26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PERİHAN ERGUN Geçen haftanın her gün ile saati toplumun yüreğini oy- natan çeşitli haberlerle doldu taştı. Önce ‘su’dan başlaya- rak (ki Enasır-ı Erbaa, yani ya- şamın dört unsurundan biri- dir) enerjiyle akaryakıt fiyatları önce yüksek diye 2.93’e in- dirilmişti. Hemen yüzde 7 zamla 3.16’ya çıkarıldı. Hükümet, giderek artan bütçe açığını, sermayecilerin dışında halkın zaten kısıtlı ve hatta boş olan cüzdanına yükleme kararı aldı. Bu şok niteliğindeki bindirmeleri iz- lerken genç kızlığımdan beri hep aklımda olan basın ödül- lü Burhan Felek’in DP’liler- ce Tekel maddelerine, ba- ğımlıları vazgeçirecek yave- leriyle zam getirmesini köşe- sinde -Bu zam ahtapotun kolları gibi tüm piyasayı, hal- kı boğarcasına saracaktır.- di- ye örnekleriyle yazmıştı. Yerel seçimlerde kazan- mak için garip-guraba’ya(!) dağıttığı gıda, eşya vs.’nin be- delini şimdi onları açlığa ve bunun getireceği her çeşit etik dışı davranışlara sürük- leyeceğini acaba çok bilgili(!) danışmanları kendilerine ha- tırlatmış mıdır? Aklımın al- madığı bir uygulama da.. ÖTV zammı yetmezken, ge- lişmeye yönelmiş olan tu- rizmde de KDV’yi artırışı... Zaten ekonomik krizle iyi- ce yoksullaşarak kuru ek- mekle zeytin peyniri zor bu- lan halkım şimdi ne yapacak? Emekçisine zar zor yüzde -3- , emeklisine -1- zam veren bu devletin insafı nerede? Her- halde Dışişleri Bakanı A. Da- vutoğlu’na tahsis için tutulan aylık kirası 20 bin dolarlık lüks villasının havuzundaki serin sularda!.. Önünde milli nitelemesi bu- lunan iki kurumdan biri eğiti- mimiz batmış gidiyor. Can kurtaran arıyor. Devlet okul- larında eğitim öğretim ba- takta. Paralı ailelerin çocuk- ları özel öğretim veya vakıf okullarında. Dar gelirli ailele- rin sıkıntılarla kurslara gön- derdikleri çocukların, altya- pıları yetersiz. Başarıları rast- lantıya bağlı. Son ÖSS’ler bunun en canlı kanıtı. 1 mil- yon 300 bin öğrencinin 30 bi- ni sıfır çekmiş. Fen ve matematik cevapları en alt düzeyde. İlköğretimle liseler donanımsız. Zor bela yükseköğrenimi yakalasalar bile bitirenlerin dörtte biri iş- siz. Bulabilirlerse çöpçü ola- rak bile çalışmaya razılar. Gençlik psikolojik bunalımlar içinde ve saldırgan. Bilim- den sanattan nasip almadan boş gezenin boş kalfası... Bu da toplumda büyük kriz yaratıyor. Bunlar yetmezmiş gibi YÖK üniversite harçlarını yüksel- terek, ödenmesini güçleştir- di. Bu durumda yoksul genç- lerimiz yükseköğrenimden de yoksun kalacak. Rektör atamalarında alınan puanla- ra göre gereken sıralama göz ardı edildi. Cumhurbaşkanı ve AKP’ye fikri yakınlığı olanlar yeğlendi. Her ne kadar tüm meslek liselerinin katsayıları yükseltilerek, onlara istedik- leri yüksek eğitim olanağı sağlanacağı söylense de top- lum, Başkan Özcan’ın ama- cının İH Liselilere üniversite- ye girme yolunu açtığı kanı- sını taşımaktadır. Bunları ka- bullenemeyen YÖK üyesi Prof. Dr. Bülent Serim kap- samlı istifa dilekçesinde üni- versitedeki sıkıntılı krizleri açıklıyor. Böylece bilim ku- rumları dinselleştirilerek, dog- matizme yönlendiriliyor.Top- lum bilim dışı beyinlerle or- taçağ karanlığına sürükleni- yor. Bunlar yetmezcesine den- gesi bozulan doğa da ölüm- cül felaketler getiriyor. Artvin Şavşat’ta sel sularını önlemek için özensiz setlerin yıkılma- ları seli ölümcülleştirdi. Evle- ri yıktı, canları aldı. Karade- niz’in sel bölgesi olduğu, “Çarşambayı sel aldı” türkü- süyle bilinmektedir. Buna karşın önlem alınmaması yet- mezmiş gibi Bartın’ın Çat- maca mevkiindeki yıkıcı sele, rantçılara gösterilen hoşgö- rüyle plansız yerleşim ve imarsız kentleşmenin neden olduğu saptanınca acılar da- ha da katlandı.. Kastamo- nu’da da Hanönü ilçesinden geçen Kızılırmak’ın en coşkun kolu Gökırmak’ın taşmasına yıllardır önlem alınmadığın- dan, yıkılmalar ve ölümler yi- ne devam ediyor. Bilim ve teknikle önlenebilecek fela- ketler kaza ve kadere terk edilince sonuç bu oluyor. Çaresizlik içinde bu üzün- tüler yaşanırken bir de hafta sonu İzmir’in Bornova ilçesi- nin Çiçekliköy’ünde çıkan ve kısa sürede ilçeyi saran or- man yangını da ayrı bir kriz ol- du. Orman yangınının ne den- li felaket olduğunu biz 6 Ekim 2003’te Burgazada ormanı yanarken yaşadık. O gün alevler 45 hektar ormanımızı şiddetli lodosla kül etti. Der- neğimizin yoğun çabalarını destekleyen bölge müdürlü- ğünü şaşırtacak biçimde or- manımızı şu anda insan bo- yu çam fidanlarıyla tekrar ye- şerttik. Bayraktepe’deki Meta- morfizma Kilisesi’nin bahçe- sinde bulunan kuyularla sar- nıcı onarttık. Orada yaptırdı- ğımız barınağa sulama-sön- dürme motopompu koyduk. Bunlar iyi de.. ne yazık ki sar- nıç ve kuyularımız boş. İSKİ, ancak ormana ölçüm saati takarsak su verebilece- ğini söylüyor. Geçen yıl Sayın K. Topbaş’ın komutuyla bir kuyuya su verilmişti. Bu da ayrı bir kriz yaratıyor!.. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 21 Temmuz Kriz.. Kriz.. Kriz!.. HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com 21 TEMMUZ 2009 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Rütükçü Soner Önal: “Şu Almanlar ne anlayışsız; rütükçü Zahid’in dokunulamazlığını öğrenemediler ha bire dava açıyorlar!” Darbeci İlker Çamkır: “Recep’in ‘kriz bizi teğet geçecek’ sözünü yediğini yazan Economist dergisinin defteri ‘darbecilikten’ dürülmeli! Rejim Ahmet Önen: “İdil Biret konserinin basılması rejim aleyhtarı bir gösteri değilse eğer, rejimin güvencesi polis neredeydi? Nabucco’ya Avrupa ordusu! İKİ ucu açık doğalgaz boru hattı Nabucco’nun Türkiye sınırları içindeki güvenliği, AKP medyasının verdiği müjdeye göre AB’nin oluşturacağı bir “özel güvenlik birimi”ne devredilecek. Mustafa Saraç, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan bir yetkiliye dayandırılan yalaka haberi yorumluyor: “Akıl almaz şekilde 2 bin kilometre uzunluğundaki memleket toprağının fiili ve hukuki sorumluluğu, Jandarma Genel Komutanlığı’ndan alınıp AB’nin ‘özel silahlı kuvvetlerine teslim edilmektedir. Bakanlık buna hayli ilginç bir mazeret de uydurmuş: Bakû Ceyhan Boru Hattı‘na yönelik her saldırının bir tazminat yükümlülüğü varken, AB’nin talep ettiği Nabucco düzenlemesinde tazminat yükümlülüğü yokmuş! Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi topraklarıyla ilgili her türlü sorumluluk ve yükümlülüğünden vazgeçmesi skandalı bu kadarla kalmamaktadır. Nabucco Boru Hattı’na yapılan her türlü saldırı AB’ye yönelik saldırı olarak değerlendirilecek ve dolayısıyla (zaten başkalarının koruduğu) topraklarımız her türlü uluslararası kışkırtmaya ve yabancı ülke müdahalelerine açık hale gelecektir. Örneğin bir PKK saldırısı, AB’nin Türkiye’ye doğrudan askeri müdahalesi -yani açık işgali- için hukuki gerekçe oluşturabilecektir.” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” YURTSEVER aydınlar tutuklanıyor. Terörle mücadele eden generallere terörist damgası vuruluyor. Devletin onur madalyası verdiği subayların onuru ile oynanıyor. Dokuz kez ömür boyu hapis istemiyle hakkında dava açılan bir albayın, polisin “gizli tanık” yaptığı iki teröristin asılsız itiraflarıyla tutuklandığı anlaşılıyor. Bir başka albayın adı kullanılarak tezgâhlanan “belge” sumen altı ediliyor. Ve Türkiye’de bunlar olmuyormuş gibi herkes işi gücü bırakmış faşizan sigara yasağını alkışlıyor! Yükseköğretim Kurulu’na iki türbancı profesör daha atanıyor. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanlığı’na, cumhuriyetin temel ilkelerinden laiklikle sorunu olan bir adam getiriliyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Kuran kurslarının cemaatlere devredilmesi isteniyor. Lisede imamlık eğitimi görenlerin doktor, mühendis, yargıç, kaymakam, emniyet müdürü olmasının yolu sonuna kadar açılıyor. Türkiye’de herkes faşizan sigara yasağını alkışlıyor! Anayasa Mahkemesi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda üye sayısının ve üye seçiminin değiştirilerek her iki kuruluşun da siyasi iktidarın mutlak kontrolüne alınmasının hesapları yapılıyor. Askeri yargı sistemi gece yarısı operasyonuyla değiştiriliyor; Genelkurmay Başkanı bile “şüpheli” olabiliyor. Türkiye’de sanki bir karşıdevrim gerçekleştirilmiyormuş gibi faşizan sigara yasağını alkışlıyor! Dış borç çatlaması, iç borç patlaması, dört gençten birinin işsizliği, ekonominin küçülmesi, yerel seçim rüşveti olarak dağıtılan paraların zamlarla geri alınması, yoksulluk, yolsuzluk, gemicikler, pırlantalar, villacıklar, iflaslar, icralar, intiharlar, tecavüzler ve daha beterleri Türkiye’de yaşanmıyormuş gibi herkes işi gücü bırakmış faşizan sigara yasağını alkışlıyor. Uyanın… AKP-FG koalisyonu ile işbirliği yapanlara, Sigara ve Sağlık Ulusal Komitesi Başkanı Elif Dağlı’ya sorun; sigara yasağının kameralar önündeki denetimlerini niye İstanbul’un sosyetik semtlerindeki mekânlarda yaptınız, niye Hakkâri’nin Dağlıca köyündeki kahvehaneyi denetlemediniz! Faşist sigara yasağının gerçek amacı satışı ile tüketimi ile ilanları ile kısıtlanan alkollü içkiyi tümden yasaklamanın provasıdır. Uyanın... Güvencesinin polis olduğu yarı İslami bir rejimde yaşıyoruz. Başbakan daha ne desin: “Herkes haddini bilecek” dedi. Daha ne desin; partisinin “Her şey Türkiye için” sloganını değiştirdi “Her şey dumansız Türkiye için” dedi. Uyanın... Sigaranın dumanından değil faşizmden boğulacaksınız! Uyanın SESSİZ SEDASIZ (!) Öcalan çözüm planı hazırlıyormuş... Gül’ün tarihi fırsat dediği bu olmasın! YağmurDeniz GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Bolu Valisi, Anıtkabir ve Sıvacı… Bu yaşananlar her birimizin gözü önünde oluyor. Olay artık çığırından çıkmış durumda. “Bolu Valisi”, sözde tarafsızlığını unutup, iktidara yaranmak için ma- lum gündem hakkında helal süt emmiş bir vekil gi- bi konuşuyor. Kimbilir, belki yarın bir kaymakam ve bir sade kent savcısı, Genelkurmay Başkanı’nı so- ruşturmak üzere nizamiyeden giriş yapacaklar! Olay “imam-türban demokrasisi” çerçevesinde çöküşe geçti. Bu Cumhuriyeti askerler kurdular. Demokra- siyi de onlar getirdiler. Atatürk Cumhuriyeti ilan et- tikten sonra yaşarken çok partili rejime sıhhatli bir geçiş denedi, olmadı. 1946’da İnönü döneminde bu adım da gerçekleştirildi. Atatürk, halka inandı, egemenliği ona devretti. Re- jimi ise orduya ve gençliğe emanet etti… Laik de- mokratik Cumhuriyetin dış ve özellikle iç düşman- larına karşı o çok iyi bildiğimiz uyarıları yaptı. Ege- menliği devrettiği halkın içinde, Şeyh Sait ve Me- nemen isyanlarını örgütleyenlerin tehlikeli uzantıla- rı olduğunu biliyordu. Yıllar geçti. Bugün “militarist” olmakla suçlanan askerler, dört kere rejime ayar yaptılar, rotasını ken- di doğru bildikleri şekilde düzelttiler. Bu konular hak- kında onca kitap yazdık, ömür boyu da yazmaya de- vam edebiliriz. Ama bir gerçek var: Müdahaleler- de hedef “militarizm” olsaydı, askerler geldikle- ri gün, nasıl gideceklerinin planını yapmazlardı. İsteselerdi demir atıp, anayasaları baştan ya- zarken, kendilerine padişah yetkileri verip, Or- tadoğu’nun veya Güney Amerika’nın militarist re- jimleri gibi bir yeni sistem kurarlardı. Dolayısıy- la onlara her şeyi söyleyebilirsiniz, ama “milita- rist” diyemezsiniz.. çünkü bunu yaparsanız gü- lünç duruma düşersiniz! Bu ordunun önünde her dört müdahalede bir engel var mıydı, iktidarı bırak- mamak için? Neyse geçelim. Ne demiştik? Cumhuriyeti askerler kurdu. Ama artık bu Cumhuriyet hakkında herkes ağ- zına gelen her şeyi söyleyebilir, kurucusuna en küs- tah, en saldırgan dille hücum edebilir… Bunlar arasında, “akademisyenler”, imamlar, yolsuzlukçu- lar, Batı’dan sipariş alan gazeteciler, cehalet içinde yüzen bahtsızlar, ne ararsanız olabilir. Bir tek kesimin ise artık yorum yapma hakkı kalmamıştır: Ordu mensupları! Onlar artık son otuz yılda, adım adım geriledikleri noktada, artık medyokrasinin ve “AB”nin denetimi altındalar. En önemli görevleri, artık “irtica” dahil, hiçbir “iç” tehlikeye karşı gözlerini açmama- ları. Yakında, daha da “Radikal” bir vali, “Birgün”, ağ- zını yine bir “Taraf”larda açıp “artık bu TSK’yi dağı- tıp, imanlı bir özel güvenlik sistemine geçme ‘Zaman’ı gelmiştir” derse, inanın hemen bu çok özel medya- nın “Star”ı oluverir. Espri yaptığımı sanıyorsanız, o “Vakit”, hangi “Yeni Şafak” söktüğünde bunlar ba- şınıza gelecek diye, bekleyin görün. Atatürk bu Cumhuriyeti Ordu ve gençliğe emanet ederken, ülkeyi yönetecek olan siyasi ve bürokrat- lara hiç mi hiç güvenmediğini açıkça ifade etmiş… Herkesin neredeyse ezbere bildiği “Gençliğe Hita- be” veya “Bursa Nutku”nu, burada bir milyonuncu kere yazmanın anlamı yok. Ama bir metin daha var: Anıtkabir merdivenlerini çıktıktan sonra, içeride sağda yukarıdan aşağıya, duvarda yer alır. 29 Ekim 1938’de Atatürk, ağır hastayken, ölümünden kısa sü- re önce askere şunları söylüyor:“…Türk vatanının ve Türk camiasının şan ve şerefini, dahili ve harici her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni her an ifaya hazır ve amade olduğuna benim ve bü- yük milletimizin tam bir inan ve itimadımız vardır…” Son yaşananlardan sonra birkaç saptama kaçı- nılmaz hale geldi. Birincisi, bu cümlelere baktığımızda, sık sık ifade edildiği gibi, ele avuca hiçbir şey gel- meyen “Ergenekon” davasında yaratılan gülünesi ortamın mantığına göre, şaka değil, Atatürk gerçekten “1” numaralı sanıktır. Çünkü, mesela Bolu Valisi, bu duvar yazısından hemen nem kapıp, Ata’yı ihbar etmeye kalkışabilir! En iyi çözüm, acil olarak o duvarın bir takibata uğ- ramadan sağlam bir sıvacıya devredilmesi ve o söz- lerin hiçbir zaman “söylenmemiş” farz edilmesiyle Va- li ve benzer hassasiyetleri olan Savcıların sakinleş- tirilmesidir. Zaten Atatürk devrimlerinin bir Çin iş- kencesine paralel yöntemlerle yok edildiği şu gün- lerde, o duvarı Anıtkabir’de sergilemenin günümüzde herhangi bir gerekçesi kalmamıştır. Demeçlerine ba- kılırsa, iktidar ve muhalefetin üzerinde anlaştıkları tek konu da herhalde budur! BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Siirt ilinde, “Sağ- larca” da denilen bir kaplõca. 2/ Göz- leri görmeyen... Ta- hitili kadõnlardan esinlenilerek oluş- turulmuş bir plaj giysisi. 3/ Bir nes- nenin elektrik akõ- mõna karşõ durma özelliği. 4/ Taş ya da maden çõkarõlan yer... Üzeri kõrmõzõ parafinle kaplanan bir pey- nir cinsi. 5/ “ —— kanat- larõ boşlukta simsiyah açõ- lan/Ve arkasõnda güneş doğmayan büyük kapõ- dan/Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece” (Y.K.Beyatlõ)... Yunan abecesinde bir harf. 6/ Akõl... Bir sayõ. 7/ “Hile, düzen” anlamõnda argo sözcük... Çemberin çevresinin çapõna oranõnõ gösteren sa- yõ. 8/ Bir nota... Ray üzerinde işleyen bir taşõma aracõ. 9/ Bahçelerde yazõn oturulmak için yapõlan ve üstü yeşil- liklerle sarõlan süslü çardak. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Atmosfer basõncõnda oluşan değişimleri kaydeden ay- gõt. 2/ Köydeki işlerin elbirliğiyle bitirilmesi... Tibet sõ- ğõrõ. 3/ Kat kat dizilmiş geniş hamur şeritlerinden oluşan bir İtalyan yemeği. 4/ “Şu dünyanõn —- imiş kapõsõ/Gel- di geçti ak günümün hepisi” (Karacaoğlan)... Küçük yay- la evi. 5/ Roma mitolojisinde tarõm tanrõçasõ... Pasta ha- muru... Bir cetvel türü. 6/ Türlü nedenlerle başarõlõ ola- mayan kimse... Çiçeksiz bitkilerde üreme organõ. 7/ Bir şeyi yapõp yapmamaya karar verme gücü... Oylumlu. 8/ Eski Roma’da soylulardan oluşan yöneticiler meclisi... Bir zaman birimi. 9/ Bir ilimiz. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K A R A T E P E İ K O N P E R A L İ D A K İ O F İ F A O D E S A S E A K E N K T R A H O M P İ R M İ R İ C İ A V İ Z O A T A E N E Z E İ S 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 bedri.baykam@gmail.comwww.bedribaykam.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear