28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B GÖRÜŞ DENİZ BANOĞLU ‘Dağ Başındaki Ses’ Bir 23 Nisan’da, Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı sevgiyle anarken… Hani her 23 Nisan’da söylenen bir şiir vardır… “Bu- gün 23 Nisan neşe doluyor insan”… Ulusal egemenliğimizin belleklere ve tarihe yazıldı- ğı ve de en güzeli çocuklarımıza armağan edildiği bu anlamlı günde, elbette yüreğimiz neşeyle, coşkuyla dol- malı... Yurdumun tüm çocukları aynı eşit koşullarda, kırlarda koşmalı, gözleri gökyüzünün sıcacık mavisine çevril- miş, çiçeklerle, böceklerle kucaklaşmalı... Ve de gül- meli, gülmeli, coşmalı “çocuk olmak ne güzel” deme- li, diyebilmeli..… Diyebilmeli, derken... O çocuklar bir başka dünyayla yüz yüze geliyor, 21’inci yüzyılın daha da aydınlık dün- yasına yol almayı umut ettiğimiz şu günlerde. Ve çağ- daş eğitimin önünü kesen sivil darbelerin sarsıntılarıyla bilinmezliklerin içinde umudunu yitiriyor. Küçükten büyüğüne yurdum insanının çağdaş eği- tim almayı bekleyen kızlarına, çocuklarına kucak aç- mış dernekleri; ÇYDD’leri ÇEV’leri cezalandırıyor... Yok yok sadece onları mı, Cumhuriyet aydınlanmasının yo- lunda yürümeyi hedef alan tüm Cumhuriyet sevdalı- larının, bilim adamlarının, aydınlık Türkiye’nin önünü ke- siyor, yürekleri yurt sevgisiyle çarpan tüm yurttaşları- mızı cezalandırıyor, diye umutsuzluğa düşmüşken, bir- den aklıma yakın geçmişte yitirdiğimiz değerli ozanı- mız Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şiiri düşüyor. O şiir, bir zamanlar ÇYDD’nin Çocuk Kulübü’nü yönetirken, değerli yazarımız Tansu Bele’nin yazdığı, çocukları- mızı yerli malları kullanmaya özendiren “Çoğalacağız daha” adlı tiyatro oyununun önsözünde yer almıştı; “Dağ Başındaki Ses”. O şiiri bir kez daha ve yeniden tekrar tekrar okudukça yüreğimde yeni umutlar yeşeriyor. Çünkü “Dağ Ba- şındaki Ses”, yani Dağlarca’nın duyumsadığı gibi, Cum- huriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal’in o sesi şöy- le diyor ilk beşlide: Ben Atatürk derim ki / Aksınız daha / Varlığın bi- linmez karanlıklarında kocaman / Benim yerime siz? Yaşamaksınız daha… Doğru değil mi? O, “bilinmez karanlıklarda” Mus- tafa Kemal’in yerine yaşayan milyonlarca insan daha dün, (ve daha önce Cumhuriyet Mitinglerinde) karan- lıklara başkaldırarak, onun huzuruna çıkmadı mı?.. Üni- versitemizin değerleri bilim adamlarının yanında, yüz- lerce, onlarca vatandaşımız özgürlüğe, bilime yürümedi mi?.. Ve Atatürk, “benim yerime sizler yaşayacak- sınız daha” derken, aslında “yaşamalısınız daha. Ya- şamalısınız daha” mesajını veriyor... Sonra şiirin üçüncü beşli dizesinde şöyle sesleniyor dağ başındaki ses: “Ben Atatürk derim ki! / Ellerinizde bilginin, öz- gürlüğün ışığı / Avuçlarınız doğmak üzere olan bir çağa uzanmış / Bir evren kardeşliğinde / Çoğala- caksınız daha.” Evet, kimi karanlık eller ve düşünceler, bilimin yuvası üniversitelere kadar uzanırken, dışarıdan yönetilen ki- mi mekanizmalar yurdum insanını “laikçi, dinci, Türk- çü etnikçi” diye ayrıştırırken.. 85 yıl öncesindeki de- rin öngörüsüyle sanki bugünleri görmüşçesine o dağ- daki ses, “Bir evren kardeşliğinde, Çoğalacaksınız daha” diye sesleniyor bizlere ve bu seslenişiyle bu- günü yaşayan bizlere her şeye karşın, “bir evren kar- deşliğinde” bir gün barış içinde, çoğalarak yaşaya- cağımız umudunu vermiyor mu?.. Evet, her türlü baskılara karşın, “bir evren kardeş- liğinde çoğalacağız daha”…“çoğalmalıyız daha” “Dağ Başındaki Ses’in” son altılı dizesi en çarpıcı ola- nı bana göre: Ben Atatürk derim ki! Yükseleceksiniz Göğe göğe Dalgalanacaksınız Yıldızdan yıldıza, sonsuza dek Bayraksınız daha Bu dizeleri açıklamaya, çözümlemeye gerek var mı sevgili okurlar? Ne kadar yalın, ne denli sade, öz de- ğil mi? denizban@superonline.com MERİÇ VELİDEDEOĞLU Geçen yıl “Ergenekon Da- vası” başladıktan kısa bir sü- re sonra, savcılık bir “ek” dos- ya çıkardı. Bu dosya için toplanan de- liller arasında, Atatürk’ün ün- lü “Bursa Nutku” da yer alı- yordu. Bilirsiniz, Ergenekon’un iki “başsavcı”sı var. Biri “Üst Başsavcı” ki, Türkiye Cum- huriyeti Devleti’nin “Başba- kan”ıdır. Öteki ise “Alt Baş- savcı” Zekeriya Öz’dür. İşte bu başsavcılardan ikin- cisi, suç delilleri arasında bu- lunan “Bursa Nutku”nu oku- yunca, metni doğru Emniyet’e gönderir; kimin yazdığı, kime ait olduğu saptansın diye. Emniyet, uzun bir “araştır- ma”dan (!) sonra, “Bursa Nut- ku”nun Atatürk’e ait olduğunu öğrenir ve bunu “Alt Başsav- cı”ya bildirir. Böylece “Bursa Nutku” suç delili, Atatürk de “suçlu” ol- maktan kıl payı kurtulur. Atatürk, “Bursa Nutku”nu, 1933’te bu ilimizde çıkan ge- rici ve çok tehlikeli bir başkal- dırı (isyan) dolayısıyla söyle- mişti. Olay, Ankara’da duyulur du- yulmaz Atatürk Bursa’ya gel- miş; Cumhuriyet karşıtı bu hareketten daha çok, gerek “polis”in, gerek “savcı”nın bu olaya karşı sergiledikleri “gev- şek” tutuma çok üzülmüştü. Gerici hareket bastırılınca, yi- ne her zaman olduğu gibi gençlere seslenmiştir. Kanuşmasının bir yerinde şöyle der: “Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp suçlu diye genci yakalayacaktır. Genç, polis henüz ‘Devrim’ ve ‘Cum- huriyet’in polisi değildir diye düşünecek, ama hiç yalvar- mayacaktır. Mahkeme de onu yargılaya- caktır. Yine düşünecek, ‘ada- let’ örgütünü de düzeltmek gerek diyecektir.” Zekeriya Öz’ü bu “uyarı” mı kızdırmıştır dersiniz? Oysa Atatürk’ün gerek Mec- lis oturumlarında, gerekse Meclis komisyonlarında, “çağ- daşlaşma” yolundan çıkanla- rı, bu yürüyüşe engel olmak is- teyenleri “uyaran”, çok daha kararlı, çok daha sert içerikli konuşmaları vardır. Öyle görünüyor ki, Zekeriya Öz bunları da teker teker ele alsa, Atatürk’ü “bir” kez değil, “yüz” kez suçlu bulurdu. Ama bilindiği gibi, Atatürk’ü “suçlamak” yeni bir tutum de- ğildir. Türkiye’yi sömürgeleş- tirmek isteyip de önü kesilmiş olan dış kaynaklar, bunu o zamandan bu yana söyleyip, yazıp dururlar. Onlara göre Atatürk, Ana- dolu’yu ayaklandırıp Anka- ra’da yeni bir hükümet kurmuş olan bir “başkaldırıcı”dır. Her ne kadar, Osmanlı Mec- lisi basılmış; milletvekillerinin bir bölümü Malta’ya sürül- müş; devletin başındaki “sul- tan” işgalcilerle sarmaş dolaş; oğulların (veliaht), damatların yaşamları görkem içinde; halk, aç muhtaç; sadrazam (baş- bakan) ise ülke yönetiminde, yabancılara sınırsız “denetle- me” hakkı verileceğini bildir- miş; onların bütün baskılarına boyun eğmiş ve bir “kukla” ol- duğunu apaçık ortaya koy- muş olsa da, İstanbul’da yine de gül gibi bir “hükümet” var- dır, işgalcilere göre. Şimdi “dört başı mamur” (!) bu hükümet üzerine, Ata- türk’ün Ankara’da yeni bir “hükümet” kurması “darbe” değil de nedir? Bugünlerde bu konu sayı- landırılıp dillerde dolaştırılır- ken, “12. Dalga”yla daha bir desteklendi. Atatürk’ün başyapıtı “Nu- tuk”, “darbe” ile suçlanıp “av”lananların, suç delili olarak toplanan belgeleri arasında yer aldı. Böylece “Nutuk” da bir “dar- be belgesi” olarak değerlen- dirilecek bir boyuta taşındı. Bilindiği gibi Atatürk bu ya- pıtının sonunda, ulusuyla bir- likte kurduğu Türkiye Cum- huriyeti’nin ve “1923 Devri- mi”nin korunmasını; “...yur- dun içinde yönetim başında bulunanlar, aymazlık, sapkınlık ve üstelik hainlik içinde bulu- nabilirler” uyarısını yaparak gençliğe bırakmıştı. İşte bu uyarının ardından gelir Bursa konuşması. 1927’de “Nutuk”ta yer alan bu uyarının, bir bakıma tamam- layıcısıdır, 1933’teki “Bursa Nutku”. Dolayısıyla Atatürk’ün bu yapıtının “Emniyet”e “havale” edilmeden kurtulmasına ne denli sevinsek(!) azdır. Atatürk Yine Ergenekon’da... m.velidedeoglu@hotmail.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com24 Nisan OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com 24 NİSAN 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Cumhuriyet mitingleri yeniden başlıyor. Sivil darbeciler çok sinirlenecek! Parti Anıl Öçal: “Devlet yardımı kesilmiş partinin devlet olanaklarını sonuna kadar kullanması demokrasi ise ben demokrat değilim...” Günler Uğur Pamuk: “10 Mayıs anneler günü, 15 Haziran babalar günü, 1 Mayıs ana-baba günü!” Kaplumbağa Hasan Baş: “Almanya’dan kaplumbağa hızıyla getirilen Deniz Feneri kararının çevirisini kaplumbağalar mı yapıyor!” YağmurDeniz Türk Silahlı Kuvvetleri’nin itibarı AYRILIKÇI teröristlerin “itiraf”larıyla Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde terörle mücadele eden subaylar terörist damgasıyla gözaltına alınıyor, tutuklanıyorsa. Yurtdışına kaçmış teröristlerin iftiralarıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’nde ordulara komutanlık yapmış emekli generaller terör örgütü kurmak ve yönetmekten gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, haklarında dava açılıyorsa. Terörle mücadelede gösterdikleri başarı nedeniyle devletten onur madalyası almış emekli subaylar, itirafçı teröristlerin iftiraları sonucu onurları ayaklar altına alındığı için tetiği çekip intihar ediyorsa. Ulusal güvenliğin en üst kurumunda sorumluluk almış emekli generaller, terörist damgası yiyorsa. Ege Denizi’ndeki kayalıklara dikilen Yunan bayrağına karşı ulusal onurumuzu beş paralık olmaktan kurtaran subaylar, terörist suçlamasıyla karşı karşıya bırakılıyorsa. Yurdu ve ulusu için gözünü budaktan sakınmayan kahraman askerler kamuoyuna terörist gibi sunuluyorsa. Tecavüze uğramış çocuklar gibi gözaltına alınan subaylarımızın soyadlarının sadece ilk harfleri basına açıklanıyorsa... Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kamuoyundaki itibarı her geçen biraz daha azalıyor ve kirli bir propagandanın sonucu planlı olarak azaltılıyorsa... Türk ulusu, yurt bildiği bu topraklarda uzatmaları oynuyor demektir! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” TÜRKİYE’NİN Azerbaycan’a bakışını ve “milli irade” adı altında Türkiye’deki Amerikan iradesini yorumluyor Bülent Esinoğlu: “Çoğu zaman milli iradeden bahsederiz. Seçim zamanları biraz fazla oy aldık mı, milli irade böyle tecelli etti deriz. Kamuoyu yoklamalarına veya kendi gözlemlerimize baktığımızda, Amerikan karşıtlığında dünya birincisi olduğumuzu görürüz. Bu nasıl bir iradedir ki, seçtiklerimiz Amerikan iradesinin temsilcileri, ama biz çoğunluk öyle değil. Demek ki milli iradenin temsilini engelleyen birçok güç odağı var. Demek ki, milli irade ipotek altındadır. Son örnekten yola çıkalım: Halk Ermenistan-Türkiye sınır kapısının açılmasını istemiyor; hatta başbakan da istemiyor. Ama gidişat öyle görünüyor ki, sınır kapısı açılacak. Milli irade istemiyor ama Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Abdullah Gül Ermenistan’a gidiyor. Milli irade istemiyor ama Dışişleri Bakanı Ali Babacan Ermenistan yetkilileri ile gizli-açık görüşmeleri sürdürüyor. Başbakan ‘Karabağ işgali bitmeden Türkiye Ermenistan kapısı açılmaz’ diyor. Ama Türk halkı bu söze inanmıyor. Azerbaycan ve Türkiye’de tepkiler devam ediyor. Milli iradeyi sadece sandığa gidip oy vermekten ibaret sananların, sandıktan Amerikan iradesi çıkınca şaşkına döndüklerini görüyoruz. Amerika’nın Türkiye’deki iradesini temsil eden, f- tipi fitne-fesat medyası şimdilerde Azerbaycan yöneticilerine saldırmaya başladı. Sen gideceksin Ermenistan ile her türlü gizli ilişkiyi Amerika adına kuracaksın, Onlar Rusya’ya gidince gönlün razı olamayacak. Rusya’nın Gürcistan Osetya bölgesine müdahalesi, Amerikan iradesinin önemli ölçüde kırılmasına neden oldu. Şimdi Amerika Türkiye’deki iradesini kullanarak durumu kurtarmaya çalışıyor. Kafkasların stratejik önemini bilmem söylemeye gerek var mı? Dünyaya hâkim olmak için elde edilmesi mecburi olan dört noktadan birisidir, Kafkaslar. Türk Cumhuriyetlerini kaybetmemizin nedeni, hep bu Amerikan iradesini oralara taşıma ısrarımızdandır. Ne Azerbaycan, ne de Ermenistan ile kendi irademiz çerçevesinde ilişki kurabiliyoruz. Milli irade için milli hükümet gerekir.” Azerbaycan SESSİZ SEDASIZ (!) BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Kahraman- maraş ilinin Elbistan ilçe- sinde, “Yağ- lak” da deni- len bir mağa- ra... Tavlada “üç” sayõsõ. 2/ Yanarken gü- zel koktuğu için tütsü ola- rak kullanõlan bir ağaç... Ameri- ka’da yaşayan bir cins papağan. 3/ Dört Halife’nin so- nuncusu... Japon- ya’da Buda rahibe- lerine verilen ad. 4/ Maden ocaklarõnda açõlan yeraltõ yolu... Umman’õn plaka imi. 5/ Niğde ve Nevşehir yörelerinde yetişen, kaliteli bir şarap ve- ren beyaz üzüm cinsi... Fizikte kullanõlan bir güç birimi. 6/ Bir nota... Çok sevilen kimse ya da şey. 7/ Güney Afrika Cumhuriyeti’nin plaka imi... Ha- lõ dokurken düğümleri bağlamak. 8/ Pembemsi turuncu renk... Nine. 9/ Yaratõlmõş olan bütün can- lõlar... “Olur, tamam, peki” anlamõnda kullanõlan bir sözcük. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Muşmula... Selenyum elementinin simgesi. 2/ Ka- raciğerin salgõladõğõ acõ sõvõ... Marmaris ilçesinde, doğal güzelliğiyle tanõnmõş bir koy. 3/ Orhan Hançerlioğlu’nun bir romanõ... Gözleri görmeyen. 4/ Resim, heykel gibi sanat yapõtlarõnõn sergilendiği salon... Kemiklerin yuvarlak ucu. 5/ Buyruk... Bir şeyin en yüksek ve sivri noktasõ. 6/ Lantan ele- mentinin simgesi... Tarihöncesi çağlarda tanrõlara adak olarak sunulan küçük heykelcik. 7/ Japonya’da 1100’lerde ortaya çõkan tüccar ya da zanaatçõ lon- calarõna verilen ad... Dokunmak, değmek. 8/ Son yõl- larda Karadeniz kõyõlarõmõzda da üretilen, eti lez- zetli bir balõk... Oyunda cezalõ çocuk. 9/ Kuran’da bir sure... 106 taşla oynanan bir oyun. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 A R I B U R N U S U S A K A L A T L T A N A Ş E M U L E K K R A M P A E C E İ N M E E R İ N K A L A M A N A S İ N Ü Z İ T Z Ç Ş A R A B İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear