28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 14 EYLÜL 2009 PAZARTESİ 10 DIŞ BASIN dishab@cumhuriyet.com.tr DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Krizin Önlenmesinde ‘Devleti Anımsamak’! Birleşik Devletler’de patlak veren ve kısa sürede küresel boyutlara ulaşan finansal krizin frenlen- mesi için seferber edilen milyarlarca dolara kar- şın, kimse ekonomilerin düze çıkmakta olduğu ka- nısında değil. Sorun, kuşkusuz, çok boyutlu ve son derece de karmaşık. Başkan Obama’nın devletin kasasın- dan bankaların ayakta kalması için akıttığı mil- yarlarca dolar, sorunu çözmekte yetersiz kalıyor. Ama onca karmaşada bazı dev bankaların bat- maları seyredilirken bazılarının kurtarıldığı gözle- niyor. Bazıları ise rakiplerinin bıraktığı boşluktan yararlanarak tarihlerinin hiçbir döneminde gör- medikleri ölçüde büyük kazançlar sağlıyor. Birleşik Devletler’in önde gelen dev bankala- rından Goldman Sachs 2009’un ikinci üç ayında 3.4 milyar dolar net kârın yanı sıra, ücret ve prim- lere 6 milyar dolardan fazla para ayırdığını açık- lamıştır. Wall Street’in dev kuruluşunun 29.400 ça- lışanına ayırdığı para, aslında tamı tamına 6.7 mil- yar dolar. Bu, her çalışan için yılda 770.000 do- ların gözden çıkarıldığı anlamına gelmektedir. Ola- yın ilginç yanı, bunu Başkan Obama’nın vergi mü- kelleflerinin yardımıyla iflastan kurtulan bankala- rın üst düzey çalışanlarına ücret ve prim adı altında ödedikleri büyük meblağlara savaş açtığı bir sı- rada yapmış olmalarıdır. Daha da vahim olan, mil- yonlarca ailenin evlerini kaybettikleri, kamunun 1 trilyon dolarının bankalara aktığı, 6.7 milyon işin yok olduğu, işsiz kalan 14.5 milyon Amerikalının iş peşinde koşturup durduğu, krizin asıl sorum- luları serbest piyasacı finans grupları tarafından el üstünde tutulan iletişim ve borsa spekülas- yonlarının Doktor Frankenştayn’ları olarak anılan harika çocuklarının ceplerini milyarlarca dolarla tı- ka basa doldurmaya devam etmeleridir. Başkan Obama bankacıların aşırı ücretleriyle mü- cadelede yalnız değil. Avrupa’dan Uzakdoğu’ya, gezegenin hemen her yerinde sözü edilen aşırı üc- retlerin haklı tepkilere neden olduğu kimse için sır değil. Sorun, kuşkusuz, Avrupa ülkeleri için de ge- çerlidir. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sar- kozy, geleneksel diplomatik mevsimin açılış ko- nuşmasında “Bizi 1930’dan bu yana en vahim kriz- lerden birine sokanlara, bunu eskiden olduğu gi- bi yinelemelerine izin vermeyeceğiz” demiştir. Japon seçimlerinden zaferle çıkan müstakbel Başbakan Yukio Hatoyama 4 Eylül’de Tokyo Dünya Ekonomik Forumu’nda yaptığı konuşma- da “Her şeyi piyasaya bırakmakta sorun var. Pi- yasanın üçkâğıtçıları hükümetin müdahalesini ka- bul etmemektedirler. Katı kurallar ise her zaman istenen sonuçları vermemektedir. İyisi, piyasa ile kurallar arasında dengenin sağlanmasıdır” demiştir. Serbest piyasa ekonomisinin baştacı edildiği ül- kelerde sözü edilen işbilir harika çocuklara ve his- se sahiplerine milyarlarca kâr sağlayan banka ve finans kuruluşlarının üst düzey yöneticilerine aşı- rı ücret, prim ve altın paraşüt olarak nitelenen emeklilik ikramiyeleri verilmesi, kriz öncesinde ol- duğu gibi kriz sırasında da oldukça sık görülen ‘normal’ bir işlem sayılıyordu. Analiz kuruluşu Alp- ha Value’nun 354 Avrupa şirketi nezdinde yaptı- ğı ve 1 Eylül’de Tribune gazetesinde yayımlanan araştırma, bazılarının ücretlerinin, sıradan ücret- lerin beş katı olduğunu ortaya koymuştur. Pat- ronlar için en yüksek ücret alabilecekleri ülke ise İspanya. Zira bu ülkenin üst düzey yöneticilerinin gelirleri 2008’de incelenen 16 ülke arasında or- talama 2.44 milyon Avro ile en öndedir. Sırala- maların sonunda 451.153 Avro ile Norveç yer al- maktadır. Fransa yıllık ortalama 1.139 milyon ge- lirle sekizinci sırada boy göstermektedir. Bu konuda skandal olarak nitelenebilecek bir başka fahiş ücret olayı, ekonomik durumu pek iç açıcı olmayan Macaristan’da. Bu ülkede işbilir bir yönetici yılda 1.5 milyon dolar ücret almaktadır. Geçen hafta Londra’da toplanan G 20’lerin ma- liye bakanları yeni bir krizin önünü kesecek bazı önlemlerin alınması yanı sıra sözü edilen fahiş üc- retlerin makul düzeylere çekilmesi konusunda an- laşmaya varmışlardır. Nihai karar ise eylül sonunda Pittsburgh’ta düzenlenecek zirvede alınacaktır. 4 Eylül’de Newsweek’te Eleanor Clift imzasıy- la yayımlanan yazı, şu ilginç başlığı taşıyordu: ‘Dev- letin rolünü anımsamak.’ Ayrıca yazıda şu görüş- ler de yer alıyor. Mealen özetleyelim: “Başkan Ro- nald Reagan 1980’deki açış konuşmasında o za- man için bulunulan krizde ‘Sorunun çözümü dev- let değildir. Sorun, bizatihi devletin kendisidir’ di- yordu. Oysa bugün Barack Obama’nın Amerikalı- ların yaşamında devletin pozitif rolünü savunmasının tam zamanıdır. Amerikan toplumu salt kapitalist sis- temde yaşamamalı ve Başkan Obama ayağa kal- karak devletin karşı ağırlığı rolünü savunmalıdır.” Başkan Obama’nın gerek Amerikalıların tümü- nü kucaklayacak sağlık sigortası, gerekse de ku- ral, etik ve sınır tanımayan serbest piyasacıların ülkeyi bir kez daha krize sokmalarının önünü ke- secek ölçülü ve makul önlemler alma girişimleri, Cumhuriyetçilerin ve eski kazançlı günlerin özle- mi içindeki piyasacı odakların eleştirilerine hedef olmakta ve sıkı durun, Başkan’ı gizli sosyalist ve Marxçı olmakla suçlamaktadırlar! Chavez, Stone’un filmi ve Venedik Festivali PROF. MİRLA SANDOVAL (*) Başkan Chavez, İtalya’nõn Lido Adasõ’nda yönetmen Oliver Stone’un davetlisi olarak Venedik Film Festivali’ne katõldõğõnda sevenlerini olduğu kadar karşõtlarõnõ da şaşõrttõ. Oliver Stone basõn toplantõsõnda Chavez’den övgüyle söz etti. Söylediği pek çok şey içinde en ilgi çekici olan tümceleri “Avrupa’nın onlarca Chavez’e ihtiyacı var, Venezüella Başkanı Latin Amerikalı bir kahramandır” idi. Kolombiya Devlet Başkanõ Uribe’yi eleştirerek Güney Amerika’nõn şeytani güçlerinden biri olduğuna işaret etti. Chavez ise Stone için, “Oliver son yıllarda Latin Amerika’da güçlenen ve bizim Bolivarcı diye tanımladığımız devrimi çok iyi anlamış bir yetenek. Yaptığı belgesel birleşmek ve kendi kaderini belirlemek için savaşan Latin Amerika’ya bir övgüdür” dedi. Venedik’te çocuklar, gençler ve yetişkinler Chavez’e sevgi gösterisinde bulundular. Geleceği önceden açõklanmamasõna karşõn Lido Adasõ’ndaki festival katõlõmcõlarõ Chavez’i pankartlarla karşõladõlar. Ayakta alkışlandılar Birlikte fotoğraf çektirdiler, imza aldõlar. Filmin gösterildiği salon tümüyle dolmuştu. Seyirciler yönetmen Stone’u, filmin senaristi gazeteci-aktivist Tarık Ali’yi ve başkan Chavez’i ayakta uzun süre alkõşladõlar. Bir Hollywood yõldõzõndan farklõ olarak Chavez, başarõlõ oyunculuğu için değil, Oliver Stone’un dediği gibi karizmatik ve samimi kişiliği nedeniyle alkõşlandõ. Tüm bunlar karşõtlarõnõn huzurunu kaçõrdõ.Gösteri sonrasõ dünya medyasõ bu habere geniş yer verdi. Çoğunlukla dengeli bir yaklaşõm vardõ. Pek azõnda alõşõldõk saldõrgan yorumlar vardõ. Hiç kuşkusuz bir süre sonra kendilerini toplayacak ve bu olağanüstü ilginin şiddetiyle kapanan ağõzlarõ yeniden açõlacak. Globovision’un (Chavez karşõtõ TV kanalõ) üç dedikoducusu ve analistleri kayõttan izledikleri Venedik’te Chavez görüntülerinde başkanõn kravatõ, ayakkabõsõ, saçõ gibi saçma sapan ayrõntõlardan başka konuşacak bir şey bulamadõlar. Venedik’te yaşananlarõ gizlemeye güçleri yetmedi. Michael Moore’un “Kapitalizm: Bir Aşk Hikâyesi” ve Oliver Stone’un “Sınırın Bağdat yönetimi, mülteciler sorununun bir parçasõ olduğunu kabul edip önlem almalõ Suriye’de 1 milyon Iraklõ ABDÜLRAHMAN EL RAŞİD (*) Yarõ resmi istatistiklere göre, Suriye’de 1 milyondan fazla Iraklõ mülteci var. Bazõlarõ gerçek rakamõn bunun iki misli olduğunu öngörüyor. Bir araştõrma da, Iraklõ mültecilerin yüzde 80’inin Suriye’nin başkenti Şam’da yaşadõğõnõ gösteriyor. Bu iki veri, Irak’ta 1000 kişinin öldüğü ya da yaralandõğõ son kanlõ bombalamalarõn ardõndan Irak’la Suriye arasõnda başgösteren sorunun temelini özetliyor. Birkaç aylõk görece barõşçõ ortamõ tadan halk, terorizmin geri dönüşünden ve aralarõnda Başbakan Nuri el Maliki gibi, ocak ayõnda yeniden seçilmeyi garantilemek için siyaseten ölüm-kalõm savaşõna giren yetkililerden, terorizmi yok etmedikleri ve istikrarõ sağlamadõklarõ sürece hoşnut olmayacak. El Maliki, halka daha fazla elektrik ya da daha fazla su sağlayacak ve halkõn harcamalarõnõ azaltabilecek durumda değil. Dolayõsõyla her patlama ve her ölüm, aynõ zamanda kendisine yapõlmõş bir saldõrõ olarak değerlendiriliyor. El Maliki kõzmakta, şüpheci olmakta haklõ ve Irak halkõnõn bu konuda kendisiyle birlikte olduğuna kuşku yok. Bununla beraber, tehditlerde bulunmadan ve Suriye ile ilgili uluslararasõ soruşturma açõlmasõnõ talep etmeden önce iyi düşünmek zorunda. Çünkü böyle bir talep, Birleşmiş Milletler tarafõndan kabul edildiği takdirde geri çekilebilecek bir talep değil. İki çözüm var; biri geçici çözüm, diğeri kapsamlõ çözüm. İlki Suriye ve İran gibi komşularõ üzerinde, Irak’a sõzmalarõ önlemeleri ve topraklarõndaki eğitim kamplarõnõ kapatmalarõ için büyük baskõ uygulamak, kendi sõnõrlarõnda da bütün askeri imkânlarõyla güvenliği sağlamak. Daha önemli olan ikinci çözüm, Irak hükümetinin kendisinin de sorunun bir parçasõ olduğunu kabul etmesi ve kendisini sadece bir kurban olarak görmemesi. Suriye’deki 1 milyon Iraklõ mültecinin, herhangi bir başka ülkedeki mülteciler gibi siyasi olarak yönlendirildikleri biliniyor. ‘Direniş’ yolunu izleyecekler Mülteci kamplarõnda yaşayan, Araplar ve İranlõlar tarafõndan top gibi oradan oraya fõrlatõlõp kullanõlan Filistinlilerin trajedisi tekrarlanabilir. 1 milyon, dünyadaki herhangi bir yönetim için büyük sorun oluşturabilecek bir rakam. Iraklõlar, kendilerinden vize istemeyen tek ülke olduğu ve toplu halde giriş yapmalarõ engellenmediği için Suriye’ye yönlendiriliyor. Iraklõ mülteciler kentlerin dõşõndaki kamplarda yaşamaya zorlanmõyorlar ve bir mülteci için Suriye’de yaşamak diğer ülkelere göre daha ucuz. Yaşadõklarõ şehirlerden kaçan ve Irak’taki hayatlarõnõ terk eden bu kõzgõn insanlarõn birçoğu, tõpkõ evlerini terk eden Filistinlilerin yaptõğõ gibi, er ya da geç aynõ “direniş” yolunu izleyecekler. Irak hükümeti bu insanlarõn evlerine dönüşünü sağlamak, evsiz olanlara geçici barõnaklar tahsis etmek ya da ev inşa etmeleri için mali yardõmda bulunmak üzere hemen harekete geçmek zorunda.Irak hükümetinin, Suriye hükümetinden daha zengin olduğunu unutmamalõyõz. Irak’õn 42 milyar dolarlõk bütçesi varken, Suriye bütçesi sadece 11 milyar dolar. Suriyeliler neden Iraklõ mülteciler için kendi ceplerinden harcamak zorunda olsunlar? El Maliki hükümeti kolaylõkla Iraklõ mültecilerin dönüşünü ve yerleşmesini sağlayabilir. O zaman herkes Irak hükümetine saygõ duyacak, hükümet, insani krizi sona erdirmek ve Irak’õn bu sõkõntõdan kurtulmasõna yardõm etmek amacõyla uluslararasõ örgütlerden ve diğer ülkelerden birçok yardõm alacak. (*) El Arabiya Televizyonu Genel Müdürü İngilizceden çeviren: Zeki Tezer (Eşşark el Evsat gazetesi, 6 Eylül 2009) Güneyi” belgeseli Venedik Film Festivali’ne politik bir hava verdi. Chavez’in gelişiyle tüm ilgi festivalin olağan konuklarõndan ona yöneldi. Oliver Stone da festivalin yõldõzõnõn bu yõl Chavez olduğunu belirtti.Venezüella’da en kõsa zamanda seyretmeyi umduğumuz bu belgesel, isminden de anlaşõlacağõ gibi Kuzey Amerika sõnõrõnõn ötesinden söz ediyor. Stone’un kendisine ve eleştirmenlere göre belgeselin amacõ Bolivarcõ Devrimi, Latin Amerika’da gelişen bu süreci ve Batõ basõnõnõn şeytan gibi gördüğü Chavez hakkõnda gerçeği nesnel bir biçimde anlatmak ve aynõ zamanda Güney Amerika’daki ilerici yönetimleri de tanõtmak. Diğer liderlerden övgü Üç Oscar ödüllü, Vietnam savaşõ gazisi, Bush hakkõndaki “W” ve Fidel Castro’yu anlattõğõ “Comandante” filmlerinin yönetmeni Oliver Stone bu belgesel için Latin Amerika’nõn Evo Morales, Lula da Silva, Cristina Fernandez, Raul Castro ve Fernando Lugo, Rafael Correa gibi Chavez’den övgüyle söz eden liderleriyle de görüşmüş. Tüm bu özellikleriyle bu olağanüstü film tüm dünyada çok sayõda insana ulaşmayõ hedefliyor. Dünyanõn birçok dijital haber kanalõ Chavez’in Venedik’e gelişine yer verdi. Bunlardan bazõlarõna bir göz atalõm: “Günün en önemli olayı kuşkuşuz Chavez’in Sınırın Güneyi filminin galasına katılmak üzere Venedik’e gelmesiydi.” “Sınırın Güneyi filminin zaferi. Yönetmen O. Stone, Chavez’in ‘kurtarõcõ’ kimliğini ve Güney Amerika’daki Bolivarcı yaklaşımını öne çıkarmış. Aynı zamanda Batı basını tarafından birçok kez demokratik olarak seçilmesine karşın ‘diktatör’ olarak nitelendirilmesine karşı çıkıyor.” Geçen hafta Facebook aracõlõğõyla yapõlan çağrõyla tüm dünyada Chavez karşõtõ bir gösteri düzenlendi; ancak katõlõm çok düşüktü. Venedik ve Suriye ve dünyanõn pek çok ülkesinde Başkan Chavez’e gösterilen ilgi bu karanlõk kampanyanõn saçmalõğõnõ göstermiş oldu. Karşõtlarõ büyük bir hayal kõrõklõğõ içinde hâlâ ondan diktatör diye söz ediyor. Muhalefetin tüm tezleri çürüdü Tam olarak belgesel, özellikle Venezüella muhalefetinin başarõsõz darbe niyetlerini gözler önüne seriyor. Venezüella oligarşisi Kilise hiyerarşisi ile birlikte zekâlarõ parlasõn diye dua etseler yeridir. Şu sõralar çok dertliler, takdiri ilahi Chavez’den yana gibi görünüyor. Stone’a göre belgesel Bolivarcõ devrim süreci hakkõnda sadece ABD’de değil tüm dünyada sağ medyanõn gösterdiğinden farklõ bir şey anlatõyor. Stone’un yapõtõ ve Venedik’te yaşananlar kendi uydurduğu yalanlara inanan Venezüella muhalefetinin ve onun sözde uluslararasõ destekçilerinin silahlarõnõ elinden alõyor. Medyanõn yarattõğõ bu sahte “gerçeklik”e en iyi örnek Honduras. Özel medya küçük ama ekonomik olarak güçlü bir azõnlõğõn darbeye verdiği desteği abartõrken Chavez’e saldõrmaktan vazgeçmiyor. Venezüella muhalefetinin tüm tezleri çürüdü. Yaptõklarõ her gösteri aleyhlerine oldu. Son gezisinde insanlarõn giderek artan ilgisi Chavez’in bir dünya lideri olduğunun ve bir efsaneye dönüştüğünün kanõtõ. (*) UNESR (Simon Rodriguez Üniversitesi) İspanyolcadan çeviren: Engin Demiriz (APORREA, Venezüella, 9 Eylül 2009) Bağdat, terör eylemlerini Suriye’den sõzan Iraklõ mültecilerin düzenlediğini öne sürerek Şam’õ suçluyor. Ancak Irak hükümeti, kendini sadece kurban olarak görmekten vazgeçip 1 milyon Iraklõ mültecinin ülkeye dönüşünü sağlamak zorunda. Stone’un “Sõnõrõn Güneyi” belgeseli Venedik Film Festivali’ne politik bir hava verdi. Chavez’in gelişiyle tüm ilgi festivalin olağan konuklarõndan ona yöneldi. Stone’un kendisine ve eleştirmenlere göre belgeselin amacõ “Bolivarcõ Devrimi”, Latin Amerika’da gelişen bu süreci ve Batõ basõnõnõn şeytan gibi gördüğü Chavez hakkõnda gerçeği nesnel bir biçimde anlatmak ve aynõ zamanda Güney Amerika’daki ilerici yönetimleri de tanõtmak. Belgesel, özellikle Venezüella muhalefetinin başarõsõz darbe niyetlerini gözler önüne seriyor. Oliver Stone
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear