26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 26 TEMMUZ 2009 PAZAR EVET / HAYIR OKTAY AKBAL ‘Bütün Saadetler Mümkündür’ 16 Temmuz günlü takvimde bir şiir karşıma çıkmaz mı? Hem de sevdiğim şair Ziya Osman’ın kısacık di- zeleri: “Öyle gün olacak ki şaşıracağız Gönlümüz ne hoş, mevsim ne güzel diye. Duyacağız ırmaklar akmada biteviye Kurulacak bir kenarda evimiz Belki hurilerle düğün olacak, Ya Rab! Nihayet günümüz gün olacak...” Sular kesik! Sıcak gölgede otuz! Evin içi nemli. Ka- fam karmakarışık!.. “Günümüz gün olacak” öyle mi Sevgili Ziya Bey!.. Sen Galatasaray’da okudun, hukuk bitirdin, diller öğ- rendin, ama tüm yaşamın Sultanahmet’teki Milli Eğitim Basımevi’nin düzeltme servisinde geçti... Kla- sikleri okuyarak düzelterek, öğle tatillerinde bir iki dost- la parkta dolaşıp, sandviçle, ayranla karnını doyura- rak... Çoğu kez birlikte yaptık bunları! Bir park kane- pesinde oturup konuştuk, şiiri, şairleri, dostları... Sonra kapanmak kale duvarlarının ardındaki o kos- koca ruhsuz konağın sayfalarına... Nerde kaldı, “bir gün olacak ki şaşıracağız” diyebilmek... “Nihayet günümüz gün olacak” diye diye bekledik, umutlandık... Olmadı, gelmedi, gelemedi o gün... Sen daha kırkındayken çektin gittin. Sevgili arkadaşın Ta- rancı’nın ardı sıra... Derken Orhan Veli de, daha baş- kaları da... Bitmiyor, şiirlerini bırakıyor, bakıyor ki hiç- bir zaman umut gülleri açmıyor, kalsın bu dünya siz- lere, diye başını alıp kaçıyor. Sen, ekim ayında da de- nize girerdin. Yürümeyi severdin, çocukluğundaki Pa- ris’e bir daha gitmek özlemin varsa da, belli etmez- din. Bankalarda çalıştın, ‘Misakı Milli Sokağı’nı sev- din. ‘Sebil ve Güvercinler’le şiir dünyasına girdin, ar- dından, ‘Geçen Zaman’... Ölümünden az önce o be- yaz eve geldiğimde, bir defter çıkardın, ‘Nefes Almak’tı adı... “Düşümde gördüm Cahit’i/Banka gibi bir yer/Aynı servise verilmişiz/Yolumu gözler” diyerek... O kırk üçlü, kırk dörtlü yılları anımsıyorum. Birlikte Cağaloğlu Yokuşu’nda ‘Mesut İnsanlar Fotoğrafha- nesi’nin vitrinindeki güzel kızı seyrettiğimizi.. Bir er- miş gibi yaşadın. Hiçbir şairin olamadığı bir yaşam- da... “Nihayet günümüz gün olacak” diye bir ömrü har- caman! Yalnız sen değil, hepimiz, tüm halkımızla... “Bütün saadetler mümkündür/Şu kapının açılma- sı/İçeri girivermen/Bahar, kuşlar, gündüz” dedin, ar- dından da niye ekledin: “Umutlar içindeyim, çok şü- kür öleceğiz”... Ne bekledin ölümden? Mutlu olama- yan düşlerin yenilgisi miydi, genç yaşta her şeyi bı- rakıp kaçtığın? Ah, o takvim yapraklarında uykuya yatıp, bir gün dip- diri, capcanlı uyanan o dizeler, o şairler, o insanlar!.. Temmuz sıcağı mı, ne diyeceğimi, ne yazacağımı kar- makarışık eden? Bu arada yıllar gerisinde Sultanah- met’teki o loş odadaki söyleşilerimizi anımsatan!.. Evet ‘bütün saadetler mümkündür’, evet ‘nihayet gü- nümüz gün olacak’... Karanlıklar dağılacak, güneş de- rinliğine girecek o taş yüreklere, ay ışığı düşecek acı- masız yüreklere, şiir alıp götürecek içleri kinle, hırs- la, acımasızlıkla dolup taşan yaratıkları bambaşka bir ülkeye... Evet bir gün olacak Sevgili Ziya, yazdıkla- rın... “Ben artık korkmuyorum/Her şeyde bir hikmet var/Gecenin sonu seher, kışın sonunda bahar/Belki de bir bahçeyi müjdeliyor şu duvar...” PENCERE Dokunmayın Savcımıza... Aman o savcıya ilişmeyin... Hangi savcıya?.. Daha önce bu köşede dökümünü verdiğimiz Ergene- kon iddianamesini yazan savcıya... Unutanlar ya da es geçenler olmuştur, anımsamakta yarar var... * 1’inci iddianame 2455 sayfa, ek dosyaları 172.000 say- fa... * 2’nci iddianame 1909 sayfa, ek dosyaları 76.000 say- fa... * 3’üncü iddianame 1454 sayfa, ek dosyaların oluş- turduğu sayfa adedi şimdilik belli değil... * 4’üncü, 5’inci, belki de 6’ncı iddianameleri savcımız hazırlıyor... Hukuku, yasaları, yargıçları ve savcıları bir ömür bo- yu ketenpereye bağlayan bu savcıya aman sakın do- kunmayın... Dokunursanız, yargı bağımsızlığı elden gider... Peki, ilk üç iddianamede toplam 5868 sayfayı bu sav- cımız mı yazmış?.. Yok canım... F tipi polisin izlediği telefon konuşmalarını savcımız id- dianamelere doldurmuş... Binlerce sayfa özel telefon konuşması... Aman, bu savcımıza dokunmayın... Dokunursanız Başbakan bozulur... Yalnız Başbakan mı?... Yargı bağımsızlığı da bozulur... İddianameye kendi eliyle kattığı belgeler bu savcımı- zın Atatürkçülüğe düşman olduğunu açık seçik sergili- yor... Ama bu savcımıza dokunmayın... Başbakan’a yakışıyor... Aydınlanmacı rektörler, profesörler, gazeteciler, yazarlar, televizyon patronlarını terör ve darbe suçlamasıyla hiç- bir delil olmadan karalayan, Silivri’de koca bir hapisha- ne kışlası oluşturan, F polisinin güdümünde icat edilen “ucu açık dava”ları birbirine ekleyen bu savcımıza sakın dokunmayın... Dokunursanız, olmayan yargı bağımsızlığına dokunmuş olursunuz... Peki, ne yapmanız gerekiyor?.. Türkçesi bozuk, mantıktan yoksun, hukuktan nasipsiz, dünyada eşi emsali bulunmayan iddianameleri ve ekle- rini kaide yapıp üstüne de bu savcımızın heykelini dikin... Neden?.. Eğer Türkiye bir gün hukuk devletine yakışır bir aşa- maya ulaşırsa, yargıç, savcı ya da avukat olmak isteyen gençlere hukuksuzluğun abidesini göstermek için... Ama, bugün Türkiye öyle bir noktada ki bu savcıya do- kunduğunuz zaman Başbakan’a dokunmuş oluyorsunuz...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear