28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN Sırada İstiklal Marşı Var! Tayyip Bey belki hâlâ fark etmedi. Ama dün TBMM’nin açılışını yapan Gül’ün artık an- laması gerekiyor ki... Bu “açılım” işi hırsız yakalayan oğul ile babanın, “Al da gel oğul! Gelmiyor... Bırak da gel oğul!.. Bı- rakmıyor!” diyaloğuna döndü. - Bir açılım yapacağım! - Aç aslanım! - Açılamıyor! - O zaman vazgeç oğlum! - Vazgeçemiyorum! “Açılım”dan vazgeçmek artık çok zor. Açmasa, açılamasa da “açıyormuş” gibi yapacak. Tıpkı askerliğin moral gecelerinde, “Aç... Aç...” di- ye haykıran seyirciyi susturmak için yapıldığı gibi... Başbakan da, İçişleri Bakanı da açıkladı zaten: “Açılım” için anayasa değişikliğine gerek yok. Demek ki AKP bu “açılımları” yönetmelikle, ge- nelgeyle, tüzükle yapacak! Oysa açılım isteyenleri, artık anayasa bile kesmi- yor... TBMM’de bile seslendirilen talepler artık sağır sul- tanların bile malumu. 1) Anayasanın ilk 3 maddesi değişsin. 2) Türkler ve Kürtler “ortak kurucu” olarak anılsın, tanınsın. 3) Yerel yönetimlere daha fazla yetki devredilsin. 4) Güneydoğu’da federatif bir yapıya geçilsin. Açılımın bu aşaması tamamlandıktan sonra sıra- da başka açılımlar da var: Başka “Self determinasyon” (kendi kaderini tayin hakkı)! Çok şükür bu “hak” şimdilik askıya alınmış du- rumda. “Açılım”ın ucu bile açılmadan, AB kayıtlarına, Av- rupa siyasetçilerinin söylemine girdi... Artık hiç kimse çekinmeden, korkmadan “Ne mutlu Türküm diyene!” diye ne yazabilecek ne de ko- nuşabilecek. Bu da belli oldu. Tayyip Bey’in geçen hafta Başkan Obama’yla ka- fa kafaya geçirdiği 15 dakikanın açılımında da “açı- lım” olduğu artık sır değil. “Açılım” Türkiye’nin iç sorunu olmaktan çıktı. Avrupa İnsan Hakları Komiseri Thomas Ham- marberg, “Ne mutlu Türküm diyene” sözünün ırk- çılık içerdiğini ilan etti bile. Tayyip Bey de Gül de ortaya attıkları “açılım”ın ucu- nun “Türklük eşittir ırkçılık!” iddiasına hatta daha da ilerilere kadar uzatılacağını hesap edemediler. Sırada İstiklal Marşı’nın değiştirilme talepleri var. Çünkü asıl “ırkçılık(!)” İstiklal Marşımızda: “Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl, Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl!” Evet sırada İstiklal Marşı var. Bunun ilk işaretini rahmetli Erdal İnönü Dışışleri Bakanı olarak çıktığı uzun AB turunda almıştı. Kendisini izleyen tek gazeteci olarak da, “bu hissiyatını” bendenizle de üstü kapalı paylaşmıştı. Paylaştığı bir başka “gözlem” ise, AB’li radikal ba- zı siyasetçilerin Türk bayrağı üzerindeki ay ve yıldı- zın dinsel bir simge olduğuna ilişkin görüşleriydi. Bu görüşleri, o dönemde yazdığım Sabah, man- şet yapmıştı. Ancak, ay yıldızlı bayrağımızla ilgili bu görüşlerin bir grup münferit zıpır AB siyasetçisinin yediği her- ze olduğu düşünülmüştü. Yanıldığımız anlaşılıyor. AB Komiseri “Ne mutlu Türküm diyene”yi ırkçılık olarak niteledikten sonra... MERİÇ VELİDEDEOĞLU Bir anda anımsadığımız İs- lam türlerini sayarsak: Vaha- bi, Suudi, Sünni, Şii İslamları, ya da “Katı İslam”, “Ilımlı İs- lam” diye kolaylıkla sıralaya- biliriz. Bunlara kısa bir süre önce bir yenisi daha eklendi gibi: “KABTÜ İslamı”! En taze “tür” şimdi bu sanırım. “KABTÜ”nün açılmışı: Kral Abdullah Bilim Teknik Üni- versitesi. Üniversite, Suudi Arabis- tan’ın başkenti Cidde dolay- larında 36 km2 ’lik bir alan üzerine kurulmuş. Çevresiyle ilişkisi olamayacak bir biçim- de düzenlenmiş. Yirmi bin ki- şi barındıran dev bir kutu san- ki. “A”dan “Z”ye dek, her yö- nüyle yabancıların elinden çıkmış bir kurum. Suudiler için bu doğal bir durum. Ülkede- ki Kral Fahd Üniversitesi de öyle. Yalnız bu sonuncunun, Kral Abdullah’ınkinin ayrı bir özel- liği var. Kızlı, erkekli yirmi bin kişi İslam “şeriat”ının, Suudi İslamı’nın kimi yaptırım ve kurallarından “azat” edile- cekler. Kadın görevliler, kız öğren- ciler ne “abaya”, ne “burka”, ne “çador”, ne de “Hayrünni- se Hicabı” içinde olmayacak- lar. Bunlar Suudi, İranlı, Pa- kistalı, Afganistanlı, Türkiyeli (örneğin Başbakan Erdo- ğan’ın kızları) olsalar da. Kı- sacası hiçbir türlü “hicap” on- lara dolanmayacaktır. Yani başları açık olacak; bir “tel” kadın saçının görün- memesi söz konusuyken, tüm saçlar “güneş”i görecekti, bo- yunlar da, eller de... Bu kadarla da değil, kadın görevliler, kız öğrenciler yalnız başlarına araba kullanabile- cekler; Suudi kızlar için bunun anlamı çok büyük. Dahası da var; kız-erkek bir arada olabilecekler; ders- liklerde, laboratuvarlarda bir- likte çalışacaklar; kafelerde karşılıklı oturup çaylarını yu- dumlayacaklar; “belki” de diz dize... “Belki” de el ele yürü- yecekler... Bütün bunlar, 36 km2 ’lik Suudi toprağında “mubah”. Ama yerleşkenin dışına çıkar çıkmaz, aynı Suudi toprağın- da tümü “günah” ve “yasak!” Başka bir anlatımla, bir Müslümanın bir dakika önce- ki “amel”i (yapılan) günah de- ğilken, bir dakika sonra ise “dehşetli” günah sayılacak. Üniversite yerleşkesine her giriş çıkışta bu böyle olacak. Ne var ki, Kral Abdullah bu “günah”ları 36 km2 ’de “mu- bah” kılmasaydı, bu insanlar ve -bir bakıma- “din” bu du- ruma düşmezdi; değil mi? Eh! Bu da bir “Suudi Takıy- yesi”dir belki. Arabistan’da “takıyye” böyle oluyormuş de- mek! Ama Kral Abdullah’ın bu tutumu gerek kendi ümme- tince, gerekse İslam dünya- sınca hoş görülebilecektir sa- nıyorum. Nedenine gelince; “şeriat”ın temeli olan “eşit- sizliğin”, en başta geleni, “ka- dın-erkek” eşitsizliği burada da “doyurucu” bir oranda uygu- lanacak olması. İslami şeriat dünyasının bu olağanüstü (!) üniversitesine, ancak ve ancak yüzde “on beş” oranında “kız” öğrenci alınacaktır. Bunu hemen eleştirmeme- liyiz; bu kısıtlama “kadınları” korumak(!) için yapılmıştır... Çünkü böylece Kral Abdullah, gerek kendi ümmetinden ge- rekse dışarıdan gelecek kız öğrencilerin de sayısını azal- tıp, bu yolla -bu üniversitede öğrenci olarak- “mubah gü- nah” işleyecek kadın kulların sayısını var-yok boyutuna in- dirgemiş oluyordu. Bu yüzden olacak, “KAB- TÜ”nün açılış haberlerine ge- niş yer ayıran medyamız, “kız” öğrenci sayısının neden bu denli “az” oluşu üzerinde hiç durmadı. Medya için önemli olan yal- nızca Müslüman, özellikle kız öğrencilerin, kimi şeriat ku- ralları dışında yaşamasıyla 36 km2 ’lik sahnede sergilenecek “oyun”du. Dünya -özellikle Batı- med- yası için de durum böyleydi; dahası onlar bu yaşamın ve bu yaşamın oluşturacağı özekinin (kültür), bu kapalı kutudan dı- şarıya da taşıp tüm ülkeye ya- yılabileceği görüşünde, umu- dunda. Ama, bunun yalnızca bir “görüntü” boyutunda ol- duğu da düşünülebilir. Çünkü bu “düş”ün ger- çekleşmesi “olası” değil. Bu- nu kabaca iki nedene bağla- yabiliriz. İlki, böyle bir yaşam için “şe- riat” budanmaktadır. Ve bu- dama bu kadarla kalmayabi- lir. Özellikle kadını “ikinci” sı- nıf “kul”luktan çıkarma yakla- şımı, “İslam Şeriatı”nı yok et- mese de bir yanından çöker- tir; dolayısıyla “Suudi Kralla- rı”nın elinde ne kalır ki? Yalnızca onların değil; baş- ta ABD olmak üzere Batı’nın da elinden kayıp gidenler olur; sanırım bu da “ikinci” nedeni oluşturur. Çünkü kolu, kanadı kırıl- mış, yumuşatılmış “şeriat”la yönetilecek bir Suudi Arabis- tan, Batı’nın, Ortadoğu’da kendi “çıkarları” doğrultusun- da yerleştirdiği, bugün de canla başla korumaya çalıştı- ğı “denge”leri iyice bozabilir. Dahası, “İslam” dünyasında kimi taşlar yerinden oynaya- bilir ki, bunu ne “Batı” ne de “Doğu” göze alabilir sanırım. Dolayısıyla bu “oyun” yal- nızca 36 km2 ’lik bir “sahne” içindir... KABTÜ’nün açılışında ya- şanan, yaşanacak olan öteki “gülünç”lükler haftaya. Şimdi de ‘KABTÜ’ İslamı mı? m.velidedeoglu@hotmail.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 2 Ekim OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com 2 EKİM 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 DTP’lilere polis zoru: Kürt açılımının niye polis okulunda başladığı anlaşıldı! Çocuk Avni Kurtuldu: “Bekâr Mustafa Kemal’i belgeselde kadın düşkünü gösteren evli Can Dündar sevgilisiyle öpüşürken yakalandı: Ne yaptın be çocuk!” THY Okan Öztürk: “Kürt açılımına destek veren ünlü jön Kevin Kostner’a acaba THY kaç milyon dolarlık açılım yaptı?” Daniska Zekai Buluç: “Emperyalist şirketlerin Türkiye’den götürdüğü kazanç 34 milyar dolar olmuş. Postmodern kapitülasyonun daniskası!” YağmurDeniz Ertuğrul Günay’ın demokratlığı! SOSYAL demokrat bir partinin genel sekreterliğinden laiklik karşıtı eylemlerin odağı bir partinin milletvekilliğine dönüşerek dünya siyaset tarihinin en büyük döneği unvanını kazanan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, önündeki mikrofonların açık olduğunu unutup yanaklarını şişirerek ağzındaki lokmaları çiğnerken yanındakilerle konuşuyor... CHP Meclis Grup Başkanvekili Hakkı Süha Okay’dan “Bizim Hakkı Süha” diye söz eden Günay, Okay’ın uyuşturucu şebekesiyle bağlantılı olduğu savıyla tutuklanan kardeşini soruyor. Yanındakilerden edindiği bilgi üzerine de “Bravo, müteşebbis bir aile demek ki” diyor. Bu bakan, biliyorsunuz geçenlerde de bir laf etmiş ve Atatürk’ün Cumhuriyet devrimi gibi Recep’in AKP’sinin de demokrasi devrimi yaptığını söylemişti. Atatürk’ün tırnağı bile olamayacak siyasilerin “demokrasi devrimi” işte ancak bu kadar olur: Suçun bireyselliğini göz ardı ederler ve açılmamış bir davanın hükmünü vermekle kalmaz bir aileyi bütünüyle de suçlarlar! Sözü, Reşit Çağın’a bırakalım: “Atatürk’ün partisinden, onu silmek isteyenlerin partisine geçerken yüzü değil de makam otomobilinin plakası kızaran birinden başka nasıl bir cevher yumurtlaması beklenirdi ki?” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” NE ZAMAN kendini “Fatih’in torunu” sanan birini görsem “Deli İbrahim’in torunu nerede” diye sormak isterim. Saltanatı boyunca kendinden başkasını insan yerine koymamış bir sülaleye kimilerinin “torun” olmaya çalışması herhalde kendi soysuzluklarındandır diye düşünürüm. Son Osmanlı şehzadesinin ölümüyle “Osmanlıcılık”ın bir kez daha ivme kazandığına değinen Ceyhun Balcı ise “Osmanlı hanedanının günümüzdeki üyeleri ‘Osmanlıcılık’ hevesi sergilemeseler de, hanedandan çok hanedancı çevreler işbaşındalar” diyor: “Öğreniyoruz ki, Cumhuriyet’in kuruluşunu izleyen günlerde yurtdışına çıkarılan hanedan üyeleri sürgünleri boyunca sefalet çekmişler. Hanedanın sürgündeki sefaleti ciddi bir şekilde sorgulanmaya çalışılıyor günümüzde. Hatta konuya ilişkin İngiliz belgelerinden yararlanılarak kitaplar bile yazılır olmuş. Günümüzde ‘Osmanlıcılık’ yapmanın temel koşulu tarihin ve gerçeklerin tersyüz edilmesidir. Dönemin Avrupa’sı karşısında uygarlık trenini kaçıran Osmanlı değilmiş gibi! Üstüne üstlük hem kel hem fodul deyişine uygun şekilde savurganlığı sürdüren, borçlanan ve bağımlılaşan Osmanlı değilmiş gibi! Bunca gerçeği görmezden gelerek, olmadık gerekçelerle ‘Osmanlıcılık’ yapma kararlılıklarından ödün vermeyenlere anımsatılması gerekenler olmalı! Günümüzde hemen her alanda diz boyu olan ahlaksızlık, namussuzluk ve yozlaşma ile uğraşılacak yerde filmlerdeki ‘edep dışı’ görüntülere yönelenlerin durumuna düşmekte değil midir bu kayıtsız, koşulsuz ‘Osmanlıcı’ kendini bilmezler! Bir devrim sonrası sürgüne gönderilenlere kucak dolusu parasal olanak sunmak gibi bir ödevi var mıdır devrim yapanların? Üstelik kasası boşaltılmış bir imparatorluğun mirasını devralmış değil midir Cumhuriyet? Kendini kurtarma adına bir İngiliz zırhlısı ile ülkeden ayrılan kimdir? Her ne kadar hanedanın tüm üyeleri bu utanılası davranıştan sorumlu tutulamasalar da böylesi durumların bedelinin topluca ödenmesi alışılmış bir durum değil midir? Günümüzde, her anlamda yaşanmakta olan yozlaşma ve kirlenmenin ‘Osmanlıcılık’ adı altında bir başka boyuta taşındığına tanıklık ediyoruz. Utanılası ve elle tutulur yanı olmayan bir eylemin gerçekleştiricilerinin göklere çıkarılması bilmem başka nasıl tanımlanmalı?” Osmanlıcılık SESSİZ SEDASIZ (!) HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Karadeniz Ereğlisi’ne öz- gü bir çilek cinsi. 2/ Ak- şam yemeğin- den sonra ya- põlan eğlence ya da toplan- tõ... Demet du- r u m u n d a k i ekinler. 3/ Siv- r i s i n e k l e r i kovmaya ya- rayan tablet... Bir parça çalõnõr ya da söylenirken yapõlan nota yanlõşlõğõ. 4/ Yüz metre kare tu- tarõnda alan ölçüsü birimi... Son derece kavgacõ olan bir ak- varyum balõğõ. 5/ Soluk... Anadolu halklarõnõn en eski ana tanrõçasõ. 6/ Satrançta bir taş... Bileşik bir õşõk demetinin prizmadan geçtikten sonra ayrõldõğõ ba- sit renklerden oluşmuş görüntü. 7/ Sakarya iline özgü bir tür köfte... Bir soru sözü. 8/ İskambil- de bir kâğõt... Bataklõk. 9/ Kullanõşõ rahat, kolay olan... Uzay. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir bezelye cinsi. 2/ Gece yapõlan sinema ya da tiyatro gösterisi... Argoda eşi, sevgilisi olma- yan erkeğe verilen ad. 3/ Donuk renkli... Yanlõş davranõş. 4/ Utanma, hayâ... Boğaza ya da ba- demciklere yerleşen ve anjin türü hastalõklara ne- den olan mikrop. 5/ Alevi-Bektaşi inancõnõ dile getiren şiir türü... Fas’õn plaka imi. 6/ Beygir... Görüntü, hayalet, ruh. 7/ Doğranmõş ekmeği yağ ve et suyuyla sahanda pişirerek yapõlan bir çeşit yemek... Neon elementinin simgesi. 8/ Bir spor takõmõnõn gözde oyuncusu... Köy oyunlarõnõ yö- neten kimseye verilen ad. 9/ Çiçeksiz bitkilerde üreme organõ... “ --- Gürsey”: Ünlü fizikçimiz. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 M A N K U R T T Ü R E M A O R İ S İ V R U Ş K A T E R E İ A N E E L E V İ T A T A S A L İ P İ R A İ İ Z L E K İ M A M A T E O T D Ü K A T 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear