24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 23 EYLÜL 2009 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Kime Kızmalı? DÜNKÜ gazetenin “haber”lerindendi: Türkiye’de yatırım yapan yabancılar kazandıkları paranın top- lam 23 milyar 778 milyon dolarını dış ülkelerdeki ken- di hesaplarına transfer etmişler. Okuyan, telefonda üzüntülü bir sesle soruyor: Sahi mi? Günaydın. Nereye transfer edeceklerdi? Sizin cüzdanınıza mı? Rakamlar, üzücü değil, düşündürücüdür. “Doğrudan” denen gerçek yabancı yatırımlar- dan kâr olarak elde edilip dışa gönderilen para, 2002 yılının başından 2009’un temmuz başına kadar top- lam 10 milyar 866 milyon doları bulmuş. Yani ge- lip fabrika kurmuşlar, otel açmışlar, alışveriş mer- kezi kurmuşlar, kendi başlarına ya da yerli yatı- rımcılarla işbirliği yaparak bir şeyler üretip hizmet- ler sunmuşlar. Biz de, işsize iş bulunur, piyasalar canlanır, gelen giden insanlardan ve mallardan bir şeyler kazanırız diye sevinmişiz. Adamlar kârlarının büyükçe bir bölümünü dışa yollamışlarsa, üzülmek ya da kızmak olur mu? Yatırım yapılırken, “ülkede bulunmayan yeni tek- noloji getirilecek, kazanılanın yüzde şu kadarıyla ye- ni yatırım yapılacak, istihdam edilenlere şöyle eğitim verilip şu beceriler kazandırılacak” diye bir- takım koşullar koşuldu mu? Yatırımların filanca bölgeye yığılmak yerine şu böl- geye yapılması için birtakım yönlendirme politika- ları uygulanabildi mi? Daha doğrusu, bırakın ya- bancıları, kendi yurtlarına yatırım yapacak vatan- daşlarımıza “On-on beş yıl sonrasının Türkiye’sin- de şu bölgelerde kamu yatırımlarına ek olarak şu sa- nayi ve hizmetleri şöyle teşvik edeceğiz” diye cid- di devlet planları sunulabildi mi? Bir de “portföy yatırımları” denenler var. Yani bor- saya, devletin iç borçlanma senetlerine, tah- villere yabancıların yatırdığı paralar. Bunlara aslın- da “sıcak para” denmesi gerekir ama, herhalde bir yere “yatırıldıkları” için olacak, yine “yatırım” deni- yor. Bunların dolaylı yoldan mal ve hizmet üretimine hangi oranda katkıda bulunduğu tam bilinmiyor. Zaten, bu “yatırımcılar” içlerine en küçük kuşku düşer düşmez paralarını çekiveriyorlar. Geldikleri zaman sevinip de gittiklerinde ve hele “gelir”lerini dışa transfer ettiklerinde kızmak olur mu? Asıl ken- dimize kızmak varken. Küreselleşme rüzgârlarına kolayca kapılan, Rea- gan ve Thatcher’in “monetarist” politikaların- dan medet uman, tüketim ve borç kamçılarıyla yiğit- leşeceğini sanan, şimdinin kriziyle şaşkınlaşıp dur- gunluğa sürüklenen bir Türkiye, son otuz yıl için- de daha akıllı, daha özgüvenli, daha tasarruflu, da- ha planlı, daha yatırımcı olamaz mıydı? Ya da, öyle olmak için gerekli siyasal iktidarı ya- ratma zamanı artık gelmemiş midir? mumtazsoysal@gmail.com PENCERE İşimiz Allah’a mı Kaldı?.. Her şeyi bilip önceden gören aklı evvel birine Tür- kiye’nin halini sordum: - İşimiz Allah’a mı kaldı?.. Güldü: - Bak, dedi, sana bir öykü anlatayım. Bektaşi Babası’nı kahvede pineklerken gören- ler koluna girmişler: - Haydi camiye!.. Bizimki zora dayanamamış, camiye girip oturmuş, dinlemeye başlamış; kürsüdeki Hoca konuşuyor- muş: - Her kim fukaraya ne sadaka verirse, Allah ona yüz mislini ihsan eder!.. Bektaşi hemen eve koşmuş, bir köşede sakla- dığı yüz lirayı çıkarıp yoksullara dağıtmış; ama, az sonra işin farkına varan karısı ‘Senden hayır yok’ diye Baba Erenler’i pataklayıp, sokağa atmış... Bektaşi yola koyulmuş, kasabadan uzaklaşıp bir kırlık yerde yükselen koca bir meşenin altına oturmuş, olanları düşünmeye başlamışken uzak- tan kopup gelen bir atlıyı görünce ‘ne olur, ne ol- maz’ diye ağaca tırmanıp yapraklar arasına sak- lanmış... Atlı -rastlantı bu ya- bir Alevi imiş, ağacın altına yayılıp heybesini açmış, mis gibi bir taze somun çı- karıp parçalamış... Birinci parçaya ‘Bu Ebubekir’ demiş, ikinci parçaya ‘Bu Osman’ , üçüncü parçaya ‘Bu Ömer’ , dördüncüsüne ‘Bu Muhammet’ , beşinci parça- ya ‘Bu da Allah’ dedikten sonra ilk üçüne sormuş: - Ulan, sizler neden Ali’nin hakkını yediniz?.. Birer birer hepsini gövdeye indirdikten sonra sı- ra Hazreti Muhammet’e gelmiş: - Sen neden olacakları önceden sezip tedbir al- madın?.. Alevi, somunun dördüncü parçasını da yemesinin ardından beşinciye dönerek: - Hey büyük Allah’ım, demiş, kudretine payan yoktur, sen her şeye kadirsin, her şeyi evvelinden âhirine biliyordun, öyleyse ben seni yemiyeyim de kimi yiyeyim?.. Ağacın tepesindeki aç bilâç Bektaşi yutkunarak olayı izlerken sıra son parçaya gelince bağırmış: - Aman ona dokunma!.. Yukardan gelen sesi duyan Alevi, ödü koptu- ğundan, olduğu yere yığılmış... Bektaşi bakmış ki adam sizlere ömür, aşağı inip heybesini karıştırınca bir kese de altın bulunca, el- lerini gökyüzüne kaldırmış: - Kurban olduğum, demiş, sözünü fazlasıyla tut- tun, ama, itiraf et ki ben olmasam bu herif de se- ni yiyecekti. (15 Ocak 2003 tarihli yazısı) B ilindiği gibi Atatürk devrimleri- nin dayandõğõ temel ilke, Türkiye Cumhuriyeti’ni siyasi yapõsõ ba- kõmõndan olduğu gibi, sosyal ya- põsõnõ oluşturan kültür değerleri bakõmõndan da çağdaş bir devlet haline getir- mekti. Dolayõsõyla harf devrimi de ulusal de- ğerlere bağlõ bir çağdaşlaşmanõn ifadesidir. Ayrõca, sosyal ve kültürel alandaki öteki ye- niliklere de temel oluşturan bir özellik taşõ- maktadõr. Ayrõca bu devrim dil tarihimizde bir dönüm noktasõ oluşturacak sosyal ve kültürel alandaki öteki devrimlere de temel vazifesi gö- rerek öncülük edecekti. 10. yüzyõlda Müslüman olan Türkler, o tarihten itibaren Uygur yazõsõnõ bõrakõp Arap yazõsõnõ almõşlardõr. Arap yazõsõ alõnõrken bunun Türk diline uyup uymadõğõna özen gösterilmeyip, din baskõsõ ve kaygõsõyla, bu Arap yazõsõ Türk diline adeta te- peden inme giydirilmiştir. Türk ve Arap dili arasõnda temelden gelen çelişkilerden dolayõ da Arap harfleri ile Türkçe sesleri saptama ola- nağõ yoktur. Ünsüz harflerden kurulu olan Arap dilinde ünlü harflerin pek önemi bulunma- maktadõr. Ünlüleri bol bir dil olan Türk dili ün- lüsü az olan Arapça tarafõndan adeta can da- marõndan boğulmaktaydõ. Türkler Arapçanõn Türk dili üzerindeki bu boyunduruğuna Atatürk’ün Yazõ Devrimi’ni gerçekleştirdiği 1928 yõlõna değin katlandõlar. 20. yüzyõla girerken Osmanlõ topraklarõnda kul- lanõlan yazõ dilinde Türkçe sözcükler yüzde 38’e düşmüş, Arapça ve Farsça sözcüklerin top- lamõ da yüzde 58’e çõkmõştõ. Tanzimat aydõnlarõ sadece Arap yazõsõnõ bi- raz düzeltmekle alfabe sorununun çözülebile- ceğini düşünüyorlar, yazõ değiştirilirse devle- tin ayakta kalamayacağõnõ zannediyorlardõ. Topraklarõnõn yarõsõ Avrupa’da olan Osman- lõ devletine Latin harfleri yine Tanzimat’la gir- mişti. Osmanlõ dõşişleri örgütünde, ticaret ha- yatõnda, posta idaresinde ve ulaştõrmada zaten Latin harfleri kullanõlmaktaydõ. İkinci Meş- rutiyet’le gelen özgürlük ortamõnda Türk dili ve alfabe tartõşmalarõ hõz kazandõ. İttihat ve Te- rakki yönetimi ile Türkçüler ve İslamcõlar al- fabe değişikliğine karşõydõlar. Hüseyin Cahit Yalçın ve Celal Nuri İleri gibi bazõ yazarlar Latin harflerinin alõnmasõ- nõ cesaretle savunuyorlardõ. Hatta Enver Pa- şa Birinci Dünya Savaşõ öncesi dönemde “Hatt-ı cedit ” , “Ordu Elifbası” adõyla bir yazõ reformu uygulamaya kalkõştõ. Bilimsel- likten uzak ve yapay bir çabayla oluşan bu ya- zõ, araya savaşõn ağõr koşullarõnõn da girmesiyle başarõsõzlõğa uğradõ. Atatürk’te yazõ bakõmõndan bilinçlenme, çocukluk günlerinden başlamõştõr. Büyüdüğü Selanik şehrinde Rumlar ve Yahudiler Latin ya- zõsõnõ kullanõyorlardõ. Atatürk Yazõ Devrimi’ni gerçekleştirirken, zamanõn ve koşullarõn ol- gunlaşmasõnõ bekledi. Erzurum Kongresi gün- lerinde Mazhar Müfit Kansu’ya ilerde ya- pacağõ işleri not ettirirken Latin yazõsõnõn alõ- nacağõnõ bildirir. Kurtuluş Savaşõ sõrasõnda da Adõvar’lara Latin harflerinin alõnmasõ olasõlõ- ğõndan söz eder. Dönemin Milli Eğitim Bakanõ Mustafa Necati’nin 22 Mart 1922 günü “La- tin harfleri sorunu doğrudan doğruya dev- letin siyaseti sorunudur ” sözleriyle yazõ işi- nin ciddi olarak ele alõnacağõ anlaşõlõyordu. An- cak aydõnlarõn çoğu ile basõnõn büyük bir bö- lümü ve İstanbul Üniversitesi’nin öğretim üyeleri Latin yazõsõnõn alõnmasõna karşõydõlar. Devrimi yapacak ve karar verecek kadrolar arasõnda da henüz daha görüş birliği sağlana- mamõştõr. “Yazı Devrimi, Atatürk Devrim- leri içinde karar verilmesi en çok düşünü- len konu” diyen Başbakan İsmet Paşa’ya gö- re, Latin yazõsõna geçiş çok önemli bir karar- dõ ve uygulamada çok ve çeşitli güçlükler do- ğabilirdi. Bakanlar kurulu kararõyla 10 Hazi- ran 1928’de kurulan Dil Komisyonu, Latin ya- zõsõ temeline dayanan 20 kadar değişik alfabeyi inceler. Harflerin seçiminde birçok tartõşma ya- şanõr. Çok dikkatli ve titiz çalõşmalar yapan bu komisyon, hazõrladõğõ tasarõyla ne Arap alfa- besindeki harflere yer verdi ne de Avrupa ulus- larõnõn yazõlarõnda görülen ch, sch, tsch gibi iki- li, üçlü ve dörtlü harflere yer vermiştir. 24 harf- ten oluşan Latin alfabesini benimseyen Ko- misyon Türkçenin ses özelliğine uymayan Q, X ve W gibi harflerine yer vermemiştir. Ç, C, Ğ, İ, I, J,Ö, S ve Ü gibi harfler de başka dille- rin alfabesinden alõndõğõ halde, ses değerleri ba- kõmõndan kendi dilimize göre uyarlanmõştõr. Çalõşmalar sõrasõnda komisyonun karşõlaş- tõğõ güçlüklerde Atatürk devreye girmiş ve bu güçlükleri keskin görüşü ile aydõnlõğa kavuş- turmuştur. Yeni alfabeyi Falih Rõfkõ Atay 1 Ağustos 1928 günü Dolmabahçe Sarayõ’nda Atatürk’e sunarken, yeni yazõnõn 5 – 15 yõl ara- sõnda okullara ve halka mal edilebileceğini ifa- de ettiğinde, Atatürk “Ya 3 ayda, ya hiçbir za- man” diye yanõtlar ve “Beş yıl içinde harp gi- bi bir buhran çıkarsa, bizim yazı da Enver yazısının akıbetine uğrar ” sözleriyle endi- şelerini ifade eder. Türk Yazõ Devrimi, Atatürk’ün 9 -10 Ağus- tos 1928 gecesi Gülhane’de Sarayburnu’nda- ki bütün yurdu heyecanlandõran ünlü Söy- lev’iyle başlamõştõr. Hiçbir şeyi akõşõna ve olu- runa bõrakmayan Atatürk, burada da işi sõkõ tu- tar ve bütün milletvekillerini yeni yazõyõ öğ- rendikten sonra birer öğretmen olarak kendi bölgelerine gönderir. Vali, belediye başkanõ ve kaymakamlar da kendi yörelerinde birer öğ- retmen gibi çalõşmaya başlarlar. Yazõ Devri- mi yapõlõrken yönetmelik gereği Atatürk’e “Başöğretmenlik” sanõ resmen verilir. Gitti- ği şehir ve köylerde meydana dikilmiş kara tah- ta önünde elinde tebeşirle, bakkala ve kasaba, dilinin nasõl yazõlacağõnõ öğreten tarihteki ilk ve tek devlet başkanõ Atatürk’tür. Yazõ Dev- rimi 3 Kasõm 1928’de “Türk Harflerinin Ka- bul ve Tatbiki Hakkındaki Kanun” adõyla yürürlüğe girer. Okul çağõ dõşõndaki geniş kit- leyi okuryazar yapmak amacõyla 1 Ocak 1929 günü “Millet Mektepleri” açõlõr. Ancak 8 yõl yaşatõlabilen Millet Mekteple- ri yeni Türk alfabesinin geniş halk kitlelere ulaş- masõnda başarõlõ olmuştur. Latin alfabesinin ka- bulü, o günden bugüne bazõ eleştirilere yol aç- mõştõr. Arap harflerinin kullanõldõğõ 1000 yõl- lõk dönemle aramõzdaki kültür bağõnõn ortadan kalktõğõ savlarõ ileri sürülmüştür. Oysa geçmişle kültürel bağlarõn kopmasõ söz konusu değildir. Önemli olan yararlarõnõn, kayõp sayõlanlardan fazla olmasõdõr. Türk toplumundaki okuryazar oranõnda sağlanan yüksek artõş, Türkçenin ve Türk kültürünün gelişmesinde elde edilen olumlu sonuçlar, yeni yazõnõn başarõsõ olarak kabul edilmelidir. Türk toplumunun kendi diline, kendi tarihine sahip çõkabilmesi, eğitim birliğine ve ulusal bir eğitim sistemine kavuşabilmesi, okuyup yaz- ma öğrenmenin kolaylaştõrõlmasõ ve kültür ala- nõndaki gelişmelerde gerekli hamlelerin yapõ- labilmesi, her şeyden önce Türk ulusunun ken- di dilinin özelliklerine uygun, kolay öğrenilir bir alfabe sistemine sahip olmasõ ile gerçek- leştirilmiştir. Atatürk’ün adõna, ruhuna, felse- fesine ve eylemine yakõşõr dev bir proje olan Harf Devrimi, Cumhuriyet’in en önemli ba- şarõsõ olup uygarlõk yolunda yeni bir çağõn baş- langõç aşamasõnõ oluşturmuştur. Bu devrim, ni- teliği bakõmõndan basit bir yazõ değişiminden ibaret olmayõp sosyal yaşamõmõzda, dil ve kül- tür tarihimizde önemli bir yer tutmaktadõr. Q, X W ve Harf Devrimi Nasõl Başarõldõ? Prof. Dr. Metin KALE Osmangazi Üniv. Tõp Fakültesi / Eskişehir Atatürk’ün adõna, ruhuna, felsefesine ve eylemine yakõşõr dev bir proje olan Harf Devrimi, Cumhuriyet’in en önemli başarõsõ olup uygarlõk yolunda yeni bir çağõn başlangõç aşamasõnõ oluşturmuştur. Bu devrim, niteliği bakõmõndan basit bir yazõ değişiminden ibaret olmayõp sosyal yaşamõmõzda, dil ve kültür tarihimizde önemli bir yer tutmaktadõr.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear