21 Eylül 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN Tarihten Coğrafya Çıkartmak Tarihsel kişilerin, tarihsel sözler etmesi usuldendir. Bu cümleden olarak, Cumhurbaşkanı Gül de, “Tarih yazmıyoruz; tarih yapıyoruz!” dedi… Böylece mühim olanın tarihin yazılması değil tarihin yapılması olduğunu da milletçe anlamış olduk. Şimdi Türk (?) milletine düşen tek şey var: - Gül ile Tayyip Beylerin kafa kafaya verip yaptıkları bu tarihten, bir de coğrafya çıkmasın diye dua etmektir. “Tarih yapım süreci” “şov”unu 1. sayfalardan izliyoruz. Perde arkasını tahmin etmek için de, yakın dönemin “tarih yazım süreci”ne bakmak yetiyor. Takdiri ilahiye (yoksa Takdiri dış siyasiye mi?) bakın ki... Ne zaman Kürt konusu öne çıkarsa yanında bonus olarak bir de Ermenistan’ı görüyorsunuz! İ:14 Cilt: 1 26 Şubat 1920 Meclis-i Mebusan Zabıtları (1. Dünya Savaşı sonrasında toplanan Paris Barış Konferansı’na temsilci olarak katılan Şerif Paşa’nın Kasım 1919’da, D. Anadolu’nun bir bölümünde bağımsız bir Kürt devleti kurulmasına destek karşılığında, bir Ermeni devletinin kurulmasına rıza göstermesine ilişkin tartışmalar): Sayfa 208: Reis (A. Aziz Mecid): Kürtlerin camia-i İslamiyye ve Osmaniyye’den ayrılmak fikrinde olmadıklarını ve bu bapta Şerif Paşa ve emsali tarafından vaki teşebbüsatı reddettiklerine dair Erzincan ve Diyarbekir’den mevrud (gelen) telgraflar var: “Meclis-i Mebusan Riyaset-i Celilesi’ne, (....) Kürtlük ve Türklük birdir. Yek diğerinin özkardeşi ve din kardeşidir. Her iki millet için vatan müşterektir. Tarihi işhad ederek muhterem vekillerimize şurasını arz ederiz ki Kürtler vatanlarının istilası uğrunda şimdiye kadar Türklerle ilk saf-ı harpte kanlarını akıtmışlar ve atiyen de hükümetimizin beka ve saadeti için aynı surette hareket edeceklerdir. (...) ” Sayfa 209/210: Şefik Bey (Bayazıt): “..Kürt ne ister? Bulundukları muhitte Türk kardeşleriyle beraber medrese, mektep ister, yol ister, adalet ve muaveneti maliye ister, bu da hakkıdır.” Yusuf Ziya (Bitlis): “Arkadaşlar; ben Kürdüm. Fakat Türkiye’nin tealisini, Türkiye’nin şerefini, Türkiye’nin terakkisini temenni eden Kürtlerdenim. Esbabı ise lisanım, bana şeref veren lisanım, okuryazar olmaklığımdır. Bu ise kendi kavmim olan Kürtlerin değil, Türklerindir. Bunun için Türklerin tealisini isterim. Türklerin şereflenmesini isterim. Arkadaşlar; benim bir imanım, kanaatim vardır. Bugünkü vaziyeti arziyeyi düveli itilafiye ve Avrupa devletleri öyle tespit etmişler ki, Türkle Kürt teşrik-i mesai ederek yaşamazlarsa, ikisi için akibet yoktur. Bugünkü vaziyet böyle geliyor. Arkadaşlar; vaziyeti içtimaiyemiz bunu gösteriyor. Binaenaleyh herhangisi, herhangisine ihanet ederlerse ikisi için de akibet yoktur.” Kaynak: TBMM Gizli Celse Zabıtları, Cilt 4 Sayfa 163. NOT: Bitlis delegesi Yusuf Ziya’nın bu sözleri 9 Ekim 2009 yazımızda yer alan tutanaklarda (aslen Bitlisli olan) İsmet Paşa’nın sözleriyle karışmıştır. Yusuf Ziya, bu sözleri söyledikten bir ay sonra, 16 Nisan 1923’te, görev süresi sona eren 1. Meclis’in dağılması ile TBMM dışında kaldı. Azadi Örgütü’nü kurup Beytüşşebab isyanını başlattı. Ayrıca Cibranlı Halit ile birlikte Şeyh Sait isyanını örgütleyenler arasında yer aldı. (Kaynak: Mehmet Arif Demirer - Demokrat TÜRKİYE dergisi Sayı 3, “Azadi = PKK, İsyan özel sayısı” Nisan 1997) Dedik ya, dileyelim, bizim bu çifte tarih yapıcılarımız, tarihten coğrafya çıkartmak isteyenlere fırsatlar sunuyor olmasınlar. MERİÇ VELİDEDEOĞLU Kırklı yılların başlarında “tırtıklı” bir “kuruş” ile dört tane ikipişmiş (küçük lokum) alınabilirdi. Ne ki, kısa bir süre sonra iki tane alabilir olduk. Ama küçük avuçlarımızın içinde “tırtıklı”nın sıcaklığını yine duyumsuyorduk; bu sıcaklık kaybolmasın diye de avuçlarımızı sıkı sıkı kapatırdık. Biz “tırtıklı”mızı böyle özenle korurken, kubbeli koca radyomuzdan, paramızın bir “efendi”ye kul olduğu bangır bangır söyleniyormuş; bu “efendi” bildiğimiz gibi “dolar”dı. Bunları, IMF ve Dünya Bankası’nın (DB) geçen haftaki “İstanbul Toplantısı”nı TV’de izlerken anımsadım. Bir ara IMF Başkanı S. Kahn, “en fakir, en savunmasız durumdaki ülkelerin, insanların korunmasına yönelik” çalışmalar olduğunu söyleyince, bu kez çok uzağı değil, yedi-sekiz yıl önce Etiyopya’ya (Habeşistan) olanları da anımsayıverdim. Etiyopya’da o yıllarda “açlık” nedeniyle “iki milyon” insan ölmüştü. Ülke soluk alabilmek için, IMF’nin kapısını çalmak zorunda kaldı. Etiyopya yine de şanslıydı. Ülkenin başında, Londra’da “ekonomi” eğitimi almış bir “başbakan” vardı; ama bir “ABD” bankasından da “borç” alınmıştı. Bir süre sonra ülke az da olsa toparlanınca, bu borcu zamanından “önce” ödemek ister başbakan, çünkü aşırı “faiz” bellerini bükmektedir. İşte o zaman kıyamet kopar. Gerek ABD, gerekse IMF bir sırtlan gibi Etiyopya’ya saldırırlar. Anında borcu ve yardımı askıya alırlar; ne ki bununla yetinmezler. Ülkenin, ABD için bir mahalle bankası boyutundaki “bankacılığı”na da el atarlar. Bankanın, “açlık”tan kıvranan “kırsal” kesime, çok düşük faizle verdikleri “kredi”nin faiz oranının, “uluslararası” piyasalarca belirlenmesini isterler. Bu yine milyonla insanın ölümü demektir. Etiyopya Başbakanı buna yanaşmaz. Ve: “Sizin isteklerinizi olduğu gibi yerine getiren komşumuz Kenya’da, bir yıl içinde ‘14’ bankanın içleri boşaltıldı” diye yanıt verir. Şimdi, 2009 yılında da IMF Başkanı Kahn, “en fakir insanların korunacağından” söz ediyor. Acaba böyle mi, bu yolla mı? DB Başkanı Zoellick, bu soruyu önlemek için olsa gerek, “Küreselleşme”nin getirdiği “hasar”ların “kontrol” altına alınmasının söz konusu olduğunu belirtip “Sorumlu Küreselleşme” dönemine girildiğinin müjdesini (!) verdi. Ve, “G20”nin kendisini, salondaki “186” üye ülkeyi de içine alacak “G186” gibi duyumsayıp onlarla bağlı bir biçimde çalışması gerektiğini vurguladı. Oldukça alkışlandı; beliren bu duygusallık ortamında bunun nasıl gerçekleştirileceğini de kısaca anlattı: “Çekirdek Ülkeler” oluşturularak. Bu ülkeler arasında “biz” de varız. Yani biz artık “çekirdek”iz. Öteki “çekirdek”ler gibi dünya ekonomisinde, daha “aktif” bir “rol” alacakmışız (!) Ayrıca “çekirdek” olmak bizim hakkımız. Dünyayı sarsan o koca “krizi” “Kasımpaşalılık”la korkutmayı bildik mi, bilmedik mi? Umalım, “kabak” çekirdeği olmayız! Salondan canlı yayın yapan TV’den tam bu sırada, Kongre Vadisi’ne girmek isteyen protestocu gençlerin sesleri duyuluyordu. Ev sahibi Türkiye’nin Başbakanı ertesi gün, “öyle söylemedim” diye yana yıkıla pişman olsa da “Dışarıdaki seslere, protestolara kulak verelim!” çağrısını ağzından kaçırıverdi. IMF Başkanı S. Kahn da adeta gençlere arka çıktı. Öyle ki kendisine pabuç atılmasını “kibar” bir protesto olarak gördüğünü belirtti. Ve söylendiğine göre, Prag’da 2000 yılındaki “IMF- DB” yıllık toplantısında, gençlerin daha şiddetli davrandıkları da anımsatılmış. Gerçekten Prag’da bütün gece de süren, kırıp-döken protestolar nedeniyle toplantı çok erken bitirilmişti. “İnsanın ilerlemesi, dönüşü olmayacak bir biçimde ‘geriye’ gidiyor” dense de; protestolar “kibar” bulunsa da, “dışardaki sese kulak verelim” çağrısı yapılsa da, insan Bertholt Brecht’i anımsamaktan kendini alamıyor. Kapitalizmin “acımasız” düzenlerini, tiyatro yoluyla halka anlatan “Epik Tiyatro”nun babası B. Brecht: “Banka kurmak, banka soymaktan daha kötüdür!” der. Demek -bir bakıma- gençleri kışkırtan Brecht denen bu adam. İster misiniz, güvenlik güçleri, ağabeyleri “çapkın”la birlikte Brecht’in peşine düşsünler. Lütfen, “olabilir” demeyin! Lütfen ‘Olabilir’ Demeyin! [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 16 Ekim OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] 16 EKİM 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 AB raporunun tercümesi: Atatürk’e hakaret etmek serbest olsun! Satış Ali Demir: “Ermeniler için kardeş vatan Azerbaycan’ı sattık; Rumlar için yavru vatan Kıbrıs’ı satıyoruz; Amerikalılar için anavatan Türkiye’yi satmayacağız da ne yapacağız!” Muhtaç Selami Duran: “Suriye ile stratejik ortak olmuşuz. Desenize Şam’ın şekerine ve Arap’ın yalellisine muhtaç durumdayız!” Mudanya Kemal Özşahin: “Mudanya Ateşkesi’nin 86. yıldönümü Yunan halkoyunlarıyla kutlandı. Mondros’la karıştırmış olmalılar!” YağmurDeniz Ankaraspor’u Erivanspor’a açılımlayalım! ACABA Futbol Federasyonu, Ankara’daki AKP’li belediye başkanının Ankaragücü’ne transferle başkan olan oğlu yüzünden süper ligden düşürdüğü Ankaraspor’un durumunu bir kez daha değerlendirse, nasıl olur? Hatta Türkiye-Ermenistan maçının saha dışı organizasyonundaki büyük başarısı nedeniyle Çankaya’daki AKP’li de durum değerlendirmesine bizzat katılarak katkıda bulunsa, ne dersiniz? Her iki sorunun yanıtı kuşkusuz, “çok iyi olur” olmalıdır ve ardından Türkiye yeni bir “açılım”la tanışma fırsatı bulmalıdır. Örneğin mesela; futbola olan büyük ilgisini Ermenistan maçlarında ortaya koyan Çankaya’daki AKP’li, lige geri dönen Ankaraspor’u himayesine aldıktan sonra kulübü Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’a armağan edebilir. Türkiye’de, Ermenistan vatandaşı 70 bin Ermeni’nin kaçak çalıştığı ve yakında sınırın açılacağı düşünülürse takımın seyirci sorunu olmayacaktır. Diyasporanın gereken maddi desteği sağlaması halinde futbolcu transferlerinde de bir sorun yaşanmayacaktır. Bu arada Ankaraspor’un yeni adının Erivanspor olmasına birkaç “demokrasi düşmanı” dışında kimse itiraz etmeyecektir. Laf aramızda, Erivanspor-Fenerbahçe maçı, Türkiye-Ermenistan maçını gölgede bırakır valla! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” AÇILIM denen garabetin içeriği henüz doldurulmadı. Fakat, AKP-FG koalisyonunun resmi ve yarı resmi sözcüleri birtakım ipuçları verdi. Sıtkı Ergüney ortadaki ipuçlarını değerlendiriyor: “Açılım adına birtakım oyunlara, manevralara yöneldiğinizde sırasıyla; tek milletten oluşan devleti tanımlayan ulus devleti, devletin ve vatanın bölünmez bütünlüğünü tanımlayan üniter devlet ve sonunda da devletin her inanca eşit duruşunu, inançların kişisel ve özel olması ilkesinin ifadesi olan laik devleti yok etme sürecini başlatmış olursunuz. Sormak gerek: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda, yasalarında; eşit vatandaşlık hakları, vatandaşlık hak ve yükümlülükleri, kamu hizmetlerinden yararlanma bağlamında etnik kökenlerine bakılarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında herhangi bir ayırım söz konusu mudur? Kesinlikle değildir. O zaman ‘sorun’ diyerek ‘sorun’ yaratmanın amacı ve anlamı nedir? Türkiye’de etnik ayırımcılığı, bölücülüğü destekleyen, bunun yaparken de ‘demokrasi soytarılığı’ sergileyen Amerika’da daha düne kadar siyahları ikinci sınıf vatandaş konumuna sokan yasal düzenlemeler ‘ayrımcılık’ değil miydi? Irkçılığın ta kendisiydi! Buna karşın; Amerika’nın siyahi başkanı Barack Obama dahil hangi Amerikalı politikacı ‘zenci açılımı’ diye ortaya çıktı? Hiç kimse! Açılım adı altında Türkiye üzerine oynanan oyunda başka bir tehlike daha var: Etnik kimliğin öne çıkarılmasından sonra dini kimlik de öne çıkarılacaktır! Dünyaya demokrasi dersi verme meraklısı Amerika, ‘stratejik ortak” dediği fakat ‘stratejik uydu’ olarak gördüğü Türkiye için uygun göreceği zamanda ‘inanç açılımı’ muhabbeti başlatırsa hiç şaşırmayın. Bu gidişin sonunda ‘Önce Müslüman’ım sonra Türk’üm’ söylemleri daha da öne çıkarılarak dini kimlikler ulusal kimliğin önüne konulmak istenecektir. Bu da ulus devletten sonra laik devletin sonu demektir. Evet, Büyük Ortadoğu Projesi denilen canavar, dişlerini tümüyle gösteriyor ama toplumun ne kadarı tehlikenin farkında? Medya göbeğinden bağlı olduğu için iktidar yalakalığından vazgeçemiyor. Kıbrıs’tan beri her seferinde bize dönüp ‘kazan kazan’ diyorlar ama kaybeden hep Türkiye oluyor!” İpuçları SESSİZ SEDASIZ (!) HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Yurdumuzda da yaşayan, ötücü kuşlar takõmõndan bir cins ötleğen... Japon lirik dramõ. 2/ Vücutta biriken azotlu bileşik... Şi- irde bir uyaktan sonra yinelenen aynõ anlamdaki sözcük ve eklere verilen ad. 3/ İki çift kürekli balõkçõ kayõğõ. 4/ Yinelenen dize. 5/ Bir ay adõ... Derviş se- lamõ. 6/ Ağõzda güç eri- yen bir şeker cinsi... Su- lak yer. 7/ Evcil olmayan hayvanlarõ vurma ya da yakalama işi... Sonuç. 8/ Kaldõrõlacak bir şeyin üzerine geçirmek için ha- lattan yapõlmõş çember... Fizik, kimya, biyoloji ve matematiğe verilen ortak ad. 9/ Proton verebilen maddelerin genel adõ... Bir tür ka- lõn yünlü kumaş. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yurdumuzda üreyen ve kõşõ Afrika’da geçiren bir kuş... Yürürken dayanmak için kullanõlan kalõn sopa. 2/ Ka- rakter... Elçilik ya da konsolosluklarda çalõşan koruma memuru. 3/ Özellikle ahşap yüzeyleri korumak için sü- rülen bir cins cila... Çemberin çevresinin çapõna oranõnõ gösteren sayõ. 4/ Mobilyacõlõkta dõş yüzeylerin kaplan- masõnda kullanõlan plastik bir malzeme. 5/ Uzak... Erzu- rum yöresine özgü, yoğurt ve yarmayla yapõlan bir çorba. 6/ “His var mõ bu âlemde --- gibi tatlõ” (Yahya Kemal). 7/ Gövdesi kõzõl, ayaklarõ ve yelesi kara olan at... Bir işi ye- rine getirme. 8/ Anlaşmazlõk... İddia, bahis. 9/ Trab- zon’un bir ilçesi... Telli çalgõlarõ seslendirmede kullanõlan ve kiraz ağacõ kabuğundan yapõlan mõzrap. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 D U R U G Ö L E E M A R E A S T R A Y R E T E İ M İ T A S Y O N N İ H A L E M E G A H İ M S A Ö Ç N E T S L A D İ N E F E T Ü T E K L İ K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected]
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear