24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 25 TEMMUZ 2009 CUMARTESİ 18 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 25 Temmuz GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Muhasebe Cilveleri Büyük ekonomik bunalıma neden olan rakamlar ortaya çıkmaya başladı. Bunalımın ilk günlerinde, “Bu ne ekonomi ve ne de finansal pazarlar bunalımıdır; bu, bir muhase- be skandalları bunalımıdır ve en az üç yıl sürer” der- ken bana inananlar azdı. Şimdi açıklanmaya başlanan rakamlar, bu yargıları destekliyor. Örnek olarak, “General Motors’un Denetim Komitesi, 2006 yılında bu şirket için bunu (halka açıklanan finansal tabloların gerçeği yansıtıyor ol- masını) yapabilmiş olsaydı, şirketin geçen kış ba- şına gelenler (iflas durumu) gelmeyebilir, olaylar başka biçimde gelişmiş olabilirdi.” (Harvard Bu- siness Review, Haz. 2009, s. 93) Üç finansal tab- lo uzmanının yazıda sunulan bulgularına göre, 2006’nın 31 Mart’ta son bulan ilk çeyreği sonunda GM’de uygulanan muhasebe sistem ve kuralla- rı, şiketin bu dönemde 3 milyar dolardan fazla za- rar etmiş olduğunu göstermekteydi. Şirket, uy- gulanan sistemin bu kötü ama gerçek sonucunu halka olduğu gibi açıklamak yerine, ABD’de uy- gulanan muhasebe kurallarının uygulayıcılarına sağladığı seçeneklerden birini kullanarak, 2006 ilk çeyreğindeki 3 milyar dolarlık zararı, 1 milyar do- lar kâra dönüştürmüş ve şirketin bu çeyrekte 1 mil- yar dolar kârlı olduğunu açıklamıştı. Bu muhasebe kuralı, dönemde elde edilebilecek bir seferlik faa- liyet dışı kârların, dönemsel faaliyet kârı olarak gös- terilebileceğini öngörmekteydi ve ABD’de uygu- lanan muhasebe kurallarına uygundu. Yani, GM muhasebecileri, ünlü bağımsız denetçileriyle de anlaşarak, dönem kârını 4 milyar dolar arttırmış- lar ve aslında şirketin 3 milyar dolar zararlı oldu- ğu gerçeğini halktan ve Sermaye Piyasası Kuru- lu’ndan saklamışlar, yani finansal tablolarla, uy- gulanan kurallara uygun, ama “kuyruklu bir yalan” söylemişlerdi. Bu gerçek dışı finansal açıklamayı topluma haz- mettirdikten sonra, 2008 yılında da hesap siste- minin yarattığı 30.8 milyar dolarlık yıllık zararı, uy- gulanan kurallara göre suç olmayan değerleme se- çeneklerinden yararlanarak 16.8 milyar dolara in- dirivermişler ve topluma bu biçimde açıklamışlardı. Diğer deyişle yöntem değiştirerek 14 milyar do- lar tutarında ek kâr (!) yaratmışlardı. 2009 Haziranı’nda GM, 275 bin işçisi, ABD’de satılan oto sanayi ürünlerinin dörtte birinin satı- cısı ve ABD yöneticilerince “batırılamayacak ka- dar büyük” sayıldığı için 50 milyar dolar devlet yar- dımı ile kurtarılmaya çalışılmaktadır. Merak edi- len şudur: ABD toplumuna yüklenmiş bulunan bu okkalı zarar, 2006 yılından başlayarak halka olduğu gibi açıklansa ve şirket yöneticileriyle bankaların ortak çabalarıyla giderilmeye çalışılsaydı, bu bü- yük zararın millet kesesinden ödenmesi önlene- bilir miydi? Şimdi, ABD’de finansal çevreler, kurallara uy- gun olsa da kamuoyundan gizlenen bu büyük za- rarın önlenebileceğini düşünüyor. Ama hâlâ böy- le bir duruma izin veren muhasebe kuralları (ABD- GAAP’ı) o ülkede uygulanmaya devam edi- liyor ve bu kuralları düzeltmek, birçok kişinin ak- lına gelmiyor. Bu gevşek muhasebe kuralları birçok şirkette sürdürülüyor ve her gün birçok şirkette “zehirli var- lıklar” (getirebileceğinden yüksek değerlerle gös- terilen varlıklar) oluşumu sürüyor. Bunun için, önce muhasebe kurallarındaki bo- zuklukların düzeltilmesi gereklidir. Kuralların dü- zeltilmesi olanağı vardır; ama bunu isteyen siya- sal ve mesleki irade yoktur. maysan@cumhuriyet.com.tr maaysan@superonline.com Nereye gidiyoruz? Araştırmacı-yazar Tevfik Çav- dar’a iki sorumuz oldu: - Türkiye ve dünya sizce hangi dönemeçte? - Geride bıraktığımız Özal-Çiller- Kemal Derviş ve AKP’nin ekonomik çizgisi bu yeni küresel düzene ek- lemlenme, çıpalanma gayretleriyle doludur. AB uyum yasaları, Kemal Derviş yeniden yapılanma kanunları, IMF programları, Türkiye’yi küresel neo-liberal sisteme eklemlemiş ve bugünü yaratmıştır. Ülkenin geleceği de böylece bir nevi ipotek altında- dır. Bir başka deyimle “mortgage” sarmalı içindeyiz. Değindiğim bu ek- lemlenme, küresel kapitalizmle Tür- kiye’nin gelecekteki yol haritasının ana çizgilerini belirleyecektir. Geri- de kalan çeyrek yüzyılda ekonomik savunma hattımızın tüm direnç nok- taları, kaleleri özelleştirme yoluyla kaybedilmiştir. Sanayimizin ağırlığı özel kesime kaymış ve uluslarara- sı büyük sanayi te- kellerinin taşeronu haline dönüşmüştür. Finans sisteminde çoğunluk yabancı bankalara geçmiş ve halkın birikimlerinin kullanılması onların kararlarına bağlan- mıştır. Son ekono- mik kriz, küreselleş- miş kapitalist düzenin varlığını, geleceğini tehdit etmektedir. ABD, AB G-8 ve G- 20’lerin egemenleri olarak sistemi kur- tarmak için her türlü çılgınlığı yapmaya hazırdırlar. Onlar mal derdinde, fukaralar, açlar, iş- sizler adeta üç otuz paraya çalış- maya zorlanan emekçiler ise can derdindedir. Önümüzdeki elli yıl önemli mücadelelere tanık olacak- tır. Bizleri bekleyen dö- nemeç budur. Vizyon sahibi olduğu düşün- meden yinelenen Turgut Özal ve ardıllarının Tür- kiye’yi getirdikleri nokta böyle travmatik bir aç- mazdır. Kelimenin tam anlamıyla aymazlıktır. - Karamsarlık çev- remizi giderek sarıyor. Tarihe baktığımızda bu karamsarlığa düş- memize gerek var mı? - Bu tablo karşısında karamsarlık, o resmi çi- zenlere düşer, yaratan- lara düşer. Bilimsel, sos- yalizmin bize öğrettiği ilk şey gele- ceğin eşitlikçi özgür dünyasına olan umudun yitirilmemesidir. İnsanlı- ğın binlerce yıllık “sosyal mücade- leler” tarihi buna tanıktır. Bu kez mü- cadelenin boyutu küreselleşecektir. Güney Asya’da “sweet shop”larda çalışan emekçilerden, Hindistan’ın “slumdog”larına, Güney Ameri- ka’nın pampalarına, Doğu Kon- go’da on yıldır katliamı andıran emek sömürüsünü yapanlara, ezi- len, sömürülen yurdumun emekçi- lerine kadar yaygın bir cephede umuda yolculuk başlayacak ve ge- lişecek. Geleceğin, düşlenen dün- yası bu kez tüm kürenin ezilenleri- nin elleriyle kurulacak. 1960’lar gençliğinin “Bir-iki-üç, daha fazla Vi- etnam” belgisinin gerçekleşeceği bir elli yıla giriyoruz. Yargıç-yazar Eray Karınca’nın, titiz bir çalışma sonucunda ortaya çıkardığı “Ka- dına Yönelik Aile İçi Şiddete İlişkin Hu- kuksal Durum ve Uygulama Örnekleri” ki- tabından anlıyoruz ki, yasalar, yaşamın gerçekleri karşısında yeterli olmuyor. İş- te orada yargıcın, yargı kararının önemi öne çıkıyor. Eray Karınca, uygulamadan örnekler verirken bu duruma dikkat çe- kiyor: “Kadın öğretmen, eşinden sorumsuz- luğu, ilgisizliği, çalışmayışı yanında içki- ye düşkün olup sarhoşluğu nedeniyle ken- disine ve çocuklarına şiddet uygulama- sı nedeniyle boşanmış. Üç yıl sonra ada- mın çok kötü duruma düşmesi nedeniy- le çocuklarının isteğiyle yeniden eve al- mış. Üç ay her şey iyi. Sonra adam ye- niden içmeye ve bunlara eziyete başla- mış. Karakol ve savcılıktan sonuç ala- mamış. Adamın şiddetinden korunmak ve evden uzaklaştırılmasını sağlamak için mahkemeye dilekçeyle başvurdu. İfa- delerini içten buldum. Boşanma halinde bile toplumumuzda erkeklerin, eş ve ço- cukları üzerinde tahakkümlerini sürdür- düklerini, hatta namus bekçiliği yaptıkla- rını bildiğim için istemi kabul ettim. İkinci olayda, kadın bir kamu kurulu- şunda müdür yardımcısı, eşinden bo- şanmış. Başkasıyla evli olan bir işadamıyla nişanlı olarak sekiz ay yaşamış. Ayrılmak istediğinde erkek şiddet uygulamış, ma- kamında tokatlamış. Ceza davasında kü- çük bir miktar para cezası çıkmış. Dilek- çesinde, ‘Bu adam bu parayı her ay ve- rir ve gelir beni tokatlar’ diyor. Bu yüzden evinden ayrılmış, ailesiyle yaşamaya baş- lamış. Ancak işe gelip giderken, ev dışında her yerde adam takibe başlamış. Kadının psikolojisi iyice bozulmuş. Bu taciz ve şid- detten kurtulmak istiyor. Burada adamın amacı kadınla ilişkisini sürdürmek. Yasa- da açık bir hüküm yok dersek, erkeğin bu haksız hareketine prim veririz. Kadın le- hine koruma uygularsak, adamın kaybe- deceği hiçbir şey yok. Zaten kadına şid- det uygulamamalı ve taciz etmemeliydi. Bu olayda ilk başvurulan mahkeme ka- dının istemini resmi nikâhı yok diye red- detti. Ancak 5. Aile Mahkemesi yerinde bir yorumla kabul etti.” Eray Karınca’ya göre, yapabileceğimiz en iyi şey, bu yasanın ve olması gereken hukuk açısından yorum ve olanaklarının en geniş kesime ulaştırılması, toplumsal duyarlılığın arttırılması. Peki yasadaki en önemli boşluklar ne? Eray Karınca’ya o soruyu da yönelttik. Yanıtları pazartesiye... Aile İçi Şiddet Diplomat Olarak İsmet Paşa Doç. Dr. HÜNER TUNCER Lozan’da gerçekleştirilen diplomasi, dünya tarihine Türk ulusunun kazandığı bir “zafer” olarak geçmiştir. Dip- lomaside “zafer” ve “yenilgi” kavramlarına yer olmaması- na karşın, Lozan’da kazanılan bir zaferdir ve bu zaferi bizle- re kazandıran da, Ata- türk’ümüzün yönergeleri doğ- rultusunda bu diplomasiyi uy- gulayan İsmet İnönü’dür. Lozan Barış Görüşmelerin- de bulunmak üzere, Lozan’a giden heyetin başkanlığını Ata- türk’ümüz tarafından bu gö- reve uygun görülen Dışişleri Bakanı İsmet Paşa üstlenmiş- ti. Türk Heyeti, Lozan’a 14 maddelik bir yönergeyle git- ti. Bu ana yönergenin ilk yarı- sı, Türkiye’nin ulusal sınırlarıyla ilgiliydi: Doğu sınırı, Irak sınırı, Suriye sınırı, Ege adaları, Trak- ya sınırı, Batı Trakya, Boğaz- lar ve Gelibolu Yarımadası. Yönergenin ikinci yarısı ise şu sorunları kapsıyordu: Kapitü- lasyonlar, azınlıklar, Osmanlı borçları, ordu ve donanma, Türkiye’deki yabancı kuruluş- lar, Türkiye’den ayrılan ülkeler ve oralardaki İslam toplulukları ve vakıfları. Yönergenin ilk maddesi olan Doğu sınırına ilişkin olarak, şu husus yer almaktaydı: ‘Erme- ni yurdu’ söz konusu ola- maz, olursa görüşmeler ke- silir. Başka bir deyişle, Kon- ferans’ta Ermeniler için Ana- dolu’dan toprak istenirse, ba- rış görüşmeleri kesilebilecek; Türkiye, yeniden savaşı göze alabilecekti. Bu konuda An- kara’dan yeni yönerge iste- meye gerek bile yoktu. İsmet Paşa, bu konuda, Hükümet’e danışmadan görüşmeleri kesmeye yetkiliydi. İşte, Türk heyeti, Lozan’da böylesine kararlı bir tutum sergilemişti. Batılılar, 12 Aralık 1922’de, “Ermeni ulusal yurdu” istek- lerini resmen Konferans’a ge- tirdiler ve kuzeydoğu Anado- lu vilayetlerinde ya da Kilik- ya’da Ermenilere toprak veril- mesini istediler. İsmet Paşa, bu isteği ke- sinlikle reddetti. İsmet Paşa, “Türkiye’nin, Doğu vilayet- lerinde ya da Kilikya’da ana- yurttan ayrılabilecek bir ka- rış toprağı yoktur” dedi. Kapitülasyonlar konusunda İsmet Paşa’ya verilen hükümet yönergesinde, “kapitülas- yonlar kabul edilemez, gö- rüşmeleri kesmek gerekirse, gereken yapılır” deniyordu. Kapitülasyonlar konusunda da, İsmet Paşa, Ankara’ya danışmadan görüşmeleri ke- sebilecekti. Dışişleri Bakanı İsmet Pa- şa aylarca Lozan’da kaldığı için, Türkiye’nin dış ilişkile- rinin yürütülmesine ilişkin başka sorunlar da onun önüne getiriliyor ve bu so- runlarda kendisine danışılı- yordu. Lozan Konferansı görüş- melerine ilişkin olarak, Mus- tafa Kemal, Nutuk’ta şunla- rı söylemiştir: “Baylar, mi- rasçısı olduğumuz Osmanlı Devleti’nin dünya gözünde hiçbir değeri, saygınlığı ve onuru kalmamıştı. Uluslarara- sı hukukun dışında bırakılmış- tı. Sanki güdüm ve kısıtlama al- tına alınmış sayılıyordu. “Benim, Türk ulusunun var- lığı için, bağımsızlığı için, ege- menliği için, yüzde yüz elde et- mek ve sağlamak zorunda ol- duğu temel hakların, dünyaca tanınacağına hiç kuşkum yok- tu. Çünkü, gerçekte bu temel haklar güçle, hakedişle ve ey- lemli olarak alınmıştı. Konfe- rans masasında istediğimiz, gerçekte elde edilmiş olan hakların, yöntemine göre ya- zılıp onanmasından başka bir şey değildi. İsteklerimiz açık- tı ve doğal haklarımıza daya- nıyordu. Bundan başka, hak- larımızı korumak ve sağla- mak için, gücümüz de vardı; gücümüz de yeterliydi. En büyük gücümüz, en güvenilir dayanağımız, ulusal egemen- liğimizi elde etmiş, onu eylemli olarak halkın eline vermiş ve halkın elinde tutabileceğimizi yine eylemli olarak kanıtlamış olmamızdı. “Baylar, Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra, düş- man devletler, Türkiye’ye dört kez barış koşulları önermiş- lerdir. Bunların birincisi, Sevr Tasarısı’dır. Bu tasarı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce tartı- şılmaya bile değer görülme- miştir. İkinci barış önerisi, Bi- rinci İnönü Savaşı’ndan sonra toplanan Londra Konferan- sı’nın bitiminde, 12 Mart 1921’de yapılmıştır. Bu öneri, Sevr Antlaşması’nda bazı de- ğişiklikler yapılmasını öngör- mekteyse de, değinilmemiş sorunlarda Sevr Tasarısı’nda- ki maddelerin tümünün oldu- ğu gibi bırakıldığını kabul et- mektedir. Bu öneri, bizce tar- tışma konusu olmadan, İkinci İnönü Savaşı’nın başlamasıy- la sonuçsuz kalmıştır. Üçüncü barış önerisi, 22 Mart 1922’de, yani Sakarya Utkusu’ndan ve Fransızlarla yapılan Ankara Antlaşması’ndan sonra, Pa- ris’te toplanan İtilâf Devletleri Dışişleri Bakanlarınca yapıl- mıştır. Bu öneri de, ulusal amacımızı gerçekleştirecek ni- telikten uzaktı. Dördüncü öne- ri, Lozan Antlaşması’nın im- zalanmasıyla sonuçlanan gö- rüşmelere konu olmuştur. “Sayın Baylar, Lozan Barış Antlaşması’ndaki kuralları, öbür barış önerileriyle daha çok karşılaştırmanın yersiz ol- duğu düşüncesindeyim. Bu antlaşma, Türk ulusuna kar- şı yüzyıllardan beri hazır- lanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış, bü- yük bir yok etme eyleminin (suikastın) kırılıp önlenişini bildirir bir belgedir. Osman- lı tarihinde benzeri görül- memiş bir siyasal utku anı- tıdır!” BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Duvarcõla- rõn ve teneke- cilerin kullan- dõğõ, üçgen ağõzlõ el aleti. 2/ Van Gö- lü’nde küçük bir ada... Avu- katlarõn bağlõ olduklarõ mes- lek kuruluşu. 3/ Bey... “ --- et gövdeni dursun bu hayâsõzca akõn” (M. Â. Ersoy). 4/ Bir metnin, bir yapõtõn aslõndan az çok ay- rõlan değişik biçim- lisi. 5/ Bir nesnenin uzayda kapsadõğõ yer... Rütbesiz as- ker. 6/ Radyum ele- mentinin simgesi... İskambilde bir kâğõt... Yunan mitolojisinde tut- ku tanrõçasõ. 7/ Fütüvvet şeyhi... İzmir’in bir il- çesi. 8/ Sürdürme, devam ettirme... Telli bir çal- gõ. 9/ Kadõnda cinsel isteğin hastalõk derecesin- de artmasõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ciltli kitaplarõn sõrtõndaki yuvarlaklõk. 2/ Ba- yağõ, sõradan... Kaba sofu. 3/ Saçma sapan ve an- lamsõz söz... Düşünce. 4/ Şarkõ, türkü... Gözleri görmeyen... Yüz metrekare tutarõnda yüzey öl- çüsü birimi. 5/ Stronsiyum elementinin simgesi... Japonlara özgü bir tür güreş. 6/ Şõk, lüks ve gös- terişli giyim tarzõ... Tramlõ elektronik mikroskop. 7/ Çöl bölgelerinin yanõ başõnda yer alan, çalõ ve kurakçõl ağaççõklarõn oluşturduğu bitki toplulu- ğu. 8/ Batõ Avrupa’da bir õrmak... Veba hastalõ- ğõna verilen bir başka ad. 9/ Bir insanõn iç ve dõş özelliklerini betimleyen yazõ türü... Boru sesi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 A M F İ B Y U M N A A T A V U L G L A K L A K A O K A P İ L O R R A F V A A Z A N E M A S A D K A L İ N İ S İ İ T K O D E K S A Ğ A E L İ K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Umut Tolga Suyolcuoğlu’nun son şiir kitabı “Elem Dağında İbadet”ten dört dize: “Tünelin içinde yürüdüğün ölçüde / Varlık kazanırsın karanlıkta / Işık göremezsin / sadece umut edebilirsin.” SATILIK YAZLIK Sakarya-Kocaali’de, deniz kenarında, havuzlu, tenis kortlu sitede, sahibinden satılık eşyalı tripleks villa. TEL: 0533 259 54 29
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear