28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Dayak Arsızı Olmak Mahalleye yeni taşınmıştı, biz yaşlarda, çelimsiz, suratı çilli bir oğlandı. Şu sıralar bir inşaat alanı olan Cihangir Parkı’nın toprak zeminli futbol sahası olduğu 1950’li yılların başında, mahallenin abilerinden na- sılsa bir fırsat bulup 6’şardan top koşturduğumuz so- ğuk, ıslak bir sonbahar gününde tanımıştık onu. Ci- hanspor’un minikleri olarak Tayfunsporlulara karşı mutlaka kazanmamız gerektiğine inandığımız bir ma- çın son dakikalarını oynuyorduk. Durum 4:4’tü ve biz atakta, karşı kalenin önündeydik. Maçı berberimiz Niko düzenlemişti, kazanan takımın oyuncularına bir sonraki hafta sonu oynanacak Galatasaray-Fener- bahçe karşılaşması için birer “duhuliye” bileti vere- cekti. Havyar Sokak’taki dükkânına mahallenin ço- cuklarını çekmek için arada bir bu tür “promosyon etkinlikleri” düzenleyen akıllı bir adamdı. İşte tam o sırada görmüştük 10-11 yaşlarındaki, yaşıtımız olan o sevimsiz oğlanı. Karşı kalenin ya- nından sahaya girmiş, önüne yuvarlanan topa bir tek- me savurmuştu. Hepimiz bir an donup kalmış, sonra hep birlikte oğlanın üzerine çullanmıştık. Atı- lan penaltılar sonrası maçı 7:5 kaybettiğimiz o gün bizden ilk dayağını yemişti Yavuz. Çok geçmeden onun bir “dayak arsızı” olduğunu anlamıştık. Sopa yemek için elinden geleni yapıyordu; dayak yiyor, salya sümük eve gidiyor, evde de, “Bık- tım senin bu hallerinden!” diyen öfkeli yargıç baba- sı tarafından sopalanıyordu. Zaman gelmiş, sokak- ta, evde, okulda sopa yemeden duramayan bu “da- yak delisi” çocuğa acır olmuştuk. Durumu anlattığımız ailelerimiz hemen tanı koy- muşlardı; “Dikkat çekmek için yapıyor” diyorlardı. Hangi nedenle olursa olsun her Allah’ın günü her yer- de ve herkesten dayak yemek için sürekli kaşınmak o yaşlarda anlayabileceğim bir davranış değildi. Aradan geçen yıllarda insanları tanıdıkça ve tanı- dığım insanların sayısı arttıkça dayak arsızlığının ya da deliliğinin sık rastlanır bir ruhsal bozukluk oldu- ğunu somut örneklerini görerek anlamaya başladım. Ailelerimizin zamanında söyledikleri gibi “dikkat çekmek”, “dikkatleri üzerinde toplamak” saplantısı bu yaygın ruh bozukluğunun başlıca nedenlerinden biriydi. Yaşlarından, cinsiyetlerinden, eğitim du- rumlarından, mesleklerinden bağımsız olarak bu has- talığa yakalanmış insanlar sopalanmak, dayak ye- mek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Bunlar, en şid- det karşıtı, en uysal, en halim selim insanı bile çile- den çıkarmayı başarabilecek ölçüde yetenekliydiler. Bir, üç, beş, on… insanı çıldırtıyorlardı. Çıldırma raddesine getirdikleri insanın bir sopa kapıp, “Ulan, yer misin, yemez misin” diye üzerlerine saldırması ya da tekme-tokat girişmesi en mutlu oldukları an- dı. Ne var ki mutlulukları çok kısa sürüyor, yeniden kaşınmaya başlıyorlardı. Şu sıralar, özellikle de medyada bu türden ruh bo- zukluklarına oldukça sık rastlanıyor. Kimileri var, “dar- be, darbe” diye tutturmuşlar. Her taşın altında “darbeci” arıyorlar. “Yok,” deniyor, “bu ülkede artık darbe falan olmaz” deniyor. Onlarsa direniyorlar. Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir Genelkurmay Baş- kanı basının karşısına çıkıyor, bir buçuk saat anla- tıyor, “Bünyemizde darbecileri de, darbe eğilimli ki- şileri de barındırmayız” diyor, güvence veriyor. Bunlar yine direniyorlar. Öyle ki gerçekten bir dar- be olsa, derin bir soluk alıp rahatlayacaklar. Kaşı- nıyorlar. Kimileri var, hastalıkları dillerine vurmuş, bu ülkenin devrimcilerine, devrimci geçmişine, devrimci ruhu- na en ağza alınmayacak küfürlerle saldırıyorlar. Akıl- ları sıra dikkat çekecekler, çok okunacaklar, “Vay be, ne adam…” denecekler. Aranıyorlar. Fakat zaman içinde iplikleri öylesine pazara çık- mış ki artık pek aldıran olmuyor bunlara. Ama yine de kötü bir durum. Ülkemizde bu kadar çok sayıda ruh hastasının var olduğunu bilmek bile bir üzüntü nedeni, çünkü ne zamandır kendilerini mutlu ede- cek dayakçı bulamayan o dayak delileri de bizim in- sanlarımız sonuçta. Öyle değil mi? dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Kurucusu olduğu ÖDP’den ayrõlan Ufuk Uras’õn yeni he- defleri; “Solda alternatif ya- ratmak, solu yenilemek”… Basõn toplantõsõnda demiş ki: “Özgürlükçü solcular olarak tarihsel bir buluşmanın acili- yetine dikkat çekiyoruz. (…)Kürtlerin, Alevilerin, tüm düzen mağdurlarının kucak- laşmasıyla her şeyin aşılaca- ğına inanıyoruz. (…)Sosya- listler, demokratlar, ekolo- jistler, sosyal demokratlar, fe- ministler buluşabilir diyo- ruz…” ÖDP’nin buna “neden engel olduğunu” açõklamayan Uras, aynõ buluşmanõn gerçekleşmesi amacõyla da “laikliği savun- mak için de- m o k r a s i d e n vazgeçmeyen, militarist-otori- ter-vesayetçi an- layışa boyun eğ- meyen (…) yurttaşları bir- likte hareket et- meye” çağõrõyor. (Cumhuriyet, 18 Haziran) Peki, acaba Uras’õn çağrõsõ, hem yurt değer- lerinin, hem de Anadolu kültürlerinin gözetildiği bir solu kucaklayabiliyor mu? “Yurt” değerlerimiz Bu çağrõda özellikle iki kesim “bu köşe”yi de ilgilendiriyor; “ekolojistler”, yani “yaşam kaynakları”nõ savunanlar ile “düzen mağduru” Kürtler, Aleviler.. yani bu ülkenin “Ana- dolu kültürleri”. İlgilendiriyor; çünkü ekono- misini sadece ranta ve imar pa- zarõna; siyasetini de bunlara ba- ğõmlõ popülizme dayandõran “dinci-liberal” anlayõş, doğa, ta- rih ve tüm çevre değerlerimizi korumak bir yana, daha da yağ- maya açõyor. Sayõsõz örnek arasõndan “ta- rım topraklarımızdaki ABD fabrikaları”nõ anõmsamak ye- terlidir. Ulusal çõkarlarõ gözeten anayasal kurallara bağlõ yargõ ka- rarlarõ bu yağma özgürlüğünü durdururken, dinci-liberallerin aynõ yağmaya “özel yasa” ile izin vermesi ne anlama geli- yor? O yargõ kararlarõ ki “de- mokratik kuruluş”larõn açtõk- larõ davalar sayesinde alõnabili- yor; iktidar ise “özgürlük adı- na”(!) anayasal engelleri kal- dõrmaya gayret ediyor... Kürtler ve Aleviler ise aynõ an- layõşõn “Anadolu uygarlıkla- rına yabancı”lõğõnõ kanõtlayan “ırk” ve “inanç” ayrõmcõlõğõna alet ediliyor; bu topraklardaki ta- rihsel birlikteliği yadsõyan bö- lücü politikalarla örseleniyorlar... Uras “düzen mağdurları” olarak Kürtleri ve Alevileri sa- yarken keşke Anadolu kültürle- rinde yeri olmayan ayrõmcõlõğõn, ‘ırkçı-faşist’ ve ‘dinci-tari- katçı’ politikalarõnõ da açõkça sorgulasa... Özgürlük ve dincilik Bir de şu “özgürlükçü sol” vurgulamasõna bakalõm. “Özgürlükçü olmayan sol” var mõdõr; ya da o “sol” sayõla- bilir mi? Bu söylem, siyasal ta- rihte “özgürlüğü en fazla kı- sıtlanan” sola en büyük hak- sõzlõk. Ülkemiz gerçeğinde de “laik, demokratik, sosyal hukuk devleti”nin, doğasõ gereği “öz- gürlük düşmanı” olan dincilere ve õrk- çõlara karşõ korun- masõnõ “özgürlük karşıtı” sayanlara hizmet ediyor. Kaldõ ki özgürlük, ne çek- tiyse dincilerden ve õrkçõlardan çekti. Bu- nun tarihsel simgesi Hitler, güncel örne- ği de “İran” değil mi? “Laikliği savunmak için de- mokrasiden vazgeçmeyen”le- ri ararken evrensel “kuram”õ da açõkça yadsõyan Uras, laikliğin özde “demokratik toplumsal yaşam”õn güvencesi olduğunu; dinciliğin ise “şeriat yaşamı”nõ amaçladõğõnõ nasõl bilmez? Tüm tarihsel gerekçeleriyle “bütünleşmiş” iki kavramõ “birbirlerinin karşıtı” say- mak/sanmak, “laikliğin de- mokrasiyle yok edilmesi”ni hedefleyenlere; hatta bu neden- le, sol yerine belki de sağda birleşmeye hizmet edebilir... Anadolu aydınlanması Bu köşe, neredeyse “pehlivan tefrikası” gibi şunu anõmsatõyor: “Cumhuriyet devrimi, kö- künü dışardan değil, ‘farklõ kültürlerin alaşõmõ’ olan Ana- dolu’nun binyıllara uzanan ‘ortak yaşanmõşlõklar’ından alı- yor. Bu nedenle bağımsızlık ve yurtseverlik, bizim tarihsel karakterimizdir…” Sözün kõsasõ, solda alternati- fi, bizi “biz” yapan değerlerle yaratmak; solu yenilemek için de AB, ABD ya da Suudi bakõşlar yerine, insan sevgisine dayalõ “Anadolu aydınlanması”nõ rehber almak bu köşenin her da- im özlemi.. Anlatabiliyor muyuz? ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Ufuk Uras’õn İstifasõ HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN HARBİ SEMİH POROY 1 Temmuz 1 TEMMUZ 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 Çamur Ahmet Önen: “Sümüklünün inşa etmeye çalıştığı şer yuvalarını sıvamak için yarattığı bir çamur daha tutmadı!” Necati Cebe: “Kağıt parçası deyip geçmeyin; o, devlet içindeki büyük çatışmanın ve çatırdamanın belgesidir!” İntihar Hamza Saykan: “Adam, ‘Beni yargılamaya kalkarlarsa intihar ederim’ demiş. Yaşayan ölünün intiharına gerek yok!” Bir teşekkür ve bir teessüf BİR “açık teşekkür” ve bir de “açık teessüf” maruzatı var Kemal Öncü’nün. Önce teşekkür: “Asker kişilerin, savcı ve yargıçlarının sicil amiri Genelkurmay olan askeri mahkemeler yerine; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu vasıtasıyla iktidar denetiminde olan sivil yargının tam bağımsız organları durumundaki sivil mahkemeler tarafından yargılanması yönünde yasa değişikliğini büyük bir gizlilik ve beceriyle gece yarısı gerçekleştiren AKP’ye, Türkiye’nin ne biçim bir hukuk devleti olduğunu bir kez daha kanıtladığı için teşekkürü borç bilirim.” Sonra teessüf: “Nisan şakası olarak hazırlanan bir kâğıdı ciddiye alıp içindeki ‘AKP içindeki ajanlar harekete geçirilip parti-hükümet içinde ciddi ayrılık ve bölünmeler varmış gibi algılanması sağlanacaktır’ maddesi gereği, Zahid Akman konusunda Bülent Arınç’ın, ekonominin dibe vurması konusunda Ali Babacan’ın ve fotokopi belgeler konusunda Cemil Çiçek’in verdikleri demeçlerle RTE ile ters düşmelerinden ve böylece parti- hükümette ciddi ayrılık ve bölünmeler varmış gibi algılanmasını sağlamalarından ötürü kendilerine teessüf ediyor; ayrıca bu nisan şakasını hazırlayan Atlantik ötesindeki Fitne Grubu’nu (FG) şiddetle kınıyorum.” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” KARŞIDEVRİMCİLERİN Atatürk Cumhuriyeti’ni ele geçirirken korktukları tek kurum olan Türk Silahlı Kuvvetleri’ni “en iyi savunma taarruzdur” taktiğiyle sürekli savunma konumunda tutma planlarında yeni bir aşamaya geçildiğini söylüyor Reşit Çağın ve asker “demokrasiye bağlıyım” dedikçe saldırganlık dozunun daha da arttırıldığını anlatıyor: “Ancak bu planlı saldırılara karşı Türk Silahlı Kuvvetleri ‘akıllı insanlara mahsus bir soğukkanlılıkla her şeyi gördüğünü ve hainlerle onların kuklası olduğunu fark etmeyen aptalların oyununa gelmediğini’ söylem ve eylemleriyle kanıtlamaktadır. Bu bakımdan Türkiye’de ıslah edilmesi gerekenler; darbe yapacağından kuşku duyulduğu halde darbe çığırtkanlarına kulak asmayan çağdaş, demokrat, akıllı askerler değil, ahlak, basiret, sağduyu, yurt sevgisi gibi erdemlerden yoksun olup da, hasbelkader ele geçirdikleri ulusal irade erkini kötüye kullanan ve tarihten ders almayan çağdışı, şark kurnazı, zorba siyaset aymazlarıdır. Yakın geçmişte olduğu gibi polisi ordunun alternatifi gibi gören ve ülkenin ulusal güvenliğini dahi ateşe atacak kadar gözü kararan ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yaklaşan terfi şûrası için Atatürkçü subayları yargılama özgürlüğünün hesabını yaparak son kaleyi ele geçirme hayali kuranlarla bu devlet gemisinin gideceği yer çoktan belli olmuştur. Emperyalizmin ve onun maşaları olan dincilerin bu ülke ve rejimi üzerindeki emelleri artık gizlenemeyecek kadar açık olduğuna göre yapılacak olan, geçmişteki siyasi çılgınlık ve inatlaşmaları da hatırlayarak, bir an önce sağlıklı koşullarda yapılacak bir erken genel seçime gitmektir. Bunun için de en başta CHP, saçma sapan 12 Eylül gündemleriyle iktidara can simidi desteklerini sürdürmek yerine, sivil toplum kuruluşlarının yapmaya çalıştığı meydanlara çıkma eylemini gerçekleştirmeli, Ankara odaklı ‘muhalefet’ini, vatandaşla el ele ülke çapında demokrasi şölenine dönüştürmelidir. Demokrasi, darbeye zemin hazırlayan çapsız siyasilerin elindeki yetkiyi seçim sandıklarında alarak korunabildiği gibi darbeler de yasalarla değil, akıllı, ahlaklı, kültürlü kafalarla gündemden düşürülebilir ancak.” Darbe mi? SESSİZ SEDASIZ (!) Polis rejimin güvencesidir. Karşıdevrim muhafızları! YağmurDeniz Çatışma BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Osmanlõ do- nanmasõnda kullanõlmõş, kadõrga cinsin- den bir tür sa- vaş gemisi. 2/ Düşüncenin ta- sarlayabileceği bütün üstün ni- telikleri ken- dinde topla- yan... Düz ve geniş arazi. 3/ Bir mal ya da paranõn, belirli bir süre içinde emek verilmeden sağladõğõ gelir... Yavru yapma- ya alõşkõn kümes hayvanlarõ için kulla- nõlan sözcük. 4/ Si- nemada, bir oyuncu- nun yerine oynayan başka oyuncu. 5/ Ka- badayõ... Libya’nõn plaka imi. 6/ Erzurum’un bir il- çesi... Çiçeği, böreği ve terazisi vardõr. 7/ “Çok aziz, çok saygõn” anlamõnda eski sözcük... Sipersiz şapka. 8/ Bir gõda maddesi... Yineleme sonucu ka- zanõlan yatkõnlõk. 9/ “Güzelhatun çiçeği” de deni- len, güzel çiçekli bir süs bitkisi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kadõrga sõnõfõndan, yelken ve kürekle yürütülen çok hõzlõ ve küçük bir gemi. 2/ Kadastro haritala- rõnda parseller topluluğu... Bir nota... Tantal ele- mentinin simgesi. 3/ Kaplamacõlõkta kullanõlan in- ce tahta. 4/ Karagöz oynatõlan kahvelere verilen ad... Genelev işleten kadõn. 5/ Aldatma işi, hile... Bir tür spor ceket. 6/ Meydan... Lityum elementinin simgesi. 7/ Tõpta kan, organ, sperm veren kişi için kullanõlan sözcük... Saçõ dökülmüş olan kimse. 8/ Halk dilinde tarladaki sebzeye verilen ad... Toprak üstündeki yükseklik. 9/ Yiyecek bulamayan, yoksul kimse... “Lopa” da denilen bir balõk. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 T U Z L A M A A A L A D O Ğ A L B U R G A Z S A A F E M A R E T S E U L K U T U K S E S M İ R O T A M A K L A A R İ F A N E A T E Ş K Ü N K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear