26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 26 TEMMUZ 2009 PAZAR 16 KÜLTÜR ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Fazıl Say Çıplak! Daha kapaktaki fotoğraftan başlıyor “çıplaklığı”... Piyanonun önündeki taburede tıpkı ana rahmindeki cenin gibi kıvrılıvermiş, piyanonun tuşlarına oldu- ğu kadar aynı zamanda kendi içine, taa en derini- ne, en içine yumulmuş bir Fazıl Say. Yalnız, ya- payalnız. Koskoca kainatta bir nokta... Fazıl Say’ın “Yalnızlık Kederi - Bir Müzisyenin Not- ları” adlı yeni kitabının (Doğan Yayınları) kapağın- dan söz ediyorum. O fotoğraf insanın içine doku- nuyor... O fotoğraf neredeyse yol gösteriyor... O fo- toğraf ve fotoğrafı izleyen sayfalar bir bütündü. Ki- tabı okurken sayfalar boyunca Fazıl Say’ın kendi- ni hiç sakınmadan olanca çıplaklığıyla ortaya koy- ma çabasına tanık oldum. Hiç sakınmadan, sak- lanmadan, örtünmeden, gizlenmeden... Yüreğini, duygularını, yalnızlığını ve çokluğunu açıyor. Huzur... Mutluluk... Keder... Başkaldırı... Beet- hoven’in opus 111, 32 numaralı do minör piyano sonatındaki başlıklar bunlar... Sanki tüm kitap da bu bölümlerden pay almış! Müzikle ve kendi yüreğiy- le hesaplaşmanın ağır bastığı ve kitaba adını veren ilk bölümde hüzün egemen. Kimi yerde gözyaşla- rına, kimi yerde hayatın kıyısına, ruhun bilinmeyen bir yanına dokunabiliyor seçtiği sözcüklerle... (Da- ha çok ipucu vermeyeceğim, alıp kendiniz okuyun!) Ancak Fazıl Say’ı birçok virtüözden ayıran ve fark- lı kılan toplumsal duyarlığıdır, toplumsal bilincidir. Rüyaları ve hayalleri bile bu toplumsal bilinç ve du- yarlıkla bütünlenir. Türkiye’deki kültür ve sanat or- tamı üzerine düşüncelerini açıklarken, illaki bilim ve sanata, yaratıcılığa öncelik tanırken, “Ben bir sa- natçıyım, aydınlanmacıyım” derken, söylediklerinin yanlış anlaşılmasına kahrolurken, doğru anlaşılmak için amansız bir çaba sarf ederken bu “çırılçıplak Fazıl Say”a hayatı ne denli güçleştirdiğimizin farkında mıyız acaba? Yalnız politikacılar değil, gazeteciler de insana yaşamı zehir ediyor! Belki yadırgaya- caksınız ama, ben çok sevdiğim sanatçılara, aman gazetecilerle çok konuşmayın diyorum! Neyse ki, birkaç akşam önce, İstanbul’da Fazıl Say’ın evinde kitap kutlamasına katılan gazeteci- ler yaratıcılığa ve sanata inananlardı! Bir avuç “genç” bir araya gelip müzik yaptıklarında muhte- şem bir şölene dönüştü kutlama! Nasıl dönüşme- sin ki! “Genç”lere bakar mısınız? Piyanoya bir Fa- zıl Say oturuyor, bir Tuluğ Tırpan, bir Çiğdem Er- ken; kemanın prensi Cihat Aşkın milleti uçuruyor; bariton Güvenç Dağüstün, Selen Öztürk sesle- riyle dünyayı dolaştırıyor bizlere, derken Kürşat Ba- şar, herkes onu yazar sanıyor, oysa saksofoncu da aynı zamanda! O akşam yeryüzü muhteşem, ülkem güzeldi. Eve dönünce Fazıl Say’ın kitabını bitirdim... Kitabın bir yerinde Fazıl’ın çocukluk arkadaşı, Sev- gili Zeynep Altıok şöyle diyordu: “Ben kendi adıma, şu omurgasızlar dünyasında müziğiyle ruhumu, duruşuyla günümü, inancıyla ge- leceğimi aydınlattığı için Fazıl Say’a teşekkürü borç biliyorum. Belki de kendisi için en kolay ola- nı, müziğini yapıp sessiz kalmak ve bütün dünya- dan alkış ve takdir toplamanın hazzını bencilce ya- şamakken; pek çokları gibi bencil olmadığı, kendi- sine yöneltilen tüm saldırılara rağmen yılmadığı, ‘ka- ranlık yarınları göğüslemek için hepimize gerekli olan o yarım umudun’ elimizde kalması için var gücüy- le direndiği için onu kendime örnek alıyorum: Onun gibi bir dostum olduğu için ne kadar gurur duysam az.” Başka söze gerek yok. zeynep@zeyneporal.com faks: 0212 257 16 50 kultur@cumhuriyet.com.tr NTV Yayõnlarõ yalnõzca klasikleri değil, yõllanmõş bir tartõşmayõ da gündeme taşõyor ‘Çizgi, klasiği ‘bozar’ mı?’ ELİF BEREKETLİ NTV Yayõnlarõ’nõn klasikleri çiz- gi roman olarak yayõmladõğõ serinin ilk kitabõ Macbeth, geçen ay “Klasik korkusunu çizgi romanla yenece- ğiz” iddiasõyla piyasaya sürüldü. Hemen ardõndan edebiyat dünya- sõnda “Klasiğin çizgi romanı olmalı mı?” tartõşmasõ başladõ, kimi “olur” diyeni “kolaycılık”la suçladõ, kimi “olmaz” diyeni ‘tutuculuk’la... Yõl- lardõr her fõrsatta büyük bir heyecanla yapõlan, modasõ bir türlü geçmeyen bu tartõşma sürerken, kitap üçüncü baskõyõ yapmõştõ bile. Biz de 20.000 okur seriye ‘olur’ verince, ne düşündüklerini edebi- yatçõ ve karikatürcülere; seriyi de NTV Yayõnlarõ editörü Mustafa Alp Dağıstanlı’ya sorduk. ‘BUNLAR ÖLÇEMEYECEĞİMİZ ŞEYLER’ - Serinizin ikinci kitabı olarak Kafka’nın ‘Dava’sı da önümüz- deki günlerde piyasaya sürüle- cek. Sizce bu seri, klasikle ilk kez çizgi roman aracılığıyla tanışmış okuru yapıtın aslına götürmekten ziyade, klasikleri yalnızca bu çiz- gilerle tanıyacak bir kitle oluş- turma riski barındırıyor mu? Bu kitaplar, şüphesiz, klasik eser- lerin yerini tutmaz. Fakat şu verili şartlarda zaten insanlarõn büyük ço- ğunluğu klasiklerin asõllarõnõ oku- maya gerek duymuyor ki.. Klasikle- ri okuma potansiyeli olan birilerini, peki teorik olarak, caydõrmõş oluyo- ruz belki, ama asla okumayacaklarõn ağzõna da bir parmak bal çalõyoruz. Belki onlarõn arasõndan da birileri asõl- larõnõ okumaya heves edebilir, teşvik etmiş olabiliriz. Ölçemeyeceğimiz şeyler bunlar. - İnsanların klasikleri daha az yorulup algılamasına yardımcı olur mu, kolay tüketilebilen algı- ya hizmet eder mi dersiniz bu se- ri? Ya da edebiyatı halka mı in- dirir? Edebiyatõn çõtasõnõ halka indir- gemek olmaz. Zaten edebiyatõn çõ- tasõnõ veya başka bir şeyini indir- gemek, halka indirgemek de dahil, asla iyi bir şey değildir. Bu kitaplarõ okuyan insanõn klasikleri algõla- masõndan bahsedemeyiz; çünkü ar- tõk bunlar ‘klasik’ değildir. Belki olay örgüsü öğrenilebilir, okuyucu olsa olsa bir esansõnõ alõr klasikle- rin. Ama bu kitaplar zaten başka bir şey; klasiklerin çizgi-romana yo- rumlanmõş halleri. - Sadece konuşma baloncukla- rından oluşan bir çizgi roman, ro- manın betimlemelerini, geçişleri- ni yansıtamaz, yalnızca bir olay örgüsünden ibarettir. Bunun oku- ra ne gibi getiri ve götürüleri var? Tabii bunlarõ yansõtamaz. Zaten yansõtabilir olsaydõ, yazar böyle ya- zardõ. Shakespeare’den daha mõ ya- ratõcõ, zeki ve mahiriz; bu kitabõ ya- panlar; çizenler ve balonlarõ yazan- lar? Kapital’in de çizgi romanõ ya- põlõyormuş mesela; okuyan ekonomi- politiği yemiş yutmuş mu olacak? - Böylesi çizgi romanlar, anlatı- lan dünyanın çizerin zihninde na- sıl oluştuğunu gösteriyor bize. Böy- le baktığımızda ‘çoğul okuma’ ola- nağı kısıtlanıyor klasiği çizgi ro- mandan okuyan okuyucu için... Tabii, aşõrõ görsellik muhayyileyi tembelliğe sürükler. Ama aşõrõ gör- sellik içinde yaşayan/yaşayacak ye- ni nesiller bambaşka bir hayalgücü de yaratabilir. İnsanõn ortamõ değişiyor yani; insan da aynõ kalamaz. Deniz- den karaya geçişteki kayõp halka gi- bi belki; ileride daha iyi idrak edile- bilecek keskin bir geçiş döneminin bağlantõ halkasõyõz ve bazõ “kayıp” yanlarõmõz var. Göreceğiz. Ahmet Cemal: Bu girişimin iyi niyetinden kuşkum yok. Ama dünya klasiklerini okumamõş olanlarda ‘asıl- larını’ okuma merakõ uyandõrmak gi- bi bir hedefe erişilebileceğini san- mõyorum. Çünkü çizgi ya da grafik dilindeki bir yeniden-üretim ile özgün metni, asla birbirinin yerini tutamaz. Sorulmasõ gereken soru, bunlar satõ- şa sunulurken eserin aslõna götüren bi- rer köprü olarak algõlanmasõ gereği- nin ne ölçüde vurgulanacağõ. ‘AMERİKANVARİ VE SİLİK’ Ercan Akyol: Bir yapõtõn zen- ginliği zaten yoruma açõk olmasõndan gelir. Yeniden üretme fikri tamam, ama bu çizgiler beni tatmin etmiyor. Bu eğitim sisteminde çocuk nereden zaman bulup da okuyacak ki zaten klasikleri? Ama önemli olan iyi ya- põlmasõ. Bence bu seri çok Ameri- kanvari ve silik. Basit bir popülizm, şiirsellik yok. ‘İKİ AYRI TÜR’ Semih Gümüş: Önce şunda an- laşmak gerekir: Çizgi roman biçi- minde hazõrlanmõş klasikleri oku- makla klasiklerin aslõnõ okumak ke- sinlikle aynõ şey değildir. Bu özdeş- liği kurmak yanõltõcõ olur. Bana ka- lõrsa, klasiklerin aslõyla çizgi ro- manlarõ iki ayrõ kitap gibi okunabilir. Gene de ben her zaman, her türde ki- tabõn okunmasõnõn ve çeşitli uyarla- malarõn yararlõ olduğunu düşünüyo- rum. ‘BEN ‘HAYIR’ DERDİM’ Tahsin Yücel: Örneğin Kafka gi- bi bir yazarõn betimlemelerinin, ge- çişlerinin yerini çizgi resim nasõl alabilir ki? Yalnõz konuşmalarõnõ, iç konuşmalarõnõ verecektir yazõyla, bu da bir yerde yapõttan uzaklaşmak oluyor bence. Kafka çizgi romanõnõ okuyan kişi Kafka’yõ okuduğunu düşünürse bu bir yanõlgõ olacaktõr. Ba- na “sizin kitabınızı çizgi roman yapmak istiyoruz, 5 kat da para ve- receğiz” deselerdi, ‘hayır’ derdim. Kafka’yõ çizgi romandan okuyan bir kişi doğrudan Kafka’ya zor gider. Bir yandan da bu yazarlarõn adlarõnõ yaygõnlaştõrabilir bu yöntem. ‘KLASİK DEĞİLLER’ Dürrin Tunç: Klasikleri kla- sik yapan, biraz da okurun ka- fasõnda tamamlanmayõ bekleyen bir dünya sunmalarõ değil mi- dir? Okurun hayal gücüne epey iş düşer. Ama çizgi roman kla- sikler mekânlar, karakterler, giyim kuşamlarõ derken daha en baştan bitmiş, tamamlanmõş bir yapõ sunuyor okura. Oysa kõ- yaslamak bence yanlõş. Farklõ bir alõmlama biçimine hitap eden, farklõ anlatõm imkânlarõyla işleyen farklõ bir türdür artõk karşõmõzda- ki. Tek ortak noktasõ aynõ hikâye- yi anlatõyor olmasõdõr. Dolayõsõy- la, kendi türleri içinde değerlen- dirilmeliler. ‘YENİ BİR ŞEY DEĞİL’ Semih Poroy Bu yeni bir şey değil; çok uzun yõllardõr yapõlõyor. Klasik- lerden yola çõkarak yalnõzca çiz- gi-romanlar değil, yõllar yõlõ ti- yatro oyunlarõ, filmler, çizgi- filmler yapõldõ. Hiçbirinin yaza- rõn dünyasõnõ eksiksiz yansõttõğõnõ söyleyemeyiz. Başka bir türe “çev- rilmiş” yazõn yapõtõ, yeni biçi- miyle artõk o yeni türe aittir; çev- rildiği türün estetiği içinde de- ğerlendirilmelidir. ‘Köprüolduğuvurgulanmalõ’ ‘AMACA HİZMET EDİYOR’ Ahmet Ümit: Bu büyük bir iddia. Ama ben bu evrilme fikrine karşõ değilim. Hoş, bu çizgiler daha iyi olabilirdi ama yine de amaca da hizmet edecek kadar iyi. Bu belki orta seviye bir algõya hizmettir, ancak bunda kötü bir şey yok. Elbette hazõr yiyecekler karnõyarõğõn yerini tutamaz. Ancak eminim yapõtõn orijinalini okumaya yönelecek bir kitle olacak bu şekilde. Almancaya 5 bin sözcük Kültür Servisi - İlki 1880’de 27 bin sözcükle basõlan Almanya’nõn saygõn sözlüğü Duden’in son baskõsõna 5 bin yeni sözcük eklendi. 135 bin sözcüklük bu son baskõda, son aylarda ülkemizde de yaygõnlaşan ‘Twitter’ adlõ web sitesini kullanmak anlamõna gelen ‘twittern’ (twitterlamak) gibi ‘çağõmõza ait’ sözcüklerin yanõ sõra, İngilizceden doğrudan alõnan ‘After-Show-Party’ (gösteri sonrasõ partisi), ‘No-Go Area’ (girilmeyen alan), ‘It Girl’ (mükemmel kadõn) ve ‘Babyblues’(bebe mavisi) gibi kullanõmlar da dikkat çekiyor. Jackson’ın otobiyografisi yolda Kültür Servisi - 1988’de Michael Jackson’õn “Moonwalk” adõyla otobiyografisini yayõmlayan Random House, kitabõn yayõn hakkõnõ yeniden satõn aldõ. Yayõnevi böylece otobiyografik kitabõ ekim ayõnda yeniden yayõmlamayõ ve 25 dolara satõşa sunmayõ planlõyor. Kitapta pop starõn şöhret, müzik kariyeri ve ünlü ailesi hakkõnda görüşleri de yer alõyor. Fotoğraf:MUSTAFAKALEMCİ NTV Yayõnlarõ editörü Mustafa Alp Dağõstanlõ, karikatürcüler ve edebiyat dünyasõ, bu kitaplarõn klasiklerin yerini tutmayacağõnda hemfikir. Dağõstanlõ, klasikleri okuma potansiyeli olan birilerini teorik olarak caydõrmõş olabilecekleri itirafõnda bulunsa da ‘Asla okumayacaklarõn ağzõna da bir parmak bal çalõyoruz’ demeden de geçemiyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear