24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN Sayın Şan ve Şeref… MERİÇ VELİDEDEOĞLU Halk arasında, yediklerimizin rahatlıkla “sindirilmesi” için dile getirilen bir söylem vardır. Derler ki: “Yemekten sonra ya kırk adım atacaksın, ya da sırtüstü yatacaksın!” Kuşkusuz “sırtüstü” yatmak varken, ne diye yürüyelim; ayrıca “sırtüst” yöntemi, insanı bir güzel gevşetir de; gözler kapana kapana sonunda büsbütün kapanıverir, “sindirim” işlemi de kolayca olup biter. Bu durumda “sindire sindire” ya da Arapça “hazmettire hazmettire” denildiğinde, “uyuttura uyuttura” demek istendiğini anlamamız gerekiyor. Bu yöntemi Başbakan Erdoğan çok beğenir ve kullanır. “Ey cemaat!” der; “Söylediklerimi, istediklerimi size ‘hazmettire hazmettire’ yaptıracağım!” Uyutulacağımızı anlar; sindirimi başlatırız; böylece iş biter, yenisini bekleriz. Örneğin, seçimlerde “dokunulmaz”lara “dokunacağız” dedi. Seçilince dokunmaya yanaşmadı; “yanaşamadı”. Haklı; insan kendine ve kendisine bu denli bağlı olanlara -sözgelimi Dengir Mir Fırat’a- nasıl kıyabilir ki? O zaman “hazmettire hazmettire” yöntemini uyguladı; sonuç ortada; “dokunulamaz”ları çok rahat. “Deveyi hamuduyla birlikte yutma” sürdürülebilir de, denenebilir de... Ülkenin limanlarını, havaalanlarını, yeraltı kaynaklarını -AB ülkelerinde bile görülemeyen bir boyutta- özelleştirip, bu yolla yabancılara satışını, güzelce “hazmettire hazmettire” gerçekleştirmedi mi? Ancak simit satarak eğitimini sürdürebildiğini belirtip, şu anda ailesinin inanılmaz boyuttaki varsıllığının, oğlunun sünnetinde gelen bir kilo altınla elde edildiğini, yine “hazmettire hazmettire” yutturmadı mı? “Elhamdülillah ben şeriatçıyım!”; “Laiklikle Müslümanlık bir arada kesinlikle olamaz!”; “Referansımız İslamdır!”; “Hedefimiz İslam devleti!” dedi, ilkin omuzlarımıza çıkardık; ardından bunları “hazmettire hazmettire” içimize öyle sindirdi ki, ikinci kez tepemize çıkartıp oturttuk. Say say bitmez bu tatlı “hazmedişler” . Gerçi şu sıralarda Erdoğan’ın bu yöntemine “dış kaynaklı” bir gölge düşer gibi oldu. Azerbaycan da “hazmettire hazmettire” programı içindeydi, ama bu komşu ülkenin “hazım cihazı” pek istenen sonucu vermemiş sanırım. Öte yanda gerek bireylerin, gerek toplumların yaşamında, değil “hazmettire hazmettire”, başlarına silah dayansa bile sindiremeyecekleri konular, olaylar vardır. Yoksa bunlar bile “hazmettire hazmettire” bize sindirtildi mi? Başbakan bunu da mı becerdi? Biliyorsunuz, hafta başında 34 PKK’li, Silopi sınır kapısından geçerek Türkiye’ye geldi, terörist başının buyruğu ile. Türkiye’deki PKK yandaşları; PKK’yi bağrına basan DTP’liler; milletvekilleri; PKK’ye katılıp, Türkiye’ye yapılan insanlık dışı terör saldırılarında ölen bu gençlerin anneleri, babaları, eşleri, çocukları hep birlikte ellerinde PKK bayrakları, davullarla, zurnalarla zafer işaretleriyle candaşlarını karşıladılar. Öyle elli, yüz değil; binlercesi... İyi ama, PKK’nin şehit ettiği on binlerce gencimizin de anaları babaları, eşleri, çocukları yok mu? Onlar bu “maskaralık”lar sergilensin; “can”larını alanlar omuzlarda taşınsın diye mi “şehit” oldular. Silivre’de “devlet”in desteğiyle çizilen ve Erdoğan’ın AB’ye er geç bir “reform” gibi sunacağı bu “manzara” karşısında tüm şehit yakınlarının, bizlerin içleri parçalanmadı mı? Anımsayacaksınız, 2007’deki Cumhuriyet mitinglerine, katılımcı getiren yüzlerce otobüs alanlara kilometrelerce uzakta durdurulmuşlardı. Üstelik insanların otobüslerden inmesine bile izin verilmemişti. Oysa onların ellerinde PKK bayrağı değil Türk bayrakları vardı; terörist başının değil Atatürk’ün resmini taşıyorlardı. AKP iktidarının buyruğundaki tüm güçlerin bu konuda türlü türlü yöntemleri var. Erdoğan isteseydi yeterdi. Şehitlerimizin yakınları da duygularını Silopi’de ayrı bir yerde dile getiremezler miydi? Bu konuda üstü örtülü önlemler mi alındı? “Açılım, açılım!” diye aylardır haykıran Erdoğan, bu görüntülerin yalnız Silopi ile sınırlı kalamayacağını düşünmedi mi? Yoksa Başbakan, yedi yıldır uyguladığı “hazmettire hazmettire” yöntemine mi güveniyor? Şimdi aynı yöntemi Meclis’te uygulamaya başlayan Davutoğlu’na mı dayanıyor? Göreceğiz! ‘Hazmettire Hazmettire’... m.velidedeoglu@hotmail.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr 23 EKİM 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 İstanbul 2010’da yağma varmış. Ona yağma değil vücut dili denir! Yargıç Mustafa Pınar: “Kürt teröristlere ayağına kadar yargıç servisi; Ergenekon dalgasında aylarca yargıç karşısına çıkma sırası!” Adres Mahir Seyhan: “Yazıklar olsun Mustafa Balbay’a; dağdan gelen teröristler gibi sabit bir adresi yokmuş ki aylardır hapiste yatıyor!” Hülya Ümit Orhun: “Hülya Avşar’ın Kürt açılımı filminin senaryosunu Can Dündar yazsın, Ahmet Altan yönetsin!” YağmurDeniz Yarın Moda’da Tarihçi Kitabevi’nde YILLARDIR Anadolu’nun tüm zamanlardaki tarihi ile ilgilenen eski dostlardan Necip Azakoğlu, birikimini paylaşmaya karar vermiş; eşi fotoğraf sanatçısı Nevin Azakoğlu ile birlikte yarın Moda’da “Tarihçi Kitabevi”ni açıyor. Azakoğlu çifti, eski ve yeni baskı ama illa içinde Anadolu geçen tarih kitaplarını bir kitapçıda değil de sanki evlerinin salonunda sergiler gibi sıcak bir ortam yaratmış. İki katlı mekânın giriş katı kütüphane, üst katı okuma ve gerektiğinde toplantı salonu; çay- kahve tabii ki şirketten! Kadıköy İskelesi’nden yürüyerek beş dakika ötede Moda Caddesi 104 numarada veya daha kolay tarifle Ziraat Bankası Moda Şubesi’nin yanındaki “Tarihçi Kitabevi” yarın saat 14.00’te “Binlerce ciltlik tarihin ilk sayfasını açıyoruz” derken bir de ilk sohbet toplantısına ev sahipliği yapıyor. Doç. Dr. Erhan Afyoncu, “Osmanlı tarihine yeniden bakış” konusunu anlatacak. Türkiye’de Neo-Osmanlıcılığın kol gezdiği şu günlere farklı bir katkı sağlamak amacıyla bendeniz de sohbette fi tarihinde yayımlanmış “Rönesans’ta Neredeydin” kitabımdan Osmanlı’nın kuruluşuna ilişkin palavraların tarihsel kaynağını sorma fırsatı bulacağım. Yarın saat 14.00’te “Tarihçi”de buluşalım, konuşalım! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” YUNAN ordusu Polatlı’ya doğru ilerlerken Meclis’in Ankara’dan Kayseri’ye taşınması gündeme gelmişti. Bir de bugünkü Kayseri’ye bakın; ekranlara yansıdığı kadarıyla Çankaya’daki AKP’linin seçim bölgesi Kayseri’de olanlar gerçekten mide bulandırıcıydı. Devleti temsil ettiğini söyleyen bir polis şefi, devletin Kayseri’deki kapısını yani vilayetin girişini tutmuş; gazileri ve şehit yakınlarını iteleyip kovalıyor! Gazilerin ve şehit yakınlarının amacı, Başbakanlıktaki AKP’linin daimi temsilcisi olarak Kayseri’de valilik koltuğuna oturan Mevlüt Bilici’ye, onur madalyalarını geri vermek; “Alın bu madalyaları başınıza çalın” demek! Ama vali efendi de korku dağları sarmış olmalı ki polisleri kullanarak gazileri ve şehit yakınlarını içeri almıyor! Ne günlere kaldık! Başbakanın İstanbul’daki daimi temsilcisi Muammer Güler de şehit ailelerine şehitliklerde konuşma yasağı getirmedi mi! Ne oluyoruz? Washington’daki ABD’li Sayın Barack, talimatı verdi, Çankaya’daki AKP’li Sayın Abdullah “tarihi fırsat”ı gördü, İmralı’daki PKK’li Sayın Apo “yol haritası”nı verdi, şehitlere “kelle” diyen Başbakanlıktaki AKP’li Sayın Recep de “Kürt açılımı”nı başlattı! Başlattı da ne oldu? Göğsünü yıllar boyu Ermeni, Rum ve Kürt terörüne siper etmiş orgeneraller “terörist” damgası ile sanık sandalyesine oturtulurken; ayrılıkçı Kürt teröristler “barış elçisi” olarak kırmızı halılarla karşılandı... Ermeniler için Azerbaycan’ın bayrağı çöp kutularına atıldı... Rumlar için Kıbrıs satışa çıkarıldı... Ve bütün bunlara “milli birlik projesi” dendi! Kurtuluş Savaşı’nın en zorlu günlerinde Ankara’nın yerini almaya hazırlanan Kayseri’de gün gelecek Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil ettiğini söyleyen bir polis şefi tarafından gazilerin ve şehit ailelerinin devletin kapısından kovulacağı aklınıza gelir miydi? Bundan sonra her şey aklınıza gelsin... Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı’nın hazırladığı rapora bakın; toplumu böldüğü için gazilik ve şehitlik unvanlarının kaldırılması da gündeme gelecek. Böyle bir rapor olduğuna inanmıyorsanız, şu sıralar sipere yatmış bekleyen vakıf başkanı büyük tüccarlardan Can Paker’e sorabilirsiniz! Kayseri’de SESSİZ SEDASIZ (!) HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Osmanlõ donan- masõnda kullanõlan kadõrga cinsinden bir savaş gemisi. 2/ Vücutta biriken azotlu madde... Bü- yük piliç. 3/ Tehli- keli durum... Kimi mantarlarda üreme organõ. 4/ Hayat ar- kadaşõ... Bizans dö- neminde, İstan- bul’da siyasal suç- lularõn kapatõldõğõ ünlü zindan. 5/ Bir şiirden şar- kõ olarak söylenmek üze- re yapõlmõş beste... Japon lirik dramõ. 6/ Tesir etmek. 7/ Yararlanõlan uygun ko- şul. 8/ “Vekâleten” söz- cüğünün karşõtõ. 9/ Doğa- nõn neden olduğu yõkõm... Kabartma bir figür oluş- turacak biçimde yontul- muş değerli taş. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Daha çok sõğõrlarõn kanõnõ emen bir cins sinek. 2/ Yer- fõstõğõ... Bağõşlama. 3/ Kötülük, fenalõk... Türlü renkler- de kareli olan kumaş. 4/ Değişiklik. 5/ Osmanlõ devletin- de taşradaki nüfuzlu ailelere verilen unvan... Büyükbaş hay- vanlara verilen ortak ad. 6/ Eski Mõsõr’da güneş tanrõsõ... Düzenli olarak ekim yapõlan arazi. 7/ Ermenistan’õn pa- ra birimi... Judo, karate gibi dövüş sporlarõnda, teknik bir gösteriyi oluşturan kurallara bağlõ hareketler dizisi. 8/ Bir ülkenin, bir bölgenin insanlarõna özgü söyleyiş özelliği... Kötü, fena. 9/ Bir siniri oluşturan uzun liflerin her biri... Bir soru sözü. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 B A Ğ D A D İ A A S E T İ L E N N A Z L A Ş S A D A K E M İ N I R K E M A R E R E K A K E T T A C U R K İ K İ M A M N O T O M P E R E M E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 23 Ekim OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com Yazıya oturunca AA’nın haberi geldi: Gül: “Habur’daki görüntüler hiç hoş değil. Herkese kendine gelmesini ve ölçüsüz davranışlardan kaçınmasını tavsiye ediyorum!” demiş. Habur’da sergilenen manzarayla ilgili Sayın Gül’ün “Hiç hoş değil” demesi için, demek ki 3 gün geçmesi gerekiyormuş. Ve demek ki… “Hazmetme süreci”nin yanında… Bir de “intikal süresi” varmış! Cumhurbaşkanlarının (Anayasa Mad. 103) ettikleri yeminde, “milletvekili andı”na göre iki ek ve farklı unsur vardır: “Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şerefini koruyacağıma ve yücelteceğime” … Büyük Türk milleti ve tarih huzurunda ant içerim!” Sayın Gül de iki yıl önce bu yemini etmiştir. Sayın Tayyip Erdoğan’la birlikte eşzamanlı başlattıkları ve Habur görüntüleriyle ivme kazanan… 34 kişilik “Sayın Barış Grubu” ve DTP lideri Sayın Türk’ün demeçleriyle “evrilen” bu hazım sürecinde Sayın Gül’ün ettiği yemine göstereceği sadakati, Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şerefini nasıl koruyup yücelteceğini Türk (pardon Türkiye) milleti olarak hep birlikte izleyeceğiz. Bu süreçte ise Sayın Tayyip Bey’in sırtında yumurta küfesi yoktur. Ettiği yemin DTP’li milletvekillerinin ettiği yeminle aynıdır. Sayın Gül ise görevini “Herkes, kendisine gelmelidir ve ölçüsüz davranışlardan kaçınmalıdır!” türü demeçler vererek yerine getiriyor. Ama el elden üstün. Bu lafların daha yuvarlağını, DTP lideri Sayın Ahmet Türk zaten söylüyor. Nitekim önceki gün Hürriyet’in manşet yaptığı demecinde: “Bu sürecin barışçıl bir sürece evrilmesi için, Türkiye halkıyla empati yapmalıyız. Duygularımızı bir kenara bırakarak aklımızla hareket etmeliyiz!” demişti. Türk, keşke “Sürecin barışçıl bir sürece evrilmesi” demek yerine, bu sözleri Kürtçe söyleseydi ve biz de bu lafları Türkçeye çevirtip okusaydık… Bu demecin “hazmede hazmettire” laflarının Kürtçesi olduğunu daha iyi anlardık. Sayın Gül, “Herkes kendine gelsin… Ölçüsüz davranışlardan kaçınsın!” demecini keşke iki yıl önce verseydi de… “Benim 75 tane Kürt milletvekilim var!” türü nutuklarla bu günlerin altyapısını hazırlamasına engel olsaydı… Artık iş işten geçti. Sayın Erdoğan, eriyen AKP oylarının yerine DTP’den almaya azmettiği emanet oylara odaklanmış durumda. PKK/DTP lider kadrosuna açıkça diyor ki: “Size ne oluyor, Kürtçülük gerekiyorsa onu da biz yaparız!” Hazmetme ve evrilme sürecini yakından izlemek için artık Sayın Gül ile Sayın Türk’ün söylev ve demeçlerini birlikte okumak gerekiyor. Ve bir de elbet, Sayın Hüseyin Obama’nın Atlantik ötesinden vereceği mesajları… Kendilerini erken emekli ederek dağdan inen ve inecek Sayın PKK’lilerin Sayın Barış Grubu üyelerine, dağlarda geçirdikleri günler için, Bağ- Kur’dan emekli olmalarını sağlamak üzere, bendeniz de hazırladığı yasa önerisini TBMM Başkanlığı’na sunacak… Herkesin bu Sayın Barış ve Sayın Hazım Sürecine bir katkı yapması gerekir. Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şerefini korumak ve yüceltme sorumluluğu sadece Sayın Gül’ün omuzlarına yüklenemez!
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear