24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 22 NİSAN 2009 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER TAHMİN edilmesi zor olmayan sonuç ortaya çıktıktan sonra Kıbrıs konusunda bir şeyler söyleyip yaz- ma durumunda olanların tutumları çok ilginç. Büyük çoğunluk, CTP’nin yenilgi- sini ve UBP’nin tek başına iktidar olu- şunu ekonomik sıkıntılara, işsizliğe fa- lan bağlayarak noktayı koyuyor. Çok azı, sıkıntılarda ve başarısızlıkta çözüm- süzlüğün payını biraz kabul etse de, çö- zümsüzlüğün nedenini kurcalamaktan ka- çınıyor. Hemen herkes, Talat-Hristofias görüşmelerinin aynı minval üzere sürüp git- mesinden yana. Olsa olsa, görüşmeler so- nuçsuz da olsa önemli olanın, kabahati Rum tarafına yıkmaktan ibaret olacağı vur- gulanmakta. Ankara’daki iktidarın tutumu da pek fark- lı değil. Hatta, 2002-2004 döneminde olduğu gi- bi, görüşmelerle çözüme varılmasa bile, “Birileri, örneğin Birleşmiş Milletler bir çözüm taslağı ortaya koysa ve biz de razı olarak böylece puan toplasak” diye hesap yapanlar bile var. KKTC’de oluşacak yeni iktidarın, bu ko- şullarda, hemen değişik bir tutum ortaya koyması beklenemez. Türkiye’yi yöne- tenlerin büyükçe bir bölümü şunu bilmez ya da bilmek istemez: Sayın Eroğlu da, aralarında başka bakımdan görüş ayrılık- ları olsa bile tıpkı Denktaş gibi, Ankara’nın işini güçleştirmek istemez. O ikisinin tu- tumlarını ekonominin Anavatan desteğine muhtaç oluşu gibi basit ve pek soylu sa- yılmayacak bir nedene bağlamak kadar büyük yanlış olamaz. Kısacası, şöyle ya da böyle, Kıbrıs ko- nusunda çözümün püf noktasına yakın bir gelecekte parmak basılmayacaktır. Oysa, basılmalıdır. Sorun, bu yüzden daha fazla askıda bırakılamaz. Şunu iyi bilmek gerekir: İnsan hangi çö- zümden yana olursa olsun, yani ister fe- deratif, ister, tam tersine iki bağımsız dev- letli ya da ikisinin ortası konfederatif çö- zümü benimsesin, o çözümlerden herhangi birinin kalıcı ve hakça olabilmesi için temel koşul, KKTC’nin güneydeki Rum yöneti- mince resmen tanınmasıdır. Belki, bir ödün olarak, Güney şimdiki adı- nı değiştirmeden de. Bunun böyle olabilmesi için elbet 550 sayılı Güvenlik Konseyi kararı- nın kaldırılması ve Türkiye dışında- ki başka devletlerin de bu tanımaya katıl- ması gerekecektir. Dolayısıyla, ilk adım ola- rak, Türkiye’nin KKTC’yi tanıtma politika- sı yeniden canlandırılmalı, KKTC’yi şimdi yönetenler de “Tanınma istemiyoruz” de- mekten vazgeçmelidirler. Çünkü, bunlar yapılmadıkça, biri ta- nınmamış, öbürü dünyaca tanınmanın ve hele AB üyesi olmanın ağırlığını yanına almış iki taraf arasında yapılacak pazar- lıktan asla hayır gelmez. Gelmedi de. Meğer ki, hiçbir işe yaramayacak ve ye- ni sorunlar yaratacak uyduruk bir çö- zümle AB’nin hoşuna gitmek uğruna her şeye razı oluna. PENCERE Ankara’da Hükümet Var mı?.. Ankara’da bir hükümet var mı?.. Soruyu sormanın zamanı geldi de geçiyor... 21’inci yüzyılın başında iktidara geçen Recep Tayyip, AKP marifetiyle ve Amerikan desteğiy- le Türkiye’yi ne hale getirmiştir?.. Bugün Türkiye’nin göbeğinde obezleşen dört öbek görülüyor... ? Birinci öbek Ergenekon... Ergenekon gelmiş geçmiş tüm terör ve dar- belerin suçunu laik-Atatürkçü aydınlara ve ör- gütlere fatura ederek Türkiye’yi AKP için diken- siz gül bahçesine çevirme operasyonudur... Ama, Ergenekon’un maskesi düşmüştür... Başbakan “Bu davanın savcısı benim” demiş- ti... Dava iflas etmiştir... AKP hükümeti başbakanıyla, bakanlarıyla ta- raf olduğu bu davada yargı gücünün üstüne göl- ge düşürmekle kalmamış, Türkiye’yi güvenilir bir ülkeye dönüştürmek yerine bir korku imparator- luğu yaratmış, laik cumhuriyeti tehlikeye sürük- lemiştir... ? İkinci sorun PKK... Başbakan ülkeyi bölmek isteyen iç ve dış güçlerin karşısında iflas bayrağını çekmek zorunda kalmıştır... AKP’nin Güneydoğu’da Fethullah Gülen ile bir- likte dincilik yaparak seçim sandığında PKK’yi ye- nilgiye uğratması planlanmıştı... Yerel seçim sonuçları ılımlı İslamcı devlete şart- lanmış bulunan AKP’nin bu planının da suya düş- tüğünü gösteriyor... ? Üçüncü konu ekonomi... Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik bunalımını yaşıyor... AKP hükümeti işsizlik patlamasının, sanayide yıkımın, tarımda çöküntünün, ekonomide iflasın bayrağını tek başına iktidarında dalgalandır- makta, çözüm için yetersizliğini neredeyse ilan et- mektedir... ? Dördüncü fasıl yolsuzluklar... Hükümet yakınlarının, iktidar çevresinin bu yıkım sürecinde alabildiğine zenginleşmesi bir ya- na, yolsuzluklar AKP’nin alameti farikasına dö- nüşmüştür... Soygunların Müslümanlığı kullanarak gerçek- leştirilmesi hükümeti büsbütün damgalamaktadır... Peki, Ankara’da hükümet adına layık bir hü- kümet var mıdır?.. Ortalıkta bir otokrat dolaşmaktadır... Hiç durmadan dinlenmeden sağa sola çat- makta; ülke genelinde gerilimi pompalamakta, devletin dış politikasını şirazesinden çıkarmakta; gerektiğinde hükümetin bakanlarını kapının önü- ne koymakla tehdit etmekte; iç siyaseti cadı ka- zanına çevirmek, dış siyaseti çığrından çıkarmak yolunda elinden geleni yapmakta; Türkiye’yi çok tehlikeli bir mecraya sürüklemektedir... İktidar her alanda yıkımın göstergelerini sergi- liyor... Ankara’da bir hükümet yoktur... Bir otokrat vardır... Ü lkemizde kolayca ula- şabileceğimiz herhangi bir yayõnda içeriği hak- kõnda bir açõklama bulunmadõ- ğõ halde herkesin yararlanmaya çalõşõp kolayca sõğõnabildiği bir terim oldu Atatürkçülük. Anla- mõ öğretilmediği ya da merak edip öğrenilmediği için, herke- sin kendi sandõğõ anlamõ verdi- ği sanal bir kavrama dönüştü. Atatürk ilke ve devrimlerine il- gi duymamõş hatta açõkça bun- lara karşõt görüşler savunmuş kimseler dahi. TBMM’ye gelir gelmez, Atatürk ilkelerinden ayrõlmayacağõna dair namusu üzerine söz verip yemin edebi- liyor. Ulusça Avrupa Birliği rü- yasõ gördüğümüz bugünlerde Belçikalõ bir senatör Avrupa Birliği senatosunda Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesinin önündeki en büyük engel Ata- türkçülüktür diyebiliyor. Üste- lik bu çirkin davranõş ülkemiz- de gazetelerimizde sõradan kü- çük bir haber olmaktan öteye geçmiyor. Halbuki Atatürkçülük Ata- türk’ün, ülkemize ve milletimize kazandõrdõğõ temel değerlerin korunup geliştirilmesidir. Ata- türk 1925 yõlõ 30 Ağustos’unda Kastamonu’daki konuşmasõnda; “Efendiler, yaptığımız ve yap- makta olduğumuz devrimle- rin amacı, Türkiye Cumhu- riyeti halkını tümden çağdaş bütün anlam ve biçimi ile uy- gar bir toplum durumuna ulaştırmaktır” demiş. Atatürkçü Olmak Yılmaz ÜLGER E. Kpt. Pilot AÇI MÜMTAZ SOYSAL Çözümün Püf Noktası mumtazsoysal@gmail.com Arkası 16. Sayfada
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear