24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 28 AĞUSTOS 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 9 DİZİ Ş am Üniversitesi, İstanbul Üni- versitesi ile birlikte 1970 yõlõnõn sonlarõndan itibaren Ortado- ğu’nun en büyük ve uluslararasõ kabul gören bir üniversitesi. YÖK Suriye’de eğitim gören Türk öğrencilere 1998 yõ- lõndan önce verdikleri denklik haklarõnõ 1998 yõlõnõn son çeyreğinden itibaren vermemiş. Bu konuda pek çok mağdur kişi var. YÖK, 1970’li yõllarõn sonlarõndan 1998 yõlõnõn son çeyreğine kadar, Suri- ye’den alõnan diplomalara denklik verir- ken, 1998 yõlõnõn son çeyreğinde Suri- ye’den alõnan diplomalarõ tanõmamaya ve denklik vermemeye başlamõş. Suri- ye’nin herhangi bir üniversitesinden 1998 yõlõndan sonra mezun olup denklik işlemlerini yaptõranlar, Türkiye’de kendi branşlarõnda başarõlõ bir şekilde işlerini yapõyorlar. Suriye’de birden çok üniversite var. Halep, Lazkiye ve Şam en başta gelen üniversiteler. Buradan alõnan diploma- lar, bütün Avrupa ülkelerinde ve Orta- doğu’da tanõnõyor. Hatta Avrupa ülkele- ri özellikle Şam Üniversitesi mezunlarõ- na her alanda öncelik veriyor. Mağdur olan öğrencilerin tamamõna yakõnõ tõp ve dişçilik fakültelerinden mezun olanlar- dõr. ‘YÖK başvurumu kabul etmedi’ Ali Sefa Oduncu bir denklik mağdu- ru, Şam Üniversitesi Dişçilik Fakültesi mezunu, aslen Antakyalõ. Antakya’da ve Şam’da yaşõyor. 2003 yõlõnda Ortadoğu’nun en büyük üniversitesi ve uluslararasõ kabul gören Şam Üniversitesi Diş Hekimliği Fakül- tesi’ni 3’üncülük ile bitirmiş. Türki- ye’de mesleğini yapmak isteyince, önü- ne çõkan engelleri şöyle anlatõyor: “Evraklarımı YÖK’e verdim. Sonra YÖK başvurumu kabul etmeyince idari mahkemeye başvurdum ve mah- kemeyi kazandım. İdari mahkemeden sonra bir üst mahkemeye gittim, onu da kazandım. Tabii mahkemeler be- nim 1.5 yılımı aldı. Sonra Danıştay’a gittim ama karar sürüncemede kaldı. Davayı 4.5 yıl sonra ‘geçici denklik’ diploması alarak kazanan bazı arka- daşlarım oldu. Okul 5 yıl, davalar 4.5 yıl sürüyor. Sonuçta geçici denklik alıyoruz, yani geçici hekimlik. YÖK Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Azerbaycan gibi ülkelerdeki üniversi- telerin diplomalarını sorun çıkarma- dan kabul ediyor. İlginçtir, Şam Üni- versitesi köklü bir üniversite olup Uluslararası Üniversiteler Birliği’ne üye ve akreditesi yüksek bir eğitim kurumu. YÖK’ün bakış açısında bir sıkıntı olduğunu düşünüyorum.” Türkiye’de dişçilik diplomasõ kabul edilmeyince, o da Suriye ve Türkiye arasõnda ticaret yapõyorken çok sevdiği mesleğini yapabileceği günleri düşlüyor. Antakya’da avukatlõk yapan ve iki kardeşi de mağdur olan Av. Servet Mullaoğlu, Suriye’de üniversite bitir- miş 10 öğrencinin davasõna bakõyor. Ba- zõ süreçleri şöyle anlatõyor: İlk önce ağabeyim Şam Üniversitesi Tõp Fakültesi’nden 2000 yõlõnda mezun oldu. Kardeşim de aynõ üniversitenin aynõ bölümünden 2003 yõlõnda mezun oldu. Ağabeyim YÖK’e başvurdu ve denklik talebini reddedildi. Ben de “Denklik talebinin reddi işleminin ip- tali” için Ankara 4. İdare Mahkeme- si’nde dava açtõm. Ağabeyimin davasõ halen Danõştay Dava Daireleri Genel Kurulu’nda görüşülmeyi beklediğinden henüz sonuçlanmadõ. Geçici doktorluk yapıyorlar YÖK, mahkemeler devam ederken “geçici denklik” diye bir şey çõkardõ. Yani buna göre, kişi “geçici doktorluk” yapacak, ilerde mahkeme kararõ bozu- lursa zoraki verdiği denkliği geri alacak- tõr. Bu şekilde dört öğrenci geçici denk- lik aldõ ve mesleğe başladõ. Yani “geçi- ci doktor olarak”... Denklik: Yurtdõşõndaki herhangi bir üniversiteden alõnmõş olan lisans diplo- masõnõn YÖK (Türkiye) tarafõndan ta- nõnmasõdõr. Denklik verilen diploma, Türkiye’de bulunan üniversitelerden alõ- nan diplomalarla eşdeğer bulunur ve ay- nõ sonuçlarõ doğurur. 2547 sayõlõ Yükseköğretim Yasasõ’nõn 7. maddesinin (p) bendinde, yurtdõşõnda- ki yükseköğretim kurumlarõndan alõnan önlisans, lisans ve lisansüstü diplomala- rõn denkliğini tespit etmek yetkisi Yük- seköğretim Kurulu’na verilmiştir. 14.7.1996 gün ve 22696 sayõlõ Resmi Gazete’de yayõmlanarak yürürlüğe giren Yurtdõşõ Yükseköğretim Diplomalarõ Denklik Yönetmeliği’nin 5. maddesin- de; ‘Diploma Denklik Komisyonu’nca, A) Belgelerin orijinal olup olmadõğõ, üzerinde kazõntõ, silinti ve benzeri tahri- fatõn bulunup bulunmadõğõ, B) Belgelerin başvuran kişiye ait olup olmadõğõ, C) Diplomayõ veren üniversite veya yükseköğretim kurumunun ve eğitimin yapõldõğõ programõn tanõnmõş ve itibarlõ bir kurum ve program olup olmadõğõ, D) Diplomanõn alõndõğõ eğitim progra- mõnõn Türkiye’deki üniversitelerde ve- rilmekte olan hangi düzeydeki eğitim programlarõ ile eş olduğu araştõrõlõr. Suriye ile eğitimde Türkiye ile işbirliği PENCERE Liberal Kişi Dinciye Karşıdır... Bir süreden beri ‘liberaller’ sözcüğü havada uçuşuyor... Ortada parti marti yok... Politikacı molitikacı da yok.. Ne var?.. Büyük medya gruplarına yan gelmiş köşeciler ya da üniversitelere postu sermiş “seçkinciler” var... Garip bir liberalizm havası basılıyordu... Şimdi diyorlar ki: - AKP ile liberaller arasındaki ortaklık bitti... Peki, TÜSİAD patronları ve Doğan grubuyla ik- tidar partisi arasında sürtüşme başlayınca “li- beraller” ne yapacaklardı?.. Martin Luther, Hıristiyanlık Avrupası’na 15’in- ci yüzyılda gözlerini açmış... Dinde ‘Reform’ 16’ncı yüzyılda başlıyor... Rönesans aynı yüzyılda İtalya’da uç veriyor... Laiklik?.. Aydınlanma?.. Demokrasi?.. 18’inci yüzyıl... Liberal Parti İngiltere’de bu temeller üzerinde yükseldi... Ne zaman?.. 19’uncu yüzyılda... Aydınlanma gerçekleşmişti... Liberalizmin felsefi temeli dinci devlet düzenine karşıdır... Bizim Türkiyemizde ise garip bir azgelişmişlik olayı yaşadık... ‘Liberal’ diye anılan kimileri, takıyyeci ya da din- ci diye bilinen kimileriyle ortak bir politikada uyuş- tular... Vakit ve saat kaç?.. 21’inci yüzyıldayız... Gerçek bir liberal, bir dinci politikacıyla nasıl uzlaşabilir?.. Demokrasi tarihine, liberalizmin felsefesine, ideolojisine, siyasetine aykırı bir çıkar ortaklığıydı bu... Ya da gerçeklikten uzak bir sanal politikaydı... Liberalizmin tarihsel anlamını ve bugünkü işl- evini düşünüp tartarak ‘liberal’ sözcüğünü kul- lanmak gerekir... Amerika’nın neoliberalizmi Türkiye’de ekono- mik açıdan ‘komprador kapitalizmi’ ne dönüştü... Siyaset açısından da dinciliğin kuyruğuna ta- kılan neoliberalizm ‘Ilımlı İslam Devleti Modeli’ne omuz veriyor... Peki, şimdi bu süreç noktalandı mı?.. ‘Dinci toplum’ 19’uncu yüzyıl siyasal libera- lizminin bile içine sığabilecek düzen değildir... Dincilerle işbirliğine girenler zaten ‘liberal’ kavramına ters düşüyorlardı... Son olaylar bu gerçeği anlamaya yeterli olduysa yararlı sayılabilir... Aydınlanmamış ve laikliği benimsememiş bir toplumda siyasal liberalizmi düşünebilmek için çok hayalperest olmak gerekir... (22 Şubat 2008 tarihli yazısı) Ş am Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi ile birlikte 1970 yılının sonlarından itibaren Ortadoğu’nun en büyük ve uluslararası kabul gören bir üniversitesi. Suriye’nin herhangi bir üniversitesinden 1998 yılından sonra mezun olup denklik işlemlerini yaptıranlar, Türkiye’de kendi branşlarında başarılı bir şekilde işlerini yapıyorlar. S Ü R E C E K AliSefaOduncu AÇI MÜMTAZ SOYSAL İkinci Cahiliye ÇOK az fotoğraf karesi ya da ekran gö- rüntüsü bu denli güzel ve anlamlı olabilir: Yer- de yatan Efe, Türkiye’nin ilk klon buzağısı; bü- tün hayvanların yavrusu güzeldir, ama bu, boz rengiyle, burun deliklerinin çevresindeki be- yazımsı pembelikle, dünyaya ilk kez bakan masum gözleriyle bir başka güzel. Başucu- na çömelmiş, beyaz laboratuvar önlüklü bir hanım; bakışlarında ve gülümseyişinde ileri tıp teknolojisinin bir harikasını kendi ülkesinde de gerçekleştirebilmiş bir Türk kadınının se- vimli gururu. Galiba, İstanbul Veteriner Fa- kültesi’nden Rektör Vekili Zeynep Çiğdem Kayacan. Tam bir Cumhuriyet tablosu: Hastalıklara ve zorlu iklim koşullarına dayanıklı bir yerli hay- van ırkını klonlama yoluyla sürdürme çözü- münün bilimsel ürünü ve kendini bilime ver- miş bir Türk kadını. En hakiki yol göstericinin bilim olduğu bundan daha iyi anlatılabilir mi? Arabistan coğrafyasının İsa ile Muhammet arasındaki zaman kesitine “cahiliye” dö- nemi denir. Bilgisizliğin, her türlü kötülüğün yaygın olduğu, putlara tapınıldığı, kız doğan bebeklerin canlı gömüldüğü falan söylenir o döneme ilişkin olarak. Bilimsel başarılarla cahilce işleri birlikte yaşayan bugünün Türkiye’sinde, zaman za- man, “Nereye, nasıl bir döneme gidiyoruz” so- rusu zihinleri sürekli kurcalamakta. Gözü dönmüş kazanç hırsıyla cahilliğin birbirine ka- rıştığı gibi bir izlenim var. Özellikle ulaşım so- runlarının tartışıldığı ya da hiç tartışılmayıp olu- runa bırakıldığı durumlarda. O durumların en belirgin kusuru, gerçek uz- manların bir yana itilmesi, onlardan gelen ses- lere kulak tıkanmasıdır. “Üçüncü köprü, oto- yollarıyla ormanları mahveder, kenti kuzeye çe- kip yeni bir rant furyası yaratır” denir ve tek- nik bilgi çevreleri bu konuda görüş birliği eder- ken, “Biz Sayın Başbakan’la birlikte helikop- tere binip Boğaz üzerinde uçtuk; köprü Ta- rabya’yla Beykoz arasında yapılacak” sözü- nü duyar duymaz başınızdan aşağı kaynar su- lar dökülmüş gibi olmadınız mı? Toplu taşımacılık, raylı sistem ve deniz ulaşımı çö- zümleri üzerinde düşünmek varken, yaban- cı kökenli otomotiv saldırısına teslim olup tra- fik çıkmazını köprülerle aşmayı sürdürmek, yir- mi birinci yüzyıl ortamında “çağdaş cahillik” değildir de nedir? Siz tam bunları düşünerek “Acaba yeni bir Cahiliye’ye mi gidiyoruz?” diye tasala- nırken “Üçüncü köprü en kuzeye!” çığlığıyla gelen “Başbakan Karadeniz sahil yolunu Trakya’dan devam ettirmek istiyor” haberine ne denir? “İkinci Cahiliye”ye tam giriş değil midir bu? Başbakan, Tekirdağ’ın Saray’ını ve Güngör- mez’i geçerek Kıyıköy’den Karadeniz’e hiç mi bakmadı? Doğu Karadeniz’in içine eden “sahil yolu” saçmalığını kuzey Trakya’nın bâkir kıyılarına da taşımak yeni bir “Cahiliye cinayeti” sayılmaz mı? mumtazsoysal@gmail.com ‘Açõlõm’ ve Anayasal Sõnõrlar “K ürt açılımı” slo- ganõyla yola çõkõ- lõp “açılım”õn içi doldurulmadan ve nereye varõlacağõ belli olmadan görüşmeler yapõlõrken, hiç akla gelmeyen ya da gelmesi istenme- yen anayasal kurallarõn anõmsanmasõn- da yarar olduğu değerlendirilmektedir. Acaba anayasada, düşünülenlerden ne kadarõnõn gerçekleştirilmesine izin ve- rilmektedir? Anayasanõn 3. maddesinde, “Türki- ye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölün- mez bir bütündür. Dili Türkçedir” de- nilmektedir. 4. maddede de 3. madde ku- rallarõnõn değiştirilemeyeceği, değişti- rilmesinin teklif bile edilemeyeceği be- lirtilmiştir. Böylece, 3. maddede Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapõsõ açõkça vurgulanmõş ve bunun değiştirilmesi ön- lenmiştir. Üniter devlet Öte yandan, anayasanõn başlangõcõn- da, bu anayasanõn yüce “Türk Devle- ti’nin bölünmez bütünlüğünü” belir- lediği, hiçbir etkinliğin “Türk ulusal çı- karları, Türk varlığı, devleti ve ül- kesiyle bölünmezliği” esasõ karşõsõnda koruma göremeyeceği belirtilmiş; 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangõçta belirtilen temel ilkelere da- yanan bir devlet olduğu vurgulanmõş; 5. maddesinde de Türk ulusunun bağõm- sõzlõğõnõ ve bütünlüğünü, ülkenin bö- lünmezliğini korumak, devletin temel amaç ve görevleri arasõnda sayõlmõştõr. Bu kurallar da anayasada üniter devlet sisteminin kabul edildiğini göstermek- tedir. Üniter devlet, merkeziyetçi yapõyõ ve ancak onun denetim ve gözetimi altõn- da merkez dõşõ örgütlenmeyi olanaklõ kõl- maktadõr. Anayasada, hem yasama, yü- rütme ve yargõ erki merkeze bağlanarak “siyasal”, hem de yönetim düzeneğin- de merkez esas alõnarak “yönetsel” yönden merkeziyetçilik benimsenmiştir. Anayasaya kõsaca bakõldõğõnda, buna ilişkin kurallarõn çeşitli maddelere ser- piştirildiği görülmektedir. Anayasanõn 123. maddesinde, yöne- timin, kuruluş ve görevleriyle bir bütün olduğu, merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarõna dayandõğõ kuralõna yer verilmiştir. Merkezi yönetim ana- yasanõn 126., yerinden yönetim ise 127. maddelerinde düzenlenmiştir. 126. maddeye göre Türkiye, merkezi yönetim kuruluşu yönünden coğrafya durumuna, ekonomik koşullara ve kamu hizmetlerinin gereklerine göre illere, il- ler de diğer kademeli bölümlere ayrõl- makta, illerin yönetimi “yetki genişli- ği” esasõna dayanmaktadõr. 127. mad- deye göre ise yerel yönetimler, il, bele- diye ya da köy halkõnõn yerel ortak ge- reksinimlerini karşõlamak üzere, kuru- luş ilkeleri yasayla belirlenen, yasada gösterilen karar organlarõ seçmenlerce seçilerek oluşturulan kamu tüzelkişile- ridir. Yine bu maddeye göre, yerel yöne- timlerin kuruluş, görev ve yetkileri “yerinden yönetim” ilkesine uygun olarak yasayla düzenlenecektir. Ayrõca merkezi yönetim, yerel yönetimler üze- rinde, yerel hizmetlerin “yönetimin bütünlüğü” ilkesine uygun biçimde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanmasõ, toplum yararõnõn korun- masõ, yerel gereksinmelerin gereği gibi karşõlanmasõ amacõyla “idari vesayet” yetkisine sahiptir. İdarenin bütünlüğü Anayasanõn 123, 126 ve 127. madde- leri birlikte incelendiğinde, üniter dev- let sisteminin yönetsel örgütlenmedeki temel ilkelerinin, “merkezi yönetim” ve “yerinden yönetim” olarak belirlendi- ği görülmektedir. Ayrõca merkezi yönetim ve yerel yö- netimler biçimindeki iki parçalõ yapõnõn yönetsel örgütlenmede farklõ sonuçlara yol açmamasõ için, anayasada “idarenin bütünlüğü” ilkesine yer verilmiş ve ye- rinden yönetim, “devletin ülkesi ve ulu- suyla bölünmezliği” ve “yönetimin bü- tünlüğü” ilkeleriyle sõnõrlandõrõlmõş- tõr. “İdarenin bütünlüğü” ilkesi, üni- ter devlette, yönetim alanõnda öngörü- len temel ilkedir ve yönetsel işlev gören, ayrõ hukuksal statüye bağlõ değişik ku- ruluşlarõn bir “bütün” oluşturduğunu anlatmaktadõr. Bunlarõn yanõnda yönetsel örgütlen- me, merkez-taşra ilişkisi yönünden “yetki genişliği”; merkezi yönetim- yerel yönetim ilişkisi yönünden de “idari vesayet” ilkelerine dayandõrõl- mõştõr. Yetki genişliği ilkesi, devlet tüzelki- şiliği içinde yer alan çeşitli örgüt ve bi- rimler, idari vesayet ise merkezi yöne- tim ile yerinden yönetim kuruluşlarõ ara- sõndaki “bütünleşmeyi” sağlamak için öngörülmüştür. İdari vesayet Yerinden yönetimlerin, devletin bir- liğini ve kamu hizmetlerinin tutarlõlõğõnõ olumsuz etkileme sakõncasõnõ önlemek için devlete ve onu temsil eden merke- zi yönetime, yerinden yönetim kuru- luşlarõnõn eylem ve işlemlerini denetle- mek ve gerektiğinde bozabilmek yetki- si tanõnmõştõr ki, bu yetki “idari vesa- yet” kavramõ ile anayasada yerini al- mõştõr. Başka bir deyişle idari vesayet, ülke bütünlüğünü ve kamu düzenini sağlamak için, kamu yararõ amacõyla, merkezi yö- netimin yerel yönetim organlarõ, iş- lemleri ve parasal kaynaklarõ üzerinde- ki denetimidir. Bu yönüyle idari vesa- yet yetkisi, yerinden yönetim kuruluş- larõna tanõnan özerkliğin istisnasõnõ oluşturmaktadõr. Anlamak güç Anayasada bu kurallar varken “açı- lım”õn nasõl yapõlacağõnõ, içinin nasõl doldurulacağõnõ anlamak güçtür. Yerel yönetimlere devredilecek her yetki, bu anayasal yapõ içinde Anayasa Mahke- mesi’nden dönecektir. Yüksek mahkeme kararlarõ bunun ör- nekleriyle doludur. Eğer “dostlar alış- verişte görsün” deyişine uygun bir “açılım” peşinde koşuluyorsa, bunda ba- şarõlõ olunduğunu söylemek gerekir. Bunun yanõnda, önce açõlõmõn satõr- başlarõnõn belirleneceği ve anayasanõn buna göre değiştirileceği de söylenebi- lir. Bu kez de önce anayasanõn, üniter dev- let sistemini öngören 3. maddesinin değiştirilmesinin olanaksõz bulunduğu- nu söylemek, sonra da anayasanõn nasõl değiştirilebileceğine bakmak gerekir. Anayasanõn 175. maddesinde, anaya- sa değişikliklerinin 330 milletvekili- nin oyuyla yapõlabileceği kurala bağ- lanmõştõr. Ancak, maddeye göre, 366’dan az oy- la kabul edilen anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulmasõ zorunludur. “Açı- lımı” görüşmeyi bile kabul etmeyen mu- halefet partilerinin milletvekillerinin anayasa değişikliklerine olumlu oy ver- meyecekleri açõktõr. İktidar partisi olan AKP ile DTP mil- letvekilleri sayõsõnõn, halkoyuna sun- madan anayasa değişikliği yapmaya yetmeyeceğine ve etnik kimliğe ödün verecek bir anayasa değişikliği, halkõn büyük çoğunluğu tarafõndan, büyük olasõlõkla kabul edilmeyeceğine göre “açılım” için gösterilen çabalarõn ger- çek amacõ anlaşõlamamaktadõr(!). Bu çaba, yine gündem değiştirmenin bir yolu mudur acaba? Ancak, bilin- melidir ki bu kez oldukça tehlikeli bir yol seçilmiştir. İktidar partisi olan AKP ile DTP milletvekilleri sayõsõnõn, halkoyuna sunmadan anayasa değişikliği yapmaya yetmeyeceğine ve etnik kimliğe ödün verecek bir anayasa değişikliği, halkõn büyük çoğunluğu tarafõndan, büyük olasõlõkla kabul edilmeyeceğine göre “açõlõm” için gösterilen çabalarõn gerçek amacõ anlaşõlamamaktadõr(!). Bu çaba, yine gündem değiştirmenin bir yolu mudur acaba? Ancak, bilinmelidir ki bu kez oldukça tehlikeli bir yol seçilmiştir. Bülent SERİM Eski Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri YÖK, Suriye’den alõnan diplomalara denklik verirken, 1998 yõlõnõn son çeyreğinde Suriye’den alõnan diplomalarõ tanõmamaya ve denklik vermemeye başlamõş
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear