Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
İki Okul
GERİDE bıraktığımız hafta sonunda Mülkiye,
kuruluşunun 150. yılını, Galatasaray da 528. yılını
kutladı. Bir kısmı imparatorluğu bir kısmı da
Cumhuriyeti kapsayan yıllar boyunca ülke
tarihinde önemli roller oynamış bu iki okulun
kuruluş yıldönümlerini aşağı yukarı aynı günlerde
kutlamak, ilginç düşüncelere yol açan bir
rastlantıydı.
Her iki okulun da, farklı nitelikte ve derecede
olmakla birlikte, bazı bakımlardan aşağı yukarı
birbirine benzer işlevleri yerine getirmiş
olmalarından ileri gelen bir ilginçlik söz konusu.
Şimdi Ankara Üniversitesi’nin Siyasal Bilgiler
Fakültesi olarak bilinen Mülkiye, Tanzimat’tan
sonraki Islahat döneminin ürünüdür. Mekteb-i
Fünun-u Mülkiye, Batılı ölçülere uygun bir
yönetim yapısı oluşturmak isteyenlerce ve iyi
yetişmiş kamu görevlisi gereksinimini karşılamak
amacıyla 1859’da kurulmuştu. Padişahların
“mülk”ü sayılan ülkenin iyi yönetilmesi için bu
yetişmenin bilime dayanması gerekiyordu. Bu
nedenledir ki, okulun adına önce “fünun”
sözcüğü, sonra da “şahane” sıfatı eklenmişti,
Ama, bu adı kısaltan ve İkinci Meşrutiyet’le
birlikte “şahane” sıfatından da vazgeçen, okulun
kendisidir. Bu bakımdan, Mülkiye kamu
görevlerini, “kul” zihniyetiyle değil, ülkeyi
kucaklayıcı bir “sahip” yaklaşımıyla yönetmek
için yetiştirilen yurtseverlerin ocağı oldu.
Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkmayı
düşündüğü Mütareke günlerinde bestelenen ve
“Ey vatan! Gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz”
diye başlayan marşın başka bir anlamı olabilir
mi?
Hayli bina değiştiren kurumun 1936’da
başkent Ankara’ya yerleşmesi de, çağdaşlaşma
özlemini gözyaşları dinmiş bir vatanda gidermeyi
simgelemez mi?
Mülkiye İkinci Meşrutiyet’le birlikte “şahane”
sıfatını attığı gibi, Galatasaray “Mekteb-i
Sultanî”si de cumhuriyet ilanıyla “sultanî” lafını
attı.
İkinci Bayezıt’ın devşirme içoğlanlarını Mekteb-i
Hümayun’a hazırlamak için 1481’de kurduğu
Galata Sarayı Mektebi kamu hizmetine bilimsel
donanımlı insan yetiştirmenin ilk aşaması olarak
düşünülmüştü. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasıyla
bu okul önemini yitirdi ve Beyoğlu’ndaki bina
Islahat dönemine kadar çeşitli öğretim
kuruluşlarınca kullanıldı. Okulun 1868’de Sultanî
adıyla Fransızca ağırlıklı ve gayrımüslimlere de
açık bir liseye dönüştürülmesini İkinci
Abdülaziz’e tavsiye eden, Sadrazam Âli Paşa ile
Hariciye Nâzırı Saffet Paşa’dır.
Ama, Mülkiye’de yetişenler gibi Galatasaray’da
yetişenler de, padişah ve onun paşaları için değil,
kimler için çalışmak gerektiğini öğrenmişlerdi.
Öğrenmenin özgürleşme ve güçlenme demek
olduğunu biliyorlardı.
Batı’ya özenilerek kurulan ilk kurumların ve
okulların yoz bir yabancılaşmaya yol açmasından
korkuluyordu. Tam tersi oldu; bunlar çağdaş
yurtseverliğin önemli birer simgesi durumuna
geldiler, hep öyle kalacaklar.
mumtazsoysal@gmail.com
T
ürkiye devasa ve giderek ağõrlaşan bir
sorunla karşõ karşõyadõr. “Kürtçülük
fitnesi ve PKK sorunu” Türki-
ye’nin ayağõnda bir prangadõr. Bun-
dan kurtulmadan Türkiye’nin eko-
nomik ve sosyal alanlarda ciddi bir atõlõm yap-
masõ düşünülemez. Bu sorunun çözümü için si-
yasi, diplomatik, ekonomik, sosyal ve kültürel
alanlarda alõnmasõ gereken önlemlerin başõnda,
Kuzey Irak’ta yuvalanmõş olan PKK unsurlarõ-
nõn tasfiyesi gelmektedir. Bu amaç, Türkiye’nin
karşõlaştõğõ PKK/Kürtçülük sorununun çözü-
münde öncelikli bir önem taşõyor; çünkü ger-
çekleştirilemediği takdirde diğer önlemlerden bir
sonuç alõnmasõ mümkün değildir. Ne var ki AKP
hükümeti, terörle mücadelede terörün tasfiyesi
hedefini terk ederek, terör örgütü ile müzakere
ve uzlaşõya yönelmiştir. Nitekim, önce “Kürt
Açılımı”, sonra “Demokratik Açılım” ve ni-
hayet “Milli Birlik Projesi” olarak adlandõrõ-
lan, ucu açõk, içeriği ise hâlâ kalõn bir müphemiyet
perdesi arkasõnda õsrarla gizlenen bu girişim, esas
itibarõyla PKK’yi muhatap almayõ ve uzlaşmayõ
öngörüyor. Oysa, değişen küresel ve bölgesel
dengeler nedeniyle oluşan koşullar, Türkiye’ye
terörle etkin bir mücadele yürütebilmesi için bu-
güne kadar rastlanmayan avantajlõ bir konum
sağlamõştõr. Bu açõdan, AKP stratejisi şu üç ne-
denle son derece hatalõ ve sakõncalõdõr.
PKK’ye yönelik strateji
temelden yanlış
Birinci neden, önceki dönemlerde, PKK’ye
karşõ verdiği mücadelede bunaltõcõ ve kõsõtla-
yõcõ dõş baskõlarla karşõlaşan Türkiye’nin, ha-
len bu alanda daha rahat hareket etmesine im-
kân sağlayan bir dünya ve bölge konjonktü-
ründen yararlanmasõdõr. Bu yeni siyasi ortamõn
oluşmasõnda başta gelen faktörler, ABD’nin
Irak’taki askeri varlõğõna son vermek hususun-
daki kararõ ve Obama yönetiminin, yaşamsal çõ-
karlarõnõn bulunduğu Ortadoğu jeopolitik ekse-
ninde istikrar sağlanmasõ için Türkiye’nin des-
teğine ihtiyaç duymasõ ve bunu alenen dile ge-
tirmesidir.
İkinci neden, bölgesel siyasi dinamiklerin,
PKK’yi yalnõzlõğa iten, hareket alanõnõ daraltan
ve örgütün güç aldõğõ kaynaklarõ kurutan bir doğ-
rultuda oluşmasõdõr. Örgüt de bunun farkõndadõr.
Ancak, AKP hükümetinin birden uzlaşma ha-
vasõna girmesi, PKK’nin direncini güçlendirmiş
ve çözülme psikolojisine girmesini önlemiştir.
Böylece, müzakereye oturuncaya kadar kuyru-
ğu dik tutma inancõ örgüte hâkim olmuştur.
AKP hükümeti akla ihanet ediyor
Üçüncü neden, Türk Silahlõ Kuvvetleri’nin
(TSK), ilk defa olarak, tüm güç ve enerjisini PKK
ile mücadeleye hasredebileceği bir durumdan
yararlanmasõdõr. Günümüz koşullarõnda, Tür-
kiye’nin “dış askeri tehdit algılaması” çarpõ-
cõ biçimde değişmiştir. Nitekim, Dõşişleri Bakanõ
Davutoğlu’nun bakanlõğõnõn bütçesinin TBMM
Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülmesi sõ-
rasõnda bu konuda yaptõğõ değerlendirme ay-
nen şöyledir:
“Bırakın kısa dönemi, orta dönemde dahi,
hatta uzun dönemde dahi, Türkiye ile her-
hangi bir komşusu arasında büyük ölçekli bir
savaş, kriz değil, küçük ölçekli bir tansiyon
yükselmesi bile beklenmiyor.” Buna mukabil,
Türkiye’yi içerden ve dõşardan kõskaç içine
alan PKK terörü, yegâne acil tehdit haline dö-
nüşmüştür.
Sonuç olarak, TSK bugün tüm güç ve ener-
jisini, PKK terörüne odaklamak imkânõna sahiptir.
Yukarõdaki değerlendirmemiz şu gerçekleri or-
taya koyuyor: Son 25 yõl zarfõnda Türkiye, ge-
rek küresel, gerekse bölgesel koşullar açõsõndan
PKK ile mücadelede hiçbir zaman bu kadar mü-
sait bir ortamdan yararlanmamõştõr.
Bölgesel dinamikler, PKK’yi yalnõzlõğa iten ve
örgütün güç aldõğõ kaynaklarõ kurutan bir doğ-
rultuda oluşmaktadõr. Bunlara ilaveten, TSK, ilk
defa tüm gücünü ve enerjisini PKK ile müca-
deleye odaklayabileceği bir konumdadõr. Bu du-
rumda, AKP hükümetinin, terörü tasfiye stra-
tejisini terk ederek, PKK’yi muhatap almasõ ve
-dolaylõ veya dolaysõz- terör örgütü ile müzakere
sürecine yönelmesi akõl ve mantõkla bağdaştõ-
rõlamaz.
Oluşan bu zeminde, Türk hükümeti, eğer Ku-
zey Irak’taki PKK unsurlarõnõn silah bõrakmak
için Türkiye’nin kapõsõnõ çalmasõnõ istiyorsa, o
zaman stratejisi, terörle uzlaşmaya değil, terö-
rü tasfiyeye odaklanmalõdõr. Kuzey Irak’taki te-
rör unsurlarõ üzerinde moral çöküntüsü yarata-
cak, onlarõ bozguna uğratacak ve silah bõrak-
malarõna yardõmcõ olacak strateji budur. İktida-
rõn tutumu ise, hem akla, hem de ulusal çõkarla-
ra ihanettir.
‘Çatışma tuzağı’ kavramı
Amerikalõ strateji uzmanlarõ tarafõndan “ça-
tışma tuzağı” olarak tanõmlanan kavram da,
Türkiye’nin terörle mücadele stratejisinin
PKK’nin tasfiyesine odaklanmasõnõ zorunlu kõ-
lõyor. “Çatışma tuzağı” kavramõnõ geliştiren Pa-
ul Collier ve Nicholas Sambanis adlõ Ame-
rikalõ akademisyenler, 1945’ten bu yana dünyada
cereyan eden 125 değişik çatõşmanõn ayrõntõlõ
analizlerini yapmak suretiyle şu iki sonucu sap-
tamõşlardõr: (1) Çatõşmanõn bir tarafõn kesin bir
mağlubiyetiyle sona erdiği hallerde, gerçekleş-
tirilen uzlaşma uzun ömürlü olmaktadõr. (2) Bu-
na mukabil, taraflarõn uzlaşma aramalarõ so-
nucunda sağlanan barõş ise, çoğu zaman kõsa sü-
reli olmakta ve “çatışma tuzağı” süreciyle kar-
şõlaşõlmaktadõr. Bu durumda, taraflardan biri bi-
raz dinlenip toparlandõktan sonra tekrar çatõş-
mayõ başlatmaktadõr. Ve barõş-savaş dönemle-
ri açõk uçlu bir süreçte birbirini izlemektedir…
AKP’nin uzlaşma stratejisine “çatışma kav-
ramı” perspektifinden bakõlacak olursa, bu stra-
tejinin Türkiye’yi tüketecek ve parçalayacak bir
nitelik taşõdõğõ anlaşõlõr. Bölgedeki Pankürdist
ideolojiye bağlõ güç odaklarõ, siyasi bir kimli-
ğe dönüşmüş olsa da PKK’den Türkiye’ye kar-
şõ sinsi emelleri için yararlanmak isteyecek ve ör-
gütü canlõ tutmak için çaba sarf edeceklerdir. Bu-
gün Türkiye’nin karşõsõnda, hâlâ Barzani’nin hi-
mayesinden yararlanan ve ondan almakta olduğu
maddi ve moral destekle, kendi müzakere şart-
larõnõ Türk devletine dayatmak isteyen bir PKK
varsa, nedeni budur.
Yeni askeri-politik
konsept ve yapılanma
Bu durum, Türkiye’nin Irak’õn kuzeyine ve
PKK’ye karşõ yeni bir strateji geliştirmesini zo-
runlu kõlõyor. Bu strateji kapsamõnda TSK, sivil
zayiata yol açmadan ve bölgenin huzur ve is-
tikrarõnõ bozmadan PKK’yi etkisizleştirmeyi ön-
gören bir askeri-politik konsept ve askeri kuvvet
yapõlanmasõ geliştirmelidir. Amaç, uçar bir-
liklerle yapõlacak “cerrahi” nitelikte operas-
yonlarla “nokta hedeflerin” sürekli vurularak
PKK örgütünün güven duygusunun yok edilmesi
ve çözülme psikolojisinin yaratõlarak teslime
zorlamak olacaktõr. Bu bağlamda yapõlacak ilk
operasyonlardan biri de, ABD tarafõndan
uyuşturucu kaçakçõsõ olarak ilan edilip mali var-
lõklarõna el koyulan terörist başõlardan Murat
Karayılan, Zübeyir Aydar ve Ali Rıza Al-
tun’un baskõnla inlerinden kaçõrõlõp Türk ada-
letine teslim edilmeleri olmalõdõr.
İsrail, Telaviv’den 4200 kilometre uzaklõktaki
Entebbe Havaalanõ’na tereyağõndan kõl çeker gi-
bi harekât yaparak İsrailli rehineleri kurtarabili-
yorsa, NATO’nun ikinci büyük ordusu diye öğün-
düğümüz TSK’nin avucunun içi gibi bildiği ya-
nõ başõndaki bölgede bu tür operasyonlar yapa-
mamasõ kabul edilebilir mi?
Sonuç olarak, terörle mücadele alanõnda son
25 yõl zarfõnda hiçbir zaman bugünkü kadar
olumlu koşullarla karşõlaşmamõş olan Türkiye,
bu durumdan yararlanmalõ ve PKK’yi tasfiyeye
odaklanmõş bir strateji izlemelidir. Dõş odaklar
tarafõndan AKP iktidarõna dayatõlan PKK ile mü-
zakere stratejisi Türkiye’yi selamete değil fela-
kete götürür. Yanlõş strateji, yanlõş ilaç gibidir…
Öldürür!..
Yanlõş Strateji, Yanlõş İlaç Gibidir... Öldürür!..
Şükrü M. ELEKDAĞ CHP İstanbul Milletvekili
Son 25 yõl zarfõnda Türkiye, PKK ile mücadelede hiçbir zaman bu kadar
müsait bir konjonktürden yararlanamadõ. Bu nedenle, AKP iktidarõnõn PKK’yi
tasfiye stratejisi yerine terör örgütü ile müzakere stratejisine yönelmesi akõl
ve mantõkla bağdaşmaz...
SAYFA CUMHURİYET 7 ARALIK 2009 PAZARTESİ
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
Kadõn Karnemizdeki Kõrõklar...
Mevsim ne olursa olsun bazen hep
kar yağar ya! Bugünlerde hava kar
yağõşlõ seyrediyor. Güven duygu-
sunun yerini giderek kuşku alõyor.
Yaşama tutunmak gün geçtikçe
zorlaşõyor. Korku iklimi hayatõn
her alanõna egemen oluyor. Bu ko-
şullarda güneşli yaz yağmurlarõ ni-
ye yağsõn ki?
Cumhuriyet değerleri ve kaza-
nõmlarõmõz tartõşmaya açõlmõşken,
babalanmalarla, efelenmelerle, pos-
ta koymalarla yatõp kalkarken, yapõ-
lanlara şaşõrmaktan çevreye şaşõ ba-
karken hava parçalõ bulutlu nasõl ol-
masõn ki?
Evliya sabrõnõn bile yetmediği bir
süreçten geçiyoruz. Yol haritasõ arar-
ken zorlandõğõmõz, çõkõş kapõlarõnõ
gösterirken horlandõğõmõz bir süreç
bu. İyisi mi nefes almak için biraz ge-
rilere gidelim, derin bir iç çekişle de
olsa ayrõ bir duyarlõlõk yaşadõğõmõz
onurlu bir tarih sayfasõnõ aralayalõm.
5 Aralõk 1934 biz kadõnlarõn ha-
yatõna eşitliğin, seçme ve seçilmenin
kazõndõğõ tarihtir.
5 Aralõk 1934 vatanõ vatan yapan
kuşağõn kadõna verdiği değerin altõ-
nõ, altõn değerinde çizdiği tarihtir.
5 Aralõk 1934 yedi düvele meydan
okurken canlarõnõ cömertçe harca-
yanlarõn, kan ve can pahasõna çiz-
dikleri yol haritasõnda kadõnõ Cum-
huriyet projelerinin temeline oturt-
tuğu tarihtir.
Seçme seçilme hakkı
5 Aralõk 1934 1.5 milyarlõk İslam
coğrafyasõnda kadõnõn kaderini de-
ğiştirebilen tek laik ülke olan Türki-
ye Cumhuriyeti’nin kadõnlarõna ver-
diği değeri ilan ettiği tarihtir. Bu
anõmsamanõn ardõndan gelelim gü-
nümüze. Kadõnõ 1930’lu yõllarda
böylesine gönendiren bir ülkenin
2009 yõlõ karnesi ne yazõk ki kõrõklarla
dolu. Meclis’teki temsil oranõmõzla,
karar mekanizmalarõndaki yerimiz-
le, siyasal partiler ve yerel yönetim-
lerdeki azõnlõk koridorlarõmõzla gel-
diğimiz ve getirildiğimiz yer mey-
danda. Bize dayatõlan roller ve biçi-
len modeller ortadadõr.
1935 yõlõnda ülkenin büyük ço-
ğunluğu eğitimsizken, yõllar süren sa-
vaşlar ülke ekonomisini çökertmiş-
ken, kadõnõ ön plana çõkaran anlayõş
15 milyon yurttaşõn temsilcisi olarak
TBMM’ye 18 kadõn milletvekili so-
kar. Bugünse seçmenlerin yüzde
50.73’ü kadõnken, kadõn nüfusu 35.5
milyona ulaşmõşken, TBMM’de 550
koltuğun ancak 50’si kadõnlara aittir.
2009 yõlõnda TBMM’de işgal etti-
ğimiz 50 koltuk, oran olarak 1935
Meclisi’nin gerisindedir. Gelişmek-
te olan ülkelerde, demokratik düze-
ne geçişleri bize göre çok daha yeni
olan Doğu Bloku ülkelerinde, Türki
cumhuriyetlerde ve Müslüman ül-
kelerin çoğunda bu oranlar ülkemi-
zin çok ilerisindedir.
Diplomasõz 10 gencin 7’sinin kõz
olduğu günümüzde, kadõnõn işgücü-
ne katõlõmõnõn yüzde 22’ye düştüğü
ülkemizde küresel cinsiyet uçurumu,
ülkemizi, kadõnlarõna en kötü mua-
mele eden ülkeler arasõnda ilk 10’a
koymuştur. Kadõn-erkek eşitliği sõ-
ralamasõnda 134 ülke arasõnda 129.
sõradayõz. Pek çok Avrupa ülkesin-
den çok daha önce bize sağlanan hak-
lara rağmen, geldiğimiz yer dikkat çe-
kicidir, onur kõrõcõdõr, üzücü, sarsõcõ
ve düşündürücüdür. Atatürk Türki-
yesi’nin eşit ve çağdaş kadõnlarõndan,
dört duvar arasõna hapsedilen kadõ-
na niye ve nasõl gelindi? Kadõna bi-
çilen görev ve dayatõlan rollerde, bu
köklü değişime kimler, niçin izin ver-
di? Geldiğimiz noktada öncelikle
bu adresleri sorgulamak, yargõla-
mak ve bazõ adlarõ da büyük harflerle
anmak gerekir.
Her 4 kadõndan biri fiziksel ve cin-
sel şiddet görüyorsa, ocak-kasõm
arasõ 135 kadõn kendini yakmõşsa, 47
kadõn silah ya da iple intihar etmiş-
se, 50 kadõn “namus” adõ altõnda öl-
dürülmüşse bu önemsenmesi gereken
bir sorundur.
Töre cinayetleri
Kadõnla olan meselesini bir türlü
çözemeyen, buna niyeti de olmayan
toplumumuzun bir başka kanayan ve
hayatõ kana bulayan yarasõ da aile içi
şiddet ve töre cinayetleridir. Bu ko-
nu; zamanõn şifalõ ellerine bõrakõla-
cak, yasalarõn insafõna terk edilecek,
magazin basõnõna havale edilecek ka-
dar hafif bir konu değildir. Bu sorun
öncelikle toplumun kadõn ve erkek
ayrõmõ olmadan üzerine gitmesi ge-
reken bir insanlõk ayõbõ ve bir insan-
lõk dramõdõr. Bunun için de öncelik-
le toplumun kadõna, erkeğin kadõna,
kadõnõn kadõna bakõşõnda köklü de-
ğişimler olmalõ, erkek erkeğe mu-
habbetin, cemaat kültürünün, kaba-
lõğõn ve hoyratlõğõn hüzün dolu fo-
toğrafõ ortadan kalkmalõdõr.
Her derdin gelip ulaştõğõ son nok-
ta kadõnsa, çocuk yaşta evlilik, ço-
keşlilik, berdel gelip kadõnõ buluyorsa
Van’da yapõlan araştõrmada olduğu
gibi “Bir daha dünyaya gelirsem
kadın olmak istemem” diyenlerin
sayõsõ artar. Yoksulluk kadõnla ne-
redeyse özdeş hale gelir. Yoksulluk
ve hastalõk iki tren rayõ gibi uzayõp gi-
der. Hayatõn pahalõ, canõn ucuz, he-
le de kadõn hayatlarõnõn daha da
ucuz olduğu ülkemizde töre cezayõ
baştan kesince, o çarkõn dişlileri ara-
sõnda kadõn, gençliğini, hayallerini,
aşklarõnõ, çilesini öğütüp un ufak
eder.
İmza atmayõ bilmeyen, ama dayak
atmayõ iyi bilen erkeklerin elinde, der-
manla tanõşmadan, itilip, kakõlõp,
savrulan o olur. “İş istiyorum” di-
yen kadõna “Evdeki işler yetmiyor
mu?” diyen bakanlar var oldukça,
dayak izlerinin yüzünde ve ruhunda
haritalar çizdiği kadõn sayõsõ artar.
Şimdi rakamlarõ üst üste koyalõm. 6
milyon okuryazar olmayan kadõnõ-
mõzõ, 6 milyon cinsel ve fiziksel
şiddet gören kadõnõmõzõ düşünelim.
Bu rakamlarõ belleğimize yazalõm ya
da küpe yapõp kulağõmõza takalõm ve
hiç çõkarmayalõm!
Sorunlarõn az, sorumlularõn çok ol-
duğu nice 5 Aralõk’lara…
Neşe DOSTER