28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PERİHAN ERGUN Son aylarda gündem dolup taşarak izlenemez hale geldi. Öyle ki iç karartan, yaşama sevincini yitirten, ülkemiz ve halkımız için karamsarlık ve bazen de isyan duygularını çağrıştıran durumlarla karşılaşır olduk. Cumhuriyetimizin kuruluşuyla yerel kaynakları değerlendirme inancıyla üretilen tüm kurumlarımız “özelleştirme” tanımıyla anayasamızdaki KİT kurallarını dikkate almadan, yağma edilircesine elden çıkarıldı; bir de kalkınma nitelemesi eklenip “babalar gibi” satılarak, halkımız işsizlik, giderek de açlık, yoksulluk ve hatta etik bozulmalara gözle görülürcesine sürüklendi. Bu elle tutulurcasına ortada olanları iktidardaki yöneticiler görmezden ve duymazdan geliyorlar. Doğal olarak emekçilerimiz ve üretkenlerimiz hak aramak için sokaklara dökülüyorlar. Çünkü demokrasinin özü olan hak ve hukuk ortadan kaldırılınca meydanlarda aranma eylemini yaratıyor. 25 Kasım eylemiyle başlayan kamu emekçilerinin hak arayışları, giderek İstanbul’da 4300 eczacı, ilaç krizi nedeniyle yürüyüşe geçti. SGK’nin getirdiği kabul edilemez, teker teker anlaşma önerisini yadsıdılar. Bunun ancak odalarında verilen kararla eskisi gibi topluca anlaşmayla oluşabileceğini bildirdiler. Devamla İstanbul’da 930 itfaiye emekçisi İBB önünde hak aramak için toplandı. Eylemin engellenmesi için kendilerinin yangın söndürmede kullandıkları hortumlarla üzerlerine devirici sular püskürtüldü. Daha önce İMPAŞ’ın yönetiminde olan itfaiye ile İDO’nun bir bölümü, her nedense Deniz Feneri aktörlerinden, Kanal 7’nin de sahibi, yargılanma aşamasında olan Zekeriya Karaman’a ihale ediliyor. İstanbul’un canları pahasına yangınlarını söndüren görevlileri, işsiz ve aşsız kalacaklarının bilinciyle eylemlerini sürdürüyor. Her gün ihmalden doğan kazalarda canlarını yitirme korkusu içinde olan Tuzla Tersaneleri işçileri de intihar etme gösterimleriyle haklarını sağladılar. Bunların en büyük ve etken olanı 15 gün önce tüm illerde, özellikle de Ankara’da binlerce TEKEL işçisinin direnişiyle devam edenidir. Çaresizlikle çoluk çocuğunu, evini barkını arkada bırakarak özelleştirilmeleri nedeniyle kazanılmış haklarının yok sayılmak istenişini, kadın erkek birlikte, sloganlarıyla duyuraya çalışıyorlar. Emeğin değerini bilmenin bir insanlık görevi olmasına karşın düşmana sıkılırcasına tazyikli sularla, biber gazlarıyla, polis coplarıyla sindirilmeye çalışılan emekçiler, direnerek devletten duyarlık bekliyorlar. Gecikmeli de olsa İstanbul merkezli 9 sendikanın başvurusuyla Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun toplanması sağlandı. 25 Aralık Cuma günü sabahı bir saat iş geciktirmesiyle başlayan direnişi, yetkililere her cuma saati yükselterek duyuruncaya kadar sürdürülmesi kararını aldılar. Dileğim emekten gelen Sayın Başbakanın “yan gelip yatma” söyleminden vazgeçerek, soruna eğilmesidir. Öğrencim olan Ulaştırma Bakanı, 25 Kasım direnişine katıldıkları için görevden alınan 16 TCDD makinistini işlerine döndürdü. İlk eylemdeki arkadaşları için direnen 26 isçisine de sağduyuyla aynı hakkı tanıyacağını umuyorum. Bunları duyumsayıp düşünürken iki anım da canlandı. Çocukluğumdan beri Haliç’e bakan evimizin karşısındaki -şimdi Kadir Has Üniversitesi olan, o günlerin TEKEL bünyesindeki tütün ve kutu fabrikaları- Fransızlara ait olan Reji’nin kamulaştırılarak, devlet kurumu oluşu, ailem ve toplumumuzda sevinç yaratmıştı. İkincisi de Zonguldak maden işçilerinin direniş ve Ankara’ya yürüyüşlerine SHP İstanbul Kadın Komisyonu Başkanı olarak tümüyle kadın üyelerimizle hak arayışına katılışımızdır. Öyle ki geceleri kaldırımların üstünde donma tehlikesi içinde üşümemize karşın Bolu’ya kadar yürüyüşte onlarla birlikte oluşumuz sonucu, emekçilerin haklarının kabulü övüncümüz olmuştu. Umudum Tekel işçilerinin direnişinin de haklı istemleri yönünde oluşması, toplumdaki karamsarlığın giderilmesidir. Fener Rum Ortodoks Patriği’nin, Lozan’da azınlıkların ülkeyi kötüleyici siyaset yapmama yasağı kararına karşın ABD’de CBS TV’sine verdiği röportajda kırıcı söylemlerle hak arayışını, eski bir İstanbul Özel Öğretim Kurumları yöneticisi olarak haklı haksız yönleriyle irdeleyecektim. Yer darlığı nedeniyle bugün bunu yapamadığım için üzgünüm. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com Emeğe Saygı Kutsal Görevdir HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com 29 ARALIK 2009 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Ülkeyi ikiye böldüler: Pazarlama tekniği! Kurmay Necati Cebe: “Ankara’da öyle ‘kurmay’lar var ki artık Genelkurmay Başkanlığı’na bile operasyon yapılabiliyor!” Şamil Necati Yıldırım: “Şamil Tayyar serbest, Mustafa Balbay ise Silivri toplama kampında derdest!” Özel İlhan Gülek: “İslamcı şair İsmet Özel... Neler yemişsin ki bugüne kadar böylesi çok özel, taştı pislikler ağzından şimdi bir güzel!” YağmurDeniz Baltalar belimizde, ajanlar elimizde! SÜMÜKLÜ veya sümüksüz Cumhuriyet düşmanlarını izlemeye başlayınca elemanlarını hükümetin polisinin eline teslim edip cezaevine gönderen Milli İstihbarat Teşkilatı, nasıl olduysa İzmir’de Yunanistan Başkonsolosluğu’nda Yunan ajanları yakalamış. Civan padişahı Fatih Sultan Recep’ten görev süresi sayısız kere uzatmalı Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Emre Taner’in bu büyük başarısına rağmen, nedense Engin Balım yurttaş sıfatıyla, ortada bir “casusluk olayı” olduğu halde konunun hiç de heyecan verici bir tarafı bulunmadığını söylüyor: “Bir kere Yunan ajanları, James Bond filmlerindeki gibi ya da en azından bizimkilerin çevirdikleri filmlerdeki gibi bir şişe su ile kroki, plan, proje, formül yutmaya kalkışmamışlar bile! Ama yine de Türkiye’yi hâlâ ciddi devlet olarak ele alıp ajan yolladıkları için komşuya teşekkür etmeliyiz. Gerçekten zahmet etmelerine hiç gerek yoktu. Türkiye’deki iktidar yalakası gazetelere abone olmaları yeterdi. Çünkü üst düzey yetkililerin telefon konuşmaları en hızlı şekilde yalaka gazetelerde yayımlanıyor. Yine de eksik bir unsur kalmışsa, onu da canlı yayında televizyonlar veriyor!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” BİR haberin en güzel yanı, satır arasına saklanmış kısmı olmalı. Civan padişahının serbülenti Bülent Arınç’a suikast iddiası da nereden çıktı, diyenler için işte satır arasına saklanmış gerçek: “Arınç’ın evinin yakınlarında gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılan iki subayın ekibinde yer aldığı iddia edilen er S.T., teknik takibe takıldı, babasıyla yaptığı telefon konuşmasında Seferberlik Tetkik Kurulu binasında çok sayıda evrak yaktıklarını anlattı. Bu gelişme üzerine soruşturmayı yürüten savcı Mustafa Bilgili önceki sabah mahkemeden arama kararı aldırdı.” 27 Aralık 2009 tarihli Hürriyet gazetesinin 22. sayfasındaki “8 subay gözaltında” başlıklı haberin satır arasından işte böyle diyor. Er S.T.- Baba nassın, annem nassıl, kardeşlerim nassıl, yavuklum nassıl? Baba- Herkes iyi oğlum, sen nassın? Er S.T.- Ben iyiyiyim baba, rahatım iyi. Ankara’da havalar soğudu ama bizim burada bir kozmik odamız var, orada gizli evrakları yakıp ısınıyoruz. Geçen gün çok sayıda gizli evrak yaktık baba; yaka yaka bitiremedik. Ama iliklerimize kadar da ısındık baba. Baba- İyi, aferin oğlum, biz de tezekleri yakmaya başladık. Ama bizimkiler kozmik değil. Kozmik odadaki suikast planı iddiasında sadece Bülent Arınç’ın adı geçirilmiyor. Başbakan Sayın Recep’in, Meclis Başkanı Sayın Mehmet’in ve hatta Çankaya’daki AKP’li Sayın Abdullah’ın da adı ortalıkta dolaştırılıyor. Sonra bunlar ortaya çıkıp “Konu yargıya intikal etmiştir; ak mı kara mı kararı yargı verecektir” diye konuşuyor. Kamuoyunu kandırmak açısından zurnanın zırt dediği yer işte burası olmalı: Konu yargıya intikal etmiştir! Hemen akan suları durdurun çünkü konu yargıda! Bugün yürütülen süreç polis ve savcı marifetiyle yürütülen soruşturma sürecidir; içine asimetrik psikolojik savaş unsurlarının katılmadığını da kimse iddia edemez! Bugünkü süreç bir polis devleti sürecidir ve asker de polis tarafından kontrol altına alınmıştır! Gerisi trajikozmiktir! Trajikozmik SESSİZ SEDASIZ (!) GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Tuncay Özkan’ın Onur ve Demokrasi Savaşı “Hiçbir zalim, ister faşist olsun, ister tarikat cemaati, isterse dünyanın imparatoru olsun, Anadolu topraklarında zafer kazanamaz. Roma İmparatoru Sezar ki Tokat’ta bir kayaya kazıtmıştır ünlü sözünü ‘Veni Vidi Vici’ diye ve tutunamamıştır Anadolu’da. Timur yakmış, yağmalamış ama en büyük acıları yaşayarak çekilmek durumunda kalmıştır. 12 Eylül’ün faşist işbirlikçileri yenilmediler mi? Çağımızda cehaletin hiç bu kadar cüretkâr olduğunun görülmediği bu zamanlar da bitecek. Tarih Anadolu’da zalimin küfürsüz, zulmünün tiksintisiz, bedduasız anıldığını yazmamıştır” diyor Tuncay Özkan, “Ergenekon: Çook Gizli Örgüt Nasıl Kurulur?” kitabının önsözünde ve şöyle bitiriyor: “Bu yazıyı kaleme aldığım 11 Kasım 2009 tarihinde Silivri’de yasalara aykırı olarak, 24 saat kamerayla izlendiğim, ışıkların söndürülmesinin, zarfı açık olmayan, görülmeyen mektup yollamanın yasak olduğu, saat 22 sonrası suların kesildiği ve bütün görüşmelerimin kaydedildiği bu cezaevinde ve hücremde neyle suçlandığımı bilmeden, hakkımda hukuki bir iddianame olmadan ve itirazlarım okunmadan, hepsi aynı gerekçelerle reddedilerek zorla alıkoyuluyorum. Kendimi yurdumda esir sayıyorum. Hakları, hukuku, özgürlüğü entrikayla elinden alınmış bir esir. Cezaevi içinde bir mahkeme dahi olsa, hatta darağacı kurulsa, evrensel hukuka inançla, masumiyetimi ve inandıklarımı savunmaya devam edeceğim.” Silivri’de yaşanan her şey hem dram, hem de tarih dersi… İleride bu devirde yaşamış ama cesaretini toplayıp bu davaları şahsen izlemeye hiç gitmemiş olan sözde gazeteciler ve “kara aydınlar”, belki en azından yapmaya çalıştıklarını iddia ettikleri sözde meslekleri adına büyük bir pişmanlık duyabilirler… Silivri’de geçen hafta Özkan’ın savunmasını izledim. Aslında “izleyemedim”! Çünkü şöyle başladı Özkan: “Anayasanın 19. Maddesi ve CMK’nin şu, şu, şu maddeleri gereğince suçumu bilmek durumundayım. İddianame detaylı olarak suçun delilleri, işlendiği yer, zaman dilimi, hepsini bana bildirmiş olmalı. Ama ben herhangi bir kayda rastlayamadım. Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmaya çalıştığım söyleniyor ama ortada ne kanıt var, ne de eylem. Bana sunulan binlerce sayfa dosyadan ‘sen kendi suçunu biliyorsun, kendin oluştur’ deniyorsa, bunu hukukçu kimliğine yakıştıramam. Farz edin bir çoban olarak buradayım, okuma yazmam yok. Bildirin bana suçumu! Burada benim inançlarım yargılanmaktadır. Hayatımın tüm muhasebesini yapmaya hazırım. Suçlarımın ne olduğu bana bildirilirse hepsine teker teker yanıt vereceğim. Ama neyle suçlandığım bilinmiyorsa ve ısrarlı yazılı taleplerime yanıt bile verilmiyorsa, o zaman davanın düşürülmesini istiyorum.” Özkan en son 25 Eylül’de verdiği “suçunu öğrenme” talebinin akıbetini sordu. Savcılık şöyle yanıtladı: “Bu dilekçe tarafımıza ulaşmamıştır.” Orada, mahkeme heyeti ve savcıları birbirinden ayıran 10 metre içerisinde bu nasıl oldu diye şaşkın gözlerle birbirimize bakarken, Mahkeme “biz yollamamışız” diyerek durumu çözdü… İnsanın bir günlük özgürlüğünü bile elinden almak çok büyük bir ceza ve haksız yere yapılmış olma olasılığı varsa, burada tedbir cezalandırmaya dönüşüyor ve avukatların her biri mükemmel savunmalarında bunu dile getiriyorlar. “Balbay ilk gözaltına alındıktan sonra kaçtı mı? Hayır mesleğine döndü” diye hatırlatıyor avukatı Aydın Metin… Ve Hurşit Tolon’un avukatı Sezer: “Somut delillerle öne sürdüğümüz taleplerimiz karşılanmıyor. Şüpheye düşüyoruz: Ülkemde yeni bir hukuk anlayışı mı var?” Daha neler öğreniyoruz neler… Resmi evrakta sahtecilikten yargılanan “gizli” tanıklar, “Abi, Ergenekon’dan tutuklanmayız değil mi” diye yaptıkları espriler kendi önlerine suç dosyasında gelen sanıklar, Kamuran İnan’la saf ve doğal günlük siyasi görüşmeler yapan Mehmet Haberal gibi bir dünya değerinin suçları arasına böylesine masum cümlelerin girmesi, vs, vs… Sonuç mu? Mahkeme Başkanı aralarında Özkan, Balbay ve Özbek’in de olduğu isimlerin özgürlüğünü istiyor, fakat bu talep iki üyenin oylarıyla tıkanıyor... Özkan mı? O, tam iflah olmaz “Deli Dumrul”: “Beni serbest bırakırsanız yarın yine aynı mitinglerin daha büyüğünü düzenleyeceğim, kimse beni düşüncelerimden vazgeçiremez!” diye haykırmaya devam ederek geçen “savunma” (?) haftasını onuruyla tamamlıyor… bedri.baykam@gmail.com www.bedribaykam.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Yönetici, idareci. 2/ İpucu... Motorlu taşõtlarda direksi- yon ile tekerlek ara- sõndaki bağlantõyõ sağlayan mil. 3/ Ke- sintilerden sonra kalan miktar... Her- hangi bir etkiye ya- nõt olarak doğan söz ya da davranõş. 4/ Taş ya da maden çõkarõlan yer... İs- tenç zayõflõğõ. 5/ Federas- yon durumunda birleşmiş olan. 6/ İspanyollarõn se- vinç ünlemi... Şarkõ, türkü. 7/ “ --- tutmuş söylemez olmuş /Ağõzda dilleri gör- düm” (Yunus Emre)... De- ğerli bir süs taşõ. 8/ İlkel benlik... Kõzõl tüylü bir kuş... Bir nota. 9/ Köz- lenmiş patlõcan, sarmõ- saklõ yoğurt ve kõymayla yapõlan bir tür meze. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yabancõ korkusu, yabancõlardan nefret etme. 2/ Köy- deki işlerin elbirliğiyle bitirilmesi... Kadastro haritalarõnda parseller topluluğu. 3/ Boğa güreşçisi. 4/ Utanma, hayâ... Saçõ dökülmüş olan kimse... Boru sesi. 5/ Çelikçomak oyu- nuna ve bu oyunda kullanõlan değneğe verilen ad... Bir ma- ğazanõn yalnõz bir tür eşya satõlan bölümü. 6/ Sõkõntõ ver- me, üzme... Avuç içi. 7/ Karşõlõksõz yarar sağlanõlan yer. 8/ Yapraklarõ salata gibi yenen kokulu bir bitki... Bir tak- vim türü. 9/ Tehlikeli bir bağõrsak hastalõğõ... Sõcak böl- gelerde yetişen çok sert bir ağaç. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K A L A C O Ş K Ö Z E M E K A R F A G O T A R A T O R A R A K E L T E L E M E R İ T İ M K İ R K E S Ş A L R Ö L Ö V E E T A R A R F O R A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear