24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
B iyolojik olarak insan anne ve babadan doğan her canlõ ‘insan’dõr. Ancak ‘insan doğ- mak’ ile ‘insan ol- mak’ farklõ şeylerdir. İnsanõn toplumsal bir varlõk olduğunu ilk or- taya koyan ünlü Al- man düşünür Karl Marx’tõr. İnsanõn ve bir bütün olarak insan- lõğõn, gelişmesinin bir ürünü ve yüz binlerce yõllõk deney ve bilgi birikimine sahip oldu- ğu gerçeğini ortaya ko- yan Marx, insanõ top- lumsal ilişkilerin bir bütünü olarak tanõmla- mõştõr. İnsancılık ya da hü- manizm, tüm insanlara bireysel olarak gönenç, esenlik, mutluluk ve eşit haklar sağlanmasõnõ sa- vunan bir ülküdür. İn- sancılık belirgin ola- rak Antik Yunan’da başlamõş; ortaçağda Av- rupa’da ezilirken, Do- ğu’da yaşamõnõ sürdür- müş; Rönesans ile bir- likte çağõmõza õşõk tut- maya yönelmiştir. Rö- nesansõn insancılığı, in- sana ortaçağda yitirmiş olduğu kişiliğini yeni- den kazandõrmayõ amaçlamõştõr. 18. yüzyõlda (Ay- dınlanma Çağı’nda) ise insancılık, insana kendisine yaraşõr bir yaşam biçimini sağla- mayõ gözeten bir ül- küye dönüşmüştür. Üstünlüğümüz yok Birey olarak her in- san, bütün insanlõğõn bir parçasõdõr. Zekâ, sağlõk ve yaratõcõ yete- neklerimiz yönünden farklõ olduğumuz halde insan olarak hepimiz aslõnda biriz ve ben- zeriz. Birbirimize bil- giçlik ya da yargõçlõk taslayacak bir üstün- lüğümüz yoktur. İnsan, ne etolojistle- rin ileri sürdüğü gibi otomatik saldõrganlõk- la ne de yalnõzca seve- cen ve insani duygu- larla dünyaya gelir. İn- sanı, yalnõzca biyolojik dürtüleri olan bir varlõk olarak algõlamak onun bütünlüğünü anlama- mak demektir. İnsan, yaşayan, değişen, dü- şünen, duyan özgür ve evrensel bir bütün- lüktür. Evrensel insan ise tüm olumsuzluklarõn- dan arõnmõş, kendini geliştirmiş ve yetkin- leştirmiş gerçek insan- dõr. Gerçek insan, aynõ zamanda, varlõğõnõ ve yaşamõnõ tüm insanlar- la birleştiren ve insan- lõğõn ortak yararlarõ için çalõşan insandõr. Temel nitelikler İnsanoğlu, olgunlu- ğunu, kendine yeterli- liğini ve kendini aşma yetesini betimleyen çe- şitli bireysel nitelikle- re sahiptir. İnsanlõğõn erdemleri olarak bili- nen alçakgönüllülük, doğruluk, dürüstlük, iyilikseverlik, hakse- verlik, tolerans, bağlõ- lõk, korkusuzluk, du- yarlõlõk, esirgemezlik, yiğitlik, sevecenlik, tokgözlülük, cömert- lik, içtenlik ve temiz yüreklilik gibi insani nitelikler arasõnda özel- likle beş tanesi, temiz kalplilik, doğru söz- lülük, iyilikseverlik, alçakgönüllülük ve hoşgörülü olmak çok önemlidir. Çünkü bu beş erdem, aynõ za- manda, bir insanõ ‘in- san-ı kâmil’ yani ‘ol- gun insan’ yapan te- mel niteliklerdir. Bun- lara karşõn kendini be- ğenmişlik, kıskançlık, cimrilik, hoşgörüsüz- lük ve öç alma (kin) duygularõ ise insanõ in- san olmaktan uzaklaş- tõran ihtiraslardır (tut- kular). İnsan olmak ger- çekten çok uzun ve zor bir süreçtir. İnsan ol- mak, kendini bilmek- tir; sevebilmektir; kar- şõlõk beklemeden ve- rebilmektir; hor görül- sen de hoş görebil- mektir; kin ve nefreti yenebilmektir ve in- sanlõğa layõk olabil- mektir. Sözün kõsasõ insan olmak, insan doğmak değil insan ölebilmektir. Sonuç olarak, fiziki ve biyolojik anlamda hepimiz bu dünyaya insan olarak geldik; yani insan olarak doğ- duk. Ancak önemli olan kaçõmõz bu dün- yada insan gibi yaşa- yabiliyoruz ve insan olarak ölebileceğiz. CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 10 HAZİRAN 2009 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER TELEVİZYON kanalların- dan birinde “Avrupa Birliği ve Türkiye” konusundaki prog- ramlardan birini izliyoruz. Avrupa Parlamentosu denen kuruluşa 27 devletin nüfusları oranında 736 üye seçimi ya- pılmış ve iki noktayı sergileyen bir tablo ortaya çıkmış: Birin- cisi, seçmen katılımının yüzde 43’e, yani şimdiye kadarki en düşük orana düşmesi gösteri- yor ki, üye devletlerin insanla- rı AB’ye ve onun parlamento- suna henüz günlük yaşamları- nı en yakından ilgilendiren ku- ruluşlar olarak bakmıyorlar; ikincisi de, bir ikisi dışında bü- tün üye devletlerde, Yeşiller ha- riç, ortanın solundaki bütün partiler müthiş oy kaybetmiş, sağdakilerin oyları artmış. Programda tartışılan temel konu şu: Böyle bir tablo, Tür- kiye’ce tam üyelik için harca- nan çabaların geleceğini nasıl etkiler? Katılanlar, bir akade- misyen, AB Parlamentosu’nun Türk asıllı iki eski üyesi, bir emekli diplomat, ayrıca Avru- pa konularıyla meşgul bir ga- zete yazarı. Dışişleri Bakanlığı yapmış akademisyen bir poli- tikacı da programa uzaktan ka- tılmakta. Hayretle gözlemliyoruz ki, eski bakan dışındakilerin hepsi birkaç noktada nere- deyse tam bir düşünce birliği içindeler. Haklı olarak, Avrupa Parla- mentosu’nun AB sisteminde en etkili organ olmadığını, asıl kararların AB Komisyonu’nca alındığını söylüyorlar ama, Ko- misyon üyelerinin üye devlet- lerden geldiğini, devlet görev- lisi sayılmasalar da ister iste- mez o devletlerin ve halklarının genel tutumuna uygun dav- randıklarını biliyorlar. Devlet- lerden ikisini, hem de kurucu nitelikleriyle önemli durumda- ki Fransa ile Almanya’yı şimdi yönetenlerin Türkiye’yi tam üye yapmaktansa başka ilişki biçimleri önerdiklerinden ve Hollanda başta olmak üzere ül- kelerin önemli bir bölümünde Türkiye konusundaki önyargı- ların, korkuların, cahilliklerle yobazlıkların varlığından ha- berdardırlar. Yine de son derece iyimser ve kararlılar. Türkiye yıllardır ya- pamadığını yapar ve örneğin yelkenleri suya indirme anla- mına da gelse limanlarını Kıb- rıslı Rum bandırasına açarsa üye oluverecekmiş gibi, güve- nilmezliği artık belli olmuş bir AB’ye olabildiğince ödün ver- mekten yanalar. “AB’ye tam üyelik mutlak ve vazgeçilmez bir koşul değil; Türkiye’nin kendine çekidüzen vermek ve çağdaş uygarlık dü- zeyinin üstüne yükselmek için Kemalist ilkeleri de var; ulusal çıkarlarımıza ters düşen her isteğe boyun eğmeyelim” diyen eski bakana tepki göstermek- te de birleşiyorlar. Şaşırarak, kendi kendine so- ruyor insan: AB konusun- da böylesine “kraldan fazla kralcılık” neden? Yıllar yılı, bü- tün olumsuzluklar karşısında hep aynı tutumu profesyonel bir bağımlılıkla sürdürmüş ol- manın alışkanlığı mı? Yoksa, bir ufuk darlığı, özgüvensizlik, uzaklardan yazılmış reçetele- re uymanın, başkalarının dü- mensuyundan gitmenin ra- hatlığı mı? mumtazsoysal@gmail.com 2 7 üye ülkede yapõlan Avrupa Parlamentosu seçimlerini ya- kõndan izledim. Seçim süreci ve sonuçlarõ, Avrupa Birli- ği’nin durumu ve geleceği hakkõnda umut vermedi. Üye ülkelerde seçmen Avrupa Birliği’ne fazla kulak as- mõyor. Polonya’da seçime katõlõm yak- laşõk yüzde 24, Almanya’da yaklaşõk yüzde 42. AB bütününde yüzde ellinin oldukça altõnda kaldõ. Bunun açõk an- lamõ, üye ülkelerin yurttaşlarõ kendile- rini Avrupa yurttaşı görmekten çok uzak. Sandõk başõna gidenlerin birincil der- diyse, kendi ülkelerinde işbaşõndaki hükümete ve hükümet partilerine bir ih- tar çekmek, onlarõ uyarmak. Bu yüzden, hemen bütün üye ülkelerde iktidar par- tileri oy kaybõna uğradõ. Örneğin, Almanya Sosyal Demokrat Partisi SPD yüzde 21 kadar oy alabildi. SPD ile koalisyon yapan Başbakan An- gelika Merkel’in partisi CDU beş yõl öncesine göre yaklaşõk yüzde 8 oy yi- tirdi. Diğer iki önemli olgu, daha da öteye, Avrupa Birliği düşüncesinin özüne ters düşmekle kalmõyor, aynõ zamanda bir- lik düşüncesine büyük bir darbe vuru- yor. Bunlardan ilki, aşõrõ sağ ve faşist parti ve temsilcilerin gücü yeni AB parlamentosunda büyüdü. Birçok üye ülkede, örneğin Avustur- ya’da, bunlar görece başarõlõ sonuçlar el- de ettiler. Aşõrõ sağ ve faşist partiler, ırk- çı ve milliyetçi partiler ve temsilciler, doğal olarak Avrupa Birliği düşüncesi- nin de düşmanõdõrlar. Bunlar, AB var oldukça, orada öncü ulus olmak ve diğer üyeleri ikinci sõnõf görerek, kendi çõkarlarõ doğrultusunda kullanmak isterler. AB karşıtı ülkeler Bir de başõndan itibaren AB karşõtõ olup, ülkelerinin AB’ye katõlmamasõ için çalõşmõş, şimdi de AB’den çõkmasõnõ is- teyen kümeler var ki, bunlar da -bu çe- lişkiye ne ad verilir?- AB’den çõkmak için AB parlamentosuna girdiler. İngiltere’de AB’den çõkmak isteyen parti, birçok seçim bölgesinde İşçi Par- tisi’ni de geçerek, muhafazakârlarõn ar- dõndan ikinci parti olma başarõsõnõ elde etti. Muhafazakâr parti de zaten onlara yakõn bir politika izliyor. İkinci olgu, başta Almanya, Fransa, İn- giltere, Hollanda, Avusturya olmak üzere, birçok üye ülkede yalnõz õrkçõ par- tilerin değil, aynõ zamanda birçok ülkede iktidarda olan tutucu Hristiyan demo- krat partinin de seçim kampanyasõnda başat konusunun Türkiye olmasõydõ. Daha doğrusu, Türkiye’nin AB üyeliğini ret söylemi. Bunlarõn başõnõ Almanya Başbakanõ Merkel ile Fransa Cumhur- başkanõ Sarkozy çekti. Ortak kriz politikası Bu iki olgu, AB’nin içine düştüğü se- faletin açõk görünümü. O nasõl bir Av- rupa Birliği olmalõ ki, en büyük derdi Türkiye, Türkiye’den başka seçim ko- nuşmalarõnda işleyecek ve çözüm öne- risi getirecek sorunu yok. Böyle bir AB’nin de sonu yok. AB’nin bugün üye ülkelerde iktidar olan ya da ana muhalefeti oluşturan tu- tucu partilerin elinde hiçbir ilkesi, hiç- bir birleştirici ortak değeri, hiçbir har- cõ yok. Bir ekonomik birlik bile oluş- turmaktan uzak. Son kriz karşõsõnda uzun süre yaşanan ulusal çõkar çekişmeleri ve oydaşmaya yanaşmayan politikalarõ bunu yeterince kanõtladõ. Ödün ödün üstüne, salt gülünç duruma düşmemek için, sanki sonunda bir ortak kriz politikasõ oluşturuldu. Böyle giderse, AB en iyi durumda bir gümrük ve ticaret birliği olmanõn öte- sinde nitelik ve anlam kazanamaya- caktõr. AB’nin Açmazlarõ... Yüksel PAZARKAYA AB’nin bugün üye ülkelerde iktidar olan ya da ana muhalefeti oluşturan tutucu partilerin elinde hiçbir ilkesi, hiçbir birleştirici ortak değeri, hiçbir harcõ yok. Bir ekonomik birlik bile oluşturmaktan uzak. İnsan Doğmak ve İnsan Olmak… Prof. Dr. K. Erçin KASAPOĞLU Hacettepe Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Birey olarak her insan, bütün insanlõğõn bir parçasõdõr. Zekâ, sağlõk ve yaratõcõ yeteneklerimiz yönünden farklõ olduğumuz halde insan olarak hepimiz aslõnda biriz ve benzeriz. Birbirimize bilgiçlik ya da yargõçlõk taslayacak bir üstünlüğümüz yoktur. AÇI MÜMTAZ SOYSAL Ekranda AB’cilik
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear