14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Güzel Roman Vedat Milor, NTV’deki bir programda, ülkemiz mutfağının zenginliğine karşın, güzel yemek yapan insanların azlığından yakınıyordu. Yalnız güzel yemek yapan aşçılar mı az? İnsanı insan yapan her konuda giderek insanlık dışı yaşamayı yeğleyen bir toplum olmaktayız. İyi araç kullanan şoförler çok mu, sözgelimi? Dolmuşla gideceğiniz üç adımlık kent içi ulaşımda, insan mı, karpuz mu taşıdığının ayırdında olmayan, türlü tehlikeler içinde aracını vahşi bir yaratık gibi kullanan sürücülerle karşılaşmıyor muyuz sık sık? İşte bayram tatilinde yollarda ölen onlarca insan! Kim sorumlu? Yollar mı, araçlar mı, yöneticiler mi? Uygarlık, hayatın bütün kılcal damarlarına yayıl- mış bir yaşama biçimi değilse nedir? Sözü güzel romanlara getirmek için böyle bir gi- riş yaptım. Bugüne dek yayımladığı beş romanıyla günümüz edebiyatı içinde çok özel bir yeri olan Oya Baydar’ın yeni bir romanı yayımlandı: “Çöplüğün Generali” (Can Yayınları). Edebiyatın da, öteki uğraşlar gibi, insan ve top- lum odaklı olması gerektiğini düşünenlerdenim. Her sanat eserinde toplumla ve insanla bir hesaplaş- ma ararım. Son yıllarda bu bağlamda üç romancımız öne çık- tı: Tahsin Yücel, Oya Baydar ve Kaan Arslanoğ- lu. Tahsin Yücel, “Gökdelen”de 2073 yılının İstan- bulu’ndan, “Golyan Devrimi”nde ise Hayristan Cumhuriyeti adlı düşsel bir ülkeden bakarak, gün- cel toplumsal sorunların varacağı yerleri işaret et- ti. Kaan Arslanoğlu, “Sessizlik Kuleleri 2084” adlı ro- manında geleceğin dünyasının bugünden görünen karanlık yüzünü gösterdi. Oya Baydar, önceki romanlarında yakın tarihimizin yakıcı toplumsal ve insani sorunlarını, konularına uy- gun ateşli bir roman diliyle anlattı. “Çöplüğün Generali”nde ise bugünden yola çı- kıp geleceğe ilişkin bir roman yazmış gibi görün- se de temel sorunu günümüzün insanı. Gazetemizin Kitap Eki’nde Erdem Öztop ile yap- tığı konuşmada, daha sözün başında temel ilkesi- ni ortaya koyuyor: “Profesyonel bir romancı deği- lim. Yüreğim, vicdanım bir şeyleri kabullenemedi mi, bir insanlık durumu bana kaldıramayacağım kadar ağır geldi mi yazıyorum.” “Çöplüğün Generali”nde hemen eşit uzunlukta iki ayrı roman var: Biri günümüzde, yaşadığımız top- lumun güncel olaylarını kaleme almış bir yazarın ya- rım kalmış romanından parçalar. Öteki ise, tutul- dukları bir unutma virüsü ile bütün geçmişini unut- muş bir toplumda, bir bilim adamının geçmişi öğ- renme merakı sonucu gelişen olaylar. Oya Baydar’ın ele aldığı insanlık sorunlarına ilişkin sıcak, akıcı bir yazı dili var. Bu özelliği, bü- tün romanlarının büyük bir ilgiyle okunmasını sağ- lıyor. Yanı sıra ele aldığı konuların yakıcı önemde olması da okuru romana sıkı sıkıya bağlayan bir baş- ka etken. Oya Baydar gibi bir romancımızın olması, ülke- mizin geleceğine umutla bakmak için başlı başına bir neden. turgay@fisekci.com kultur@cumhuriyet.com.tr CMYB C M Y B Uluslararasõyarõşmada12filmvarKültür Servisi - “46. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali”nin Uluslararasõ Uzun Metraj Film Yarõşmasõ’nda yarõşmak üzere seçilen 12 film açõklandõ. Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin desteği ile Antalya Kültür Sanat Vakfõ tarafõndan organize edi- len festivalde Avrupa ve Asya sinemalarõndan 2008 ve 2009 yapõmõ filmler yarõşacak. 10-17 Ekim tarihleri arasõnda gerçekleştirilecek festivalde Bulgar yönet- men Kamen Kalev’in “Eastern Plays - Şark Oyun- ları”, Çek yönetmen Vladimir Drha’nõn “English Strawberries- İngiliz Çilekleri”, Rus yönetmen Ale- xey German Jr.’õn “Bumaznyj Soldat – Kağıttan Asker”, Ermeni yönetmen Harutyun Khachatr- yan’õn “Sahman - Sınır”, Pelin Esmer’in “11’e 10 Kala”, İngiliz yönetmen Peter Strickland’õn “Ka- talin Varga”, Abdullah Oğuz’un “Sıcak”, Bojena Horackova’nõn “A l’east de moi – Benim Doğum”, Sõrp yönetmen Goran Radovanovic’in “Ambu- lance”, Gürcü yönetmen George Ovashvili’nin “Gagma Napiri – Öteki Yaka”, Jacek Glomb’un “Operation Danube – Tuna Operasyonu” ile Da- vide Ferrario’nun yönettiği “Tuta Copla di Giuda – Özgürlük” filmi katõlacak. Kürt kökenli Alman yönetmen Mõraz Bezar Altõn Portakal’da yarõşacak filmini anlatõyor TUNÇAY KULAOĞLU BERLİN - 46. Antalya Film Festivali’nde de yarõşacak olan Berlinli genç yönetmen Miraz Bezar’õn filmi “Min Dît” (Gözle- rimin Önünde) geçen günlerde Ulus- lararasõ San Sebastian Film Festivali’nde dünya prömiye- rini gerçekleştirdi. Anne baba- larõ 90’larõn başõnda Diyarba- kõr’da faili meçhul bir cinayet- te öldürülen Gulîstan ve Fõrat ad- lõ iki kardeşin hikâyesini anlatõyor. Yazar Evrim Alataş ile birlikte yazdõklarõ hika- yeyi senaryolaştõran Miraz Bezar’õn ilk uzun metrajlõ filmi Min Dît, Türkiye-Almanya or- tak yapõmõ. - Min Dît, Türki- ye’de yaşanan şid- det ortamını ço- cukların gözünden anlatıyor. Kısa filmlerinizde de sık sık çocuk oyuncu- larla çalışmıştınız. Tesadüf mü diyelim buna? - Genelde çocuk oyuncularla çalõşmayõ se- viyorum, ama filmin hikâyesini oluşturur- ken bu düşünce henüz yoktu. Diyarbakõr’a 2005’te gittim, orada bir film çekmek isti- yordum, ama hikâye belli değildi. Kentin kafamdaki Diyarbakõr imajõndan çok fark- lõ olduğunu, insanlarõn hayatõna damgasõ- nõ vuran şiddetten uzak, yaralarõnõ ve trav- malarõnõ sakladõklarõ bir gündelik hayat kur- duklarõnõ fark ettim. Türkiye’de Kürt sorunu birçok alanda olduğu gibi sinemada da da- ha çok büyüklerin gözünden işleniyor. Ben bunun karşõsõna çocuklarõn perspekti- fini koymak istedim. Çocuklar çetrefilli Kürt sorununa görece tarafsõz bir pencereden, mesafeli bir çocuk dünyasõndan bakõyorlar. Filmin ana izleğini de bu bakõş oluşturuyor. ‘FİLME ÇOCUKSU BİR DİL HÂKİM’ - Oyuncu seçimini nasıl gerçekleştir- diniz? ‘MinDît,birTürkiyeportresi’ - Bir ay boyunca Diyarbakõr’daki der- nekler, girişimler, tiyatro gruplarõ aracõlõ- ğõyla çocuklarla tanõştõm. Öyküdeki kah- ramanlara benzeyen, dünyalarõ kafamda- ki kurmaca hikâyeyle örtüşen ama gündelik yaşamda varolan çocuklarõ aradõm. Mesela başrol oyuncumuz Şenay Orak’õn ailesi 10 yõl önce Lice’yi terk etmek zorunda kalmõş bir aile. - Çocukların dünyasına girmek zor ol- madı mı? Hazõrlõk aşamasõnda çocuklarla prova çe- kimleri yaptõm. Bu aşamada dil önemli bir rol oynadõ. Kürtçe bilmiyorum, Türkçem de kusursuz değil. Bu yüzden senaryonun kâğõda döküldüğü şekliyle çekilmesi im- kânsõzdõ. Başõndan itibaren çocuklarõn kendi dillerini oluşturmasõ için her sahne- nin çekiminden önce çocuklara metni ve- rerek kendi dillerine çevirmelerini istedim. Kamera önünde gerçek yaşamlarõndan bildikleri, duyduklarõ, gördükleri tecrübe- leri kendi dillerine döktüler. Bu yüzden de filmin geneline duygusal, bir o kadar da hü- zünlü ve sert çocuksu bir dil hâkim. - Kürt kökenli bir Alman yönetmen olarak, Almanya’da geçen bir hikaye ye- rine farklı bir coğrafyaya ait bir öykü oluşturmak zor olmadı mı? - Min Dît bir Almanya hikâyesi! Benim özyaşam öykümle birebir ilintili. Geçmi- şimle, anne babamõn memleketleriyle ör- tüşen bir hikâye bu. Diğer yandan film çek- mek, para isteyen bir iş. Almanya’da çek- mek istediğim bir hikâyeyi maddi sebep- ler yüzünden çekemeyince Diyarbakõr’a geldim ve iki buçuk sene kaldõm. Ön araştõrmalar, seyahatler derken proje şe- killendi ve finanse edildi... ‘RESİMLİ BİR YORUM’ - Fatih Akın’ın yapım şirketi Cora- zon International’ın ortak yapımcı ol- ması işinizi kolaylaştırmıştır mutlaka... - Hayõr, Corazon International filmin montajõ bittikten sonra devreye girdi. Klasik anlamda bir ortak yapõmcõlõk söz- konusu değil yani. Min Dît’in hazõrlõk aşa- masõnõ kendim finanse ettim. Prodüksiyon aşamasõnda ise akrabalarõm ve tanõdõklar destek verdi. Toplam 80 bin Avro ile fil- me soyundum. Buna rağmen tüm olanak- larõ zorlayõp beş haftada filmi çektik. - Kürt açılımı adı altında yoğunlaşan gündem bağlamında Min Dît’in Antal- ya’da gösterilmesini nasıl değerlendi- riyorsunuz? - Film her şeyden önce sorular soruyor ve anlattõğõ hikâyenin sonuçlarõndan yo- la çõkarak Türkiye’nin açmazlarõna gön- dermelerde bulunuyor. Savaşõn beraberinde getirdiği şiddet ve onun sonuçlarõ bugün coğrafi anlamda Kürt illerine indirgenmek istense de bütün ülkeyi pençesine almõş bir sorunla karşõ karşõyayõz. Gündelik şidde- te maruz kalan çocuklarõn gözünden ba- kõyor film Türkiye’nin gerçekliğine. Ya- şanan şiddet sorgulanmazsa diğer kuşak- lara taşõnõyor. Eğer bunu bugün hazmedemezsek, sor- gulamazsak, yaşanan, kanayan yaralarõn kapanmasõ mümkün değil. Bunun neden- leri üzerine düşünmez ve çözüm ürete- mezsek geleceği de kaybetmiş olacağõz. Min Dît, bu anlamda bütün Türkiye’nin bir portresi ve aynõ zamanda ülkenin gelece- ği hakkõnda resimli bir yorum. Türkiye’den Pelin Esmer ve Abdullah Oğuz’un filmleri yarışıyor. Filmde, anne babaları 90’ların başında Diyarbakır’da faili meçhul bir cinayette öldürülen Gulîstan ve Fırat adlı iki kardeşin hikâyesini anlatılıyor. K A M İ L M A S A R A C I K Ü L T Ü R Ç İ Z İ K Kültür Servisi- 1980’lerde satranç tarihinin en büyük kapõşmalarõndan birinin iki kahra- manõ, İspanya’nõn Valencia kentinde yeniden karşõ karşõya. 1984’te Moskova’da dünya sat- ranç şampiyonluğu için karşõ karşõya geldik- lerinde bütün dünyanõn günlerce heyecan içinde izlediği Gari Kasparov ve Anatoli Karpov, tam 25 yõl sonra yeniden satranç tah- tasõnõn başõndalar. 25 Eylül’e kadar sürecek 12 oyunluk karşõlaşma, bir dizi yõldõrõm oyun ve yarõ hõzlõ oyundan oluşuyor. Kesin zaman sõnõrlamasõyla oynanacak maç, Valencia yerel yönetiminin web sitesinden (www.gva.es) canlõ olarak yayõmlanõyor. Kar- şõlaşmayõ milyonlarca satranç meraklõsõnõn iz- lemesi bekleniyor. Bugün 46 yaşõnda olan Kasparov, bu maça Norveç’te, 18 yaşõndaki satranç dâhisi Mag- nus Carlsen’le hazõrlanõrken, 58 yaşõndaki Karpov da hazõrlõk çalõşmalarõnõ bir bilgisayara ve bir grup büyük ustaya karşõ oynayarak ger- çekleştirdi. Satranç uzmanlarõnõn Karpov’un bu kez pek şansõ olmadõğõnõ belirtmelerine karşõlõk, pro- fesyonel oyunculuğu 2005’te bõrakmõş olan Kasparov, uzun süredir ciddi bir maç yapma- dõğõnõ, bazõ alõşkanlõk ve içgüdülerini yitirmiş olabileceğini söylüyor. 1984’te Moskova’da dünya şampiyonluğu için satranç tahtasõnõn başõna oturduklarõnda, Kasparov 21, Karpov ise 33 yaşõndaydõ. Kar- pov, 6 oyun alanõn şampiyon ilan edileceği kar- şõlaşmada ilk 4 oyunu kazanõnca, pek çok uz- man Karpov’un maçõ 6-0 bitireceğini ileri sürmüştü. Ne ki, mücadeleyi bõrakmayan Kasparov, bir dizi beraberlikten sonra 32. oyun- da ilk zaferini kazanmakla kalmamõş, sonun- da oyunu 5-3’e getirmeyi başarmõştõ. 5 aylõk bir mücadele sonunda iki büyük us- ta bitkin düşünce, FIDE (Uluslararasõ Satranç Federasyonu) Başkanõ Florencio Campo- manes, iki oyuncunun sağlõğõnõn tehlikede ol- duğu gerekçesiyle oyunun durdurulmasõna karar vermişti. Kasparov ile Kar- pov’un devam etmek istemeleri- ne karşõn karşõlaşma yarõda kal- mõştõ. BİR ÇIĞIR AÇMIŞTI 1985’te yeniden düzenlenen unvan maçõnda ise Kasparov, Karpov’u yenerek gelmiş geçmiş en genç dünya şampiyonu olmuş, unvanõnõ ertesi yõl da korumuş ve satranç tarihinde yepyeni bir çõğõr açmõştõ. Kasparov, 1993’te FIDE’nin yozlaştõğõnõ öne sürerek Profes- yonel Satranç Birliği’ni kurmuş, o günden sonra dünya satranç şampiyonluğu iki başlõ olarak de- vam etmişti. Karpov, 1993’ten 1999’a kadar FIDE’nin dünya şampiyonu olmayõ sürdürmüş; Kasparov ise birliğin şampiyonluk unvanõnõ 2000’de Vladimir Kramnik’e kaptõrmõştõ. Dünya şampiyonluğu unvanõ 2006’da yeniden birleştirilmiş, unvan için Birliğin şampiyonu Kramnik ile FIDE’nin şampiyonu Veselin To- palov kapõşmõşlardõ. Karşõlaşmayõ kazanan Kramnik, böylece 13 yõldõr ilk kez dünya sat- rancõnõn tartõşmasõz şampiyonu ol- muştu. Tõpkõ 1970’lerdeki Fischer- Spassky maçlarõ gibi Kasparov- Karpov kapõşmalarõnõn coşkusu da satranç oyununa çok sayõda yeni hayran kazandõrmõş, kimilerince de Sovyetler Birliği’nin değişmekte olan yazgõsõnõn habercisi olarak ni- telenmişti. O sõralar ikisi de Sovyetler Birli- ği’ni temsil eden iki büyük ustadan Karpov, Sovyet yönetiminin gözde- si konumundaydõ. Karpov’un Rus ol- masõna karşõlõk, Kasparov Yahu- di/Ermeni bir aileden geliyordu ve o günlerde bir Sovyet cumhuriyeti olan Azerbaycan doğumluydu. Sov- yetler Birliği’ndeki liberaller, genç Kaspa- rov’un zaferini, yeni yetişen bir kuşağõn yükselişinin işareti olarak değerlendirmişlerdi. Nitekim, Kasparov’un unvanõ ele geçirdiği 1985 yõlõnda Mihail Gorbaçov iktidara gel- miş ve ünlü reform programõ perestroykayõ başlatmõştõ. Sonradan siyasete atõlan Kaspa- rov, bugün Rusya’nõn önde gelen muhalefet liderleri arasõnda. 25 yõl önce dünyanõn soluk soluğa izlediği Kasparov ve Karpov yeniden karşõ karşõya Filmini Türkiye’nin resimli yorumuna benzeten genç yönetmen Miraz Bezar, “Türkiye’de Kürt sorunu birçok alanda olduğu gibi sinemada da daha çok büyüklerin gözünden işleniyor. Ben bunun karşõsõna çocuklarõn perspektifini koymak istedim. Çocuklar soruna görece tarafsõz bir pencereden, mesafeli bir çocuk dünyasõndan bakõyorlar” diyor. İki büyük usta çeyrek yüzyıl sonra bir kez daha satranç tahtasının başında. Karşılaşmayı Valencia yerel yönetiminin web sitesi canlı olarak yayımlıyor. En pahalı öykü ödülü İngiliz yazara Kültür Servisi - İngiliz yazar Simon Van Booy, aşkõn değişik yüzlerine odaklanan kõsa öykü seçkisiyle dünyanõn en yüksek bütçeli kõsa öykü ödülü olan The Frank O’Connor’õ kazandõ. 35.000 Avro’luk para ödülünü almaya hak kazanan Booy, önceki akşam gerçekleşen ödül töreninde “Diğer adaylarõ gördüğümde hiç şansõm olmadõğõnõ düşünmüştüm, gözüm korkmuştu” diye konuştu. Daha önce Haruki Murakami ve Jhumpa Lahiri’nin değer görüldüğü ödülün bu yõlki adaylarõ arasõnda Chimamanda Ngozi Adichie, Ali Smith, James Lasdun ve Wells Tower vardõ. SatrancınkalbiValencia’da SAYFA CUMHURİYET 23 EYLÜL 2009 ÇARŞAMBA 16 KÜLTÜR MaiPhoto Kağıttan Asker
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear