24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 002 seçimlerini kazanan AKP yö- neticilerinin daha iktidarlarõnõn 4. ayõnda 28 Mart 2003 günü imzala- dõğõ Ottawa Sözleşmesi, gerçekten şu son birkaç aydõr yoğun biçimde tar- tõştõğõmõz gibi salt insancõl nedenlerle dü- zenlenmiş, sõnõrlardaki antipersonel mayõnlarõn temizlenmesi ile ilgili bir uluslararasõ antlaş- ma mõdõr? Çünkü, şu köşe yazarõ aydõnlarõmõzõn, po- litikacõlarõmõzõn Suriye sõnõrõndaki mayõnla- rõn 2014 yõlõna kadar kime hangi koşullarda temizletilmesi ve mayõnlardan temizlenecek bu topraklar nasõl kullanõlõrsa toplum daha çok yararõna olacağõ konusunda yaptõklarõ tartõş- malara, AKP’lilerin gece gündüz demeyip te- laşla özel bir yasa çõkarmasõna, Cumhurbaş- kanõ Abdullah Gül’ün yasayõ acele imzala- yõp artõk ne demekse “Ben popülist dav- ranmam” diyerek kendini savunmaya kal- kõşmasõna, CHP sözcülerinin topraklarõn 44 yõl kullanma hakkõna karşõlõk yabancõlara temizletilmesini toplum vicdanõnõn kabul et- meyeceğini öne sürerek yasanõn iptal edilmesi için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmalarõna bakõlõrsa, doğrusu Ottawa Sözleşmesi’nin salt sõnõrlardaki antipersonel mayõnlarõn te- mizlenmesi ile ilgili bir uluslararasõ antlaşma olduğundan sanki kuşku duyabilmek bile olanaksõzdõr. Sözleşmenin asıl amacı Oysa Birleşmiş Milletler Örgütü’nce dü- zenlenmiş, 1997 yõlõnda Ottawa kentinde imzalanan, 1 Mart 1999’da yürürlüğe girmiş Antipersonel Mayınların Kullanımının, De- polanmasının, Üretiminin, Devredilmesi- nin Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İl- gili Sözleşme’nin asõl amacõnõn, sõnõrlardaki mayõnlarõn temizlenmesi değil, sözleşmeyi im- zalayan devletlerin antipersonel mayõn üret- mesinin, depolamasõnõn, satmasõnõn, satõn almasõnõn, dolayõsõyla ordularõnõn antiperso- nel mayõn kullanmasõnõn yasaklanmasõ oldu- ğu, adõndan bile açõk açõk anlaşõlsa gerektir. İlginçtir; bu köşe yazarlarõmõz, aydõnlarõmõz, politikacõlarõmõz Suriye sõnõrõndaki mayõnla- rõn temizlenmesini, sözleşme salt sõnõrlarda- ki mayõnlarõn temizlenmesiyle ilgiliymiş gi- bi tartõşõrlarken, sanki özellikle de kamuoyunu sözleşmenin insancõl nedenlerle düzenlendi- ğine inandõrabilmek için bu mayõnlar yüzün- den şimdiye dek yaşamõnõ yitirmiş, sakat kal- mõş insanlarla ilgili öyküler anlatõp rakamlar da vermektedirler aynõ anda. Savaşta ve barışta Kõsacasõ bu sözleşme’nin, salt antipersonel mayõnlarõn barõşta da kullanõlmasõnõ, sõnõrla- ra döşenmesini insancõl amaçlarla yasaklayan ve döşenmiş mayõnlarõn temizlenmesini zo- runlu kõlan bir uluslararasõ antlaşma olmadõ- ğõndan kesinlikle kuşku duyulmasa gerektir. Çünkü sözleşme yalnõz antipersonel ma- yõnlarõn üretilmesini, satõn alõnmasõnõ, de- polanmasõnõ yasaklamakla kalmamakta, 7. maddesi ile mevcut mayõnlarõn türünün, miktarõnõn, seri numaralarõnõn 280 gün için- de Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’ne bildirip bütün antipersonel mayõnlarõn belirli bir sürede imha edilmesini zorunlu kõlarak as- lõnda imzalayan ülkelerin ordularõnõn elinden antipersonel mayõn silahõnõ almaktadõr san- ki. İnsanlara zarar veren ordularõn elindeki tek silah antipersonel mayõnlar değildir elbette. Ama ülkeler bu sözleşmeyi imzalamakla ba- rõşta veya savaşta kesinlikle antipersonel mayõn kullanmamayõ kabul etmektedirler. Güya sözleşme’nin 20. maddesine göre imzalayan devletler istedikleri an bu sözleş- meden çekilme hakkõna da sahiptirler. Ama aynõ maddenin 3. fõkrasõna göre ayrõlmak is- teyen devlet şayet bir silahlõ çatõşma içinde ise çekilme isteği silahlõ çatõşma sona erme- den yürürlüğe konulmamaktadõr. Bilindiği gibi PKK terörünün yeniden şid- detlendiği günlerde 2003 yõlõnda AKP hükü- metinin bu sözleşmeyi imzalamasõyla Türki- ye de savaşta ve barõşta antipersonel mayõn kullanmamayõ kabul etmiştir. Dolayõsõyla sözleşmenin 7. maddesine göre Türk ordusu da elindeki mayõnlarla ilgili bütün bilgileri 5 Aralõk 2004 günü akşamõna kadar Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’ne mutlaka bil- dirmiştir. Nitekim Genelkurmay Başkanlõğõ, 15 Haziran 2009 günlü gazetelerdeki haber- lere göre Türk ordusunun da bu sözleşme ge- reğince 2009 yõlõ Haziran ayõna kadar tam 1 milyon 325 bin 328 adet antipersonel kara ma- yõnõ imha ettiğini açõklamõştõr. Bunca mayõ- nõn imha edilmesine bakõlõrsa, Kõrõkkale fab- rikalarõnda antipersonel mayõn üretimine de son verilmiştir mutlaka. Oysa antipersonel ma- yõn gerilla savaşõmõnda teröristlere karşõ kul- lanõlacak en etkili silah olsa gerektir. İlginçtir gene aynõ günlerde basõnda çõkan haberlerden öğrendiğimize göre, artõk kapõ komşumuz olan ne ABD ne de Irak imzala- mõştõr bu sözleşmeyi. Ola ki PKK’li teröristler de antipersonel ma- yõn silahõnõn TSK’nin elinden alõndõğõnõ, do- layõsõyla sõnõrlara antipersonel mayõn döşen- memiş olduğunu çok iyi bildikleri için gece karanlõğõnda ellerini kollarõnõ sallayarak ülkeye rahatça girip, karakol basõp, resmi binalara sal- dõrõp kaçarlarken arkalarõna döşedikleri ma- yõnlarla birçok askerimizin şehit düşmesine, yaralanmasõna, sakat kalmasõna neden ol- maktadõrlar sanki… Gerçekten bu sözleşmeyi imzalamamõzõn PKK ile savaşõmda ne gibi etkisi olmuştur aca- ba? Örneğin bu sözleşmeyi imzaladõğõmõzdan bu yana şehit düşmüş, yaralanmõş, sakat kal- mõş Memetçiklerin acaba yüzde kaçõ mayõn kurbanõdõr? Çekilme hakkına sahip değil Ama holding medyasõnõn, yandaş medya- nõn yöneticilerinin köşe yazarlarõnõn umurunda bile değil sanki bütün bunlar. Teröristlerce dö- şenmiş mayõnlar yüzünden şehit düşen, ya- ralanan askerlerimizden, vaktiyle Suriye sõ- nõrõna döşenmiş mayõnlara basõp ölmüş, sakat kalmõş kaçakçõlar kadar olsun söz etmiyorlar ne yazõk ki. Oysa PKK’li teröristler hâlâ Suriye sõnõ- rõndan da ülkeye ellerini kollarõnõ sallayarak girip İskenderun’da, Antakya’da, Urfa’da, Mardin’de baskõnlar düzenleyip insanlarõ ge- ce karanlõklarõnda kurşuna dizdikten sonra ar- kalarõna ABD yapõmõ, AB yapõmõ mayõnlarõ döşeyip ellerini kollarõnõ sallaya sallaya ma- ğaralarõna dönmektedirler. Batõlõ stratejik ortaklarõmõz antipersonel ma- yõn silahõnõ PKK’nin elinden de almayõ niçin düşünmez acaba? Ne yazõk… Sözleşmenin 20. maddesine gö- re halen PKK ile silahlõ çatõşma içinde oldu- ğundan Türkiye istese de bu sözleşmeden çe- kilme hakkõna sahip değil... Çanlar çalõyor baylar!.. Birleşmiş Milletler Örgütü’nce düzenlenmiş, 1997 yõlõnda Ottawa kentinde imzalanan, 1 Mart 1999’da yürürlüğe girmiş Antipersonel Mayõnlarõn Kullanõmõnõn, Depolanmasõnõn, Üretiminin, Devredilmesinin Yasaklanmasõ ve Bunlarõn İmhasõ ile İlgili Sözleşme’nin asõl amacõnõn, sõnõrlardaki mayõnlarõn temizlenmesi değil, sözleşmeyi imzalayan devletlerin antipersonel mayõn üretmesinin, depolamasõnõn, satmasõnõn, satõn almasõnõn, dolayõsõyla ordularõnõn antipersonel mayõn kullanmasõnõn yasaklanmasõ olduğu, adõndan bile açõk açõk anlaşõlsa gerektir. CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 3 TEMMUZ 2009 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Soğuk Savaş YAŞANAN durumlara ilişkin olarak “savaş” sözü ilk kez bu sütunda ediliyor değil. Bir süredir basının kö- şe yazıları ile görüntülü medyanın ekranları hep bir tür savaştan söz etmekte. Kimi “askerle sivil” diyor bu savaşın taraflarına, kimi boyut küçülterek “askeri yar- gıyla sivil yargı” demekte, kimi de en geniş boyutla- rıyla “Kemalistlerle karşıtları” deyip çıkıyor işin için- den. Henüz, mecazi olarak bile kılıçlar çekilmedi. Özde, bir soğuk savaştır olan. Soğuk Savaş kavramı, İkinci Dünya Harbi sonra- sının ürünüdür. Başlarını ABD ile Sovyetler Birliği’nin çektiği iki blok arasında, ideolojik nitelikli, öbür ülkeleri ideolojisinin peşine takıp dünya egemeni olmanın si- lahsız çatışması. Şimdi bu ülkede sözü edilen soğuk savaş da si- lahsızdır ama yakın geçmişte yaşanmış Soğuk Sa- vaş’tan önemli bir farkı var: Son derece asimetrik. Gerçek Soğuk Savaş’ın iki yanında da az çok eşit- lik vardı: Teknolojiler aşağı yukarı aynı ölçüde ge- lişmişti. Kullanılmayan silahlar iki yanda da korkunç ve öldürücüydü; dolayısıyla perde gerisindeki caydırıcı güçler birbirine yakındı. Devlerin çevresinde topla- nanlar sayı ve çeşitlilik açısından şaşırtıcı biçimde ken- di aralarında ve devlerle ilişkilerinde eşit bir tutarlılık içindeydiler. Şimdi öyle mi? Taraflar nasıl adlandırılırsa adlandırılsın, ister asker- sivil, ister Kemalistler-karşıtları densin, taraflardan bi- ri, yalnız ve tek başına bırakılmış, yandaşlarının ço- ğu suskun, sinmiş, ürkmüş, kabuğuna çekilmiş ya da susturulup bir yerlere tıkılmış. Öbür tarafın ise pek iti- raf edilmiyor ama dıştan istenenlere her zaman bo- yun eğmeyen askere karşı üstü örtük bir soğukluk- la bakan dev ABD ve AB’liler var yanında ve arkasında. Bu ülkeyi daha iyi sömürebilmek için şimdiki ege- menleriyle arayı sıcak tutmak isteyen içli ve dışlı çı- kar çevreleri hep ondan yana. İnançlarıyla oynana- rak ipnotize edilmişçesine kendi askerinden kuşku- lanır duruma getirilmiş insanlar, kısacası oturdukla- rı dalı inanılmaz bir şaşkınlıkla kesmekte olan gafil- ler var çevresinde... Bir tarafın eli kolu bağlanmış gibi. En caydırıcı gü- ce sahip olduğu halde onu ancak vatan savunması için kullanmaya yemin etmiş, gözü hâlâ olası dış düş- mana, vatan hainlerine dönük, sırtından hançerlen- diğine inanmak istemiyor. Öbürü, susmak, sinmek, ürkmek, kabuğuna çe- kilmek şöyle dursun, “millî irade” dediği oyçokluğuyla mest, yandaş çığlıklardan başka ses duymaz duru- ma gelmiş, devletin kurumlarını zayıflatma ve ana ku- rallarını kırıp dökme peşinde. Çok şükür bu Cumhuriyet tam anlamıyla asimet- rik bir gerçek savaş kazanılarak kurulduğu için, kurucularının inançlarını aynen sürdürenler bu asi- metrikliği de yenip Cumhuriyeti mutlaka yaşatacak- lardır. mumtazsoysal@gmail.com PENCERE Fotokopi Belgenin Aslını Bulun... Belgeyi kaleme aldığı iddia edilen Albay Dur- sun Çiçek, neden belgeden tutuklanmadı da ne idüğü belirsiz bir telefon konuşması gündemin bi- rinci maddesine dönüştü?.. Kaç günden beri hukuk otoriteleri ne söylü- yorlardı: 1) Telefon konuşmaları destekleyici yan kanıt- lar olmadan delil sayılamaz... 2) Fotokopi, belge sayılamaz... Deniz Kıdemli Kurmay Albay Dursun Çiçek ney- le suçlanıyordu?.. Çiçek Fethullah Gülen ve AKP ittifakının işini bitirmek istiyordu?.. Delil?.. Ya da kanıt?.. Bir: Fotokopi belge sureti... İki: Telefon konuşması... İkisi de geçersiz... Rastlantı mıydı bu?.. Yoksa tuzak mıydı?.. Neden bu iki geçersiz delille suçlanmak iste- niyordu Albay Dursun Çiçek?.. Yoksa asıl hedef asker miydi?.. TSK mi idi?.. Genelkurmay’a yönelik bir Ergenekon harekâ- tı karşısında mıydık?.. FETO - AKP medyası kıyameti fotokopi belgeyle kopardıkça koparıyordu?.. Ama o ne?.. Albay Dursun Çiçek, belge değil, telefon ko- nuşmaları nedeniyle tutuklanmıştı... Ne oluyordu?.. Belge neden unutulmuştu?.. Ya da neden hasıraltı edilmişti?.. Genelkurmay Başkanı ne demişti: “- Bu belge bir kâğıt parçasıdır; aslını bulup çı- karsınlar...” Ergenekon Savcılığı, ‘Belge’nin aslını bulup çı- karacağına olayın bu faslını hasıraltı ederek so- ruşturmayı ne idüğü belirsiz birkaç telefon ko- nuşması üzerine kaydırmıştı... Diyoruz ki: Medya saldırılarının tümü açığa düşmüştür... Medyanın alaveresi ve dalaveresinin de mas- kesi düşmüştür... Belgenin sahtesi üzerine gürültü patırtı suya düşmüştür... Belgenin aslını bulun!.. Bulamazsanız resmi ve özel, hepiniz fotokopi sahtekârlığının altında kalacaksınız... Gerçekten, Ottawa Sözleşmesi Nedir Acaba? Demirtaş CEYHUN
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear