26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Psikopatlıklar ya da Bir Cinayetin Anatomisi “Loş sokaklarda, karanlığın içinde yürüyorum. Eğer bana hayatını verirsen, alırım. O zaman benim olur ve onunla istediğimi yaparım... Aslında öldürmek- ten zevk almıyorum. Fidanları, ağaçları öldürmüyo- rum, hayvanları yemiyorum. Ama ben de herkes gi- biyim. Bunları yapabilirim, öldürebilirim. Bonfile yer gibi veya tavuk pişirir gibi kolayca. Ben ruhum. Ben yansımayım... Dünyaya düzen getirmek isteyen, aklı olan herkes Hitler’e gelir. Hitler dünyaya düzen getirmek istiyordu ve tam bunu yapacakken onu öl- dürdüler. 200 milyon kişi korkunç büyüklükte bir et yığını demektir. Bunları yönetmek için korkunç bir beyne ihtiyaç var... Ben İsayım. Şeytan da benim. Ben senin beynindeyim. Kulaklarındayım, tıraş olur- ken, tıraş bıçağının altındayım...” Bu alıntı Charles Milles Manson’dan; bu söz- leri 1969 yılından beri ömür boyu hapis cezasını çekmekte olduğu Folsom State Prison Cezaevi’nde 1980 yılında kendisiyle yapılmış bir röportajda söy- lemiş. Onu anımsarsınız; bir psikopattı. 1934 yı- lında, serseri bir babadan 16 yaşında hamile ka- lan uyuşturucu bağımlısı bir fahişenin oğlu olarak dünyaya gelmişti. Ne var ki Amerikan gençliğinin umutsuzluk rüzgârlarında dalından kopan yapraklar gibi nereye düşeceğini bilmeden boşlukta uçuş- tuğu 1960’lı yıllarda cani ruhuyla çevresine bir mü- rit grubu toplamayı başarmıştı. Bir rastlantı sonucu tanıştığı, dönemin ünlü rock gruplarından Beach Boys grubunun üyelerinden Wilson kardeşlerin yardımıyla şarkı sözleri yazıyordu. Yapımcı Terry Melcher’e gönderdiği bir deneme kaydı alayla kar- şılanınca üçü kız, biri erkek dört müridine Melc- her’i öldürmeleri emrini verdi. 8 Ağustos 1969 ge- cesi Melcher’in evi basıldı, fakat ev bir süre ön- ce ünlü sinema yönetmeni Roman Polanski’ye ki- ralanmıştı; “Manson’ın aile üyeleri” diye adlandı- rılan katiller evde rastladıkları beş kişiyi öldürdü- ler. Öldürülenlerden biri de Roman Polanski’nin ha- mile eşi Sharon Tate idi, cesedi bir memesi ke- silmiş durumda bulundu. Aile üyesi Susan Atkins, Sharon Tate’in ellerine bulaşan kanını yaladıktan sonra, “Vay be, hakika- ten uçtum,” diyecekti. Başka iki “aile üyesi” de ertesi gün bir yiyecek ma- ğazasının sahibi HYPERLINK Leno LaBianca’nın evini basarak kendisini ve eşi Rosemary’i öldürdüler. Bu cinayetler filmlere konu oldu. Her toplumda psikolojik sorunları olan insanlar, er- genlik döneminde depresyon geçiren gençler bulu- nur. Bunlar arasında çevreden dışlanmış, yalnız kalmış, yapay sevgilerle sarmalandıkça yalnızlaştı- rılmış, içinde kin ve intikam duyguları besleyenler de vardır. Kötülük yapmak insanın içinde filizlenen, ye- şeren olumsuz duyguları dışa vurmanın bir yoludur. Cani ruhlu bir psikopatın kan dökerken en ma- sumu seçmesi bir rastlantı değildir. Kötüyü ortadan kaldırmak kötünün ruhunu dinginleştirmez, intikam duygularını tatmin etmez. Kötü, masumun kanını dö- kerek kendini rahatlatır, çünkü kin duyduğu masu- miyettir, suçsuzluktur. Psikopatlık bir sosyal sınıf sorunu değildir. Her sı- nıftan, her kesimden cani ruhlu insanlar çıkabilir. Fa- kat “organize” cinayetler çoğunlukla varsıl kesim- lerde, bu kesimlerin küçük yaşta “her şeye sahip” yapay sevgilerle yalnızlaştırılmış çocuklarında gö- rülmektedir. Manson ailesinin üyelerindeki gibi… Münevver Karabulut cinayeti bende kanlı psi- kopat ayinlerini çağrıştırıyor. Genç kızın bedeninde 29 bıçak darbesi olduğu ve en az üç bıçak kullanıldığı saptanmış, kafası bedeninden testere ile kız can- lıyken ayrılmış. Bir gitar çantasına yerleştirilip uzak bir yerde çöpe atılmış. “Cinayet mahali” “birileri” ta- rafından temizlenmiş, katil yedi ay boyunca “birileri” tarafından korunmuş, günü geldiği kanısına varıl- dığında 17 yaşındaki Cem Garipoğlu “birileri” ta- rafından polise teslim edilmiş. Gelişmeleri izledikçe, düşündükçe bu cinayetin “organize bir iş” olduğu kanısı güçleniyor bende. Ya sizde? dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Araştõrmacõ Ersin Tosun, cumhuriyet tarihimizin en siyasi “din”cilerini en “takıyye”ci kimlikleriyle tanõdõğõmõz bir dönemde, yakõn geçmişteki en “içten” din adamlarõmõzdan birini tanõtõyor; “Gökova’da Bir Sosyalist” adõnõ verdiği kitabõnda, Güney Ege’nin unu- tulmaz güzel insanlarõndan İb- rahim Mersin’i... Köylülerin deyimiyle “Hafız İbrahim Mersin”, bir yandan Gökova yakõnlarõndaki Porta- kallık köyünde halkõn “sevgi- li imamı”yken, öte yandan da Muğlalõ emekçilerin sevgili “parti” yöneticisiydi... İlhan Selçuk, 1987’de yaşa- mõnõ noktalayan o emektar, öz- verili TİP’linin ölümünün ar- dõndan kaleme aldõğõ yazõsõnõ şöyle bitirmişti: “O sosyalist bir din adamıydı.. İsterim ki bu yazım Hafız’ın mezarın- daki kır çiçeklerinden biri olsun.” ‘Öz’de de toplumcu Ersin Tosun ve Bülent Coş- kungür tarafõndan hazõrlanan kitap, TÜSTAV’õn (Türkiye Sosyal Tarih Araştõrma Vakfõ) “Sarı Defter” dizisinde ya- yõmlandõ. “Bilime olan inan- cım tüm inançların üs- tündedir” diyebilen bir “Anadolu imamı”nõn yaşamöyküsü, hem kendi sözleri, yazõla- rõ ve eylemleriyle, hem de dostlarõnõn ve tanõyanlarõn anõ- larõ ve tanõklõğõyla belgelenmiş oldu. Mersin’i gençlik yõllarõmda tanõdõ- ğõmdan, kitaba katkõm is- tendiğin- de dü- şünmüş- tüm; ülke- m i z d e “sol”un ya da “solcu”larõn öte- den beri “halka yabancı” ol- duklarõ söylenmez mi? Hatta sa- ğõn güçlenmesindeki başlõca nedeni bile çoğumuz bu ya- bancõlaşmaya bağlamaz mõyõz? Hele “sosyalist” olmanõn ne- redeyse sadece aydõnlara ait bir entelektüel kişilikle eş an- lamlõ sayõlmasõ, ne kadar da yaygõn bir değerlendirmedir. İşte böylesi bir ortamda, “İb- rahim Mersin” isminin Tür- kiye için ve Anadolu’daki ya- şanmõşlõklar açõsõndan taşõdõğõ değer “tarihsel”dir... Hem halkla, özlemi duyulan o “sol kucaklaşma”nõn hem de “bu toprakların insanları”nõn tarihten gelen “toplumcu gen- ler”le bütünleşebilen bir sos- yalist kimliğin “simge” kişili- ğini bizlere yeniden anõmsattõ- ğõ için TÜSTAV’a ne kadar te- şekkür etsek azdõr... Mersin, sadece sözüyle değil, “öz”üyle de toplumcuydu... Sol derginin yazarı 1939’da doğan ve “imam” olduktan sonra köylülerin inanç dünyasõna õşõk tutan Mersin, 1987’de yaşama veda edinceye kadar yine “imam” olarak anõ- lan belki de tek sosyalist Ana- dolu aydõnõmõzdõ. Henüz 30’lu yaşlarõmdaki o “etkileyici” buluşmamõz saye- sinde, “inanç”lara karşõ ilk gençliğimden kalma soğuklu- ğumu da Mersin’i tanõyarak gidermiştim.. 1963’te YÖN dergisindeki yazõlarõ; yani 27 Mayõs’õn öz- gürlük ortamõnda bir köy ima- mõnõn da “sol” yayõnlarda dü- şüncelerini açõklamasõ ne kadar anlamlõysa, 65’te TİP üyesi ol- masõ ve 79’da da Muğla İl Baş- kanlõğõ’nõ hazõrlayan birikim- lerini yine köy ortamõnda edin- mesi de o kadar önemlidir. 12 Eylül’den kõsa bir süre ön- ce, yöre köylülerinin ekono- mik dayanõşma örgütü olan Köy-Koop’un Muğ- la’daki başkan yardõmcõlõğõnõ üstlenmesi ise üreticiler içindeki “say- gın, güvenilir, sözünün eri” konumunun ürü- nüydü... İşte böylesi bir yaşamla bütünleşen “imam” ve “sol li- der” kimliklerinin bileşkesinde de halkla olan ilişki- sindeki hesapsõz kitapsõz bir “içtenlik” vardõ... Bu nedenle TÜSTAV’õn kitabõ özel- likle günümüzde daha da kut- sanmasõ gereken “alçakgönül- lü” ve “üstün duyarlılıklı” bir yaşama kültürünün; “bilge” bir siyasal duruşun ve kökleri- ni ait olduğu toplumun erdem- lerinden alan kişilik zenginli- ğinin kuşaktan kuşağa anõm- sanmasõnõ sağlayacak... İbrahim Mersin, “Benim Kâ- bem insandır” denebilen orta- çağ Anadolu aydõnlanmasõnõn 20. yy’daki en çağdaş temsilcisi, hatta tarihsel devamõydõ. Şim- diki “Suudi hayranlığı”nõn ne denli Anadolu’ya yabancõ ol- duğunu kanõtlayan yaşamöy- küsündeki “yaşamsal”lõğõ bel- geleyenlere şükran borçluyuz... ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Aydõnlanmanõn İmamõ... ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN HARBİ SEMİH POROY 22 Eylül 23 EYLÜL 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 Recep: AKP’ye bölücü diyen bölücüdür! Apo: AKP bölücü değildir! Prens Zekai Buluç: “İşçi ve memur sendikaların beklediği ‘beyaz atlı prens’ asla gelmeyecek!” Nedamet Ferit Giray: “Sana, bana, vatanıma şiiri okunurken nedamet mi getiriyor!” Karışık Anıl Öçal: “At izi it izine, tanık sanığa karışır elbet; sokak ampulü iktidarında!” Kültür Soner Önal: “2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul, AKP ile ancak idrar kültürü başkenti olur!” YağmurDeniz Türkçe abeceye el atacaklar mı? AKP-FG koalisyonunun yarı resmi sözcüsü konumundaki yalaka medya ortaya bir iddia attı: Kürt açılımı doğrultusunda Türkçe abeceye “w”, “q” ve “x” harfleri eklenecek! Kürt açılımının içini henüz hükümetin başı bile bilmiyordu ama yalakalar Ergenekon dalgalarında olduğu gibi öncülük görevini üstlenmişe benziyordu. Derken, hükümetin resmi sözcüleri Türkçe abeceye Kürtler için yeni harfler eklenmesinin söz konusu olmadığını açıkladılar. Hükümetin zikzaklarını dikkate alırsak bu açıklamayı “şimdilik” kaydıyla okumak gerektiği de ortadaydı. Bu arada okur dostlardan Yahya Kemal Adak, küçük bir anımsatma yaptı: “1989 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlaşan Türk cumhuriyetleriyle ortak Türkçe dili ve abecesi oluşturmak üzere toplanan ve aylarca süren tartışmalara karşın o harfleri Türkçeye ‘Ortak Türkçe’ için dahi olsa sokturamayan Türk Dili Şûrası’nın üyesi Türkçe dilbilimcilerin başaramadığını bu hükümet Kürtçe için uygulamaya sokacak, öyle mi?” Doğrusu, büyük konuşmamak gerek! Çünkü Amerika’daki “dostlar”ını ziyarete giden Recep hele bir memlekete dönsün, torbadan neler çıkacak önce onu görelim!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” SOSYAL demokrat bir partinin genel sekreterliğinden İslamcı bir partinin milletvekilliğine dönüştükten sonra dünyanın en büyük siyasi döneği unvanını kazanarak Kültür ve Turizm Bakanlığı koltuğuna oturan Ertuğrul Günay, yine döktürmüş. Türkiye’nin yurtdışı tanıtımında lokumlu, fesli, dansözlü, pala bıyıklı, uçan halılı objelerin kullanımını yasaklamış. Ertuğrul Günay’a göre; tanıtımlarda garip bir doğulu karikatürü Türkiye’nin üzerine oturmuş; Hindistan mı, Pakistan mı, İran mı ne olduğu belli değilmiş. Ha şunu bileydin! Türkiye, Suudilerden de daha bağnaz bir Arap ülkesi olma yolunda koşar adım ilerliyor! O halde “İslam Kültürü ve Arap Turizmi Bakanı” beyimize Türkiye’nin bundan sonraki yurtdışı tanıtım filmlerinde kullanılması gereken yeni objeler konusunda yardımcı olalım: Dansöz, tabii ki tümüyle yasaklanmalıdır. Gölgesi bile olmamalıdır. Dansözün yerini Çankaya’dan Meclis Başkanlığı’na, Başbakanlık’tan Dışişleri Bakanlığı’na kadar devletin zirvesindeki kocalarının yanında poz veren türbanlı hatunlar almalıdır. Ancak bu kadar çok türbanlı kadın arasından bir seçme yapılmalıdır. Yeni Türk kadını imajı için sadece bir hatun kişi öne çıkartılmalıdır. Hiç kuşkusuz Hayrünnisa veya Emina’nım tercih edilmelidir. Bu konuda belki İ. Melih Gökçek’e bir referandum yaptırılabilir veya tek seçici olarak Cem İpekçi görevlendirilebilir. Evet, fes de yasaklanmalıdır. Fes, Osmanlı’nın sarığa indirdiği bir darbenin ürünüdür. Tanıtım filmlerinde rol alacak erkekler fes yerine sarık takmalıdır. Ayrıca erkekler pala bıyıklı değil sünnete uygun sakallı olmalıdır. Bu konuda örnek alınacak yeni Türk erkeği tipi, Çankaya’daki AKP’li Abdullah’ın geçen aylardan birinde Çankaya Köşkü’nde kabul ettiği “hacı emmi”dir. Sarıklı hacı emmiyi bulma konusunda Abdullah’ın basın başdanışmanı Hacı Ahmet Sever’e müracaat edilmelidir. Bu arada iç bayıltan “Türk lokumu” objesinin yerini, Recep’in büyük başarısı sonucu Suriye vizesinin kaldırılmasının anısına “Şam’ın şekeri” almalıdır. Rakının zaten yasak olduğunu hatırlatmaya gerek yok; şuruplar ve şerbetler tanıtılmalıdır. Yeni objeler SESSİZ SEDASIZ (!) (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Nevşehir’in Gülşehir ilçe- sinde bir ma- ğara. 2/ Dü- denden daha geniş olan çu- kurluklara ve- rilen ad... Eski Mezopotamya halklarõnõn gök tanrõsõ. 3/ Ot- lak... Merkez. 4/ Bayağõ, sõradan... Yüz metrekare tuta- rõnda alan ölçüsü bi- rimi... Kalsiyum ele- mentinin simgesi. 5/ Yahudilerin üç temel yazõ dilinden biri olan ve “Yahudi Al- mancasõ” da denilen dil... Kõzgõn bir de- mirle vurulan damga. 6/ Tavuğun göğüs etiyle hazõrlanan ve pişmiş ha- murla yenen bir tür çorba. 7/ Gizli bir tehlikesi ol- duğu sanõlan. 8/ Şarkõ, türkü... Kap ağõrlõğõ. 9/ Gü- reşte bir oyun... Edirne’nin bir ilçesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Zonguldak ilinde, Türkiye’nin en uzun mağara- larõndan biri. 2/ Acele, tez... Bir işi yaptõrabilme gü- cü. 3/ Akla gelen, içe doğan düşünce. 4/ “Yalnõz - -- bir gözü yazacak mõsralarõm” (F. N. Çamlõbel)... Bir şeyi yapõp yapmamaya karar verme gücü. 5/ Bir nota... Varõlmak istenen bir amaca doğru geçilme- si gerekli dönemlerden her biri. 6/ Çit, perde... Yu- varlak, yassõ ve sipersiz başlõk. 7/ Bir kümes hay- vanõ... Bir yapõnõn giriş yeri. 8/ Habeşistan hü- kümdarlarõna verilen unvan. 9/ Kaçmamasõ için hay- vanlarõn ayağõna takõlan demir köstek... Sulak yer. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 B İ N D A L L I A T L A S U R A R İ M A S T A R B K I L I R G A B A Z A N R O K A V K I T A A R A K K A P A N A T I R M E Y K A Ç A R U L A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear