Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
PANO
DENİZ KAVUKÇUOĞLU
İşini Bilememe Durumları
Üzerine Bir Not Düşümü
Başbakan’ın müthiş olduğu kadar son derece ay-
dınlatıcı da olan sözleri hepimize rahat bir soluk al-
dırdı. Aylardır düşünüyor, düşünmekten beyin da-
marlarımız çatlayacak gibi oluyor, fakat yaşadıkları-
mızın, tanık olduklarımızın nedenlerine akla yakın bir
yanıt bulamıyorduk.
Ben, örneğin, camları buğulu kahvehanelerde
masaları dolduran “okey”cilerin sayısındaki olağan-
üstü artışın nedenleri üzerine umutsuzca kafa pat-
latıyordum. Toplumumuzda ayrı bir yeri olduğu bi-
linen bu zamanı sınırsız kesimdeki ani kalabalıklaş-
manın mutlaka bir nedeni olmalıydı. Sayıları birden
üçe, beşe, ona katlanmıştı ve katlanma sürüyordu.
Ani kalabalıklaşma bağlamındaki bu olağanüstü ar-
tışın benzer görüntülerine Taksim ile Tünel alanları-
nı birbirine bağlayan ünlü Cadde-i Kebir’de de (ye-
ni adıyla İstiklal Caddesi) tanık olunuyordu. Normal
koşullarda hafta sonları 3 milyon kişiyi ağırlayan 1.7
km. uzunluğundaki cadde, bir anda sayısı ikiye
katlanan insan kalabalığını taşıyamaz olmuştu.
Kısacası, ilginç şeyler yaşanıyordu ve bizler bu ya-
şananlara tanık oldukça düşünmekten başka bir şey
yapamıyorduk. Tam anlamıyla bir “Düşün, taşın, b..tur
işin” sorunsalının sarmalına düşmüş, çıkıp kurtula-
mıyorduk.
Bu arada bizim Cumhuriyet’teki arkadaşların
muhaliflikleri de katlanarak derinleşiyordu. Onlara kal-
sa yaşadığımız, gördüğümüz, tanık olduğumuz her
şeyin, her olayın, her durumun tek “müsebbibi” ik-
tidar ve onun uyguladığı ekonomi politikalarıydı. Dil-
lerine bir “küresel kriz” lafı dolamışlar, uzattıkça uza-
tıyorlardı. Kriz sözde bizi de vurmuşmuş da, fabrikalar
kapanıyormuş da, işsizlik artıyormuş da… Buna ben-
zer can sıkıcı, iç karartıcı müzmin muhaliflikler yani.
Oysa Başbakan bambaşka şeyler söylüyordu; ar-
tık dünyanın 17., Avrupa’nın da 8. büyük ekonomi-
sine sahip olduğumuzu, ülkemizin artık bir gül bah-
çesine döndüğünü (O, “Güllük Gülistan” diyor),
kendi iktidarlarının kurduğu bu sağlam yapıyı en deh-
şetengiz gibi görünen krizin dahi sarsamayacağını an-
latıyordu. Bunlar iç açıcı, gönül ferahlatıcı güzel söz-
lerdi. Bizimkiler ise hiç mi hiç inanmıyorlardı bu hoş
sözlere.
Dünya kapitalizmini temelinden sarsan küresel bir
felaket yaşandığı doğruydu, ne var ki bu felaket (ya
da başka bir deyişle kriz) bizi “teğet” geçecekti. Bu
da çok doğaldı, çünkü bu iktidar 6.5 yılda öyle bir Tür-
kiye görüntüsü yaratmıştı ki krizin kralı olsa, “Aman
burayla işim olmasın” deyip korkudan sıvışırdı. Baş-
bakan’ın kastettiği de buydu. Kriz korkutan bir ülkenin
evlatları olmuştuk ve biz ondan korkacağımıza o biz-
den korkmalıydı. Nitekim krizi fena halde korkut-
muştuk, tam yaklaşacak gibi olmuştu ki burada olup
bitenleri görünce korkudan dili tutulmuş, çareyi
tüymekte bulmuştu.
Bizim muhalif arkadaşların göremediği buydu iş-
te. Krizin kaçıp gittiğini bir türlü görmek istemiyorlardı.
Onlar hâlâ aynı yerdeydiler, “kriz” diyorlar başka bir
şey demiyorlardı. Hele içlerinde biri vardı ki (ad ver-
mek istemiyorum burada, diyelim H. Ç. olsun) fab-
rikaların, işyerlerinin birbiri ardınca kapanmalarını bi-
le korkusundan bizi teğet geçen o sanal krize bağ-
lıyordu. Ona kalsa yukarıda sözünü ettiğim o ola-
ğanüstü kalabalıklaşmanın bile nedeni krizdi.
Oysa üç beş iş bilmez sanayicinin fabrikalarının,
bir avuç yeteneksiz esnafın atölyelerinin, dükkânla-
rının kapanması çok doğaldı. Öyle ya, önce işi öğ-
reneceksin, sonra işyerini açacaksın! Bunlar tam ter-
sini yapmışlar ve batmışlardı. Sayıları birazcık fazlaydı;
doğal ki bunların sayıları fazla olunca kapıya koydukları
mavi tulumlu ve beyaz yakalı çalışanlarının da sayı-
ları fazla olacaktı. Kısacası bu ülkede her şey kendi
doğallığı içinde yaşanıyordu. Kapıya konan çalışan-
ların ise mutluluklarına diyecek yoktu doğrusu, kah-
vede taşlama, İstiklal Caddesi’nde avarelik… Oh, gel
keyfim gel!
İstanbul’da Kemal Kılıçdaroğlu’na, İstanbul-Ka-
dıköy’de Selami Öztürk’e, Ankara’da Murat Kara-
yalçın’a, İzmir’de Aziz Kocaoğlu’na, İzmir-Ko-
nak’ta Hakan Tartan’a, İzmir-Dikili’de Osman Öz-
güven’e, Eskişehir’de Yılmaz Büyükerşen’e, An-
talya’da Mustafa Akaydın’a yerel seçimlerde yü-
rekten başarılar diliyorum.
Büyükşehirlere 16, il merkez-
lerine 65, ilçelere 892 ve belde-
lere de 1974 olmak üzere tam 2
bin 947 belediye başkanõnõ; 32 bin
563 belediye meclisi ve 3 bin 284
il genel meclisi üyesi ile 50 bini
aşkõn muhtarõ; yani yaklaşõk 90
bin yerel yönetim görevlisini be-
lirlemek için oy kullanacağõmõz
bu yerel seçimlerde “mimar
aday rekoru” kõrõlõyor...
Değişik yönetim kademeleri
için 500’ü aşkõn mimardan, 77’si
belediye başkanlõğõna; 5’i il genel
meclisi ve diğerleri de belediye
meclis üyeliklerine adaylar...
Bugüne kadar görülmemiş dü-
zeydeki bu “mimari ilgi”nin ne-
denini görevdeki mimar başkan-
lara sorarsanõz, yanõtlarõ hazõr;
“başarılarımızla
meslektaşlarımızı
heveslendirdik”…
Adaylara sorarsa-
nõz, kentlerimizin
“içler acısı imar
görüntüsü” karşõ-
sõnda “artık mü-
dahale zamanı...”
Nitekim kimi mi-
mar belediye baş-
kanlarõnõn 5 yõllõk
h i z m e t l e r i n d e
“mesleki fark”larõ
pek anlaşõlamadõğõ için, aday
meslektaşlarõ da “mimar bele-
diyecinin nasıl olması gerekti-
ğini kanıtlayacağız...” diyorlar.
Görünen o ki bu ‘mimari il-
gi’nin gerçek nedeni, “seçile-
ceklerin çalışmaları”na bakõ-
larak anlaşõlacak...
‘Meclis’cilerde
AKP ilerde
Mimar adaylardan “belediye
başkanlığı” isteyenlerin çoğun-
luğu CHP’de iken AKP’lilerin
“Meclis’i üyeliği”ni hedefleme-
leri ise dikkat çekiyor. Meclisle-
re girmek isteyen mimarlarõn ilk
hedefleri “imar komisyonu”nda
çalõşmak. Başkanlõk gibi genel
“kentsel sorumluluk” yerine,
“sadece imar”da etkili olma öz-
lemindeki “muhafazakâr mi-
mar” çoğunluk ne anlama geli-
yor?
Bu görevin “kentin, tarihin,
doğanın muhafaza (korunma)
edildiği” bir “mesleki duruş”la
yapõlabilmesi, öncelikle AKP’de-
ki “tam tersi politikalar”a kar-
şõ da mücadele etmeyi gerektir-
diğinden, muhafazakâr mimarla-
rõn, örneğin “imar değişikliği” ta-
lepleri karşõsõndaki tutumlarõ me-
rakla bekleniyor.
Başkanlık yarışındakiler
Belediye başkanlõklarõna aday
mimarlarõn 21’i CHP’li, 19’u
AKP’li, 13’ü DP’li, 10’u MHP’li,
5’i DSP’li, 2’si SP’li, 2’si
ANAP’lõ ve 1’er kişi de BBP,
DTP, ÖDP ile BTP’den seçime
giriyor. Ayrõca bir mimar da Mu-
danya’daki yarõşa bağõmsõz ola-
rak katõlõyor...
Büyükşehir başkanlõklarõna
adaylar İstanbul’da Kadir Top-
baş AKP’li, DSP’li Ahmet Ve-
fik Alp, MHP’li Ahmet Turgut
ile DP’li Mehmet Dülger; Ada-
na’da ANAP’lõ Nurgül Çölke-
sen, Diyarbakõr’da AKP’li Kud-
bettin Aksu ve Kayseri’de
CHP’li Ali Genç...
İl merkezlerindeki başkan aday-
larõ ise Ağrõ’da Necmettin Erin-
cik (SP), Amasya’da Süleyman
Taşdemir (CHP), Aydõn’da
Mustafa Ancın (AKP), Balõke-
sir’de Erkan Ağabeyoğlu (DP),
Bartõn’da Selim Karakaş (CHP),
Bolu’da Mustafa Ramazan
(MHP), Denizli’de Hüsamettin
A t a m a n
(CHP), Ela-
zõğ’da Bayram
Kavak (BTP),
Isparta’da Yu-
suf Ziya Gü-
naydın (MHP),
Kastamonu’da
Hakan Çetin
(MHP), Kütah-
ya’da Fikret
Erguz (DP),
M a l a t y a ’ d a
Ömer Şarap-
nal (CHP), Ma-
nisa’da Atilla Efendioğlu (DP),
Muğla’da Ertuğrul Aladağ
(DSP), Osmaniye’de Haydar
Aktürk (CHP), Sõvas’ta Sami
Aydın (AKP), Uşak’ta Ali Er-
doğan (MHP)...
İlçelerdeki başkanlõklar içinse
en çok mimar aday İstan-
bul’da… Kadõköy’de Sinan Ge-
nim (AKP), Nurseli Aparı
(MHP) ile Arif Atılgan (DSP),
Beşiktaş’ta CHP’den “devam”
etmek isteyen İsmail Ünal, Bey-
koz’da Alaattin Köseler (CHP),
Ataşehir’de Ömer Abamor
(AKP), Bahçelievler’e CHP’den
yeniden başkan olmak isteyen
Saffet Bulut, Kartal’da Hüseyin
Karakaya (SP), Şile’de Can
Tabakoğlu (AKP), Eyüp’te Ali
Galip Mamal (CHP), Sultanga-
zi’de Adnan Kınalı (DP), Kü-
çükçekmece’de de Emin Şahin
Şen (DP)...
İstanbul’dan sonra ilçe beledi-
ye başkanlõklarõna en çok mimar
aday bulunan il Bursa… Os-
mangazi’de Basri Sönmez
(MHP), Nilüfer’de Işıl Maydaer,
Gemlik’te AKP’den Aydın Ay-
bey (AKP), Mudanya’da bağõm-
sõz aday Mehmet Aydın, İne-
göl’de Dursun Öztürkoğlu (DP),
Mustafakemalpaşa’da DP’den
Ufuk Tokgöz…
Bakalõm seçimden sonraki “ka-
zanan mimarlar” yazõmõzda bu
listeden kimler yer alacak?
Tüm mimar adaylara başarõ
dileklerimle…
ÇED KÖŞESİ
OKTAY EKİNCİ
500 Mimar Oy Peşinde...
HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com
ekinci@cumhuriyet.com.tr
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@mynet.com
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com
HARBİ SEMİH POROY
25 Mart
25 MART 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
17
Newsweek:
“AKP, derin
devlet kuruyor.”
Turşu kuracak
değil ya!
Asfalt
Avni Kurtuldu:
“AKP’nin asfalt
danışmanı Serdar
Kepenek’le Kaldırım
Mühendisliği Asfalt
Bölümü ÖSS puan
sıralamasında tavan
yaptı!”
Şeker
Gülfatma Carlık:
“Recep,
‘Eskiden şeker
karneyle
satılıyordu’ diyor.
Bugün ise şeker
fabrikaları
yandaşlarına
satılıyor!”
Parsel
Servet Türkmen:
“Bu dünyadaki
rantları
yetmiyormuş
gibi öteki dünyayı da
parsellediler!”
YağmurDeniz
Kürt devletine ebelik yapmak!
AKP’NİN sayın cumhurbaşkanı
yaptığı Abdullah Gül, Bağdat’a gitti
ve Irak’ın kuzeyinden “Kürdistan”
diye söz etti. Kulaklarına
inanamayıp “Kürdistan mı dediniz”
diye soran gazetecilere de şu yanıtı
verdi:
“Ne diyeceğim? Yunanistan,
Makedonya’ya Makedonya demiyor
diye biz de demiyor değiliz. Irak
Anayasası’nda ne yazıyorsa o.
Kendi anayasalarında yazıyor.”
İslam âleminin son halife adayı
Fatih Sultan Recep’in kardeşi
Abdullah Gül’ün, Irak’ın kuzeyine
“Kürdistan” demesinin gerekçesi
olarak Yunanistan Makedonya’ya
Makedonya demediği halde
Türkiye’nin Makedonya’ya
Makedonya demesini örnek
göstermesi gerçekten bir mantık
şaheseri ve Büyük Ortadoğu
Projesi’nin bir diplomasi
harikası olmalı!
Ayrılıkçı terör örgütü lideri
Abdullah Öcalan’ı İmralı’da
sorgulayan subayların gözaltına
alınıp sorgulandığı bir süreçte Kürt
devletinin kuruluşuna ebelik
yapanlar umarız terörü
siyasallaştırarak çözmeye de
kalkışmazlar!
Öte yandan malum mantık
silsilesi ile Abdullah Gül’den
beklenen yeni diplomatik açılım,
anayasasında yazdığı için Güney
Kıbrıs Rum Yönetimi’nden “Kıbrıs
Cumhuriyeti” olarak söz etmesi ve
hatta adanın kuzeyini işgal eden
Türk askerini kınamasıdır.
Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in
günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar,
sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist
değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi
çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra
Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü
Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler;
benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”
SURATINA demokrasi maskesi geçirmiş
şeriatçılar, liboşlar, işbirlikçiler, mandacılar, dönek
solcular, fırdöndü yobazlar, sümüklünün
hizmetkârları özetle faşizme öpücük dağıtan
sahte demokratlar, iktidar yalakaları, güce
tapanlar ne diyecek, doğrusu çok merak
ediyorum.
Mustafa Balbay’ı yargısız infazları ile mahkûm
edenlerin yüzleri acaba biraz olsun kızaracak mı?
Hiç sanmıyorum! Onlar yine kendilerine
belletilenleri okuyacaklar ve “kanıt” diye özel
olarak servis edilenleri yorumlamakla
yetinecekler!
Mustafa Balbay’a “gazetecilik dersi” vermeye
kalkışanlar, ellerine tutuşturulan “belge”lerle
ahkam kesenler özetle “Mustafa Balbay, hakkında
yazılanları yalanlamadı. Öyleyse iddialar doğru”
diyorlardı. Mustafa Balbay’ın tutukluluğuna
yapılan itirazın reddedilmesinden sadece bir saat
sonra bir “kamu hizmeti” olarak servise konan
“Mustafa Balbay’ın Darbe Günlükleri”ni Mustafa
Balbay’ın cezaevinden yalanlamamış olmasını
“günlükler”in doğruluğunun kanıtı olarak
gösteriyorlardı. Balbay’ı sadece “darbe
girişimi”nden değil mesleki bakımdan da
yargılayanlar “artık gazetecilik yapamaz” hükmünü
verirken “sükut ikrardan gelir” diyorlardı.
Oysa Balbay, avazı çıktığı kadar bağırdığı halde,
parmakları sızlayıncaya kadar yazdığı halde demir
parmaklıkların arkasından sesini duyuramıyor,
kendini savunamıyordu. Ve ancak tutuklanışının
19. gününde avukatları aracılığıyla kamuoyuna
sesini duyurabildiğinde özetle şöyle diyordu:
“Tek kişilik hücrede kalıyorum. Hücre cezasına
çarptırılmışım gibi cezaevinde bana tecrit
uygulanıyor. Avukatlarımın cezaevi idaresine
verdiği, basında bana ait günlükler olduğu
iddiasıyla yayımlanan notlar, cezaevi idaresi
tarafından tutukluluğumun 18. gününde bana
verildi. Medyada tartışılan şekilde benim bir
günlüğüm yoktur. Eğer gazeteye yayımlanmak
üzere hazırladığım dizi yazıyı, bana yönelik
sansürü aşabilip yayınlatma olanağı bulursam,
gerçekleri herkes öğrenecek.”
Mustafa Balbay’a yargısız infaz yapanlar,
Mustafa Balbay’ın arkasından konuşanlar ve
yazanlar şimdi ne diyecek hem çok merak
ediyorum hem de hiç merak etmiyorum! Çünkü
onların, suratlarına tükürülse “Yarabbi şükür”
dediğini biliyorum.
Şükür
SESSİZ SEDASIZ (!)
“Megaron” seçimlerde...
dkavukcuoglu@superonline.com
www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN
SAĞA:
1/Trabzon ken-
tinin antik dö-
nemlerdeki adõ.
2/ Melih Cev-
det Anday’õn
bir romanõ... İl-
kel bir silah. 3/
Küçük mağara...
Güzel kokulu
bir kavun cinsi.
4/ Argoda “pa-
ra” anlamõnda kullanõ-
lan sözcük... Tavuğun
istenilen yere yumurt-
lamasõnõ sağlamak için
kullanõlan beyaz taş.
5/ Japonlara özgü çiçek
düzenleme sanatõ. 6/
Osmanlõ devletinde
Bulgarlardan oluşturu-
lan “Voynuk” örgü-
tündeki subaylara ve-
rilen ad. 7/ Parola... Kalõn kabuklu ve çekirdekli bir por-
takal cinsi. 8/ Dizi, sõra... Somali’nin plaka imi... Ter-
biyesiz kimse. 9/ Su masajõ küveti ya da havuzu.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Denizli’nin Buldan ilçesinde antik bir kent. 2/ Gü-
zel, hoş, latif... Bir kimse ya da topluluğun başkalarõnda
bõraktõğõ izlenim. 3/ Ender, seyrek... İskambildeki ma-
ça rengine verilen bir başka ad... Bir nota. 4/ Ortao-
yununun iki baş kişisinden biri. 5/ Bir tür bağõmsõzlõ-
ğõ olan büyük il... Kenar süsü. 6/ Bir kimseyi kötüle-
me, yerme... İzmir yöresinde, daha çok sabah kahval-
tõsõnda yenen bir cins börek. 7/ Harman yerindeki ta-
hõlõn taş ve toprakla karõşõk kalõntõsõ. 8/ Pembemsi tu-
runcu renk... Eski ve bilinmeyen bir tarihi anlatmak-
ta kullanõlan deyim sözü. 9/ İri taneli bir zeytin cinsi.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
B A R A N K O E
Ü M E R A L A F
S A M A M A N İ
T B A T A Ğ A N
İ V E Z Z A T
Y A T V O N O Z
E T İ K E T M İ
R O K E T F İ L
Z O L O T A İ
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9