Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Adım
adım
Küba
devrimi
G 26 Temmuz 1953:
Yaklaşõk 100 kişilik bir
gerilla grubu Moncada
Kõşlasõ’na saldõrdõ. Çoğu
hayatõnõ kaybetti. Fidel
Castro ve Raul
Castro’nun da içlerinde
olduğu sağ kalanlar
yakalandõ. Fidel 15 yõl ceza
aldõ.
G 1955: Batista, yurtiçi ve
yurtdõşõndan gelen baskõlar
üzerine, tüm siyasi
mahkûmlarõ serbest bõraktõ.
Castro kardeşler
Meksika’ya sürgün
edildiler. Orada Che
Guevara ile tanõştõlar.
Meksika’da, İspanya İç
Savaşõ’na katõlmõş olan eski
askeri lider, devrimci
Alberto Bayo tarafõndan
eğitildiler. “26 Temmuz
Hareketi” burada kuruldu.
G Kasım 1956:
Meksika’da eğitim gören 82
kişi Küba’ya gitmek üzere,
Fidel Castro önderliğinde
Granma yatõna bindiler.
G Aralık 1956: Karaya
çõktõktan sonra düşülen
pusuda pek çok gerilla
hayatõnõ kaybetti. Sağ kalan
12 kişi Sierra Maestra’ya
varõp buluşmayõ başardõlar.
Fidel Castro, Che Guevara,
Raul Castro ve Camilo
Cienfuegos da
aralarõndaydõ.
G 1957-Haziran 1958:
Dağlarda Batista
garnizonlarõna küçük çaplõ
saldõrõlar. Kentlerde
Batista’nõn misilleme olarak
uyguladõğõ baskõ.
G Temmuz 1958: Küba
ordusunun Verano
operasyonu. Castro
kuvvetlerinin direnişi.
G 1 Ağustos 1958:
Geçici ateşkes görüşmeleri.
G Ağustos 1958: Castro
güçleri karşõ saldõrõya geçer.
G Kasım 1958: Che
Guevera, Camilo
Cienfuegos ve Jaime Vega
komutasõndaki üç kol Santa
Clara’ya doğru ilerledi.
Jaime Vega kolu yok edildi.
G 30 Aralık 1958:
Camilo Cienfuegos,
Yaguajay’õ aldõ.
G 31 Aralık 1958:
Cienfuegos ve Guevara’nõn
kuvvetleri Santa Clara’ya
girdi.
G 1 Ocak 1959: Bu
haberleri alan Batista
uçakla Dominik
Cumhuriyeti’ne kaçtõ.
G 2 Ocak 1959: Castro
kuvvetleri Santiago de
Cuba’ya, Che Guevara ve
Cienfuegos da Havana’ya
girdiler.
G 6 Ocak 1959: Fidel
Castro, Havana’ya geldi.
CMYB
C M Y B
5 ARALIK 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
DİZİ 9
H
avana’nõn anlatõlasõ taksilerin-
den biriyle eski şehre gidiyoruz.
Eski Amerikan arabalarõ rengâ-
renk boyanmõş, yeşilin, mavinin, kõrmõ-
zõnõn, sarõnõn en canlõ, en parlak tonla-
rõyla... Evlerin balkonlarõnõ, verandala-
rõnõ, tüm şehri süsleyen çiçeklerin, her
yerden fõşkõran tropikal bitki örtüsünün,
heykel gibi kaktüslerin renkleri asfaltõn
üstünde dolaşõyor taksilerle birlikte. Es-
ki Havana’yõ olduğu gibi korumuşlar.
Üzerlerinde “1855”, “1846” gibi tarih-
ler yazan evlerin arasõnda dolaşõyorsunuz.
Hiçbir şey yõkõlmamõş, Batista dönemi-
nin zengin evlerine halkõ yerleştirmişler,
her aileye nüfusuna göre paylaştõrmõşlar
iç avlulu, verandalõ, iki, üç katlõ güzelim
evleri. İki kişilik bir aile iki oda almõş, da-
ha kalabalõk olan üst kata yerleşmiş. Her
yer tertemiz. Ama su önemli bir problem.
Kuyularla halletmeye çalõşõyorlar bu so-
runu. Her avluda bir kuyu var.
“Küba’yı anlamak için, bizim alış-
tığımız tüketim toplumu kalıplarından
sıyrılarak bakmak lazım çevreye” di-
yorum kendi kendime. Gerçekten de
Havana’nõn hiçbir yerinde reklam pa-
nolarõ, billboard’lar, neon õşõklarõ yok.
Gürültü kirliliği yok. İnsan gözünün, ku-
lağõnõn ve ruhunun dinlendiğini fark
ediyor. Doğanõn ve kâinatõn (“evren” di-
yemeyeceğim, kusura bakmayõn) orta-
sõnda daha bir bütünleşmiş, daha bir hu-
zurlu hissediyor kendini. Sokakta polis
veya asker baskõsõ yok. Dünyada suç ora-
nõnõn en düşük olduğu ülkelerden biri Kü-
ba, insan sokaklarda gece geç saatlerde
bile canõnõn istediği gibi gezinebiliyor.
Ekonomik sõkõntõdan dolayõ yaşanan
elektrik tasarrufu nedeniyle, sokak lam-
balarõndan ölgün bir õşõk yayõlõyor belki,
ama “Ada”nõn havasõyla öyle güzel ör-
tüşüyor ki o sönük õşõklar, insanõ kõsõt-
layan değil, özgürlük havasõnõ yaygõn-
laştõran, insanlarõn içtenliğiyle buluşan bir
atmosfer yaratõyorlar. İlginçtir, Küba’da
bulunduğum sürece yüksek sesle bağõran
çağõran, kavga eden hiç kimseye rastla-
madõm. Avrupa başkentlerinde sõk sõk ya-
şadõğõm “kendini savunma” içgüdüsü-
ne hiç kapõlmadõm. Siyahlarõn, beyazla-
rõn ve melezlerin, õrk ve din farklõlõkla-
rõnõn hiçbir ayrõm gözetilmeden, hiçbir
baskõ görmeden özgürce yaşadõğõ bir ül-
ke Küba. Yaşayan bir “Utopia.”
Che ve Camilo
Gece otelin önünden bindiğimiz tak-
siden bizi güzel bir restorana bõrakma-
sõnõ rica ediyoruz. Havana’da çok sayõ-
da bulunan “casa/restoran”lardan biri-
ne götürüyor bizi. “Casa” ev demek. Git-
tiğimiz restoran da sahiplerinin aynõ
zamanda yaşadõğõ bir ev. Ev sahibimiz
bizi klasik eşyalarla süslü bir salonda
ağõrlõyor (kaldõğõmõz otelde de gezdiği-
miz birçok yerde de klasik eşyalar hep
korunmuştu; anlaşõlan “Kültür Devri-
mi” saçmalõğõ Küba’ya uğramamõş) ve
“Burası, bir zamanlar Che’nin de
oturduğu evdi” diyor. Evin bir odasõ
Che’ye, “Commandante”ye ayrõlmõş,
fotoğraflarõ, mektuplarõ, hakkõndaki ga-
zete kupürleriyle bir köşe yapõlmõş. “En
uzun koşu”nun, Devrim’in en güzel gü-
len adamõ bakõyor bize köşesinden.
Zaten Havana’nõn her yerinde iki ki-
şinin resimleri, heykelleri, afişleri çõkõ-
yor insanõn karşõsõna: Che Guevara ve
Camilo Cienfuegos. Hele Devrim Mey-
danõ’nda bir apartman boyu yapõlmõş
õşõklõ Che ve Camillo resimleri õşõl õşõl
parlõyor.
Fidel Castro, “Ben politik liderim,
hiçbir şekilde tabulaştırılmak iste-
mem” demiş ve hiçbir yere resminin,
heykelinin konulmasõnõ istememiş. Ama
Che’yi ve Camilo’yu her yere nakşet-
miş Küba halkõ, “insanoğlunun genç-
liği, umutları üstüne” yazõlmõş desta-
nõn kahramanlarõnõ unutmamõş. Che,
Bolivya dağlarõnda öldürüldüğünde
(1967) 39, Camilo Küba’da bir uçak ka-
zasõnda öldüğünde (1959) 27 yaşõn-
daydõ. Mahir Kõzõldere’de öldürüldü-
ğünde (1972) 26, Deniz asõldõğõnda
(1972) 25 yaşõndaydõ. 68’in belki de en
önemli ve aslõnda az tartõşõlmõş yanla-
rõndan biri, “insanoğlunun gençli-
ği”nin isyanõ oluşuydu.
Gittiğimizrestoransahiplerininaynõzamandayaşadõğõbirev.EvinbirodasõChe’yeait
Devrimin estetiği
K
õsa süre önce yitirdi-
ğimiz Claude Lévi-
Strauss’un ilginç bir
saptamasõ var: “Bir siyasal
düzenin muhalifleri varo-
lan düzeni gönüllü olarak
kabul etmezler; onu toptan
mahkûm edip, sanki yaşa-
nan dönem koskoca bir
araymış da bunun sonunda
yaşam yeniden başlaya-
cakmış gibi, tarihin dışına
atarlar.” İdeolojik tavõrdan
çok bir “ruh hali”ni yansõ-
tan bu varoluş biçimi, yüz-
yõllardõr, hatta bin yõllardõr in-
sanõn toplumsal doğasõnda iç-
kinleşmiş “altınçağ özle-
mi”ni ifade ediyor kanõmca.
Mikhail Bakhtine, “Fran-
çois Rabelais’nin Eserleri
ve Ortaçağ ile Rönesans
Döneminde Halk Kültü-
rü” adlõ kitabõnda, “Resmi
bayramların aksine kar-
navalın egemen gerçeklik-
ten ve mevcut rejimden bir
tür geçici kurtuluşun, bü-
tün hiyerarşik ilişkilerin,
imtiyazların, kuralların ve
tabuların geçici olarak yü-
rürlükten kaldırılmasının
zaferi” olduğunu yazar. Kar-
naval, “geçici olarak ütopik
evrensellik, özgürlük, eşit-
lik ve bolluk krallığına gi-
ren halkın ikinci yaşamının
büründüğü biçim”dir. Evet
doğrudur, “biz” mevcut dü-
zeni “toptan mahkûm edip,
sanki yaşanan dönem kos-
koca bir araymış da bunun
sonunda yaşam yeniden
başlayacakmış gibi, tari-
hin dışına” atmõştõk. Sonra
“karnaval zamanı” sona
erdi, “resmi zaman”a dön-
dük, geride, 20. yüzyõlõn ba-
şõndan beri yaşanan ve özel-
likle ikinci yarõsõnõn ilk çey-
reğinde doruk noktasõna tõr-
manan bu kaynaşmayla genç-
leşmiş bir dünya kaldõ. Bo-
livya’ya giderken babasõna
yazdõğõ veda mektubunda,
“Bir kez daha topukları-
mın arasında Rossinan-
te’nin sağrısını hissediyo-
rum; kolumda kalkanım,
yine yola koyuluyorum”
diyen Che bir yanõyla, bu
“gençleşme”nin en önemli
simgelerinden biri olduğu
için evrenselleşti. Bir diğer
özelliği ise “trajedi kahra-
manı” niteliklerine uyan
kimliğiydi.
Che Guevera, “altınçağ
özlemi”ni hayatlarõnda so-
mutlaştõran, devrim dalga-
sõnõ hep en üst noktasõnda ya-
şamak isteyen, sadece em-
peryalizme karşõ değil, kos-
koca bir sistemi sonunda çö-
küşe götüren “takım elbise-
li, gri fötr şapkalı, siyah
paltolu” zihniyete karşõ da
dünya ölçeğinde direnen ya-
põnõn ürettiği en yetkin trajik
kahraman ve bu nedenle dev-
rimin estetiğiydi. Jean-Paul
Sartre’õn Che’nin ölümü-
nün ardõndan “Ben bu ada-
mın yalnızca bir aydın de-
ğil, aynı zamanda çağımı-
zın en yetkin insanı olduğu
kanısındayım” deyişi boşa
olmasa gerek.
Heiner Müller geliyor
sonra aklõma. Yõl 1992, Mar-
silya’da Uluslararasõ Akdeniz
Tiyatro Enstitüsü’nün top-
lantõsõnda konuşuyor. Konu,
çağõmõzda trajedi yazõmõ.
Heiner Müller ikide bir du-
daklarõnõn kenarõna sõkõştõr-
dõğõ Havana purosunu elin-
deki çakmakla yakõyor. Bir
ara konuşmayõ kesiyor, çak-
mağa bir bakõyor, başõnõ kal-
dõrõyor, “Elimizde bir bu
kaldı, durmadan tutuştu-
ruyorum ki sönmesin” di-
yor, sonra devam ediyor:
“Aslında çağımız trajediler
çağı. Ama bu trajedileri
yazan çıkmadığı için dönüp
dönüp eski trajedileri gü-
nümüze taşıma gereksini-
mini duyuyoruz.”
Camilo Cienfuegos Gorriaran (6 Ocak 1932-28 Ekim 1959)
İlk eğitimini doğduğu kent
olan Calabazar de Sagua’da al-
dõktan sonra, Havana’ya geldi.
Sanata eğilimliydi ve San Ale-
jandro Güzel Sanatlar Akade-
misi’ne girdi. Ama ekonomik
zorluklar nedeniyle eğitimine
devam edemedi. 1954 yõlõnda
Batista diktatörlüğüne karşõ mü-
cadele eden öğrenci hareketleri-
ne katõldõ. Polis tarafõndan takip
edilmeye başlanõnca ABD’ye,
oradan sõnõr dõşõ edilince de
Meksika’ya gitti. Orada Küba’ya
doğru yola çõkmaya hazõrlanan
Fidel Castro ile tanõştõ ve Gran-
ma yatõna binen 82 gerilladan bi-
ri oldu. Küba’ya çõktõktan sonra
pusudan kurtulup Sierra Maes-
tra’ya ulaşabilen 12 kişiden biri
de Camilo’ydu. Önceleri Er-
nesto Che Guevara komuta-
sõndaki müfrezede yer aldõ.
1958’de Fidel onu müfreze ko-
mutanlõğõna (Commandante) ter-
fi ettirdi. Komutasõndaki 700
gerillayla birlikte Batista kuv-
vetlerine karşõ verilen savaşta bü-
yük başarõlar elde etti. Özellikle
Yaguajay şehrini almasõyla ün
kazandõ. Bu zafer Santa Cla-
ra’nõn da düşmesine yol açarak,
Batista’nõn ülkeyi terk etmesine
neden oldu. 1 Ocak 1959’da
Che’yle birlikte Havana’ya gir-
di. Devrim’den sonra Fidel Cas-
tro tarafõndan ordu komutanlõğõ-
na getirilen Camilo, 28 Ekim
1959 tarihinde kendisini Cama-
guey’den Havana’ya götüren
uçağõn denize düşmesi sonucu
yaşamõnõ kaybetti. Castro ve Che
ile birlikte Küba devriminin en
önemli üç isminden biridir. Her
yõl 28 Ekim’de Kübalõ öğrenci-
ler “Una flor por Camilo” (Ca-
milo için bir çiçek) diyerek onu
denize çiçekler atarak anarlar.Camilo Cienfuegos.
K Ü B A V E C H E G U E V A R A ’ N I N A N I M S A T T I K L A R I
HEMINGWAY’İN
KAHVESİNDE
MOHİTO
H
avana’da
Büyük
Katedral
meydanõna açõlan dar
sokaklardan
birindeki
“Hemingway’in
kahvesi”ndeyiz.
Ünlü yazar Küba’ya
geldiğinde hep
burada otururmuş.
Rengin Samurçay,
Miraç Eronat,
Ahmet Erkut,
Ötüken Hürmüzlü
birlikte “mohito”
içiyoruz. Küba’ya
özgü bir içki
“mohito.” Benim
içkiyle aram her
zaman hoş değildir,
ama “mohito” bir
başka. Nanenin ve
buzun serinliğiyle
şekerkamõşõndan
yapõlan romun
yakõcõlõğõnõ
birleştiren bir
“fenomen”.
Müzikle dansõn her
an iç içe yaşandõğõ
Havana’nõn gezici orkestralarõndan biri
çaldõklarõ kõpõr kõpõr Latin ezgisinin
ardõndan, “Commandante Che
Guevara”yõ söylemeye başlõyorlar. “Ayşe
Emel kendine gel” diye çimdikliyorum
bacağõmõ, “sen şu anda Havana’dasın ve
Che Guevara’nın şarkısını dinliyorsun.”
Müziğe Türkçe sözlerle eşlik ediyorum.
Bundan tam on yõl önce BEKSAV tiyatro
atölyesinde sahneye koyduğum “Çok
Uzaklardan Geliyoruz” oyununda biz bu
güzelim şarkõyõ Ali Berktay’õn yazdõğõ
sözlerle söylemiştik: “Yaşlı yorgun
dünyada / Sen genç kanın isyanıydın /
Çatık kaşlar ormanında / Işıl ışıl
sıcaklıktın / Adın / serin yiğit bir yel /
Ayak izlerin dağlarda / Devrim /
gülüşünle güzel / Commandante Che
Guevara.”
Metin Demirtaş’õ da unutmuyorum bu
arada: “Bizim
de dağlarımız
vardır Che
Guevara /
Bakma şimdi
durgunda bir
şahan gibi
duruyorsa /
Yorgundur,
savaşlar
görmüştür,
çeteciler
barındırmıştır
/ Yani satılmış
değillerdir hiç
tüfek
patlamıyorsa /
Alaçamın,
mor meşenin
ardına silah
çatıp yatmaya / Bizim de dağlarımız
vardır Che Guevara.”
Kahvede burayõ ziyaret eden ünlülerin
resimleri ve yazõlarõ var: Salvador Allende
“Dünyanın en güzel mohitosu burada
yapılır” yazmõş. Robert de Niro’nun,
Antonio Banderas’õn da resimleri gözüme
çarpõyor. Ve tabii Ernest Hemingway’in
Castro ile birlikte çekilmiş resmi...
SÜRECEK
Eski ile yeni iç içe
K
üba’yõ anlamak
için, bizim
alõştõğõmõz
tüketim toplumu
kalõplarõndan sõyrõlarak
bakmak lazõm çevreye
diyorum kendi
kendime. Gerçekten de
Havana’nõn hiçbir
yerinde reklam
panolarõ, billboard’lar,
neon õşõklarõ yok.
Gürültü kirliliği yok.
İnsan gözünün,
kulağõnõn ve ruhunun
dinlendiğini fark
ediyor.
Atatürk büstünün
önünde Devlet
Tiyatroları Genel
Müdürü Lemi
Bilgin ile birlikte.
Che Guevara’nın kızı Hildita 4 yaşındayken baba-
sı ile Antonio Nunez Jimenez arasında.
Devrim Meydanı’nda ışıklı Che resmi.
Mohito: Taze
nane yapraklarõ
bir ölçü soda ile
dövülerek
eziliyor, nanenin
rayihasõ sodanõn
içine katõlõyor.
Üzerine bol buz
konuyor ve
kadeh başõna 1-2
şekerle
karõştõrõlõyor.
Biraz da limon
sõkõlõyor. Sonra
bir ölçü rom
ekleniyor.
Kadehin içine
bir tutam daha
taze nane
yaprağõ konarak
servis yapõlõyor.