24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 13 MART 2009 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Obama Beklentileri TARAFLARIN büyük umutlar bağladığı her bu- luşma gibi, müjdelenen Obama ziyareti de hiç kuşkusuz, bir al-ver görüşmesi olacaktır. ABD Başkanı’nın neler almak isteyeceğini tahmin etmek, defalarca söylenip yazıldığı gibi, çok zor olmasa gerek. Asıl önemli olan, Anka- ra’nın Washington’dan gelenlerin karşısına ne gi- bi istemlerle çıkacağıdır. Herhalde, en başta, o ünlü “soykırım sorunu” açısından Obama’nın nasıl bir vaatte bulu- nabileceği öğrenmek gerekecek. Çünkü, hep bi- liniyor ki, ABD Başkanı, seçim kampanyasındaki söylevlerinde dört-beş kez Ermeni kökenli Ame- rikalılara bu konuda söz verdi ve sözünü bir de yazılı olarak yineledi. Demek ki, bir politikacıy- ca yüklenilen bir “boyun borcu” söz konusu. Ni- tekim, bizim Dışişleri Bakanı da “Hâlâ bir risk gö- rüyorum” demekten kendini alamadı. Etekleri şimdiden zil çalan aşırı iyimser yerli yandaşların aksine. Onlar, çoktan, “Kongre tasarıyı rafa kaldırır” so- nucuna rahatça vardılar. Oysa, uzun ayrılıktan sonra yeniden iktidara gelen Demokrat Parti’nin seçmen tabanıyla ilişkisi Cumhuriyetçilerinki kadar kolay değiştirilebilir sayılmaz. Aksi gibi, ziyaret de kritik 24 Nisan gününe çok yakın bir tarihe rastlıyor; bu konuda kesin söz alınmazsa pek “hayırlara vesile” olmayabilir. Ne yapmalı? Her şeyden önce, “soykırım sorunu”nda şim- diye kadarki tutumu bırakmak gerekiyor. “Ol- du olmadı, vardı yoktu” tartışmasından ve “Arşivleri açalım, tarihçilere bırakalım” savsak- lamasından vazgeçilmelidir. Konuyu diyaspora Ermenilerinin ve Anadolu’daki Türk insanının “sosyal psikolojisi”ne indirgeyip bu çözülmezliği olduğu gibi kabul etmekten başka çare yoktur. Bu bakımdan, Perinçek girişimi sırasında İs- viçre mahkemelerinin takındığı tutum yol gös- terici olabilir. “Olayın olup olmadığı ya da niçin ve nasıl olduğu bizi ilgilendirmez; kamu düzeni açısından bizi ilgilendiren, İsviçre vatandaşı Er- menilerin duyguları ve buradaki varlıklarının ne- deni saydıkları olaylara ilişkin inançlarıdır. Bu va- tandaşlar, soykırıma uğradıklarını ve bundan ötü- rü topraklarını bırakıp bize geldiklerine inanıyor- larsa, ‘Öyle bir şey olmadı’ demek, onların ken- dilerini ve burada bulunuş nedenini inkâr anla- mına gelir” sonucuna varmaktaydı İsviçre mah- kemeleri. Ankara da, “Yüzyıllar boyu bu topraklarda Er- menilerle barış içinde yaşamış hoşgörülü bir hal- kı savaş koşullarında olup bitmiş olaylar yüzün- den ‘soykırımcı’ ilan etmek ve bunu kendimize yakıştırmak bizden asla istenemez; kim ne der- se desin, neye inanıyorsa inansın, bizi ilgilen- dirmez, böylece biline!” diyerek konuyu kapa- tamaz mı? mumtazsoysal@gmail.com PENCERE TÜBİTAK, Galilei, AKP, Darwin... Ortalıkta birtakım tarihsel ve bilimsel isimler uçu- şuyor... Galilei.. Newton.. Darwin.. Neden?.. Çünkü RTE’nin kendine göre düzenlediği TÜ- BİTAK’ın (Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştır- ma Kurumu) gayretkeşleri Darwin’i sansürle- mişler... Olayın ıcığını cıcığını artık bilmeyen yok; zaten her şey o denli çarpıcı ki... Ayrıntıyla kafaları şişirmeye de gerek bulun- muyor, AKP iktidara geçtikten sonra devletin bü- tün kurumlarını hallaç pamuğu gibi atıyor... Bu arada TÜBİTAK’ın da icabına bakılmış... Atatürk’ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti’nin köküne kibrit suyu ekilecek... Laikliğin olmadığı toplum ve devlet düzeninde bilim olur mu?.. Olmaz... Avrupa’da bu iş Galileo, Newton, Darwin, vb. başlamış; yüzlerce yıl toplumlarda insanlar bilim- din tartışmasında birbirlerine girmişler... Galilei Galileo’nun öyküsü bugün tiyatrolarda izleniyor... Galileo “Dünya dönüyor” mu demiş?.. Zamanenin dinci iktidarı ne demiş: - Tükürdüğünü yala... Olay bu... Peki, bugün Türkiye’de egemen ‘İslamcı-din- ci’ iktidar Darwin’i dergisine kapak yapan TÜBİ- TAK’a ne diyor: - Derginin kapağını tuvalette kullan... Bir sürü profesör adının karmaşasında olayın özünü gölgelemeye gerek yok... Olay hem iç siyasal çatışmayı vurguluyor... Hem uygarlık çatışmasını... Evet, Galileo’nun icabına bakan zamanenin din- ci iktidarıydı... Bilim dergisine Darwin’i kapak yapan bilim in- sanının icabına bakan da bugünün Türkiye- si’ndeki dinci iktidardır... Tarihte ve toplumbilimde olaylar şıp diye bir- birinin burnundan düşmez; Türkiye kendi koşul- larına göre İranlaşıyor; siyaset arenasında uy- garlıklar çatışmasını yaşıyor... TÜBİTAK olayı bir göstergedir... Tarihsel gelgitler içinde yaşayan Türkiye’de, bu- gün, AKP iktidarı laik, bilimsel, aydınlanmaya yü- zünü dönmüş bir devlet düzeni için ne diyor: - Git!.. TÜBİTAK ile ERGENEKON, YÖK veya bir baş- ka düzeyde yaşanan çeşitli olaylar arasında hiç- bir fark yok bugün... Bu iktidar ne Darwin’e katlanabilir... Ne Cumhuriyet’e.. Ne Mustafa Balbay’a.. Ne Doğan grubuna.. Yaşadığımız olayları bütünselliği içinde göre- mezsek yenilgi kaçınılmazdır... Ü lke ve top- lum, ufuk- larõ kapla- yan kara bulutlarla ilk defa çevrelenmiyor. Büyük Atatürk’ün ha- yatta olduğu dönemler- den bu yana, ileri ham- lelerin çelmelenmesi- ne, arkadan dolanma- lara, dahili ve harici bedhahlarla didişmele- re ve çatõşmalara çok kez tanõk olundu. Geç- mişin olaylarõnõ yaşamõş olanlar büyük ihtimalle her seferinde “Böyle bir belaya hiç çatıl- mamıştı. Her zaman- kinden daha büyük bir dertle uğraşıyo- ruz” hissiyatõnõ dile ge- tirmişlerdir. Ama, bu 2002’lerden bu yana ya- şanan, gerçekten, bu- güne kadar göğüslenm- işlerin hepsinden daha büyük bir felaketle kar- şõ karşõya olduğumuzu düşündürtüyor. Ülke- nin içinden ve dõşõn- dan, hem de uzaklar- dan bir yerlerden bir güçler Türkiye’nin iş- lerini arapsaçõna çevir- mek için tam bir işbir- liği içindeler. Bu geçmişte Haşhaş ve Kõbrõs konularõnda söz dinlemeyen bir Tür- kiye siyasal iktidarõna göz açmalardan epeyce daha ileri bir müdahale biçimi aşamasõnõ göste- riyor. Toplum “yeşil ordular”la tam bir ku- şatma altõna alõnma yo- luna gidiyor. Böylesi gerçekten hiç görülme- mişti. AKP’nin liderinin oy- nadõğõ oyun ve kurduğu şema çok basit. Ama, aldõğõ uluslararasõ des- teklerin kendisinde ya- rattõğõ büyük cüret duy- gusuyla beslenmiş ola- rak, burnunun doğrul- tusunda koşar adõm gi- diyor. En ilkelinden ve en yeşilinden alabildiğine sakõncalõ bir düşüncenin uygulamasõyla toplum- sal yaşamõ bir çemberin içine sõkõştõrmayõ deni- yor. Bir büyük kuşat- ma, bir yeşil kuşatma denemesi sürdürüyor. Kendilerince başarõya ulaşmasõna da fazla bir şey kalmadõğõnõ düşü- nenler var. Şu yerel seçimler de atlasõn; iki yõl önceki baskõn seçimin Türkiye genelindeki oy miktar- larõna göre fazla bir za- yiat olmadan hatta bel- ki yerel ölçekte Trab- zon’u falan alarak, İz- mir’i zorlayarak diğer büyük kentlerde oy far- kõnõ arttõrarak etkileyici bir sonuç yakalanõrsa, bugünkü iktidarõn ve li- derinin sonraki adõmõ besbelli: Bugüne dek doğru dürüst becere- medikleri bir anayasa değişikliği gerçekleştir- mek, kendi gönülleri- ne uygun yeşil, yem- yeşil maddelerle bu ye- ni metni bezemek, Mus- tafa Kemal Atatürk’ün ruhuna fatiha bile okut- turmadan adõnõ, anõlarõ- nõ kuşatma çemberi içinde derinlerde bir yerlere gömmek, de- mokrasi ve insan hak- larõnõ seksen sekiz par- çaya ufalayarak insan- larõn aklõndan ve gön- lünden silmek, yeni Ab- dülhamitler Türkiye’si- nin tahtõna oturmak... Kuşatmanın pekiştirilmesi İçinde, “Cumhuri- yet” adõ ve kavramõ ge- çen her türlü oluşuma karşõ mevcut iktidarõn büyük bir hõnçla dolu olduğu kesin. Bu, Mus- tafa Kemal’in kurduğu çağdaş toplumsal düze- nin adõ olsun; ya da bi- zim gazetenin adõ olsun; bir yerlerde bir Cum- huriyet sözcüğü geçti- ğinde bu insanlar çile- den çõkõyor. O güzel kavramõn ko- ruyuculuğunu, gözeti- ciliğini yapma arzusunu ortaya koyan bir Silah- lõ Kuvvetler camiasõnõ küçük düşürücü, top- lum içindeki ve ulus- lararasõ ilişkilerdeki say- gõnlõğõnõ azaltõcõ her tür- lü ayak oyununu da ih- mal etmiyorlar. Oysa, Büyük Orta- doğu Projesi’nde ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olma gi- rişimlerinde, bu ülke- nin ve toplumun ya- bancõya rahatlõkla sata- bildiği bir güçlü, olum- lu unsurun, disiplinli ve kuvvetli bir orduya sa- hip olunmasõnõn bulun- duğunun farkõnda de- ğiller. Oysa, bu olgu karmakarõşõk bir dünya parçasõnda Türkiye’nin tek güvenli ülke olarak kabul edilişinin temel kanõtõ. Ama, üçüncü, beşinci cumhuriyetçile- rin alkõşlarõ ve soldan sağa kaçmõş mühtedi okuryazarlarõn salyalõ çõğõrõşlarõ içinde tam bir “vur abalıya” dönüşü- yor. Ülkenin yurtsever, namuslu, iyi yetişmiş ve Cumhuriyet değer- lerine bağlõ küçümsen- meyecek bir sayõdaki bireylerin oluşturduğu sosyal gruplarõn ise bu amansõz kuşatma ham- lesiyle sinebileceği ve eriyebileceği hesapla- nõyor. Burnunun doğ- rultusuna koşar adõm- larla ve fazla irdeleme yapmadan gidenlerin bazõ hatalar yapmalarõ ve yanlõşlõklar sergile- meleri kaçõnõlmazdõr. AKP’de de bu hatalar- dan ve yanlõşlardan bol miktarda gözlenebili- yor. Toplumun şimdiler- deki tepkisizliğini ve suskunluğunu, kazan- dõklarõ bir sindirme sa- vaşõnõn ezeli ürünler ol- duğunu sanmalarõ bu yanlõşlarõn başõnda ge- liyor. Vatan toprakla- rõnõn, ulus çõkarlarõnõn bu derece aşikâr yağ- malanmasõ ve çok gün- delik kaba hesaplarla her şeyin ve her değerin satõlabileceğine inanõl- masõ mevcut iktidarõn benzersiz bir yanlõşõnõ gösteriyor. Bütün plan- lar ve stratejiler med- yanõn büyük bölümün- den de destek almasõy- la ve parayla oynaşma- sõnõ iyi beceren bir al- çaklar ordusunun mut- lak sõrtlamasõyla yürü- nen bu yolda insanlarõ çok fazla kuşatõp sin- dirmeleri ne kadar mümkün olacak? Tam belli değil. Trab- zon’da, İzmir’de bele- diye seçimi kazanma hesaplarõ yapanlarõn, Adana’da ve hatta An- talya’da yenilgiye uğ- rayõp evdeki bulgurdan da olmalarõ söz konusu gibi. Büyük kuşatmayı yarmalıyız Büyük ekonomik sõ- kõntõnõn ve toplumun bireylerini yerle bir eden işsizlik furyasõnõn ül- kemizde kendini nispe- ten geç ortaya döküşü, küskün ve mağdur kit- lelerin 29 Mart seçim- lerinde tam ağõrlõklõ bir tepkisel varlõk göstere- meyeceğini maalesef düşündürtüyor. İki ay sonraya sarkabilecek bir seçimde bu tepkilerin çok daha gürül gürül akmasõ ihtimali bulu- nabilirdi. AKP’nin ken- dinden çok emin gö- züktüğü bazõ büyükşe- hirlerde de sarsõlmasõ söz konusu olabilirdi. Ancak, 29 Mart’ta bile mağdur ve ezilmiş yurttaşlarõn bir biçimde mevcut iktidarõn karşõ- sõnda, henüz küçük de olsa bir direniş tavrõ koymasõ beklenmelidir. Ama amansõz yeşil ku- şatmayõ gerçekten ya- racak olan hareket sa- dece bununla sõnõrlõ de- ğildir. Çözümsüzlük bulut- larõnõn karartarak sar- maladõğõ ufuklar, böy- le bir dönemde çok zin- de davranõş göstermesi gereken bazõ yurttaş ke- simlerinde moralsizliğe ve umutsuzluğa yol açabilir. Oysa, bu kesimlerin canlõ ve direniş zinde- liği içinde bulunduğu- muz bu kuşatmayõ yar- madaki ana etken ola- caktõr. Kafa karõştõran belirsizlikler, gönül çe- len umutsuzluklar, her şeyden önce, kendi içi- mizde kontrol etmemiz gereken edilgenlikler- dir. Dramlaştõrõlarak, bu 29 Mart “son umut- tur; çözümsüzlüğün önünün alınmasında verilecek son savaş- lardandır” demeyelim. Ancak bu 29 Mart’õn çok iyi kullanõlmasõ ge- reken bir şans olduğu- nu gerçekçi biçimde saptayalõm. Yakõn çev- rede ulaşabildiğimiz her bireye dilimizin dön- düğü kadar bu seçimde sandõk başõna gidilme- sinin öneminin ve AKP’ye gitmeyecek oylarõnõn sayõsõnõn art- tõrõmõnõn altõn değerini anlatmaya çalõşalõm. AKP’nin büyük ve or- ta boy kentlerini çevre- leyen alanlara, son beş yõlõn vahşi iç göç olgu- suyla yerleştirdiği bin- dirilmiş kõtalarõn san- dõklara koşacağõnõ bi- lelim. Yurtsever, ulusalcõ, namuslu bireylerin oluşturduğu yurttaşlar kesiminde onlarõnkine yakõn bir disiplin için- de sandõğa gitme mec- buriyetinin bulunduğu- nu da bilelim. Çünkü, bizden eksilerek veril- miş oylar genel seçim ile karşõlaştõrõlmalõ ola- rak dikkate alõnacak tek yerel seçim türü olan “il genel meclisi üyeleri” seçiminin sonucunu şöyle değiştirebilecek- tir: AKP’nin oylarõ sa- bittir. Son genel se- çimde aldõklarõ 17 mil- yon dolaylarõndaki ge- çerli oylarõ bu sefer de tutturabilirler. Fazla dikkati çekmeden araya sokuşturulmuş yakla- şõk beş milyonluk yeni seçmen kitlesinin ne tür bir mekanizmayla, kime dağõlarak gidece- ği belli değildir. Ama AKP’nin bu ka- rõşõklõktan nasibini bel- li şekilde almasõ ihti- mali yüksektir. Dolayõ- sõyla oylarõ 17 milyon mertebesinde ve belki çok hafif üzerinde çõ- kabilir. Ama, geri kalan tüm kesimler genel mo- ralsizlik, umursamaz- lõk ve umutsuzluk ha- vasõ içinde; CHP’ye kõrgõnlõk ve küskünlük psikolojisinin de tuza- ğõna düşerek sandõğõ sabote ederse toplam oy sayõsõ mecburen aza- lacaktõr. Bu durumda, oy yüzdesi hesabõnda kendi sabit oyunu tut- turmasõ ihtimali hâlâ bulunan AKP’nin ek- meğine yağ sürecektir. Seçim sonrasõ böbür- lenmelerine yol aça- caktõr. Üzerinde yürüdüğü- müz dikenli yolu daha da uzatacaktõr. Tuhaf isimli garip davalarõn da bindirmesiyle, Bal- bay’larõn başlarõna da- ha nice çoraplar örül- mesine meydan vere- cektir. Belli bir sosyal çevreye daha da fazla yõkõntõ verecektir. Bun- larõ göze alamayõz. Hep birlikte bir direnmeye ve bunun ilk aşamasõ olarak da sandõk başõna koşmaya mecburuz. Bu kadar iyi yetişmiş adama, bunca beyin ve gönül insanõna, sevgiyi ve güzellikleri böylesi- ne kucaklamaya hazõr büyük yurttaş kitleleri- ne sahip bir ülkede biz bu kuşatmayõ yarabil- meliyiz. Yaracağõz. Büyük Kuşatma... Erhan KARAESMEN 29 Mart “son umuttur; çözümsüzlüğün önünün alõnmasõnda verilecek son savaşlardandõr” demeyelim. Ancak bu 29 Mart’õn çok iyi kullanõlmasõ gereken bir şans olduğunu gerçekçi biçimde saptayalõm. Yakõn çevrede ulaşabildiğimiz her bireye dilimizin döndüğü kadar bu seçimde sandõk başõna gidilmesinin öneminin ve AKP’ye gitmeyecek oylarõnõn sayõsõnõn arttõrõmõnõn altõn değerini anlatmaya çalõşalõm.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear