24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 21 ŞUBAT 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 21 Şubat SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Mehmet Sevigen Neden Hiç Utanmıyor? “Arkadaşım ‘Buraya ortak olur musun?’ diyor... (Alnımızda enayi mi yazıyor? Kısmet ayağımıza gel- miş! Göz göre göre tepecek halimiz yok ya!) Herkes hayatını geçindirecek… (Şunun şurasında dünyalığımızı yapıyoruz. Çoluk ço- cuğun geleceğini garantiye alıyoruz. Ne var bunda bü- yütecek?) Vekiller iş yapmıyor mu? (Benim durumumda bir fevkaladelik mi var? Türki- ye’nin tüm siyasi sınıfı, tüm seçilmişleri; ezcümle; dün- yalıklarını bu benim yaptığım işler yoluyla yapıyor.) Etik olmayabilir doğru… (Teoride doğru; yapılan etik olmayabilir…) Ama çok da büyük etik olmayan bir şey yok! (Ama teori başka, pratik başka. Pratikte bu ülkede kim kitabına göre yaşıyor ki? Günahı olmayan, kolu- nu kaldırsın ve ilk taşı o atsın! Bula bula günah keçi- si bir beni mi buldunuz? Herkes aynı günaha ortak ol- duğuna göre; doğallaşmış, sıradanlaşmış, içselleşti- rilmiş ve sonuna dek kabullenilmiş harbi bir pratikten söz ediyoruz. ‘Etik’ çığırtkanlığı yapanlar, boşa nefes tüketiyor. Burası Türkiye. Hayatın gerçekleri var. Ya- şam pratiğinin ‘bu’ olduğu ülkede, etik metik havagazı. Bırakın bu ayakları arkadaşlar. Tiyatro mu yapıyoruz? Hayatın gerçeklerine bakın!)” Sevigen’in “oksimoron ifadelerinin” karşılığını, si- zi bilmem; kafamda ben böyle çevirdim. Yeni merkez binasına ‘yeni etik’! Minimalist, çıplak, beyaz platformla çarpıcı bir te- zat oluşturan CHP’nin 6 oklu kırmızı bayrağı ve ult- ra modern kürsüsü önünde büyük bir rahatlıkla ko- nuşuyor Sevigen… Hatırlayamadığım kadar çok metrekare büyüklü- ğünde, bir o kadar çok trilyon liraya mal olan CHP’nin yeni genel merkezi -“akıllı binası!”- burası… Özel protokol salonları, toplantı salonları, yemek sa- lonları, konferans salonları, şehirlerarası otobüs ter- minallerine taş çıkartan özel otoparkı, TV stüdyola- rına fark atan özel basın bürosu, genel başkanın “oval ofisi” (!) ile Avrupa’nın tüm diğer sosyal demokrat par- tilerine(!) nal toplatan “yeni genel merkezinde”; haf- tanın kahramanı Sevigen, gazetecilerin “Panorama- gate” sorularını yanıtlıyor… Öylesine rahat, öylesine kendisiyle barışık bir “be- den diliyle” konuşuyor ki karşımda; aklımdan geçen ilk düşünce -“Hiç utanmıyor mu?”- sorusunun çen- geli havada asılı kalıyor. Mehmet Sevigen; hayır, belli ki hiç utanmıyor. “Utanmak” fikri aklının ucundan dahi geçmiyor. Utananlar; Ali Topuz gibi eski tüfekler… Sevigen emin. Genel merkezin “aklından”(!); koru- yuculuğundan, kucaklayıcılığından emin olduğu den- li sokaktaki adamla da aynı noktaya bakmaktan kay- naklanan bir emniyetle konuşuyor… Öyle ya! Sağda ya da solda; dinci ya da laik, so- kaktaki vatandaşın seçtiği temsilcilerin hepsi de şu ya da bu şekilde her gün bir başka biçimde su yü- züne vuran bir “güç simsarlığı” ya da “nüfuz ticare- tinin” parçası haline gelmişse; sanıldığı denli yadır- ganmayan, hatta tam tersine, içine girildiği ve bir kö- şesine eklemlenildiği ölçüde onaylanan; paslaşılan, paylaşılan bir yeni ahlak var demektir. Siyasetin “dokunulmazları” arasına katılanların, onlarla dirsek temasında olanların paylaştığı yeni bir ahlak kodu bu… “Yozluk ve yolsuzluk; bu coğrafyada kendimizi bil- dik bileli var olageldi. Bunun neresi yeni?” diyecek- siniz... Doğrudur. Yozluk ve yolsuzluk bu topraklarda ta- rih kadar eski. Ama bunun böyle “utanılmaz bir ideo- loji” olaraktan sergilenmesi ve yedi düvele göz göre göre ilan edilen bir yeni “etik/ahlak anlayışına” dö- nüşmesi yeni. Mehmet Sevigen; CHP Genel Merkezi’nin çiçeği burnunda “akıllı binasının” da temsil ettiği bir yeni ah- lakın yazılı olmayan kuralları içinden konuşuyor. Öyle olmasa hiç yüzü kızarmadan ve uluorta “Ben de şunun şurasında milletin tüm vekilleri kadar ah- laksızlık ettim. Herkesin yaptığı yerde, ahlaksızlık ar- tık ahlaksızlık sayılmaz!” anlamına gelen laflar eder mi? Not: Yazıyı geçtiğim saatlerde Sevigen’in istifa ha- beri geldi. Mehmet Sevigen, kendisinden beklenen ahlaki ve vicdani bir durum muhasebesi gerekçesiyle değil; seçim takvimiyle yoğunlaşan baskılar nedeniyle zorla istifa etti. Sevigen’in istifasına dek uzanan ve par- tisine büyük hasar veren ayak sürçme döneminde ser- gilenen tablo, aynen yukarıdaki gibi olduğundan ya- zımı değiştirmeye gerek duymadım. nilgun@cumhuriyet.com.tr Korunan Mekân Abdullah Gül, şubat başında, yaşamında ayrı bir yer tutan Suudi Arabistan’a resmi ziyaret yapmış, zemzem suyu ve hurma ile geri dönmüştü. Temaslarını değerlendirirken de “Suudi Arabistan, kutsal mekânların koruyucusu bir ülkedir” demişti. Gül’ün bu sözleri, emekli diplomat-yazar Daver Darende’nin son kitabı “Diplomatın Not Defteri”nde anlatılan Cidde’deki bir mekânı anımsattı bize. Darende, geçmişte Türkleri arkadan hançerleyen Arap emirlere, şeyhlere önderlik eden İngiliz casusu Lawrence’in evine gösterilen özel ilgiyi okurlarına şöyle aktarıyordu: “Lawrence’in bir zamanlar oturduğu dört katlı, küçük bir sarayı andıran bina Cidde’deki Ticaret Bankası gökdeleninin karşısındaydı. Geniş bir bahçede yer alan binanın dış sıvaları aslına uygun olarak restore ediliyor, içerde Suudlu mimarlar çalışıyordu. Müze müdürü, binanın Osmanlı döneminde yapıldığını, Lawrence’in Hicaz’dan ayrılmasından sonra evin İngiltere büyükelçisinin resmi konutu olarak kullanıldığını söyledi. Binanın içinde Osmanlı dönemine ait eşyalar, süslemeler aynen korunuyordu. Cidde’de Osmanlı dönemine ait yapıların yok denecek kadar az olmasına, bazılarının bakımsızlıktan göçüp gitmesine karşın, Lawrence’in oturduğu bu binanın iç mimarlar tarafından titizlikle onarılması dikkat çekiciydi. Lawrence’in evini korumak için ellerinden gelen tüm çabayı harcıyorlardı. Benim Cidde’de görevli olduğum yıllarda yıkılmaması için yaptığımız tüm girişimlere karşın Mekke’de Osmanlı döneminden kalan birkaç yüzyıllık görkemli Ecyad Kalesi buldozerlerin acımasızca kıyımına uğrarken Suudlu yetkililer kıllarını kıpırdatmamışlardı. Oysa Lawrence’in evi büyük bir titizlikle korunuyordu.” Bir çağ daha atladık Necisiniz? Sol dergisi, “Afyonu- nuzu Almayı Unutmayın” köşesinde, televizyonlar- daki “evlendirme” prog- ramlarından bir alıntı yap- mış: “Az önce 71 yaşındaki bir beyefendiye talip ola- rak gelen bayan soruyor: - Karizmatik misiniz? - Hayır, emekliyim.” Alanında uzmanlaşmış büyükelçi düzeyindeki diplomatların siyasilere, yaygın ifadesiyle “kana- at bildirmesi” Türk dış politikasının önemli bir geleneğiydi. Siyasilerin, uluslararası ilişkilerin kar- maşık ve duyarlı yolla- rında Türkiye’nin ulusal çıkarlarını koruyarak yü- rüyebilmeleri açısından önemli bir işleve sahip bu gelenek, AKP hükümeti ile birlikte ciddi anlamda aşındırıldı. Artık dış politikamız, Recep Tayyip Erdo- ğan’ın “hoca” sıfatıyla onurlandırdığı baş da- nışman Ahmet Davu- toğlu’nun ellerinde. Bu yüzden Recep Tay- yip Erdoğan’ın deyimiy- le “monşer”lere pek ge- rek duyulmuyor. Böylece AKP bir dev- rime daha imza atmış oldu: Diplomaside “kanaat bildirme” dönemi ka- pandı, “bodoslama” ça- ğına girildi. Etik üzerine İstanbul Milletvekili Meh- met Sevigen, adının karıştı- ğı işi şöyle tanımlıyor: “Milletvekilleri iş yapmıyor mu? Etik olmayabilir, doğ- rudur. Biz de paramızı koya- rak iş yapalım dedik, ama ol- madı. Çok büyük etik olma- yan bir şey yok.” Limitet siyaset sayesinde ahlak dersleri yeni yeni üni- teler kazanıyor: Çok büyük ahlaki, çok ah- laki, az ahlaki, az çok ahla- ki... Ya ahlaki olmayan? O hiçlikle buluşmuş bir kavramdır ve bazılarının ki- taplarında yeri yoktur... İçin için AKP, Altındağ’da toplum- sal dönüşüm projesi yürütü- yor ya... CHP Altındağ Belediye Başkan adayı Ümit Buğ- daycı anlattı: Gültepe’de yapılan konut- lardan 212’si hak sahipleri- ne -o da en az 50 bin lira borçlandırılarak- dağıtılmış. Geri kalan 572 konut TOKİ ve belediyeye ayrılmış. Rant için... Kazıkiçibostanları’ndaki sanayi esnafı bu bölgeden bıktırılarak uzaklaştırılıyor ya... Boşalan işyerleri mafya yöntemleri ile satın alınıyor- muş. Rant için... AKP’nin Altındağ’da 2007 seçimlerinden çıkardığı 120 bin oy var ya... Bölgedeki 100 bin yeşil kartlıya kömür, yiyecek, gi- yecek vb. yardımlar dağıtılı- yormuş. Acep ne için? Her şey bir somut gerçeğin ekranlara taşınması ile başladı. YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın, türbanın üniversiteye sokulması girişimleriyle ilgili olarak TBMM Başkanı Köksal Toptan’a “Sayın Başbakan, ‘Aman dikkat et, kimse duymasın, yoksa hepimizin ipini çekerler’ dedi” sözleri Meclis Televizyonu aracılığıyla tüm Türkiye’ye duyurulmuştu. Sen misin duyuran... TBMM Başkanı Köksal Toptan’a göre, Meclis Televizyonu Müdürü Nihat Bük büyük bir suç işlemişti ve mutlaka cezalandırılmalıydı. Üstelik, Kemal Kılıçdaroğlu-Melih Gökçek tartışmasından sonra Kılıçdaroğlu’nun TBMM’de gazetecilerin konuyla ilgili sorularına verdiği yanıtlar da Meclis TV’de yayımlanmıştı... Nihat Bük, Toptan tarafından önce istifaya zorlandı. Hakkında soruşturma açıldı. “Soruşturmaya gerek olmadığı” raporuna karşın kınama cezasına çarptırıldı. Yetmedi, görevinden alınıp müşavir yapıldı. Bu da yetmedi, 1300 lira maaşla “kurum dışına” çıkarıldı, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na şube müdürü yapıldı. Özetle, Nihat Bük’ün ipi çekildi! Çekilen ip İnanç ve Irk Üzerinden Sol Politika Yapılmaz ERCAN YEŞİLYURT Geçenlerde bir süredir gör- mediğim Muşlu bir avukat ah- babıma rastladım. 1971’den önce sosyalist olarak TİP’te yöneticilik yapmış, şimdi ken- disini “Kürt sosyalisti” diye ta- nımlayan birisi. 2007 seçimle- rinden önce oyunu kime vere- ceksin diye sorduğumda ya bağımsızlara (yani DTP’ye) ya da AKP’ye vereceğini söyle- mişti. Ben kendisine sosyalis- tim diyen birisinin böyle söyle- mesine hem inanmak isteme- dim hem de tepki gösterdim. Son karşılaşmamızda “Abi neredesin, hani devrim yapa- caktık” diye takıldım. Yok de- di, biz size güvenmiyoruz. (Biz dediği Kürtler, siz dediği Türk- ler). Ne oldu abi deyince, “Si- zin devletiniz 12 Eylül’den son- ra bizi dövdü” dedi. Ne diyor- sun abi ‘sizin’ dediğin devlet si- zi dövdü de Türk sosyalistle- rini Mamak’ta, Metris’te, Da- vutpaşa’da, Karadeniz’de pik- niğe götürüp eğlendirdi mi, dedim. Eğer 12 Eylül’de bir milyon insan sorgulandıysa bunun en az sekiz yüz bini Türklerdi. Yani bu ülkede ya- şayan, düşünen, değişim is- teyen herkese en acımasızca muamele yapıldı. Ve devletimiz eziyet konusunda herkese eşit davrandı. Kendisine solcuyum diyen herkesin bilmesi gerekir ki bu dincilik de Kürtçülük de, ikisi de Amerikan projesidir. Dinci- lik bu ülkede 1945’ten sonra, son ayrımcılık ve Kürtçülük sol hareketin geliştiği 1970’ler- de başladı. Türklerden ayrı örgütlenen Kürt hareketleri olarak ortaya çıktı. Tarihlere dikkat edilirse birincisi gerici- liği, dinciliği örgütleyip gelişen Sovyetler’e karşı kalkan olarak kullanmak; ikincisi gelişen dev- rimci dalgayı bölüp tesirsiz hale getirmek. Din ve millet üzerinden po- litika olmaz. İkisi de doğuştan gelen özelliklerdir. İnsanlar ne milletini ne de dinini seçebilir, değiştirebilir. Sol, değişim üze- rine politika üretir. Hiç kimse- ye dinini ya da milletini değiş- tirmesi teklif edilemez. Birisi- ne benim dinim ve kökenim seninkinden daha iyidir, ben asilim sen de benim gibi ol de- nebilir mi? Böyle bir zorlama ya faşizmdir ya da şeriatçılıktır. Hiç kimsenin inancı ya da et- nik kökeni yok sayılamaz, sa- dece kabul edilir. Bu farklılık- lar solda prim yapmaz ve kul- lanılmaz. Solun kılavuzu bi- limdir ve sol, değişimi esas alır. Sol, toplumu tanımaya çalışır ve gelişimine göre değiştir- mek için uğraşır. Sol, tartışmalarını ve politi- kalarını değişmez şeyler üze- rinden yapmaz. Hiç kimsenin dini ya da milleti solu ilgilen- dirmez. Sol için insanların üre- timdeki yeri ve konumu önem- lidir. Toplum yapısının, toplu- mun geleceği için nasıl değiş- tirilmesi gerektiğini tartışır sol. Ülkemizdeki politik tartışmaları bu alana taşıyabilirse ancak o zaman sol başarılı olabilir. Ülkemizdeki Kürt sorunu ve dini dayatmalar, solun önüne konmuş Amerikan projeleri- dir. Görüldüğü gibi altmış yıl- dır çok da başarılı olmuştur. Bu ülkede bir şeyler yapıla- caksa birlikte yapılacaktır. Farklılıklar üzerinden solculuk yapılmaz. Kalkınmanın ve ge- lişmenin kaynağı nitelikli ye- tişmiş insandır. Türkiye ve in- sanımız ekranlarda gördükle- rimiz değildir. Yetişmiş, nitelikli insanların görülebilmesinin ik- limi ve ortamı yoktur ülkemiz- de, insanları çaresizliğe iten bu yapıdır. Bu yapıyı değiştirmek iste- yenler ortak akıl oluşturup bir- likte hareket etmek zorunda- dır. Yoksa yeni bir Kenan Ev- ren çıkar, gider Hakkâri’de, Di- yarbakır’da, Muş’ta “hepimiz Türküz” der ve meydandakileri “yaşa paşa” diye yeniden ba- ğırtır. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Hindistan-cevizi kabuğundan ya da abanozdan yapõl- mõş dilenci çana- ğõ... Böreği, çiçeği ve terazisi vardõr. 2/ Oyunda cezalõ çocuk... Yüksek makamdaki devlet adamlarõ. 3/ Tekir cinsinden bir balõk. 4/ Çin müziğine özgü bir tür flüt... Müslümanlõkta mezhep kuran kimse. 5/ Sakarya iline özgü bir tür tatlõ... 1954’te Metin Toker ta- rafõndan yayõmlanan haf- talõk haber dergisi. 6/ Şai- rin kişisel duygularõnõ tut- kuyla dile getirdiği şiir türü... Doku teli. 7/ Gönül alõcõ davranõş. 8/ Nazi partisinin hücum kõtasõnõ simgeleyen harfler... İs- yankâr... Kale hendeği. 9/ Felsefede, nesnel gerçekliğin temel özelliklerini yansõtan kavramlarõn her biri... Kaba bir mizah anlayõşõna dayanan oyun türü. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Sütle yapõlan bir tatlõ... Kenar süsü. 2/ Nine... “Erkek- ler” anlamõnda eski sözcük. 3/ Kaplamacõlõkta kullanõ- lan ince tahta. 4/ Yapõsõna girdiği sözcüğe “iki, çift” an- lamõ katan yabancõ önek... Cemaate namaz kõldõran kim- se. 5/ Memelilerde protein metabolizmasõnõn son ürünü olan ve idrarla dõşarõ atõlan azotlu bileşik... Yankõ. 6/ Es- ki Yunan’da lir eşliğinde söylenen şiir... Siirt ilinde bir kaplõca. 7/ Orhan Kemal’in bir romanõ. 8/ Suudi Ara- bistan’õn plaka imi... Hatay ilinde bir õrmak... Tümör. 9/ Kategori, grup... İran asõllõ bir kavim. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 B O D U R C U K A R U M O Y A N L L A M P A S A A H R E R E N D A K Ç A L H I R A K L A B A Z A F E R M O R Z E F İ R A N H A S M A K E T 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Çizerimiz Semih Poroy yıllık izninin bir bölümünü kullandığından çizgilerine ara vermiştir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear