24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN Kuyruklu Portre… “Başbakan’ın Orta Yaşlı Bir Adam Olarak Portresi” hem çok naif, hem empresyonist! Geçmiş demeçlerine yansıyan delikanlılığı ise et- kileyicilik ötesi: “Genelevleri kapatmak gerekiyor- Ben arkamdan kimseye ‘Karı sattırıyor!’ dedirtmem!” (25 Haziran 2004 Hürriyet Gazetesi) Necip Türk milleti, onun sayesinde, delikanlılık ol- gusunun genelevleri aşıp icabında, öteki dünyaya da uzanabildiğinin beyanına da tanık oldu. “(Org. Büyükanıt’la) Aramızdaki sır benimle bir- likte mezara gidecektir!” Sır belli ki devlet sırrı falan değil. Öyle olsa, “devlette devamlılık ilkesi” gereği, bu sırrın kendisinden sonraki başbakana iletilmesi ge- rekecek… Sır özel olduğuna ve bu nedenle de mezara gö- türüleceğine göre, Allah gecinden versin, başba- kanların kefenlerinin cepli olduğunu da öğrenmiş oluyoruz. Bu da elbet bir zorunluluk. Gemicik’in ki dahil, Başbakan da özel sır çok.. Her neyse, özeli bırakıp yeniden genele dönelim. Genelevler hep açıktı. Ama yine de eski lideri Er- bakan Hoca dahil, Cumhuriyetin hiçbir başbaka- nı için “karı sattırdı!” diye bir laf eden olmadı… Peki, öyleyse neden sadece o eşeğini sağlam ka- zığa bağlamak istemişti? İki nedeni olabilir. İşin içinde kadın parmağı (hatta daha fazlası) var. Üstelik “satış” işi de var. Bu ikisi bir araya gelince de sattı- satmadı işinin şüyuu vukuundan beter… İstanbul belediye başkanlığına aday olduğunda “Genelevleri kapatacağım!” sözü verdi. Ama ne yazık ki sözünü tutamadı. Nedenini de başkanlık koltuğuna oturduktan sonra şöyle açıkladı: “Araştırdım. Bu iş, valinin yet- kisindeymiş!” Bunun üzerine, bu satırların yazarı da şöyle yazmıştı: “Belediye başkanıydı. Başbakan oldu. İnşallah bir gün vali de olur. Genelevleri kapatır. Sözünü tutar ve karı alış-satışı son bulur!” 7 yıldır bekliyoruz. Vali-mali olacağı yok. Ve affedersiniz, “karı satışı” da devam ediyor. Aslında, genelevlerde “karı satılmıyor”, “kirala- nıyor”. Tıpkı mayınlı arazi gibi.. Tek fark, burada kiranın yıllarla değil, dakika ile ölçülmesi… Ve mayınlı arazi gibi illa da “yabancı şartı” aran- maması.. Tüm Türkiye “belge”ye kilitlendiği için, “vesika” haberi güme gitti: “İstanbul’da 6 bin, Türkiye’de 60 bin hayat kadı- nı ‘vesika’ kuyruğunda!” (28 Haziran 2009 Referans ve Habertürk). “60 bin kadınlık genelevde çalışma kuyruğu”, OECD rakamlarına, AB kriterlerine, IMF ölçütleri- ne ve MTE (Muhabbet Telalığı Endekslerine) göre tarihi bir rekordur… Ve bu iktidarın yedi yılda “karı sattırmam!” he- definden, “60 bin kadınlık kuyruğa” savrulmasının ibret belgesidir. Ve bu belge fotokopi değildir. Son haber İstanbul’daki halefinden: “Gündemimizde genelevlerin kapatılması yoktur.” (Dr. Kadir Topbaş- İst. Belediye Bşk., 25 Haziran 2009) Yani “satışa devam!”… Çünkü, kuyruk kısalmıyor, daha da uzuyor. Portre budur! MERİÇ VELİDEDEOĞLU Yıllarca Türkiye, İslam dün- yasına “örnek”tir, “örnek” ol- malı denip bir türlü olamaz- ken, sonunda olduk. Kom- şumuz İran İslam Cumhuri- yeti’ne pek uygun düşen bir “örnek” yaratabildik. Geride bıraktığımız nisan ayında, Türkiye türlü üniver- sitelerindeki rektörlerini, pro- fesörlerini tutuklayıverdi. “Yasadışı terör örgütüne üye olmak, TC Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya teşeb- büs” suçlarını işlemişler, dün- ya bilim çevrelerinde de say- gın yerleri olan bu bilim in- sanlarımız... İşte İran, daha doğrusu Ah- medinejad bizim bu çağdaş “atılım”ı pek beğenmiş ki uy- gulayıverdi. Yetmiş profesö- rünü bir bir “av”layıp tutukla- dı; suçları da bizimkiyle hemen hemen aynı; kendisinin ikti- darını tanımayan “reform”cu Musavi ile konuşmak... İnsan ister istemez 30 yıl ön- cesine uzanıyor. 1979’da İran’da “devrim” çanları çaldığında, “1923 Devrimi”nden etkilene- cekleri umudu vardı içimizde. Ama tam bir sosyalist devrim olacağını coşkuyla ileri sürüp, “laiklik”ten hiç söz etmeyenler daha çok ortalardaydı. Ne ki, çok kısa bir süre sonra, “devrim”in başını çe- ken “din” adamlarının, her- hangi bir “sekülarizm” ödünü vermeyecekleri gibi, solcu devrim ideolojisine de sırt çevirecekleri görüldü. “Oya- lama” noktalanmıştı. Otuz yıl sonra bugün İran’ın başındaki Ahmedinejad “mol- la” değil ama katıksız bir şe- riatçıdır. Reformculara karşı bir “temizlik” hareketine baş- ladığı görülüyor. Çağdaş, demokratik bir ül- ke diye övülen Türkiye, özel- likle iktidarı eleştiren, profe- sörlerini -insanı güldüren ne- denlerle- suçlayıp tutuklu- yorsa, Ahmedinejad niye yap- masın ki? Örnek yanı başın- da, dünyanın gözü önünde. İran’da 70 profesörün tu- tuklandığı haberini Cumhuri- yet’te okuyup bunları düşün- düğümde, Silivri yolu üze- rindeydik. Cumhuriyet ya- zarları Şükran Soner, Or- han Bursalı ve Miyase İlknur ile birlikte. Sabah 9’da Silivri Savcılı- ğı’ndan ziyaret iznini aldık. Türlü arama, taramalardan sonra ancak 11.00’de ziyaret bölümüne vardık, Mustafa Balbay, Gökhan Ecevit’le ve bir şans sonucu olarak da Prof. Dr. Ferit Bernay ile gö- rüşmek için. Anımsanacağı gibi Prof. Bernay, Ergenekon’un 12. “dalga”sında, evleri basılıp bir bir toplanan profesörler- den; 19 Mayıs Üniversite- si’nin önceki rektörü. Tutuk- lu tüm arkadaşları hastaneye kaldırıldığından, Silivri’de tu- tuklu tek bilim insanımız. Ziyaret hücresinin önünde dikildiğimde, ziyaretçisiyle ko- nuşuyordu; ama telefonu ba- na verdirdi. Balbay’ın tutuk- lanmasıyla başlattığımız “Ya- nı Başında Nöbetteyiz” eyle- mini 13 Nisan tutuklamaların- dan sonra, “Aydınlarımızın Ya- nı Başında Nöbetteyiz!” adı altında, hocalarımız, bilim adamlarımız için de sürdür- düğümüzü söyledim; bu eyle- mi olumlu bulduğunu belirtti. Bir ara -taşkın üzüntülü gö- rünümümden olacak- beni teselli ederek, bu yaşananla- rın atlatılacağını, kendine inancı, güveni tam olan bir in- sanın dimdik duruşuyla söy- lemesi, aslında, onu buraya koyanlara bir yanıttı. Balbay’ın görüşmeye gel- mesini bekliyorduk ki, bir- denbire bir enerji topu gibi çı- kageldi; insanı saran, dirilten o ışıklı gülüşüyle birlikte. İçim- den: “Çok şükür!” Bu enerji- yi bu gülüşü ne yapsalar da “söküp alamamışlar!” dedim. 110 gündür nöbet tutanların sevgilerini ilettim; o da yolla- dı; ama bir an yüzüne bir bulut oturdu sanki. Kolay değildi kuşkusuz, usuna (aklına) bile getirmedi- ği nedenlerle “suç”lanıp ay- lardır özgürlükten uzak kal- mak. Ağzımdan: “Gülşah Ha- nım, Yağmur, Deniz...” söz- leri çıkınca anında: “Çok iyi- ler. Benimle aynı havayı so- lumak istediğinden eşim Si- livri’de ev tuttu, 15 dakikalık uzağımdalar!” dediğinde bu- lutlanma yok olup gitmişti... Arkada sıra bekleyen M. İlknur’un sabırsızlığını sır- tımda duyumsar gibi oldum; görüşmenin canlı, coşkulu bir konuşmaya dönüşmesinin tam zamanıydı, telefonu ona verdim. Yanda boşalan görüşme hücresine Gökhan Ecevit’in gelmesini bekliyordum ki, o da ansızın belirdi; bizleri gö- rünce hem şaşkınlıkla hem de sevinçle doldu taştı... Ulusal sivil toplum kuru- luşları toplantılarına, Türkiye Asker Çocukları Dayanışma Derneği’nin başkanı olarak katılır, yönetim kurulunu oluş- turacak üye olarak da hep se- çilirdi. Suçlanmasına insanın usu ermiyor. Kendisini tanıyan herkes, hep “söz”de kalan bir “düş”ü olduğunu bilir: “Feto”nun AKP destekli malum “Işık Evleri”ne karşı “Ata Evleri”. Bu ad bile yeterdi suçlanmasına belki; keşke “Nur Evleri” deseydi... Ahmedinejad, adeta Türki- ye’den esinlendiği “profe- sörleri tutuklama” örneğinin bu “ziyaret” yönünü de uy- gular mı dünya kamuoyuna bir parmak bal tattırmak için? Yoksa bu “bal” işi yalnızca bi- ze özgü mü? Sonunda ‘Örnek’ Olabildik! m.velidedeoglu@hotmail.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 3 Temmuz OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com 3 TEMMUZ 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Devlet kurumlarını yıpratmak fayda sağlamaz. TSK hariç! Yargılama Erbil Tuşalp: “Ulemaya sorulmalı, mecelleye göre kadı yargılamalı, fıkıh hükümleri uygulanmalı. Nokta Anıl Öçal: “Adım adım gelinen nokta: Anayasada değiştirilemeyecek maddelerin olması f tipi demokrasiye aykırıdır.” Kiralık Gülfatma Carlık: “Milli Eğitim Bakanlığı’nın Türkiye haritasında iki il eksik: 44 yıllığına kiraya vermişlerdir!” YağmurDeniz Fitnetullah ve orduda nifak yaratmak “BATI Cephesi”nde değişen bir şey olmadığını söylüyor Bülent Esinoğlu: “Emperyalist Batı’nın Doğu’yu sömürmeye devam etmesi için, gelişmekte olan ülkelerin, iç birliğini dinamitlemesi gerekiyor. Bunun için kullandığı toplum mühendisliğinin bileşenleri değişmiyor. Bu bileşenler; etnik ayırımcılığı kullanmak, varsa sınıf çatışmasını körüklemek, solu özgürlük, demokrasi ve eşitlik adına kullanmak ama hiçbir zaman iktidar olacak güce ulaşmasını istememek, feodal gericiliğin arkasına geçmektir. Bize demokrasi satan işbirlikçiler, aslında Batı’nın sömürü ideolojisini bize satmaktadırlar. Gerçek demokrasinin (halkçılığın) bununla hiçbir ilgisi yoktur. Batı’nın Türkiye’de yaratmaya çalıştığı kargaşanın, önüne geçebilecek tek kuvvet olan, orduya yüklenmeleri tesadüf değildir. Batı elde edeceği ülkenin içinde yeterince işbirlikçi zümre yaratmadan, bir hareket yapmaz. Batı, Fitnetullah ve bölücülerin Türkiye’de yeterince güçlendiğini düşünüyor. Siyasi iktidar, kendilerine her yardımı yapıyor. Geriye bir tek ordu kaldı. Onun içinde nifak yaratmak, Batı’nın şimdiki birinci görevidir. Fakat 30 Ekim 1918’de, dağıtılan bir orduyu bile yenemeyen Batı ve içerideki işbirlikçiler yine bir ders alacaklar gibi görünüyor.” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” AKP’NİN laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğunun yüksek yargı tarafından saptanmasından çok önce tehlikenin farkına varanların “paranoyak” olmakla suçlandığını anımsatıyor Kemal Öncü: “Bu acı gerçeğin farkında olanlar, AKP’yi demokrasi havarisi görecek kadar zekâ sahibi sözde aydın tayfası tarafından sürekli alay konusu edilmişti. Bunun bir paranoya değil gerçek olduğu anlaşıldığında, AKP yandaşı ve destekçisi malum ‘demokrat aydınlar’ bu gerçeğin içini boşaltıp karşı bir kampanya ile doldurma yoluna gittiler. İktidar yandaşları korku toplumuna giden yolda büyük bir yaygara ile büyük bir kampanya başlattılar. Bu kampanyada ‘tehlikenin farkında mısınız’ sloganına gönderme de yaparak devamlı gündeme taşıdıkları manşetleri ve eksik etmedikleri propaganda yazılarıyla askerin darbe yapacağı korkusunu tam bir paranoya çapında körüklemeye giriştiler. Genelkurmay Başkanlığı bu yayınlar karşısında, darbecileri içlerinde barındırmayacakları konusunda güvence verdikçe, demokrasi sınırları içinde görevlerinin başında olduklarını yemin billah ederek dile getirdikçe bu ‘demokrat aydınlar’ askeri darbe yapması için adeta kışkırtırcasına kampanyanın dozunu daha da arttırma yolunu seçtiler. Ve bu konudaki yayınları yürürlükteki yasalara göre suç oluşturmasına karşın hiçbir işlem yapılmaması, bir ülkenin ordusunu yıpratma kampanyasına yasaları uygulamaktan sorumlu olanlarca göz yumulması aynı ‘demokrat aydınlar’ açısından demokratik bir hak(!) olarak kullanılageldi. İster asker, ister sivil yargı tarafından gerçekliği saptanıp karara bağlanmamış ‘Darbe Günlükleri’, ‘İrticaya Karşı Eylem Planı’ ve malum davanın klasörlerini dolduran hukuksal geçerliliği belirsiz binlerce ‘belge’, hep ‘asker darbe yapacak’ korkusunu diri tutmak ve daha da arttırmak amacıyla yasalar çiğnenerek gerçekmiş gibi sunuldu medyada ve sunulmaya devam ediliyor. Gerçek demokrat ve yurtseverlerin paranoya olmadığı sonradan mahkeme kararıyla da kesinleşen ‘tehlikenin farkında mısınız’ kampanyasıyla ‘paranoya’ diyerek alay edenlerin, ‘asker darbe yapacak’ korkusunu topluma salmaya devam ederek besleyip büyüttükleri paranoyayı amaçları doğrultusunda kullanmaları, içi boşaltılmış postmodern bir namus anlayışına sahip olmalarından kaynaklanıyor olsa gerek...” Paranoya SESSİZ SEDASIZ (!) BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Köpek yav- rusu. 2/ Yunan mitolojisinde aşk tanrõsõ... Bir tahta par- çasõ üzerine tutturulmuş kösele bir üst- lükten oluşan ayakkabõ. 3/ Işõk akõsõ biri- mi... Donuk renkli. 4/ Sõrma ya da gümüş işlemeli bir tür ipekli kumaş. 5/ Oyunda cezalõ ço- cuk... Seviye. 6/ Bir nota... İki paranõn kambiyo değerinin eşit olmasõ. 7/ Eski Yunan mimarlõğõnõn üç biçeminden bi- ri... Hayvanlara vu- rulan damga. 8/ Müslüman ülkelerde bir konu- tun kadõnlara ayrõlmõş bölümü... Bir oyun ya da filmde aniden yaratõlan komik durumlar. 9/ “Sö- zün —- ile düşürgil” (Yunus Emre)... Tacikis- tan’õn para birimi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Başa takõlan elmas ya da altõn iğne... Derviş se- lamõ. 2/ Otlak... Harman kaldõrõldõktan sonra yer- de kalan toprak, çöp ve samanla karõşõk tahõl ta- neleri. 3/ Şişkin, kabarõk... Siper, hendek. 4/ Ya- põt... Meyve ve sebzelerin suyunu ya da yağõnõ sõ- karak çõkarmaya yarayan aygõt. 5/ Üstü toprak- la örtülü saman yõğõnõ... Molibden elementinin simgesi. 6/ Müzikte durak işareti... Batõ Karadeniz Bölgesi’nde, bir bölümü “ulusal park” kapsamõ- na alõnan dağ sõrasõ. 7/ Adõ hemen anõmsanma- yan küçük ve değersiz şeyler için kullanõlan söz- cük. 8/ İnşaat ve maden işçilerinin giydiği bir tür koruyucu başlõk... Tarla sõnõrõ. 9/ Borsada belli miktardaki hisse senedini belirtmekte kullanõlan işlem birimi... Galibiyet. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 B O Z L A K S U O B A Y İ D İ Ş Z E M İ N A M A U L A K A R K K İ Z İ R T A S İ O F B U A K N E A Y A Z L G R E N A D A O T O K R İ T İ K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelık mynet.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear