotek de konulan halka, gerçekler daha fazla anlatılmalı, aktarılarak,  yasama ve yürütme organlarında etkinlik kurulabilmeli, bu yetkilerin elde edilebilmesi gerekmektedir.  Konya’ya henüz, liman sözü vermedi, Konya Ovası’nı  satışa çıkarmadı.  Ama Diyarbakırlılara, fabrika veremiyoruz, mealinde  modern bir hapishane vaat etti.  Diyarbakır’da meydanı çınlattı:  “Faili meçhuller meçhul kalmayacak, kalmamalıdır!”  Ve devam etti:  “Bir gece yarısı sokak ortasında ensesine kurşun sı  kılarak katledilen, katilleri gecenin karanlığında kaybolup  bir daha ortaya hiç çıkmayan  çıkarılmayan faili meç  hullerin acısını çok iyi biliriz...” (3 Eylül 2010  R.T. Er  doğan)  “Çok iyi bildiği” şeyler arasında elbette, “pazarlama”  1. sırada geliyor.  Çünkü pireyi deve diye satabiliyor. En son emekliler  tanık oldu buna.  Sınır boylarını, köprüleri, limanları satmayı en büyük  vatan hizmeti olarak sunabiliyor.  Bunu da bütün Türkiye ezbere biliyor artık.  Acılı sıkıntılı bir ilin halkına hapishane vaat eden bir si  yasetçiye Kemal Sunal filmlerinde bile rastlanamaz.  Ama o, “Eskisini yıkacağız. Size en modern hapisha  neyi yapacağız” sözü verirken, bir düzine fabrika açma  sözü verirkenki kadar kendinden emin ve mağrurdu!..  Faili meçhulleri geçtik...  “12 Eylül’deki idamları bile” sorgulayacağını ilan edi  yordu.  Her tür pazarlamanın  yani atışın serbest olduğu mey  danlar oradaysa, arşın Türkiye Büyük Millet Mecli  si’ndeydi.  Faili meçhul cinayetlerle ilgili Tayyip Bey ve partisinin  ilgisini yeniden test etmenin zamanıydı.  Prof. A. Taner Kışlalı’nın katlinin yıldönümüydü.  CHP faili meçhul cinayetler için verdiği sayısız araş  tırma önergesinden birini daha gündeme sokmaya ça  lışıyordu.  “Ülkemizin karanlık dönemleriyle darbelerle hesaplaşma  edebiyatı yapan” AKP’nin (hadi, ikiyüzlülüğünü, deme  yelim) içtenliğini ölçmenin en şaşmaz yolu TBMM’de  araştırma  soruşturma önergesi vermektir.  Kürsüde Ali Rıza Öztürk (Mersin):  “1948 yılında Sabahattin Ali’nin öldürülmesinden iti  baren sağ veya sol görüşlü sayısız aydınımız katledilmiştir.  Bu aydınlarımızın yakınları, Toplumsal Bellek Platformu  oluşturmuşlar ve TBMM Başkanı ve partilerle görüş  müşlerdir. Tek talepleri cinayetlerin aydınlanması ile za  manaşımının işlememesidir. CHP bu konuda 6 Nisan ve  22 Haziran’da önerge vermiştir. Ne yazık ki bu önerge  AKP oylarıyla üst üste reddedilmiştir.”  Başbakan Diyarbakır’da Kürt asıllı yurttaşlarımıza “kar  deş yakınlığı” gösteriyor.  Gönül çelmek için Musa Anter’i kastederek “Ape Mu  sa’nın (Musa Amca) acısını unutmayız!” diyor.  Ama önceki gün belli ki Tayyip Bey’in talimatıyla, AKP,  “Ape Musa”nın katillerinin izinin sürülmesi önerisine  TBMM’de karşı çıkıyor.  Yetmiyor.  Ardından da çıkıp, Kemal Kılıçdaroğlu’nu suçluyor:  Akşam verdiği sözü sabah unutmakla suçluyor.  Başbakan askerliğini kantin yedek subayı olarak  yapmış.  Ama harp sanatını iyi öğrenmiş: “En iyi müdafaa hü  cumdur!”  Başbakan, hep hücum ediyor.  Hep suçluyor.  Konuşmaları hep çarpıtıyor.  Suç icat ediyor.  Söylenmemiş sözler icat ediyor.  Ardından da saldırıyor.  Oysa akşamdan verilen bir söz yok.  Ama mikrofon en çok ona uzatıldığı için...  Kameralar en çok ona yöneldiği için...  Ekranlarda en uzun süre o kaldığı için...  Ağzından çıkan her söz sabahtan akşama tekrarlanıp  duruyor.  Ve ne yazık ki “Başbakan sözüdür!” diye de halkımız  tekrarlanan bu yalanlara inanıyorlar.  Çok şükür ki 100 yurttaştan 42’si Başbakan’a hiç inan  mıyor.  Bütün mesele bu 42 kişiye 89 kişi daha eklenmesi  dir.  Bunun için de...  Faili meçhul cinayetlerin araştırılmasını inatla önleyen  AKP ve Tayyip Erdoğan ve hallerinin teşhir edilmesidir.  Aslında, Ali Rıza Öztürk’ün TBMM’de haykırdığı gibi,  faili meçhul diye bir şey yoktur.  “Faili meçhul bırakılan” cinayetler vardır.  Kimin meçhul bıraktığı da artık bellidir.   
            
    
